Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/469 E. 2021/1080 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/469
KARAR NO: 2021/1080
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/09/2017
NUMARASI: 2016/491 E. 2017/673 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/10/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalının müvekkili şirketten muhtelif dönemlerde mal aldığını, 28.08.2015 tarihli mutabakat mektubu uyarınca 47.755,44 TL borçlu olduğunun kesinleştiğini, sonrası 1.801,72 TL ve 697,43 TL miktarlı iade faturaları ile toplam 5.550,00 TL ödemeler mahsup edildiğinde müvekkili şirkete 39.706,29 TL borcu kaldığını, davalının borcunu ödememesinden dolayı İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasından ilamsız takibe geçildiğini ve borçlunun haksız itirazı ile takibin durduğunu ileri sürerek davalının itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili davaya cevap dilekçesinde; Davacının dosya ekinde sunduğu “Mutabakat Mektubu” başlıklı fotokopiden ibaret belgenin müvekkilinden sadır bir belge olmadığını, müvekkilinin davacıya hiçbir borcu olmadığını ve müvekkili ile davacı arasında bir sözleşme ve borç ilişkisi olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini, davacının dava değerinin % 20’si oranında tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; ”Davacı şirketin düzenlemiş olduğu 28.08.2015 tarih ve 2.069,19 TL tutarındaki son fatura sonrasında, davalının düzenlemiş olduğu 28.08.2015 tarihli 1.801,72 TL, 28.08.2015 tarihli 697,43 ve 10.09.2015 tarihli 550,00 TL tutarındaki iade faturaları ve …’ın “… Hesaba Mahsuben” açıklaması ile 01.12.2015 tarihinde yapmış olduğu 5.000 TL havale nedeniyle, taraflar arasında ticari ilişki olduğu ve ticari ilişkinin cari hesap şeklinde yürütüldüğü, ayrıca, davacı şirketin düzenlediği her faturanın üzerinde cari hesap bakiyesi yazdığı böylece, davalının her faturadan sonra bakiye borcu bilgisine sahip olduğu, davacının en son düzenlediği 28.08.2015 tarih ve 714637 no.lu 2.069,19 TL tutarındaki fatura üzerinde de, bakiye borcun 47.755,44 TL olduğunun yazılı olduğu, davalının bu tarihten sonra 5.000 TL ödemesinin ve toplam 3.049,15 iade faturasının bulunduğu, böylece, davalının borcunun takibe konu 39.706,29 TL kaldığı, davacının söz konusu son faturası üzerinde de davalının kaşesi ve imzası bulunduğu, kaldı ki, davacı tarafın mail ortamında göndermiş olduğu ve davalı tarafın da mail ortamında cevapladığı anlaşılan cari hesap mutabakat mektubunu, “davalı taraf her ne kadar doldurması istenen bölüme tarih, borcun tutarı ve mutabık olup olmadığını yazmamışsa da” imzalamış ve kaşelemiş olduğu, davalının davacı tarafın bildirdiği 28.08.2015 tarihli 47.755,44 TL tutarındaki borca da itiraz etmediği, davacının ticari defterleri ile davalının davacıya 39.706,29 TL borcu olduğunun kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, asıl alacağın % 20 si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Bilirkişi raporuna yapmış oldukları itirazların Mahkemece dikkate alınmadan karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, sözlü yargılama aşamasına davet yapılmaksızın Mahkemece karar verildiğini, bu durumun usûle aykırı olduğunu, davacı defterlerinin kapanış onayının bulunmaması nedeniyle lehinde delil niteliğinin bulunmadığını, buna göre raporda yapılan değerlendirme ve Mahkeme kabulünün hatalı olduğunu, hükümde geçen mutabakat mektubunda müvekkiline ait bir imza bulunmadığını, bu mektubun bir irade beyanı içermediğini, hangi tarih itibariyle hangi bedel üzerinden mutabakata varıldığının da belli olmadığını, Bilirkişi raporunda, kendilerince borca itiraz edilmediği yönündeki değerlendirmenin temelsiz olduğunu, davacıyla bir ticari ilişkilerinin bulunmadığını, dava konusu faturalara ilişkin kendilerine teslim edilmiş bir mal bulunmadığını, sunulan 25 adet faturadan 12’sinde nakliyeci imzası bulunduğunu, nakliyeci imzasının teslim hususunu ispat etmediğini, 8’inde ise imza bulunmadığını, ancak raporda bu imzalar davalıdan sadır olmuş gibi değerlendirme yapıldığını, teslim hususunda ispat yükünün davacıda olduğunu, ancak ispat yükünün yerine getirilemediğini, ayrıca davacının delillerini süresinde sunmadığına ilişkin iddianın da dikkate alınmadan karar verildiğini beyanla Mahkemece verilen kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davalı her ne kadar yerel Mahkemece sözlü yargılama aşamasına davet yapılmaksızın karar verildiğini ileri sürmüş ise de; 28.07.2020 tarihinde Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanunu’nun 20. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK’nun 186.maddesine göre, hazır bulunsun veya bulunmasın sözlü yargılama için taraflara ayrıca davetiye gönderilmeyeceği, somut uyuşmazlıkta, davalı vekilinin karar celsesine katılmadığı, herhangi bir mazeret de göndermediği anlaşılmakla, Mahkemece HMK’nun 186/2. maddesine göre hüküm verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, bu yöndeki davalı istinaf sebebinin yerinde olmadığı görülmüştür. Dava, faturalara dayalı icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. Davacı taraf cari hesap temelinde mutabakat mektubu uyarınca davalıdan 39.706,26 TL asıl alacak ve 2.113,00 TL işlemiş faiz alacağı bulunduğunu iddia ederken, davalı taraf akdi ilişkiyi inkâr etmiştir. Buna göre akdi ilişkinin ve dolayısıyla faturaların konusu alacağın varlığını ispat yükü davacı üzerindedir. Her ne kadar davacının ticari defterleri usûlünce tasdik ettirilmemiş ve bu nedenle lehine delil niteliği taşımasa da; dosyaya sunulan, davalının düzenlemiş olduğu 28.08.2015 tarihli 1.801,72 TL, 28.08.2015 tarihli 697,43 TL ve 10.09.2015 tarihli 550,00 TL tutarındaki iade faturaları, …’ın “… Hesaba Mahsuben” açıklaması ile 01.12.2015 tarihinde yapmış olduğu 5.000,00 TL miktarlı para havalesi ve takip konusu bir kısım faturalar (25.03.2015 tarih, … seri numaralı, 3.500,00 TL miktarlı fatura ile 28.08.2015 tarih, … seri numaralı 5.447,61 TL miktarlı faturalar) üzerinde teslim alan kısmında davalı kaşe ve imzasının bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında ticari bir ilişki bulunduğu ve bu ilişkinin cari hesap şeklinde yürütüldüğü görülmüştür. Davalı taraf her ne kadar mutabakat mektubu üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etse de; bu imzanın, işletmenin fiili yetkilisi …’a ait olduğunun davacı tarafça ileri sürülmüş olması, davalı tarafça aksi yönde bir iddiada bulunulmaması, dosyaya sunulan banka dekontu ile, …’ın “… Hesaba Mahsuben” açıklaması ile 01.12.2015 tarihinde 5.000,00 TL para havalesi yapmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu şahsın davalı adına hareket ettiği, mutabakat mektubunun bu şahıs tarafından imzalanmasından sonra kendi yarattıkları durumdan faydalanarak imzanın davalıya ait olmadığının ileri sürülmesinin TMK’nun 2. maddesi anlamında dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, mutabakat mektubundan sonra iade faturaları ile kısmen yapılan ödeme miktarının mahsubu ile davacının davalıdan 39.706,29 TL alacaklı olduğunun dosya içeriğine göre sabit olduğu, dolayısıyla Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, davalı tarafın istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/09/2017 tarih ve 2016/491 E. 2017/673 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 2.712,33 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının 678,50 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 2,033,83 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 07/10/2021