Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/459 E. 2021/815 K. 08.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/459
KARAR NO : 2021/815
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2017
NUMARASI: 2015/323E. 2017/699 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/07/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili şirketin davalı şirket ile 08/10/2012 tarihinde 5 yıl süreli olarak Franchise Sözleşmesi imzaladığını, davalı şirketin 20/12/2013 tarihinde keşide ettiği fesih bildirimi ile sözleşmeyi tek taraflı iradesi ile feshettiğini, fesihin haklı bir sebebe dayanmadığını, davalının Bridgstone şirketlerinin üyeliğine girmek suretiyle rekabet etmeme yükümlülüğünü ihlal ettiğini beyan ederek, mahrum kaldığı kâr ile rekabet yasağından kaynaklı cezai şart bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; Müvekkili şirket …San. Tic. Ltd. Şti. İle 2013 yılı sonuna kadar Michelin grubu ile bayii sıfatıyla ticari ilişki içinde bulunduğunu, 2012 yılı Ekim ayı içinde tüm Michelin bayilerinin katılımı ile Antalya ‘da bir toplantı gerçekleştirildiği, toplantıda Michelin tarafından uygulanacak Euromaster Franchising sisteminin anlatıldığını, Euromaster Franchising sözleşmesinin imzalamayanlara tedarik edilen bir kısım malların verilmeyeceğinin bildirildiğini, bu şekilde sözleşmenin imzalanması için baskı ve yönlendirmeler yapıldığını, müvekkili şirketin maruz kaldığı ticari baskı nedeniyle davacı şirket ile sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığını, davacı şirket tarafından yapılan sunumlarda açıkca sistemden istenildiği zaman çıkılabileceğinin belirtildiğini, ancak sözleşmenin 24/07/2013 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen hiç bir know-how aktarımının davacı tarafından yapılmadığını, taahhütlerin büyük çoğunluğunun yerine getirilmediğini, davacı tarafından tasarlanan görsellerin montesi dışında hiç bir edimin yerine getirilmediğini, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, sözleşme öncesi sorumluluğa uyulmadığını, genel işlem koşullarının değerlendirilmesi gerektiğini, dürüstülük ve aşırı ifa güçlüğü çerçevesinde sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince; ”Davacının davalıya sözleşme gereği vermesi gereken know-how hizmetini yeteri kadar vermediği, davalının desteklenmediği, bu sebeple vergi kayıtlarına göre sözleşme sonrası davalının satışının artmasına rağmen kârının düştüğü, sözleşme içeriğinde TBK 20. maddesi bağlamında davalı aleyhine bir çok yaptırım bulunduğu, bu hususun TMK 2. maddesi ve TBK 138. maddesi bağlamında değerlendirilmesi gerektiği, davalının sözleşmeyi haklı olarak feshettiği, bu sebeple davacının fesihten kaynaklı tazminat ve cezai şart talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Sözleşmenin haklı nedenle feshedilip feshedilmediği noktasında kök ve ek raporlar arasında çelişki bulunduğunu, bu çelişki giderilmeden Mahkemece karar verildiğini, Sözleşmede fesihten önce bildirim şartı bulunduğunu ancak davalının bildirimsiz fesihte bulunduğunu, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği yönündeki Mahkeme değerlendirmesinin hatalı olduğunu,Know-how yükümlülüğünün yerine getirilmediği yönündeki değerlendirmenin, el kitabının verilmemesine bağlanmış olmasının hatalı olduğunu, davalı tarafın bu yönde bir iddiasının dahi bulunmadığını, hatta bu yükümlülük kapsamında uygunluk sertifikaları düzenlendiğini, davalı şirketin de dahil edildiği kampanyalar düzenlendiğini, Davalının kâr marjındaki düşüşün pek çok sebepten kaynaklanabileceğini, bu durumun kendileri aleyhine yorumlanamayacağını, Rekabet etmeme yükümlülüğüne ilişkin hükmün tamamıyla geçersiz görülmesi yerine TBK’nun 445.maddesi kapsamında hakimin müdahalesiyle sınırlandırılabileceğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, taraflar arasında imzalanan Franchise sözleşmesinin davalı tarafça feshedilmesinden doğan kâr mahrumiyeti ile rekabet etmeme yükümlülüğünün ihlalinden kaynaklanan cezai şart alacağının tahsili talebine yönelik alacak davasıdır.Taraflar arasında 08.10.2012 tarihinde 5 yıl süreli olarak Franchise Sözleşmesi imzalandığı, davacının Franchise veren, davalının Franchise alan olduğu, davalı şirketin 20.12.2013 tarihinde keşide ettiği fesih bildirimi ile sözleşmeyi tek taraflı iradesi ile feshettiği hususlarında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; sözleşmenin davalı tarafça haklı nedenle feshedilip feshedilmediği, bu kapsamda davacının kâr mahrumiyeti ile rekabet etmeme yükümlülüğünden kaynaklanan cezai şart alacağı bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.Her ne kadar davacı tarafça istinaf başvurusunda; kök ve ek raporlar arasında, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığına ilişkin olarak çelişki bulunduğu, bu çelişki giderilmeksizin hüküm kurulduğu ileri sürülmüş ise de, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususu hukuki bir mesele olup bu hususu değerlendirme görevi Mahkeme hakimine ait olduğundan davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Davalı taraf sözleşme öncesi sorumluluk ilkesine dayanmış, sözleşme öncesinde yapılan bilgilendirmelerde, sistemden istenildiği zaman cezai şart ödenmeksizin çıkılabileceği yönünde bilgi verildiğini, sözleşme içeriğine dair yeterli bilgilendirme yapılmadığını ileri sürmüştür. Ancak basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olan davalı şirketin, sözleşmeyi imzalamış olması nedeniyle sözleşme içeriğine ilişkin bilgilendirilmediği ve aldatıldığı yönündeki iddiasının yerinde olmadığı, bu hususun ispatlanamadığı görülmüştür. Diğer yandan davalı tarafça sözleşmenin feshi nedenlerinden biri de know-how yükümlülüğünün yerine getirilmediği hususudur. Ancak davalının bu nedenle sözleşmeyi haklı bir sebeple sona erdirdiği kanaatini oluşturacak dosyaya yansıyan bir delil bulunmamaktadır. Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin davacı tarafından yerine getirilmediği iddia edilmiş olmasına rağmen, sözleşmenin 10 aydan fazla bir süre yürürlükte kaldığı ve bu süre içerisinde edimlerin yerine getirilmesi için davalı tarafça herhangi bir ihtarda bulunulmadığı, kaldı ki sözleşmenin 19.1 maddesinde bildirim sonrası fesih halinin düzenlendiği, ancak davalının sözleşmeyi bildirimsiz olarak feshettiği anlaşılmıştır. Davalı sözleşmenin genel işlem koşullarından oluştuğu ve geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Davalının genel işlem şartı olarak gördüğü sözleşme şartı, sözleşmenin feshini düzenleyen 19.1 maddesi ile rekabet etmeme yükümlülüğünü içeren 19.2 maddesidir. TBK’nın 20. maddesinde genel işlem koşulları “bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri” olarak tanımlanmıştır. Genel işlem koşullarının denetim ise üçe ayrılmıştır. Yürürlük denetimi (TBK’nın 21 ve 22. maddesi), yorum denetimi (TBK’nın 23. maddesi) ve içerik denetimi (TBK’nın 24 ve 25. maddesi)’dir. TBK’nın 21. maddesinde genel işlem şartının yazılmamış sayılması, 22. maddesinde yazılmamış sayılmasının sözleşmeye etkisi, 23. maddesinde ise genel işlem koşulunun yorumlanması hükmü düzenlenmiştir.Somut olay açısından, uygulamadaki sözleşmelerin kapsam, şekil ve içerikleri itibariyle sözleşme metninin özdeş olup olmadığı, sözleşme koşullarının müzakere edilip edilmediği hususlarında dosyaya yansıyan bir delil olmadığı gibi sözleşme öncesi sorumluluk iddiasının da yukarıda açıklanan nedenlerle ispatlanamadığı hususları birlikte değerlendirilerek bu yöndeki istinaf sebebinin de yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle davalı tarafça sözleşmenin haklı bir neden olmaksızın feshedildiği kanaatine ulaşılmış olup davacı tarafın bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür.Hal böyle iken, kâr mahrumiyeti ve cezai şart alacağının tartışılması zorunluluğu doğmuştur.Sözleşmenin 19.2 maddesinde, rekabet etmeme yükümlülüğü düzenlenmiştir. Süre 1 yıl olarak belirlenmiştir. Coğrafi sınır ise tüm Ülke olarak belirlenmiştir. Rekabet etmemekle yükümlü kişilerin sınırı geniş bir şekilde kararlaştırılmıştır. Sözleşme özgürlüğünün sınırları vardır. Sözleşmeden sonra bir süre yürürlükte kalacak olan bir rekabet sözleşmesi, TBK’nun 26. ve 27.maddesindeki sınırlamalara uygun olmalıdır. Somut olayda, rekabet yasağı sınırlarının, çalışma özgürlüğünü ihlal edecek şekilde geniş olarak çizildiği, bu nedenle cezai şarta ilişkin sözleşme hükmünün geçersiz olduğu, dolayısıyla davacının cezai şart alacağına ilişkin istinaf isteminin yerinde olmadığı, ancak kâr mahrumiyeti talebinin yerinde olduğu anlaşılmıştır.Mali bilirkişilerce görüş sunulan kök ve ek raporlarda; davacı şirketin sözleşme süresince 7 aylık fatura tahakkuk ettirdiği, 5 yıllık sözleşme süresi dikkate alındığında, davacının 60-7= 53 aylık gelirden mahrum kaldığı, buna göre mahrum kalınan gelir tutarının % 2,5 lik sözleşme oranı dikkate alındığında 2.696,76 * 53 = 142,928,28 TL, fiili uygulamada kullanılan % l,5’lik oran dikkate alındığında ise, 1.619,85 * 53 =85.852,05 TL olduğu, davacı yanın 2011-2014 yılları arasında kâr beyan etmediği değerlendirildiğinden, giderlerden arındırılmış gelir üzerinden reel bir kâr mahrumiyeti hesabı yapılmasının mümkün olmadığı, hesaplanan tutarların gelir kaybı olduğu, mahrum kalınan kârın ise, şirketin brüt kârından faaliyet giderleri düşüldükten sonra kalan faaliyet kârının, net satış tutarına oranını ifade eden faaliyet kârlılığı üzerinden hesaplanması gerektiği, gelir kaybı dikkate alınarak kâr mahrumiyetinden bahsedilemeyeceği tespitlerinde bulunulmuştur. Denetime elverişli bilirkişi raporunda yapılan bu tespitlere göre her ne kadar reel kâr kaybı tam olarak hesaplanamamış ise de, TBK’nun 50.maddesinde, ”… Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” düzenlemesinin yer aldığı, buna kapsamda, hizmet bedelinin sözleşme hükümlerine göre % 2.5 üzerinden düzenlendiği, davacı tarafın hizmet bedeli hesaplamalarının, yani fiili uygulamanın ise % 1.5 olması, fiili uygulamanın esas alınmasının tarafların zımni iradesi olarak kabul edilip bu iradeye üstünlük tanınması gerektiği, buna göre hesaplanan 85.852,05 TL üzerinden; tarafların ekonomik durumu, davacının başka bir şirketle Franchise sözleşmesi yaparak zararını azaltabilecek olması ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak takdiren 20.000,00 TL kâr kaybının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.Açıklanan sebeplerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesine göre, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına dair karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜNE,2- 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesine göre İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 14/09/2017 tarih 2015/323E. 2017/699 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına,Bu kapsamda;3- Davanın KISMEN KABULÜNE, 3/a- 20.000,00 TL kâr mahrumiyeti alacağının, dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,3/b- Cezai şart alacağı talebinin reddine,4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.366,20 TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 4.880,55 TL’den mahsubuyla bakiye 3.514,35 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.366,20 TL karar harcı, 27,70 TL başvuru harcı, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti, 264,00 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 3.657,90 TL yargılama giderinden kabul ret oranına göre 255,99 TL’nin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına,4/c- Davalılar tarafından yapılan 527.00 TL yargılama giderinden kabul ret oranına göre hesaplanan 490,12 TL’nin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, bakiye giderin davalılar üzerinde bırakılmasına,4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/(1). maddesine göre, 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/(3). maddesine göre, 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;5/a- İstinaf talebi kısmen kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,5/b- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 92,00 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 177,70 TL’nin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine,5/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 08/07/2021