Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/447
KARAR NO : 2021/816
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/11/2017
NUMARASI : 2015/265 E. 2017/890 K.
DAVANIN KONUSU: İpotek (İpoteğin Kaldırılması (Fekki))
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/07/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacılar vekili dava dilekçesinde; Davacı müvekkili …’ın diğer müvekkili … San ve Tic.AŞ’nin yetkili ortağı olduğunu, davalı şirketin ise yatak, yatak başlığı, baza ,oturma grubu, ev tekstili üretimi yaptığını, taraflar arasında 1997 yılında bayilik sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereğince davalı şirketin alacağını teminat altına almak üzere İstanbul, Silivri, Bostandere mevkinde kain 1000 parsel nolu taşınmaz üzerinde bulunan B bloktaki 9,10,11,12,13,14,15 ve 16 nolu bağımsız bölümler üzerine davalı lehine 30/05/1997 tarih … yevmiye nolu 1.derece 20.000.000.000 eski Türk Lirası bedelli teminat ipoteği tesis edildiğini, bayilik ilişkisinin 1997 yılı ile 1999 yılı nisan ayına kadar devam ettiğini, daha sonra davalı şirketin sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin de sona erdiğini, ancak yazılı ibraname ve fesih bulunmadığını, müvekkilinin davalı şirkete borcu olmamasına rağmen ipoteğin kaldırılmadığını, üstelik davalının müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla kötü niyetli olarak takip başlattığını beyanla müvekkillerinin davalıya borçlu olmadığının tespitini ve ipoteğin fekkini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davanın taşınmazın bulunduğu Silivri Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle mahkememizin görevine ve yetkisine itiraz etmiş, ayrıca taraflar arasında 1997 yılında bayilik sözleşmesi imzalandığını, ancak davacı tarafın bayiliği yürütemediğini, bayilik sözleşmesinin müvekkili şirket tarafından tek taraflı olarak feshedilmediğini, davacının kendisine verilen bayiliğin batmasına sebebiyet verip bayiliği kapattığını, müvekkili şirkete olan borcu nedeniyle İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe giriştiklerini, davalının takibe kötü niyetle itiraz ettiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.İlk Derece Mahkemesince; ”Tarafların ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, son olarak davalı tarafa yemin delili hatırlatılarak davacıya yemin eda ettirilmiş, neticede; dava dışı … San ve Tic.AŞ ile davalı şirket arasında 1997 yılında bayilik sözleşmesi yapıldığı, sözleşme gereğince davalı şirketin bayilik sözleşmesinden kaynaklanan alacağını teminat altına almak üzere …’ın tapu maliki olduğu İstanbul, Silivri Bostandere mevkinde kain 1000 parsel nolu taşınmaz üzerinde bulunan B bloktaki 9,10,11,12,13, 14,15 ve 16 nolu bağımsız bölümler üzerine davalı lehine 30/05/1997 tarih … yevmiye nolu 1.derece 20.000.000.000 eski Türk Lirası bedelli ipotek tesis edildiği, bayilik ilişkisinin 1997 yılı ile 1999 yılı nisan ayına kadar devam ettiği, daha sonra davalı şirketin sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği, taraflar arasındaki ticari ilişkinin de sona erdiği, ancak yazılı ibraname ve fesih bulunmadığı, davacı tarafın davalı şirkete borcu olmamasına rağmen ipoteğin kaldırılmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne” karar verilmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayalı olduğunu, kendi ticari defterlerine göre 18.451,56 TL davacıdan alacaklı olduklarını, dosyaya sunulan fatura ve sevk irsaliyelerinin incelenmediğini, henüz yemin eda edilmemişken davanın esasını doğrudan etkileyecek bu deliller incelenmeden hüküm kurulduğunu, Mahkemece verilen kararın gerekçe içermediğini beyan ederek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava ipoteğin fekki davasıdır. Taraflar arasında, ipotek tesisine ilişkin 30/05/1997 tarihli … yevmiye nolu ipotek senedinin incelemesinde; “…San. ve Tic. AŞ arasında akdolunan 28/05/1997 tarihli bayilik sözleşmesinin teminatı olarak … adına kayıtlı dava konusu taşınmazlar üzerine davalı şirket lehine 1 .derece 20.000.000.000 eski Türk Lirası bedelli ipoteğin tesis edildiği ve söz konusu ipoteğin fekki bildirilinceye kadar bila faiz olarak tesis edildiğinin” belirtildiği anlaşılmıştır.Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, alacağın varlığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı tarafça istinaf yoluna başvurulmuş, istinaf başvurusunda, dosyaya sunulan fatura ve sevk irsaliyelerinin incelenmediği ileri sürülmüştür. İncelenmediği ileri sürülen belgelerin, karar celsesinden bir gün önce sunulduğu görülmüştür. 6100 Sayılı HMK’nın “Sonradan Delil Gösterilmesi” başlıklı 145/1. maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.6100 Sayılı HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde de tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri açıkça belirtilmiştir. 145. maddenin ikinci cümlesinde; birinci cümledeki tarafların Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir. 145.maddenin gerekçesinde, “uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğunun bilindiği, maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun kural olarak benimsendiği, fakat iki istisnanın kabul edildiği, bunun için; yeni delil sunulması talebinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya delilin süresinde sunulmamasının ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanması halinde, hâkimin gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebileceği, bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesinin hukuki dinlenme hakkının tabii bir sonucu olduğu” belirtilmiştir. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple 145 inci maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır. Keza, tarafların 145 inci madde şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M., s. 332-333).Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; 6100 Sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Buna göre somut olayda; üç yıla yakın süren yargılama neticesinde, kararın verildiği celseden önceki celsede, sözlü yargılama aşamasına geçileceğinin davalı vekiline ihtar edildiği, ancak kararın verildiği 03.11.2017 tarihli celseden bir gün önce 02.11.2017 tarihli dilekçe ile davalı vekilinin bir kısım fatura ve sevk irsaliyesi gibi belgeler sunduğu, dilekçesinde, belgelerin zamanında ileri sürülmemesine ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmadığı, bu belgelerin zamanında ileri sürülmemesinin yargılamayı uzatma amacı taşımadığı veya kendi kusurundan kaynaklanmadığı hususunda dosyaya yansıyan açıklayıcı, ikna edici bir delilin bulunmadığı, bu nedenle Mahkemece delillerin incelenmediği yönündeki iddianın yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Davanın esasına ilişkin olarak ise; İcra takibinden sonra açılan ipoteğin fekki davasında, ipoteğin taraflar arasında eskiye dayalı bayilik sözleşmesinin teminatı olarak verildiği, davacı tarafça, bayilik ilişkisinin ve dolayısıyla da borcun sona erdiği savunulmasına rağmen davalı tarafça alacağın var olduğunun savunulduğu, bayilik ilişkisinin sona erdiği ihtilaf dışı olduğuna göre, alacağın varlığını ve ipoteğin de bu alacağın teminatı olarak verildiğini ispat yükünün davalı alacaklı üzeride olduğu, Mahkemece tarafların ticari defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde dosyaya sunulan kök ve ek raporlara göre, her iki taraf defterlerinin de delil niteliğine haiz olmadığının belirtildiği, anılan raporun denetime elverişli olduğu, böylelikle tarafların ticari defterlerine göre alacağın varlığının ispatlanamadığı, bu defa Mahkemece, ispat yükü üzerinde olan davalı tarafa yemin delilinin hatırlatıldığı, yemin teklifi üzerine davacı şirket temsilcisi tarafından, davalı tarafa boçlu olunmadığına dair yemin edildiği, nihayetinde Mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararda yukarıda açıklanan nedenlerle bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın yeterli gerekçeyi içerdiği, aksi yöndeki istinaf başvuru sebebinin yerinde olmadığı, dolayısıyla açıklanan tüm bu nedenlerle davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/11/2017 tarih ve 2015/265 E. 2017/890 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 1.366,20 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından peşin yatırılan 341,55 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 1.024,65 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/07/2021