Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/44 E. 2021/222 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/44 Esas
KARAR NO: 2021/222
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/06/2017
NUMARASI: 2014/792 E., 2017/513 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/03/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine duruşma açılarak yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Davacı ile davalı arasında çok eskiden beri süren ticaretin söz konusu olduğunu, tarafların 28/01/2011 tarihinde TTK 94.madde uyarınca aralarında hesap mutabakatı yaptıklarını, buna göre davalının davacıya ¨601.142,62 borçlu olduğunu, mutabakatta belirlenen miktarın taraf defterleri ile de uyumlu olduğunu, davalının tüm taleplere rağmen borcunu ödemeyince davacının 01/03/2012 tarih ve … yevmiye numaralı ihtar ile alacağını talep ettiğini, davalının borcunu ödemek yerine davacıya karşı 28/05/2012 tarihinde İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/124 Esas sayılı dosyası ile ¨81.500,00 alacaklı olduğu iddiası ile dava açtığını, davada davacının borçlu olmadığını, tam tersine davalının davacıya ¨601.142,62 borçlu olduğunun tespit edildiğini, davanın reddine karar verilerek kararın kesinleştiğini, bu kez davacının davalı aleyhine ¨408.336,26 asıl alacak, ¨128.122,50 işlemiş faiz alacağı için Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibe giriştiğini, borçlunu 08/05/2014 tarihinde takibe itiraz ettiğinden bahisle davanın kabulü ile davalının takibe, asıl alacağa ve faize ilişkin haksız itirazlarının kaldırılmasına ve takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, Davalı şirket yetkilisi … ile davacı şirket yetkilisi …’in kardeş olup daha önce … Holding A.Ş.’nin ortakları olduklarını, aralarında meydana gelen anlaşmazlıklar sonucu …’in … Holding A.Ş.’den ayrılma kararı aldığını ve taraflar arasında 30/10/2010 tarihli protokol düzenlendiğini, protokol gereği …’in, şirkette bulunan tüm hisselerini … veya … veya … Holding A.Ş.’ye devredeceği ve karşılığında da …’yu devralacağı ve protokolün 11.maddesi gereği …’e devredilecek olan …A.Ş.’nin … Holding’e olan borçlarının tamamen silineceğinin kararlaştırıldığını, …’in protokol gereği üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirerek hisse devirlerini yaptığını, protokol amacının …’in … Holding A.Ş, den hisselerini devrederek ayrılması ve karşılığında davalı …A.Ş.’nin borçsuz olarak kendisine devri olduğunun açık olduğunu, davalı şirket tarafından, davacı şirkete protokol gereği borç bakiyesinin silinmesi için Ankara …Noterliği’nin 24 Şubat 2012 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinin gönderildiğini, davacı tarafın gönderilen ihtarnameye olumsuz cevap verdiğini, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü mutabakat mektubu taraflar arasındaki borç bakiye miktarını ortaya koymakla beraber bu miktarın davacı tarafça silineceği düşüncesiyle sadece borç miktarını belirtmekte olduğunu, davalının protokolün 11. maddesine göre silinmesi gereken borç miktarının, davacı yanca silineceği düşüncesini taşıyarak mutabakat mektubu ile miktarı teyit ettiğini, şirket kayıtlarına bakıldığında söz konusu borcun …’in hisse devrinden önce oluştuğunu ve …A.Ş.’nin, … Holding bünyesinde yer alan şirketlerden olduğunun görüleceğini, …’in, protokol gereği üzerine düşen tüm edimleri yerine getirdiğini, davacının protokolün 11.maddesi gereği …A.Ş.’nin, … Holding’e olan borçlarının silinmesi edimini bugüne kadar talep edilmesine rağmen yerine getirmediğini, davacının protokol gereği söz konusu maddelerde yer alan hususlardan bir kısmını kabul edip bir kısım maddeleri kabul etmeyerek haksız ve dayanaksız iş bu dava ile dava dayanağı olan icra takibini kötü niyetli olarak başlattığından bahisle davanın reddi ile davalı aleyhine yapılan haksız ve dayanaksız icra takibinin iptaline, davacı aleyhine icra tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen kararda, davacı taraf, söz konusu protokolün tarafını kapsamadığını ileri sürmüşse de, ikame ettiği davada öncelikle iddia etmiş olduğu ¨601.142,62 alacağından 30/10/2010 tarihli protokolün konusunu oluşturan … plakalı araç bedeli ve ¨70.271,36 kalıp bedellerini mahsup ettiğini bakiye asıl alacak ¨408.336,26”yi icra takibi ile talep ettiğini, Protokolün araç devri ve kalıp devrine ilişkin maddelerinde davacı şirkete ilişkin yükümlülük açık bir şekilde bahsedilmediğini, ancak protokolün uygulanması safhasında da, davacı firma tarafından … plakalı aracın ve taşınırların (karıştırıcıların) devrinin yapıldığını, bu devirlere ilişkin davacı tarafın 13/12/2010 ve 02/12/2010 tarihli faturaları düzenlediğini, netice olarak davacı taraf, protokoldeki ibra hükmünün tarafı olmadığını ileri sürmüşse de, gerek sözleşme hükümlerini bizzat uyguladığından gerekse dava konusu talebinde protokol konusu alacak- borç ilişkisine dayandığından bu çelişkili beyanlarının kabul edilmesine olanak bulunmadığını, yapılacak hisse devirleri karşılığı protokolün 6. maddesine göre davacı … Holding A.Ş. toplamda 25 adet çeki … lehine keşide ettiğinin anlaşıldığını, protokol hükümlerine göre …’in … A.Ş. hisseleri alımı ve … Holding A.Ş. hisselerini satışı sebebiyle bu çeklerin keşide edildiğini ve ödendiğini, bu halde, protokol tarihi itibari ile davalıdan alacaklı olduğunu iddia eden davacının; davalı şirket hisse devirleri karşılığı olarak ve tarafına yapılacak bir kazandırma olmamasına rağmen söz konusu çekleri keşide etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, tüm bu sebeplerle, 30/10/2010 tarihli protokolün 11. maddesinde yer alan ibra hükmünün davacı şirketi kapsadığını ve bağladığını, davalı şirketin protokol tarihi itibari davacı şirkete olan ¨601.142,62″ borcunun sona erdiği anlaşıldığından davanın reddine,davacının,davalı aleyhine kötüniyetli olarak takibe giriştiği davalı tarafından ispat edilemediğinden davalı vekilinin koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine açıklanan gerekçe ile karar verildiği görülmüştür. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Mahkemenin, hakim ortak ve/veya ana şirketlerin yaptığı tüm akitler yavru/bağlı şirketi de kapsar/bağlar gerekçesinin yanlış olduğunu, Tüzel kişilik tanınmış kişi veya mal topluluklarının bağımsız bir kişiliğe sahip olduklarını, her tüzel kişiliğin mal ve hakları ile borçlarının ayrı olduğunu, ayrı muhasebeleri olduğunu, ayrı vergi kayıtları olduğunu, her tüzel kişi kendi organları ile (Yönetim Kurulu ve Genel Kurulu) tarafından yönetildiğinden, organların kararları tüzel kişi için bağlayıcı olduğunu, Mahkemenin kararı kabul edildiğinde, tüzel kişi başka bir tüzel kişinin organları ile ve hatta başka bir tüzel kişinin ortakları tarafından yönetilmesine yol açılmış olacağını, bu karar ile bağlı şirketin tüzel kişiliğin olmadığı ve/veya bağlı olduğu şirketin tüzel kişiliğinin organlarının alacağı kararlar ile bağlı olacağının düşünüleceğini, bunun sonucunda şirketlerin ayrı bir tüzel kişiliği olması, ayrı hak ve borçlara sahip olma temel prensibini kanunda yer almayan bir şekilde ortadan kaldıracağını, -TTK md. 202’ye göre, hâkim şirket, hâkimiyetini bağlı şirketi kayba uğratacak şekilde kullanamayacağı, ancak karar ile hâkim şirketin yavru şirkete zararına işlem yapmasının yolu açıldığını, -05.11.2010 tarihli sözleşmenin amacı ile Mahkemenin yorum kararının örtüşmediğini, 05.11.2010 tarihli sözleşmede taraflar …’in sadece ana şirket … HOLDİNG’e olan borçları değil yavru şirketleri de kapsayacak şekilde tüm borçlarının sona ereceği kararlaştırılsaydı; sözleşmenin 2. maddesinde … ‘in ithal edilen karıştırıcılar için 40.000,-USD ödemesi konusunda ayrı ve açık hüküm koymayacaklarını, bu durumun dahi başlı başlına … açısından davalı …’in ibra edilmediğinin, ticari ilişkilerin olduğu gibi devam ettiğinin göstergesi olduğunu, -05.11.2010 tarihinde imzalanan sözleşmede yer alan … HOLDİNG ibaresinin yavru şirketleri de kapsadığı iddiası doğru olsaydı davacı … ve diğer şirketlerin adının geçmesi gerektiğini, ancak sözleşmede … TİC. A.Ş. ‘nin adı dahi geçmediğini, -Ödemede kullanılan çeklerin … tarafından keşide edilmesini davacı şirketin de bu sözleşmeye taraf olması olarak yorumlanmasının fahiş bir hata olduğunu, davalı tarafından da dosyaya sunulmuş olan 2.900.000,00-TL bedelli 25 adet çekin …’e teslimine ilişkin anlaşmanın alt kısmında yer alan [ Asıl Anlaşma’ da yer alan kalıp bedelleri için 40.000,-$ + KDV bedelli fatura tutarı 02.12.2010 tarihli Merkez Bankası döviz alış kuru olan 1.4888 TL den hesaplanacak (47.200,-$ x 1.4888 TL= 70.271,36 TL) ve 31.01.2011 tarihinde …’e ödenecek olan 500.000 TL’den düşülecektir] şeklindeki açık ifade …’ in keşide ettiği çeklerin 3. şahıslar adına yapılmış ödeme olduğunu ortaya koyduğunu, aksi olsa idi …’in fatura bedelini davalı … hesabından ve ödemesinden düşemeyeceğini, 31.01.2011 vadeli çek bedeli olan 500.000,-TL den kalıp bedellerinin fatura tutarı olan 70.271,36 TL ve … tarafından …’e ciro edilmiş ancak keşidecileri ve/veya cirantaları tarafından ödenmeyen 14.500,-TL tutarlı 1 adet çek ve 4 adet çekin bedelinin de düşüldüğünü, bu hesap işleminin bile …’in kendi alacağını sözleşme dışında takip ettiğini, …’in de …’ e olan borcunu kabul ettiğini gösterdiğini,- 05.11.2010 tarihli sözleşmeyle tüm borçlarından ibra edildiğini iddia eden davalı …’in, sözleşmeden 3 ay, mutabakattan 3 gün sonra 01.02.2011 tarihinde …’den olan alacaklarının mahsup edilmesine rıza gösterdiğini, mutabakatın sadece sıfırlanacak borç durumunu belirlemek üzere yapıldığını iddia eden davalının, mutabakattan sonra alacaklarının mahsup edilmesini kabul ettiğini, bu işlemin dahi davalı yanın hisse devir anlaşmasındaki ibraya ilişkin maddenin … Holding A.Ş. dışındaki şirketleri kapsamadığını kabul ettiğinin açık kanıtı olduğunu, -05.11.2010 tarihinde imzalanan sözleşmede davacı müvekkil …’nin adının geçmediğini, sözleşme yalnızca isim benzerliği olarak … Holding A.Ş ismi yer aldığını, bahsi geçen sözleşmedeki 6. Maddede ödemenin Holding tarafından yapılacağı açıkça belirtildiğini, düzenlenen … Holding A.Ş.’ce keşide edilecek çeklerin … ve … tarafından ciro veya aval verilerek imza edileceğini, davacı …’ in keşide ettiği çeklerin, üçüncü şahıs olan … Holding A.Ş. ediminin ifası olduğunu, başkasının edimini ifa eden davacının bahsi geçen sözleşmeden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, -…’in açtığı takip ve davalarla da ibranın olmadığını fiilen kabul ettiğini, …’in sözleşmeden sonra …’ e 1 kez alacak davası (İst. 18. ATM 2012/124 E.) açtığını, 1 kez de Holding’e bağlı … şirketine karşı Bursa … İcra Müdürlüğünün … E saylı dosyası ile icra takibi yaptığını, … şirketinin itirazı üzerine Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/161 E. sayılı dosyası ile itirazın iptali talepli alacak davası açtığını, her iki davanın, bu davadan önce olduğunu, …’in, dava sırasında … ile birleştiğini, …’in bu nedenlerle sözleşmedeki ibra maddesini dikkate almadığını, -Davalı …’in; a) Davacı …’ e alacağını tahsil iddiası ile 1 takip ve 2 dava açması, b) …’in 28.01.2011 tarihli mutabakatla …’ye olan 601.142,62 TL borcunu kabul etmesi, c) Sözleşmeden 3 ay sonra 01.02.2011 tarihinde, 31.01.2011 vadeli 500.000,-TL bedelli çekten, … nin … A.Ş. den olan ve sözleşme öncesi doğmuş 84.771,36 TL alacağının mahsup edilmesini kabul etmesi ile … ve .. açısından hisse devir sözleşmesindeki ibranın … yönünden bağlayıcı olmadığı iradesini gösterdiğini,
-Davalı …’in, … ve … Holding ortaklıklarından …’ e takip yapıp dava açarak kendisi ile çelişkiye düştüğünü, -Dava konusu alacağın, her iki tarafın defterlerinde kayıtlı olduğunu, bu hususun İstanbul 18. ATM ‘nin 2012/124 E. sayılı dosyasında bilirkişi raporu ve mahkeme kararı ile de tespit olunduğunu, Davalının imzaladığı “hesap mutabakat” mektubu ile de borcu kabul ettiğini, davalı teyit mektubunu imzalayarak borcunu kabul ettiğini ve yasada belirlenen 8 gün içinde de itiraz etmediğini, dosyanın istinaf incelemesi neticesinde bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacının, hesap mutabakatına dayalı cari hesap alacağının tahsili için davalı aleyhine giriştiği icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir. Davalının borcu inkâr etmediği ancak, dava dışı şirket olan … Holding ile davalı arasında imzalanan sözleşmedeki, borç ibrasının davacı yanı da kapsadığı, bu nedenle borcun silinmesi gerektiği iddiasında bulunmaktadır. Dava, davacının davalı şirketten olan alacağın varlığının tespiti ve tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, alacağın varlığının yanında, dava dışı şirket ile davalı arasında imzalanan sözleşme ve ibranın, davacı tarafı bağlayıp bağlamayacağı hususunda toplanmaktadır. Somut olayda tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması talep edilmemekle birlikte, dava dışı şirket ile davacı şirket arasındaki bağın ortaya konulmasının ancak tüzel kişiliğin perdesinin aralanması şartları göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılması ile mümkün olduğu, buna göre somut olayın çözümüne gidilebileceği anlaşılmıştır. Yargıtay içtihatlarında benimsenerek öğretide de vurgulandığı gibi; malvarlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu kurala ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir kural olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Aksi hâlde tüzel kişilere tanınmış olan mal ayrılığı güvencesinin zedelemesi durumuyla karşı karşıya kalınılabilir. (Akıncı, s. 661; Çamoğlu, s. 12; Antalya, s.152; Tekinalp, G./Tekinalp, Ü.: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1995, s.395 vd.; Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu s. 107 vd.). Tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, esas (ana) şirket ile bağlı şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Öğretide yer alan görüşler ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamaları yukarıdaki şekilde olmakla birlikte konunun aydınlanması için dosya kapsamında yer alan ve esasen bilirkişi raporunda aynı şekilde özetlenen maddi vakıaların yeniden gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır. Ticaret sicil kayıtlarına göre iki şirketin hâkim ortakları … ve … aynı olup bu kişilerin yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısı oldukları ve temsil ve ilzam yetkilisi oldukları, davalı şirketlerin faaliyet alanlarının büyük oranda kesiştiği görülmüştür. Davacının protokoldeki ibra hükmünün tarafını kapsamadığını iddia etmesine rağmen dava dilekçesinde protokol hükümlerinde yer alan araç ve kalıp satışına dayanmasına ve yine protokolün imza tarihinden sonra araç ve kalıp satışına ilişkin faturaları düzenlemesine göre protokolü kabul edip uyguladığının açık olduğu, protokolün 6.maddesine göre davacı firmanın, davalı firma hisse devirleri edimine yönelik 25 adet çek keşide edip ödeme yapmasına göre de protokolü kabul ettiği ve protokol tarihi itibari ile alacaklı olduğunu iddia ettiği davalı firmanın hisse devirlerine karşılık ödemede bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, 30/10/2010 tarihli protokolün davacı tarafı kapsadığı ve bağladığı, davalı firmanın protokol tarihi itibari ile davacıya olan ¨601.142,62-TL borcunun ibra ile son bulduğu, bu kapsamda protokoldeki araç ve kalıp ödemelerinin mahsubu ile dava konusu edilen toplam ¨536.458,76 bakımından davacının davalıdan alacaklı olmadığı, sözleşmenin 2. maddesi ile maddede sözü geçen ( taşınırların ) karıştırıcıların … A.Ş.’ye teslim edileceği, …’in bunlara karşılık 40.000- USD ödeyeceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 4. maddesine göre … plakalı araç …’e devredilecektir. Yine sözleşmenin 6. maddesine göre hisse devirleri sebebiyle, …’e … Holding A.Ş. tarafından keşide edilen tamamı ¨3.000.000,00 bedelli çeklerin ve nakdin verileceği kararlaştırılmıştır. Sözleşme kapsamında hisse devirlerine ilişkin bu hükümler gibi başkaca ilave yükümlülüklere de yer verildiği görülmüştür. İş bu sözleşme metninin … Holding A.Ş. hissedarları …, … ve …’in kendi adına ve holding şirketlerini temsilen tanıklar huzurunda akdedildiği görülmüştür. Davacı şirkete protokole bağlanan bir borç bulunduğu sabittir. Dosyada alınan raporlarda da; şirketlerin yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısı olan hâkim ortaklarının aynı olduğu, her iki şirketin faaliyet alanının büyük oranda kesiştiği, üçüncü kişiler nezdinde sanki tek bir şirketle işlem yapılıyor algısı yaratıldığı, dava dosyalarında da davacı ve davalı ve dava dışı şirketler arasında güçlü bir organik ve fiili bağlantının bulunduğunun saptandığı, dava dışı şirket ile davacı şirket arasındaki organik bağ, iktisadi bütünlük ve yönetsel özdeşliğin tespit edildiği, şirketin birbirlerinin kredi borçlarına kefil oldukları, malvarlıklarının özdeşleştiği, davacı şirket ile aralarında protokole bağlanmış bir borç bulunmasına rağmen davacıya ödeme yapılmadığı tespit edilmiştir. Dışa karşı yaratılan algı nedeniyle tek bir ekonomik ünite olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bir davada maddi olayı anlatmak taraflara ait ise de anlatılan olaylara ilişkin hukuki nitelendirmeyi yapmak ise hâkimin görevidir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının bulunup bulunmadığı, dürüstlük kuralına aykırı davranılıp davranılmadığı ve kötüniyet olgusu hukuki nitelendirmedir. Ancak hâkim tarafından değerlendirilebilir. Somut olay bakımından birbirini doğrulayan bilirkişi raporları ve yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak var olduğu ve kaldırılma talep edilse idi şartlarının oluşmuş olacağının kabulünün gerekeceği, artık hukuki bakımdan mevcut olan duruma göre değil de, fiili duruma göre karar vermek gerektiği, davacı şirketin, dava dışı şirket ile farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, 4721 Sayılı TMK’nın 2. maddesinde öngörüldüğü gibi yasaca korunamayacağı sonucuna varılmıştır. Tüm bu sebeplerle Mahkeme kararının yerinde olduğu, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, kamu düzenine aykırı bir hususun saptanmamasına göre usul ve yasaya uygun ilk derece mahkemesi kararına karşı davacı vekilinin istinaf sebeplerini yerinde görülmemiş olmakla birlikte Dairemizce yapılan tahkikat sebebiyle talebin kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 356/3/(2). maddesi gereğince Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/792 esas, 2017/513 karar sayılı, 15/06/2017 günlü kararının kaldırılmasına, Davacı tarafından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekili tarafından yapılan istinaf sebepleri yerinde görülmemiş olmakla birlikte Dairemizce yapılan tahkikat sebebiyle talebin KABULÜNE, 2- 6100 Sayılı HMK’nın 356/3/(2). maddesi gereğince Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/792 esas, 2017/513 karar sayılı, 15/06/2017 günlü kararının KALDIRILMASINA, 3- Davacı tarafından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasının REDDİNE, 4- Davalı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin yasal koşulları oluşmadığından REDDİNE, 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL peşin harcın davacı tarafından yatırılan 25,20 harçtan mahsubu ile bakiye 34,10 TL’nin davacıdan tahsiliyle hazineye gelir kaydedilmesine, 5/b- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5/c- Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunun Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 35.408,35 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde kendisine iadesine, 6/b- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 6/c- İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dair, verilen karar davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … ve dava şirket yetkilisi … (…) yüzüne karşı, 6100 Sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta süre içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere Hakim …’un karşı oyuyla, oy çokluğuyla verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 03/03/2021Muhalefet Şerhi: Her ne kadar şirketler arasında bağ olduğu anlaşılmış ise de ve tüzel kişiliğin perdesini aralanmasını gerektirir şartlar oluşmuş ise de, davacı ve davalı şirketlerin birbirlerini çok iyi tanıdıkları, dava konusu alacağın şirket dışı üçüncü bir kişinin alacağı değil şirketten ayrılan başka bir bağlı şirketin ve ortağın borcuna ilişkin olduğu bu durumda davanın protokol imzalanırken bu ve bunun gibi durumların göz önünde bulundurulması gerektiği, üçüncü kişiden beklenilmesi gereken özen ile davacı şirket ve dava dışı şirket ile birebir ilişkili şirketin göstermesi gereken özenin farklı olduğu, davalı tarafından bu nedenle protokolün kendilerini bağlamayacağının ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği davalının dava konusu taleplere ilişkin protokol imzalanırken basiretli tacir davranışı ile hareket etmesi gerektiği, protokolün açık olduğu, protokol gereklerinin yerine getirilmesine ilişkin mahkemece yapılan yorumun amacı aşan yorum niteliğinde olduğu kanaatinde olduğumdan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması nedeniyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.