Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/435 E. 2021/912 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/435 Esas
KARAR NO : 2021/912
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul (kapatılan) 3. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08/06/2017
NUMARASI : 2016/111 E. – 2017/104 K.
DAVA : 556-Tecavüz ve Haksız Rekabetin Tespiti, Men ve Ref’i, Unvan Terkini,
Manevi Tazminat
KARŞI DAVA: 556-Hükümsüzlük
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 1967 yılından bu yana inşaat sektöründe … tanıtım işareti ile faaliyetlerini bugüne kadar nizasız ve fasılasız olarak sürdürmekte olduğunu, … markasının büyük miktarlarda maddi harcamalar yapılarak yoğun reklam ve emek ile bugün inşaat sektörünün en tanınmış, iktisadi değeri çok yüksek ve dahi prestijli markası haline geldiğini ve bu marka ile müvekkilinin tüm ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü, ancak hal böyle iken davalının, haksız ve izinsiz olarak … ibaresini inşaat hizmetlerinde kullandığını ve işyeri tabelalarında, kartvizit ve benzeri tanıtım evrakları üzerinde … işaretini kullandığını ve 2003 yılında tescil ettirdiği www….com alan adı ile yayınlar yaptığının taraflarınca tespit edildiğini ve bu durumun müvekkili marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu iddia ederek, davalının ticaret unvanından … ibaresinin çıkartılmasını, sicilden terkinini, davalının inşaat sektöründe … ibaresini hizmet markası ve tanıtma vasıtası olarak kullanmak suretiyle haksız olduğunun hükmen tespitini, haksız rekabetin men’ini, tecavüzün men ve ref’ini, haksız rekabet durumunun ortadan kaldırılmasını, davalının … marka ve ibareli her türlü tanıtma vasıtalarının toplatılarak imhasını, 100.000,00 TL manevi tazminatın, davalıdan dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsilini, davalının müvekkilinin tescilli sınai hakları ve unvanı ile iltibas yaratan www….at.com ve www…..com alan adlarının kullanımının önlenmesini, bu sitelere erişimin engellenmesini ve hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin . … ve …’na ait 18/07/2014 tarihinde kurulmuş bir aile şirketi olduğunu, ancak şirket ortaklarının bu şirketten önce 13/08/1998 tarihinde …Gıda Tur.San.ve Tic.Ltd.Şti’ni kurduklarını, her iki şirketin de faaliyetlerine günümüze kadar devam ettiğini, ancak 2014 yılından sonra aktif olarak faaliyet gösteren şirketin işbu dosya davalısı müvekkili şirket olduğunu, ayrıca ….. adına Galata, Üsküdar, Çapa, Koca Mustafapaşa vergi dairelerindeki kayıtlar incelendiğinde , 1983-1994 yılları arasında da şahıs şirketi olarak … adı altında inşaat işleri yaptığının anlaşıldığını, … ibaresinin müvekkili şirket ortaklarının soyadı olduğunu, … ibarelerinin karıştırılmasının imkansız olduğunu, bu durumun sadece logolara bakıldığında bile görülebileceğini, davacı tarafın kötü niyetli ve tazminat talebinin fahiş olduğunu, müvekkilinin … markasının gerçek hak sahibi olduğunu, söz konusu ibarenin ilk olarak müvekkili tarafından kullanıldığını, davacı tarafından yapılan tescillerin kötü niyetli olduğunu ve korunmaması gerektiğini iddia ederek, asıl davanın reddini, davacı karşı davalı adına tescilli 2002/16889 sayılı “… A Şekil” ve 2012/75146 sayılı “…” markalarının hükümsüzlüğünü talep ve karşı dava etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Dosyaya celbedilen kayıtlar ve deliller ile her iki tarafın tescilli ticaret unvanının ek unsurunun … ibaresini taşıdığı, şirketlerin üçüncü maddesinde belirtilen iştigal alanları incelendiğinde, unvanların çekirdek unsurunda belirtildiği üzere inşaat sektöründe faaliyetlerinin olduğu, dolayısıyla ticaret unvanını aynı sektörde kullanacak olmaları nedeniyle sonradan tescili yapılan davalının unvanındaki ibarenin davacının ticaret unvanından ayırt edicilik sağlamasına yeterli olmadığı, ek ibarenin her iki taraf şirket ortaklarının soyadlarından oluştuğu, bu hususun tescile engel olmadığı gibi, ilk tescil ettirenin davacı yan olması ve davalının aynı ibareyi ticaret unvanında ek unsur olarak kullanmasının ticaret unvanına tecavüz oluşturması sebebiyle, asıl davadaki unvan terkinine yönelik talebin kabulü ile, davalı şirketin ticaret unvanından … ibaresinin terkinine karar verilmesi gerekmiştir.Dosyaya sunulan gazete sayfalarının ilgili bölümlerindeki haberler ve haber başlıklarında ve yine sunulan diğer deliller ile davanın açıldığı sırada yaptırılan bilişim bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, davalının … ibaresini ticaret unvanında yazılı olduğu şekilde kullanmayıp, başlı başına veya sadece … A.Ş olarak markasal kullandığı görülmekle, bu kullanımın dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 Sayılı KHK’nın 9/e ve 61 maddesi gereğince, davacının tescilli … ibareli markasına tecavüz oluşturduğu gibi, bu fiillerin aynı zamanda 6102 Sayılı Ticaret Kanununun 55. Maddesinde ifadesini bulan haksız rekabet fiilini de oluşturduğu anlaşıldığından, davalının tecavüz ve haksız rekabet fiillerinin tespiti ile men ve ref’ine, davalı yanın davacı markasındaki esas unsur niteliğinde olan … ibaresini inşaat sektöründe tabela, broşür, katalog ve benzeri her türlü tanıtım materyallerinde, ticari evraklarında kullanmasının yasaklanmasına, tabeladaki … ibaresinin silinmesine, silinememesi halinde ise bu materyallerin toplatılarak imhasına karar verilmesi gerekmiştir.Davacının tescilli markasındaki … ibaresini davalının …saat.com, …com adlı internet sitelerinin alan adlarında ve site içeriğindeki sayfalarda markasal olarak kullandığı anlaşıldığından, davalının bu fillerinin davacı markasına tecavüz oluşturması sebebiyle ve internet sitelerinin uzantıları da nazara alınarak, çıkartma işlemi mümkün olmadığından, her iki siteye de Türkiye’den erişimin engellenmesine, davacının tescilli markasına davalının vaki tecavüzünün yoğunluğu, niteliği ve mevcut delil durumu nazara alındığında takdiren 20.000,00 TL manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ve fazla talebin ise reddine, karar verilmesi gerekmiştir.Karşı davada, asıl davaya dayanak olan her iki … ibareli markanın, bu ibare üzerinde hak sahipliğine dayalı ve ayrıca kötü niyetli tescil edildiği iddiasıyla hükümsüzlük iddiasında bulunulmuş ise de, 2002 yılında başvurusu yapılan ve davacı/karşı davalı adına tescil edilen… sayılı marka yönünden davalının bu markayı kötü niyetli tescil ettiği yolunda somut delil sunulmamış olması nedeniyle, tescil tarihinden 5 yılı çok aşkın süre ki, yaklaşık 14 yıllık bir süre geçmiş olması sebebiyle, karşı davacının sessiz kalmak suretiyle hükümsüzlük davası açma hakkını kaybettiği anlaşıldığından, bu marka ile ilgili süresinde açılmayan davanın reddi gerekmiştir.Hükümsüzlüğü istenilen her iki markanın da şekil logosu ile birlikte esaslı unsur niteliğinde değerlendirilebilecek ibare … ibaresidir. Dava tarihinde yürürlükte olan 556 Sayılı KHK kapsamında 7. Maddede belirtilen mutlak red nedenlerine dayanılmamış olup, davada nisbi ret nedenlerinin belirtildiği 8. Maddenin 3 ve 5. Bentlerine dayanılmıştır. Karşı davacı … ibaresini taşıyan ticaret unvanını 2014 yılında tescil ettirmiştir. Davalının kullandığı 1998 tarihli faturalarda, tescilli markasal ibare ve şekil logosunun aynen kullanıldığı görülmektedir. Davacı şirketin unvanının ticaret siciline tescilinden bir süre sonra dava dışı olan davalı/karşı davacıya muvafakat verdiği, görülen şirketin … ibareli markası bulunmadığı gibi, bu ibareyi markasal kullanmasına izin verilmiş olsa dahi bu husus hükümsüzlüğe dayanak olamayacaktır.Somut olayımızda, … ibaresi taraflardan birini doğrudan göstermeyip, şirket ortaklarının soyadını oluşturan ibaredir. Karşı davacının ortaklarının soyadının da aynı ibareden oluşmuş olması, diğer tarafın tescilinin kötü niyetli yapıldığı sonucuna götürmeyecektir. Karşı dava yönünden de tüm dosya kapsamı topluca değerlendirildiğinde, KHK’nın 8/3-5. Maddesinde belirtilen hükümsüzlük hallerinin davacı/karşı davalının hükümsüzlüğü istenilen her iki markası yönünden de mevcut olmadığı anlaşıldığından, aşağıda yazılı olduğu üzere karşı davanın reddine, yukarıda belirtilen sebepler nazara alınarak, belirtildiği surette asıl davanın ise kısmen kabulüne, kısmen reddine” karar verilmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
-davacı/karşı davalı tarafından gerçekleştirilen savcılık şikayeti hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, hukuk ile ceza dosyası kararları çeliştiğini, Davacı/karşı davalı tarafından müvekkil hakkında savcılığa da suç duyurusunda bulunulduğunu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Sor. No ve 2017/106014 K. Nolu dosyasında “marka hakkına tecavüzün gerçekleşmediği ve bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildiğini, çelişen mahkeme kararları nedeniyle kararın bozulması gerektiğini,
-karara dayanak gösterilen bilirkişi raporunun kanuna aykırı tespitler içerdiğini, dosyadaki rapor ile müvekkili şirket tarafından sunulan Prof. …’a ait mütalaanın taban tabana zıt olduğunu, davalı-karşı davacı tarafın soyadı olan … ibaresinin, ticaret unvanından çıkarılması talebi, öncelikle Medeni Kanun 26. Maddeye ve Ticaret Kanunu 41 ile 43/2 maddelerine aykırılık teşkil ettiğini,
-kararın kendi içinde çeliştiğini, gerekçeli kararda, sanki müvekkili şirketin sadece … YAPI GAYRİMENKUL A.Ş. ile var olmuş ve 2014 yılından bu yana faaliyet gösteren yeni bir şirketmiş gibi genel yorumlar yapıldığını, buna bağlı olarak da hem ticaret unvanı hem de marka üzerindeki tek hak sahibi davacı-karşı davalı olarak tespit edildiğini, ancak eksik incelemeyi net bir şekilde ortaya koyan hususlardan biri de budur, sadece 3 yıllık bir şirket gibi yorumlanan müvekkile şirkete ait olan internet sitelerinin kuruluş tarihinin dahi 2004 yılı olduğunu, müvekkili şirketin varlığından önce kurulan sitelerin müvekkile ait olduğunu kabul edip, erişimin engellenmesine dair tespitler yapan bilirkişilerin, bu sitelerin sahibinin müvekkil şirket ortakları olduğunu ve bağlantısını kabul etmekte, ancak 1980li yıllardan bu yana aynı ortakların … adı altındaki faaliyetlerini kabul etmediğini, Mütalaada ise, müvekkili şirketin … soyadı altında uzun yıllardır farklı şirket çeşitleri ile faaliyet gösterdiğinin, her iki tarafında uzun yıllardır sektörde oldukları, tarafların birbirlerinin varlığından haberdar olduklarının, her iki tarafın da … markasını kullanmasının tescilden çok önce olduğunu, birbirini tanıyan taraflardan davacı-karşı davalının habersiz marka tescili gerçekleştirmesinin kötü niyetli olduğu ve ayrıca 14 yıl bu duruma sessiz kalan davacı-karşı davalının sessiz kalma dolayısıyla hak kaybına uğradığını, huzurdaki davanın kötü niyetli olduğu tespit edildiğini, müvekkilin markayı kullanmaya başlama tarihinin 2014 olarak yorumlanıp, internet sitelerinin dahi 2004 tarihli olmasının çelişen bir durum olduğunu, …Gıda Turizm Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi tarafından 1980’li yıllardan itibaren … markası altında projelere imza attığını, projelerin ruhsat ve inşaat bilgilerinin dosyada bulunduğunu,
-bilirkişi raporunda, müvekkil şirketin 2002 yılından bu yana tescilli olan markaya karşı hukuki yollara başvurmayışı sessiz kalma nedeniyle hak kaybı olarak değerlendirilmişken, davacı-karşı davalının müvekkil şirkete karşı 14 yıldır sessiz kalmasının hak kaybı olup olmadığı hususunun değerlendirilmediğini,
-hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle beraber, marka hakkına tecavüzün varlığının kabul edildiği durumda dahi, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını, davacı şirketin sektörde verdiği sözleri tutmayan, bankalarda kredi gücü olmayan, maddi gücü düşük olduğundan ihale devreden, yatırımcıları zarara uğratan bir firma olduğunun çıkan haberlerde iddia edildiğini, müvekkili şirketin davada iddia edildiğinin aksine, markaya manevi zarar vermek bir yana, tam aksi şekilde marka değerini artıran proje, iş ve yatırımlarla markayı hızla yücelttiğini, bu durumda manevi tazminatın şartları oluşmadığından reddi gerektiğini tüm nedenlerle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (565 Sayılı KHK) ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ise 556 sayılı KHK’nin 9. maddesinde (6769 Sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 7. maddesinde) sayılmıştır. 556 Sayılı KHK’nin 61. (6769 Sayılı SMK’nin 29.) maddesinde ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. 556 Sayılı KHK’nin 9. ve 61.( 6769 Sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 7. Ve 29. ) maddesi birlikte değerlendirildiğinde, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Başka bir deyişle, tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve sesçil (fonetik) yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır. 556 Sayılı KHK’nin 61/1-c maddesi yalnızca “ayırt edilemeyecek kadar benzer olan” yani “taklit” markayı taşıyan malların üçüncü kişiler tarafından ticari amaçla elde bulundurulması ya da bu mallar üzerinde ticari amaçla tasarrufta bulunması hâlinde uygulanabilir. Taklit marka kullanımı söz konusu olmayıp herhangi bir nedenle karıştırılma (iltibas) ihtimaline neden olacak şekilde benzer marka kullanımının söz konusu olduğu hâllerde ise bu malları piyasaya süren ya da stoklayan kişilerin eylemleri 556 Sayılı KHK’nin 61/1-c maddesine göre değil, 61/1-a maddesindeki gönderme nedeniyle 556 sayılı KHK’nin 9/2-b maddesine göre marka hakkına tecavüz oluşturur. Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi, 556 Sayılı KHK’nin 61. maddesindeki tecavüz fillerinden birini işleyen mütecavize karşı 556 Sayılı KHK’nin 62. maddesi gereğince; marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması; tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini; marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el konulması; el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması; el konulan ürünlerin ve araçların üzerilerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası ve mahkeme kararının ilanı taleplerinde bulunabilir. Somut olay değerlendirildiğinde, davacının esas dava yönünden tescilli marka sahibi olduğu iddiası ile davalının ticaret unvanındaki “…” ibaresinin terkinine, davalının kullanımında olan alan adı internet sitesinin terkinine karar verilmesini talep ettiği ve haksız rekabetin ve markaya tecavüzün tespitini talep ettiği görülmüştür. Bir teşebbüsün ürettiği mal ve hizmetleri diğer teşebbüsün ürettiği mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlayacak işaretler marka iken, bir teşebbüsün ticari faaliyetlerinin türü ve niteliğinin diğer işletmelerin faaliyetlerinden ayırt edilmesini sağlayan tanıtıcı işaretler ise ticaret unvanı olup, her ikisinin kullanım nitelikleri birbirlerinden farklıdır. Bizatihi ticaret unvanının tescil edilmiş olması tescilli marka hakkının ihlalini oluşturmaz. Ticaret unvanının amacı dışında markasal kullanımı ile marka hakkına tecavüz söz konusu olması durumunda, markasal kullanımın durdurulması ve önlenmesine karar verilmesi mümkün olup, buna göre, davalının, davacının iştigal alanı ile örtüşür şekildeki hizmetlerle ilgili tescil yaptırdığı ve davalının “…” ibaresini unvanına aldığı, bu seçimin davacının markasından istifade eder şekilde olduğu, davalının basiretli tacir gibi hareket etmediği, davalı şirketin ticaret unvanının davacının daha eski tarihli tescili sebebiyle terkini gerektiği bu yönde kurulan Mahkeme kararının yerinde olduğu anlaşılmıştır.Uzun süreli sessiz kalma suretiyle hak kaybı, TTK’da düzenlenmiş değildir. Bu durum Yargıtay uygulaması ile hukukumuza yerleşmiş olup, yasal dayanağı da TMK’nın 2. maddesidir. Sessiz kalma yolu ile hak kaybının oluşması için öncelik hakkı sahibinin kullanımdan haberdar olması gerekmekte ise de, sessiz kalmanın kaç yıl sonra hak kaybına yol açacağı ile ilgili kesin bir süre vermek mümkün değildir. Burada önemli olan öncelik hakkı sahibinin sonraki kullanıma bir süre katlanmış olmasıdır. Bu itibarla bu sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olan dürüstlük kuralıdır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken, öncelik hakkının sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra izlediği yol ve sergilediği tavır önemlidir. Bu durumda, davalının ticaret unvanı kullanımının başlangıcı nazara alındığında somut olayda sessiz kalma yoluyla hak kaybı şartlarının mevcut olmadığı, davacının öncelik hakkına sahip olduğu, davalı ticaret ünvanı tescilinin 18.07.2014 yılı olduğu, davacı markasının 2002 yılı ve ticaret ünvanının da 21.01.1998 yılında yapıldığı, davalı dava dışı şirketin kullanımının ve kendi kullanımının daha önceki bir tarihe dayandığı iddiasında ise de, davalının bildiği halde davacının marka ve ticaret unvanına uzun süre sessiz kalması nedeniyle sessiz kalma yoluyla hak kaybı hususundaki iddialarının dikkate alınamayacağı, ancak öncelik hakkı hususunda bu durumun dikkate alınabileceği, bu nedenle sessiz kalma yoluyla davacının hak kaybından bahsedilemeyeceği anlaşılmıştır. Bu nedenle davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin istinaf istemi yerinde bulunmamıştır.Davalı her ne kadar soruşturma dosyası ile Mahkeme kararının çeliştiğini belirtmiş ise de, Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (mülga) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesinde (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m.74) düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Borçlar Yasasının 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde, beraat kararının dahi hukuk hakimini bağlamayacağı gözetildiğinde, hukuk hakiminin yapmış olduğu hukuki değerlendirme ile kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın çeliştiği sonucuna varılamayacaktır. Ayrıca davalı mütalaa ile dosyadaki bilirkişi raporunun çeliştiğini beyan etmiş ise de, Davalı tarafından tek taraflı olarak alınan hukuki mütalaanın bağlayıcı olmadığı , ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunun alanında uzman bilirkişi heyeti tarafından tanzim edilip gerekçeli ve denetime elverişli olduğu, bu nedenle davalının uzman görüşü ile hükme esas rapor arasında çelişki olduğu iddiası ile yeniden rapor alınması isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
TTK’nın 56. maddesinde “aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suiistimalidir” şeklinde tanımlanmıştır. Yasanın 57. maddede ise, uygulamada sıklıkla karşılaşılabilecek haksız rekabet halleri örnek kabilinden sayılmıştır. Dolayısıyla somut olayda haksız rekabetin varlığının tespiti için, öncelikle çekişme konusu eylemlerin 57. maddede sayılan hallerden birisine dahil olup olmadığı değerlendirilmelidir. Maddenin 5. bendi somut olay bakımından önem taşımaktadır. Buna göre, “başkalarının emtiası, iş mahsulleri… hususi ile başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtım vasıtaları ile iltibasa meydan verebilecek surette ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak” haksız rekabet teşkil etmektedir. Haksız rekabet şartlarının mevcut dosya itibariyle bulunduğu anlaşılmakla bu istemin de reddi gerekmiştir. Ancak dosya kapsamındaki belgeler dikkate alınarak, davalının önceye dayalı kullanımı sabit olsa dahi, davalının tüm istemlerinde dava tarihi itibariyle geç kaldığının anlaşıldığı, bu sebeple davacı yönünden şeklen markasal tecavüzün kabulünün zorunlu olduğu, şeklen ve hukuken ticaret unvanının terkinine karar vermek gerekli ise de, davacının aynı soy isme sahip olması ve aynı sektörde faaliyet göstermesi ve davalının markasal kullanımına ticaret unvanı tesciline kadar ses çıkarmaması ve çelişkili davranışı sebebiyle, manevi tazminat hususunda tüm bu sebeplerin 4721 Sayılı TMK’nın 2. maddesi gereğince hâkim tarafından resen dikkate alınmasının gerekliliği, TMK’nin 2/2 maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağından manevi tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiş olup, istinaf isteminin bu sebeple kabulü ile dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde 1-2-3 nolu bentler yönünden usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davacı markası ile, davalı ticaret unvanı arasında güçlü bir benzerlik olduğu, bu yönden ticaret unvanı terkin şartlarının oluştuğu, AB marka tüzüğünün 12/1-a maddesi gereğince ticaret unvanı kullanımı bile artık marka hakkı kapsamında kaldığından, Türk Marka Hukuku bakımından Avrupa Birliği Marka Tüzüğü’nün uygulamada yorum yaparken dikkate alınması gerektiği anlaşılmakla, marka sebebiyle ticaret unvanının terkin edilemeyeceği yönünde bir önermenin isabetli olmayacağı, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamaya göre kararın kısmen kaldırılmasına karar vermek gerektiği bu sebeplerle 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b/2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesinin kararının manevi tazminat yönünden kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davalı karşı davacı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜNE,
2- 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince İstanbul (kapatılan) 3. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/06/2017 gün ve 2016/111 Esas, 2017/104 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- İlk derece mahkemesi kararının yerine geçmek üzere;
3/a- ASIL DAVA YÖNÜNDEN :
1- Asıl dava yönünden davanın kısmen kabul, kısmen reddi ile, davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin terkinine, davacının tescilli … + ŞEKİL ibareli markasına davalı yanın … ibaresini markasal kullanmak suret ile tecavüzde ve haksız rekabette bulunduğunun tespiti ile men ve refine, davalının … ibaresini inşaat sektöründe, tabela, broşür ve vb. Her türlü tanıtım materyallerinde, ticari evraklarında kullanmasının yasaklanmasına, tabeladaki … ibaresinin silinmesine, silinememesi halinde bu materyallerin toplatılarak imhasına, davalı adına tescilli www….com ve www…..com adlı internet alan adlarına Türkiye de erişimin engellenmesine, manevi tazminat talebinin reddine, karar kesinleştiğinde özetinin masrafı davalıdan tahsil edilmek sureti ile Türkiye genelinde yayın yapan tirajı yüksek 3 büyük gazeteden birinde bir kez ilanına,
2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu karar harcının peşin alınan 1.707,75 TL’den mahsubu ile fazla yatırılan 1.648,45 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı- karşı davalı tarafa İADESİNE,
3- Davacı-karşı davalı tarafından yapılan 59,30 TL maktu karar harcı, 29,20 TL başvuru harcı, 230,50 TL tebligat-tezkere ve 1.700,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.019 TL yargılama giderinin, davanın niteliğine göre kabul ve ret dikkate alınarak 1.009,50 TL’sinin, davalı-karşı davacıdan tahsiliyle davacı-karşı davalıya verilmesine, bakiye giderin davacı- karşı davalı üzerinde bırakılmasına,
4- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 5.900,00TL maktu vekalet ücretinin, davalı-karşı davacıdan tahsiliyle davacı-karşı davalıya verilmesine,
5- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince reddedilen manevi tazminat yönünden 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin, davacı-karşı davalıdan tahsiliyle davalı-karşı davacıya verilmesine,
3/b- KARŞI DAVA YÖNÜNDEN :
1- Karşı davanın reddine,
2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL ilam harcından, 29,20 TL peşin harcın mahsubu ile, bakiye 30,10 TL harcının davalı-karşı davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine,
3- Davalı-karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin, davalı-karşı davacıdan tahsiliyle davacı-karşı davalıya verilmesine,
4- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;
4/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı- karşı davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
4/b- İstinaf yargılaması için davalı- karşı davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 53,00 TL tebligat, ve posta gideri olmak üzere toplam 138,70 TL’nin davacı- karşı davalıdan tahsiliyle davalı- karşı davacıya verilmesine,
4/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,
5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 16/09/2021