Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/426 E. 2021/746 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/426 Esas
KARAR NO: 2021/746
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/04/2017
NUMARASI: 2014/1654 E. – 2017/215 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/07/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ameliyat malzemesi satış ve teslimi yaparak malzemelerin uygulanması esnasında da operasyonlara girdiğini, buna istinaden ilgili hasta isimlerinin ve kullanılan malzemelerin bedelini gösterir faturaların hastaneye tanzim ve teslim edildiğini, ancak fatura bedellerinin ödenmediğini, Kocaeli … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile yaptıkları takibe davalı tarafça borcun kabul edilmeyerek itiraz edildiğini, hasta ekspertiz raporlarında sarf edilen malzemelerin fatura ile örtüştüğünü ve davalının SGK.’dan hasta tedavi ücreti aldığını belirterek itirazın iptaline ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Takibe konu borcun ihtilaflı olduğunu ve talep edilen bedel kadar borçları olmadığını, faturaların 120 gün vadeli kesilmesi gerekirken vadesi gelmeden takip başlatıldığını ve temerrüde düşmedikleri halde faiz işletildiğini, hastanenin satış aşamasında olduğu iddialarının doğru olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “…Tarafların iddia ve savunmaları, ticari defter ve belgeler üzerinde yaptırılan bilirkişi inceleme raporları, ödeme taahhütnameleri, mutabakat belgesi ve tüm dosya kapsamından; Davacı tarafça davalıya ameliyat malzemesi satışı yapılarak ameliyatlarda hastalara uygulanmasına dönük olarak ameliyatlara da katılarak tıbbi malzeme satışı ve uygulama hizmeti verildiği, tarafların ticari defterlerinin birbiri ile uyumlu olduğu ve defter kayıtlarına göre 31/12/2014 tarihi itibariyle davacının davalıdan olan alacağının 355.005,31 TL tutarında olduğu, bu konuda tarafların mutabakat mektubu ile de mutabakat sağladıkları, davalı borcunu ödeme takvimine bağlayan taraflar arasında iki ayrı ödeme planı düzenlendiği, ancak tarafların bu ödeme planına uymadıkları, bu ödeme planlarının bu nedenle geçersiz hale geldiği, taraflar arasında ortaklaşa imzalanan taahhütnamede “kesilen faturalarda % 6 iskonto uygulanacağı, yapılan iskonto tutarı kadar davacı firmaya davalı tarafça yansıtma faturası kesileceği, ödeme şeklinin takip eden ayın dönem sonlandırmasından itibaren 90 gün vadeli olduğu”nun kararlaştırıldığı, takip dayanağı faturaların 2014 yılı içerisinde kesilen faturalar olup, buna göre icra takip tarihi olan 16/12/2014 tarihi itibariyle Temmuz ayı bitimine kadar kesilen faturaların taahhütname uyarınca Ağustos ayında dönem sonlandırmasının yapılıp, 90 gün eklendiğinde Aralık ayında ödenmesi gerektiği, davacının bu şekilde muaccel olan alacağının 257.900,77 TL olduğu, davalı tarafça 123.941,06 TL tutarında aynı dönemde ödeme yapıldığı da nazara alındığında davacının takip tarihi itibariyle muaccel olup ödenmeyen alacağı tutarının 133.959,71-TL olduğu, takip konusu edilen alacağın dayanağı faturalardan 04/08/2014 tarihli olandan başlayıp 26/11/2014 tarihli faturaya kadar olan toplam 28 adet fatura toplamı tutarı olan 198.631,69 TL yönünden alacağın muaccel hale gelmediği kanaatine varılmış, takibin belirtilen miktardaki asıl alacak yönünden kısmen kabulüne, davalı ayrıca temerrüte düşürülmediğinden işlemiş faiz yönünden ve kabul edilen kısım dışındaki fazlaya dair talep yönünden davanın reddine ” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Taraflar arasında ihtilafın konusunun borcun muaccel hale gelip gelmediği olduğunu, davalının borcun miktarı ve ödeme konusunda bir itirazı bulunmadığını, bilirkişi … raporunda bahsedilen ödemelerin söz konusu icra takibine ilişkin olmadığını, bu bahsi geçen 123.941,06 TL tutarındaki ödemenin 2013 yılına ait mal ve hizmet alımlarına ilişkin olduğunu, 2013 yılına ait mutabakat mektubunda 2013 yılı sonu 257.562,05 TL müvekkili şirketin alacağı olduğunu belirten ve davalı borçlunun ıslak imzalı yazılı belgesi bulunduğunu, kaldı ki davalı şirketin dava konusu icra takibi konusu faturaları kısmen ya da tamamen ödediğine dair bir itirazı ya da beyanı bulunmadığını, dava dosyasında bulunan SMMM … tarafından tanzim edilen rapor ve ek raporda yukarıda bahsedilen dönem içi ödemelerden söz edilmediğini, çünkü böyle bir ödemenin olmadığını,-31.12.2104 günü itibari ile davalı şirketçe tanzim edilen mutabakat mektubunda 355.005,31 TL müvekkil şirketin alacağı olduğunun kesin net bir şekilde ortada olduğunu, 2014 yılı içerisinde alınan mal ve hizmetlere dair bir ödeme olsa bu mutabakat mektubundaki rakamın değişip, eksi 123.941,06 TL hesabıyla 231.064,25 TL olması gerektiğini ancak böyle bir ödemenin olmadığını, bilirkişinin mutabakat mektubunu dikkate almadan böyle bir ödeme olduğu sonucuna nereden kanaat getirdiğinin anlaşılamadığını, icra takibi 16.12.2014 tarihine kadar ödenmemiş faturaların toplamı olan 332.591,40 TL tutarında olup, davalı aleyhine bu rakam üzerinden icra takibi başlatıldığını, icra takibinden sonra yeninden mal ve hizmet karşılığı faturalar borçlu tarafından düzenlenip yıl sonu 31.12.2014 tarihinde toplam 355.005,31 TL alacak olduğunun davalı tarafça yazılı bir şekilde beyan ve kabul edildiğini, icra takiplerine konu faturalara sanki bir ödeme yapılmış gibi alacak miktarının düşülmesinin hukuken mümkün olmadığını, davalının ödeme yapıldığına dair bir cevabı ya da itirazı da olmadığını, -İcra takibine konu olan faturaların 2014 yılı nisan ayından başlayarak 2014 yılı kasım ayına kadar devam ettiğini, davalı borçlunun, nisan-mayıs-haziran-temmuz da alınan mal hizmetler karşılığı kesilmiş faturaların meblağlarını ödemediğini, dava dosyasına sunulan taahhütnameye davalı tarafın riayet etmediğini, gerek TTK’ya göre gerekse taahhütname şartları gereği davalı borçlunun temerrüde düşmüş olduğunun şüphesiz olduğunu, Davacının 2014 yılı sonu itibari ile 355.005,31 TL tutarındaki borcun ödeme takvimini borçluya iletildiğini, şirket yetkilisi tarafından ıslak imza karşılığı teslim alındığını, ayrıca elektronik posta yolu ile edimlerin ifası konusunda gerekli ihtarların yapıldığını ancak davalı borçlu açıkça kabul ve taahhüt etmediğini, her hangi bir nakit ödeme ya da çek verilmediğini, TTK 1530. Maddesi 2. Fıkrası gereği sözleşmede yazılan tarihte ödeme yapılmazsa borçlu temerrüde düşer dendiğini, yasal düzenleme bu şekilde olması ve ticari hayatın gereği nedeni ile müvekkil şirketten davalı tarafın dosyaya sunmuş olduğu taahhütnameye uygun hareket etmesinin beklenemeyeceğini, kaldı ki sözü geçen taahhütnameye aykırı eden tarafın davalı taraf olup, davalı tarafın edimlerini süresi içerisinde ifa etmeyerek taahhütname şartlarına aykırı davrandığını, ticaret hayatı düşünüldüğünde fiilen uygulanmayan bu taahhütnamenin davacı şirket açısından ağır ve haksız bir durum yarattığını, davalının iflas erteleme talebinde bulunduğunu, kararın davacı lehine bozulmasını talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;-Yerel Mahkemece her ne kadar taraflar arasında imzalanan taahhütname uyarınca mevcut ticari ilişki kapsamında düzenlenen faturaların ödeme şekli, takip eden ayın dönem sonlandırmasından itibaren 90 gün vadeli olarak kabul edilmiş ise de, taraflar arasında düzenlenen faturalara ilişkin ödeme şeklinin esasen imzalanmış taahhütnameye göre belirlenecekse de; yargılama kapsamında da sübut bulduğu üzere, 2014 yılı bakiyesi için 09.12.2014 tarihli başka bir ödeme planı düzenlendiğini, taraflar, 2014 yılı bakiyesi için düzenlenen ödeme planı ile ödemelerin vadesi hususunda yeni bir anlaşmaya varıldığını ve bu anlaşmaya göre en yakın vadenin, davacı tarafından başlatılan icra takip tarihinden (16.12.2015) sonra 25.12.2015 günü olarak kararlaştırıldığını, bir başka deyişle; takip tarihi itibariyle davalının davacıya vadesi gelen bir borcu bulunmadığını, Yerel Mahkeme tarafından bu ödeme planının geçersiz hale geldiği sonucuna varılmışsa da, davacı tarafından önerilen ödeme planının, davalı tarafından da kabul edildiğinden, üzerinde mutabakat sağlanan geçerli bir ödeme planı olduğunu, davacı tarafın, üzerinde mutabakat sağlanan ödeme planına aykırı hareket ederek kararlaştırılan vadeyi beklemeksizin takip başlattığını ancak takip tarihi itibariyle davacıya vadesi gelen bir borcu bulunmadığını, -Davacının takibinde kötü niyet sahibi olmadığından kötü niyet tazminatı taleplerinin reddi yönündeki kararın da açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, icra inkar tazminatının da reddi gerektiğini davanın tamamen reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili, davalı vekilinin istinafına karşı cevap dilekçesinde özetle;-Söz konusu ödeme planının davalı borçlu tarafından kabul edilmediğini, kabul edilmediği gibi ödeme planında yazan edimlerini de yerine getirmediğini, davalı tarafın bahsettiği ve kabul edildiği öne sürülen ödeme planında yazan çekleri davacıya vermediğini ve herhangi bir nakit ödeme de yapmadığını, davalı tarafın ödeme planına uymaması ve kabul etmemesi üzerine yapılan yazılı ve sözlü ihtar neticesinde icra takibi başlatıldığını davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, davacı vekilinin istinafına karşı cevap dilekçesinde özetle; -Davacı tarafın, üzerinde mutabakat sağlanan ödeme planına aykırı hareket ederek kararlaştırılan vadeyi beklemeksizin müvekkil aleyhine haksız ve kötü niyetli olarak takip başlattığını, takip tarihi itibariyle müvekkil şirketin davacıya vadesi gelen bir borcu bulunmadığını,-Hükmü esas alınan bilirkişi raporunda 2014 yılı Temmuz ayından sonra davalı tarafından yapılan ödemeler haklı olarak davacı tarafın iddia ettiği alacağından mahsup edildiğini, davacı tarafın cari hesapta tespit edilen tahsilatların icra takibi kapsamında mahsup edilmesine itirazının yersiz olduğunu, ayrıca davacı tarafın cari hesapta tespit edilen bu ödemelerin dava ve icra takibi konusu faturalara ilişkin olmadığını iddia etmişse de, buna dayanak herhangi bir delil de ibraz etmediğini, kaldı ki; dosyaya daha evvel sunulan bilirkişi raporlarında da tespit edilerek mahsup edilen bu tahsilatlara ilişkin herhangi bir itiraz ileri sürmeyen davacının, bu aşamada ileri sürdüğü hukuki dayanağı bulunmayan itirazının dikkate alınmamasını gerektiğini davanın reddine karar verilmesi yönünde kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, faturaya dayalı olarak yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı, 02.04.2014-25.11.2014 tarihleri arasındaki 45 adet faturaya dayalı olarak takip başlatmış, davalı ise taahhütname uyarınca vadelerinin gelmediğini ve ödeme yapıldığını, fatura tarihlerinden sonra yapılan ödemeleri gösterir belgeler ibraz ederek takip ve dava konusu borca itiraz etmiştir. İstinaf uyuşmazlığına konu husus ise, davalı tarafından yapılan ödemelerin 2013 yılına konu fatura ödemeleri mi olduğu, taraflara arasında uygulanması gereken bir ödeme planı olup olmadığı, tüm faturaların vadesinin gelip gelmediği konusunda toplanmaktadır.Öncelikle taraflara arasında imzalanan bir taahhütnamenin bulunduğu ve buna göre vade tarihleri gelen faturalar yönünden takip başlatılabileceğine yönelik Mahkeme kabulünde aykırılık bulunmadığı, ödeme planının tek taraflı olup, icap niteliğinde olduğu ancak açık kabul beyanının bulunmaması nedeniyle Mahkemece dikkate alınmamasında da bir aykırılık bulunmadığı bu nedenlerle davacının 6102 sayılı kanunun 1530 maddesine göre hesaplama yapılması ve davalının da ödeme planına göre hesaplama yapılması yönündeki istinaf istemlerinin yerinde olmadığı görülmüştür. Kötüniyet ve icra inkar tazminatları yönünden hukuka aykırı bir husus olmadığı anlaşılmıştır. Alacak likit ve faturaya dayalı olup, icra inkar tazminatı verilmesinde hukuka aykırılık yoktur. Davacının kötüniyeti ispat edilemediğinden kötüniyet tazminatı verilmesi gerekli bir durum yoktur.Ancak Dava İİK’nun 67. maddesi gereğince açılan itirazın iptali davasıdır. Bu davalar, takibe sıkı sıkıya bağlı davalardandır. Davacı alacaklı, icra takibinde 45 adet faturaya dayanmıştır. Yapılması gereken iş, takip konusu edilen fatura ile ilgili olarak davacının alacaklı olup olmadığı belirlenerek varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir. 6098 Sayılı TBK’nın 101.inci maddesine göre; birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. Yine aynı Yasa’nın 102 inci maddesine göre, kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelen borç için yapılmış sayılır. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.Somut olaya gelince; Davacı, cari hesap alacağını takibe koymamıştır.Bilirkişi raporu incelendiğinde bilirkişi raporları arasında çelişkiler bulunduğu ve vadesi gelmiş faturalar yönünden iki ayrı hesaplama yöntemi kullanıldığı anlaşılmıştır. Davacının 02.04.2014 tarihi itibariyle 127.476,61 TL cari hesap alacağı olduğu, ancak takibin bundan sonraki faturalar yönünden başlatıldığı, 02.04.2014 tarihinden sonra “9.666,00- 4.567,96- 2435,44- 10.615,32 TL” lik ödemelerin de olduğu ve bu ödemeler hesaba katılmadan 123.163,46 TL’lik ödeme yapıldığına dair bilirkişi raporunda belirtildiği ancak bu ödemelerle birlikte toplam 148.015,17 TL’lik bir ödemenin bulunduğu, bilirkişilerin ödemeleri dikkate almama sebebinin raporda belirtilmediği, yapılması gerekenin öncelikli olarak toplam ödemenin gerekli olarak hangi faturaya istinaden yapıldığının araştırılarak belirlendikten sonra eğer ödemenin hangi faturaya istinaden yapıldığı belli değil ise, 02.04.2014 tarihi itibariyle bulunan cari hesap borcundan ( 148.015,17-127.476,61 TL= 20.538,56 ) düşülerek kalan miktar yönünden sonraki faturalardan mahsubuna gidilmesi gerekmektedir. Cari hesap alacağının hangi faturalardan kaynaklandığı ise mahkemece alınan bilirkişi raporundan anlaşılamamaktadır. Davalı tarafça ibraz edilen ödeme belgelerinde de hangi fatura nedeniyle ödemede bulunulduğuna dair herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece, varsa tarafların buna yönelik belgeleri toplanması yok ise ödemelerin yapıldığı tarih itibariyle henüz başlatılmış bir icra takibi bulunmadığı, bu nedenle ödemelerin vadesi ilk önce gelmiş borç için yapılmış sayılacağı, birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsubun orantılı olarak yapılması gerekmektedir. Ezcümle yukarıda gösterilen kanun hükümleri gözetilmek suretiyle, taraflar arasında geçerli bir taahhütnamenin bulunduğu buna göre hesaplama yapılaması gerektiği, dosyadaki iki bilirkişi raporunda taahhütnameye göre yapılan hesabın farklı sonuçlar verdiği ancak her iki hesabında özel olarak 120 gün vade olarak hesaplandığı, sonuçlarının neden farklı olduğunun anlaşılamadığı ve çelişkinin de giderilmeden son bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulduğu, ilk bilirkişi raporunda 145.490,31 TL taahhütnameye göre alacak bulunduğu, son bilirkişi raporunda taahhütnameye göre 257.900,77 TL alacak bulunduğunun belirlendiği ancak iki hesaplama arasındaki farkın anlaşılamadığı, taahhütnameye göre hüküm kurulması doğru ise de, hesaplamanın doğru yapılmadığının anlaşıldığı buna göre gerekirse bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınarak çelişki giderilerek yukarıda açıklanan ödemeler de dikkate alınarak açıklanan nedenler ile davalı vekilinin istinaf istemlerinin reddi ile, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince, işin esasına ilişkin bu delil ve diğer açıklanan delillerin toplanmamış ve incelenmemiş olmakla, ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına, yargılamanın yeniden yapılması için dosyanın mahalline gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davalı vekilinin istinaf isteminin REDDİNE,2- Davacı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile, 3- Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/04/2017 gün ve 2014/1654 Esas, 2017/215 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,4- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 5- 492 Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 9.150,78 TL nispi karar ve ilam harcından davalı tarafından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 9.119,38 TL’nin davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 2.288,00 TL istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE,7- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,8- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı ve davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 01/07/2021