Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/414 E. 2021/736 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/414 Esas
KARAR NO : 2021/736
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 15/06/2017
NUMARASI : 2015/1278 E. – 2017/646 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı …’ün birlikte dava dışı … Ltd. Şti.’yi kurduklarını, ancak anlaşamamaları nedeniyle müvekkilinin bedel almadan işleri davalıya bıraktığını, ancak davalının kişisel husumetini devam ettirdiğini ve 17/09/2006 tarihinde gece saat 23:00 sıralarında müvekkilini konuşacağını söyleyerek evden aldığını ve şirkete götürdüğünü, müvekkilinin davalı ve … isimli şahısla odaya geçtiğini, davalının belindeki silahı göstererek müvekkiline 100.000,00 TL bedelli bir senet imzalattığını, davalının bu senedi danışıklı olarak davalı …’a ciro ettiğini ve … tarafından icra takibine konu edildiğini, senette malen kaydı olduğunu ancak senet karşılığında müvekkiline verilen bir mal olmadığını, icra takibi sırasında müvekkilinin maaşından kesintiler yapıldığını ileri sürerek müvekkilinin icra takibi nedeniyle davalılara borçlu olmadığının tespitine, davalıya ödenen 4.895,15 TL’nin istirdatına ve %20 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı cevap dilekçesinde özetle; Davalı … vekili yasal süreden sonra sunduğu beyan dilekçesinde,davayı kabul etmediklerini, … Ltd. Şti. kayıtları celp edildiğinde davacının 2006 yılından sonra da hiçbir şey olmamış gibi şirketin olağan yönetim faaliyetlerine katıldığının anlaşılacağını savunarak davanın reddini istemiştir.İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; “…Davacının hakkında başlatılan kambiyo senetlerine özgü icra takibine konu edilen bononun davalı … tarafından kendisine silahla tehdit etmek suretiyle imzalatıldığını ileri sürdüğü, bu iddiasına ilişkin olarak dinlenen tanıkların senedin düzenlendiği ana ilişkin görgülerinin olmadığı, senedin düzenlenmesinden sonraki bir tarihte davalıların davacıya ait evin önüne giderek davacıyla tartıştıkları ve davacıya hitaben ‘senedi tahsil etmesini biliriz’ dendiği, yine ‘senedi imzalattığımız gibi tahsil etmesini de biliriz’ denmiş olduğu yönünde beyanda bulundukları, davacı tanıklarının beyanlarının davacının iddiasının ispatı için yeterli olmadığı, kaldı ki dava dilekçesinde 17/09/2006 tarihinde davacının davalı tarafça evden alınarak şirkete götürüldüğü ileri sürülmüşken davacının kollukta alınan 18/04/2007 tarihli beyanında o gün kendisinin şirkete çağrıldığını ve kendisinin de gittiğini beyan ettiği, dolayısıyla beyanlar arasında çelişki de oluştuğu, yine davacı tarafça bu davada senedin tehditle de olsa imzalatıldığı kabul edilmişken icra hukuk mahkemesine imza sahteliği iddiasıyla başvuruda bulunulmuş olmasının davacının iddiasında samimiyetini şüpheli hale getirdiği, davacı ile davalı …’ün kurmuş oldukları şirketin kayıtlarının davanın esasına etkisinin olmaması nedeniyle davalı tarafın bu yöndeki talebinin reddedildiği, dolayısıyla davacının tehdit iddiasını ispat edemediği, bunun yanında davacı tarafça senette malen kaydı olmasına rağmen karşılığında mal alınmadığının ileri sürüldüğü, davalı … vekilince bu hususta beyanda bulunulmadığı, ancak davalı …’in savcılıkça alınan beyanında davacının şirkete vermesi gereken sermayeye karşılık bu senedi verdiğini beyan ettiği,dolayısıyla her iki tarafın da senet metnini talil etmiş olması nedeniyle ispat yükünün yer değiştirmediği ve yine davacıda olduğu(Emsal: Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 20/12/2016 tarihli 2016/10387 E., 2016/16016 K. sayılı kararı ve 14/06/2017 tarihli 2016/7984 E., 2017/4921 K. sayılı kararı), davanın sübuta ermediği,Mahkememizce takibin durdurulması yönünde verilen bir ihtiyati tedbir kararı olmadığından İİK 72.maddesi uyarınca davacı aleyhine tazminat koşullarının da oluşmadığı anlaşılmakla davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili tarafından sunulan istinaf dilekçesinde özetle;-Karar başlığında diğer davalının adı olmadığını bu nedenle karara bu yönden itiraz ettiklerini,
-İcra dosyası bulunamadığından dosyaya tekamül etmeden karar verildiğini,-Dava dilekçesinde senedin mal karşılığı verildiğinin beyan edildiğini, kendilerinin mal karşılığı değil zorla senet imzalattırıldığı iddiasına karşılık müvekkilinin gelir hanesine giren bir malın davacının gider hanesinde bir malın olması gerektiğini, davalının ne mal verdiğini beyan etmediğini, Mahkemede bu yönde mali araştırma yapılmadığını, mali araştırma taleplerinin irdelenmediğini,-Müvekkillerinin annesinin bu olaya birebir şahit olduğunu ancak vefat ettiği için savcılık şikayet dosyasını takip edemediğini,-Müvekkilinin hukukçu olmadığını, sorununu zorla senet imzalattırıldığını beyan ederek avukat tutmuş olmasına rağmen menfi tespit davası açması gerekirken o zamanki avukatın hukuki hata yaparak İcra mercinde imzaya itiraz ettiğini tüm nedenlerle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle;-Karar başlığında diğer davalı …’ın olmamasının maddi bir hata olduğunu, -İcra dosyasının mahkeme dosyasına girmesi yahut girmemesi huzurdaki davada bir anlam ifade etmediğini,-Davanın niteliği gereği ispat yükünün davalı da değil, davacıda olduğunu, davacının şirkete vermesi gereken sermayeye karşılık senedin verildiğinden ispat yükünün yer değiştirmediğini,-Tanık dinletimi ile iddiaların ispatının mümkün olmadığını istinaf sebeplerinin reddedilerek yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava; Kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olup,uyuşmazlık hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ispat yükünün kimde olduğu, takibe konu bononun davalı tarafça talil edilip edilmediği hususlarında toplanmaktadır.Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.).Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.).İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Kambiyo senedinden kaynaklanmayan menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir. Somut olaya gelince; Menfi tespit davası senetten kaynaklanmaktadır. Dava konusu bonoda, ihdas nedeni olarak “ malen ” kaydı bulunmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Lehtar senetteki ihdas nedenini değiştirir şekilde talilde bulunursa ispat yükünü üzerine alır Dava; kambiyo senedinin cebir tehdit ve zorla ile meydana getirilmesi iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece her iki tarafında da senet sebebini “talil ettiği” gerekçesi ile ispat yükünün yer değiştirmediğini kabul etmiştir. Senette bulunan malen kaydı hakkında davacı yan senedi talil etmemiştir. Davacı yanın iddiası senedin cebir ve tehdit ile senedin düzenlettirdiği yönündedir. Mahkeme her ne kadar, her iki tarafın senedin ta’lil ettiklerini gerekçe yapmış ise de, davacının senedin zorla alındığına yönelik iddiası açısından ta’lilden bahsedilemez, Bununla birlikte somut olayda davaya konu bonoda ihdas sebebi olarak malen kaydı bulunmakta olup, davalı da şirkete verilmesi gereken sermaye karşılığında senet alındığını beyan ettiğinden, şirket hissesi nakit alımı olarak değerlendirilemeyeceğinden davalının beyanında da talil bulunmadığından ispat külfetinin yer değiştirmesine yol açmadığı görülmektedir. Davaya konu bonoda malen kaydı bulunduğundan, böyle bir bonoda malın teslim alındığının borçlu tarafından kabul edildiği, bu kabulün aksinin diğer bir deyişle malın teslim edilmediğini davacı borçlu kanıtlamak yükümlülüğünde olup, davacı borçlu tarafından da bonodaki malen kaydının aksinin HMK 200.maddesi uyarınca usulen senetle ispatlanmadığından ve gerek ceza soruşturması sonucuna, gerek dinlenen tanık anlatımlarına ve gerekse dosyada toplanan tüm delillere göre sözleşme ve sözleşmenin atıf yaptığı senedin tehdit ile kazanıldığı kanıtlanamamış olmakla ve de tanık anlatımlarının duyuma dayalı olup, davacının iddialarını destekler nitelikte olmadığı, bononun tanzim anına ilişkin doğrudan herhangi bir bilgilerinin bulunmadığı, bu suretle iddia olunan tehdit olgusunun kesin, net ve inandırıcı delillerle kanıtlanamadığı anlaşılmakla, davacı tarafça davaya konu bononun davalının tehdit sonucunda imzalandığı iddiası 6100 Sayılı HMK’nın 203/ç madde ve bendi, 6098 Sayılı TBK 36-38.maddeleri uyarınca usulen ispatlanmadığından senedin hükümsüzlüğüne ilişkin istinaf talebine de değer verilmemiştir (YHGK 04/03/2015 gün 2014/19-2482 Esas 2015/893 Karar; Yargıtay HGK 2013/19-1622 esas 2015/1238 karar 17/04/2015 tarihli karar).Her ne kadar mahkemece yargılama sırasında davalı …’ın adının karar başlığında gösterilmemesi hatalı ise de, bu hatanın mahkemece her aşamada mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğu anlaşıldığından bu hata kaldırma nedeni yapılmamıştır. Ayraca tarafların imza incelemesi talebi olmadığından ve yargılamaya esas unsurlar yönünden bononun incelenmesini gerektirir bir husus bulunmadığından icra dosyasının mahkeme dosyası arasına alınmasına gerek bulunmadığı anlaşılmakla bu istinaf istemi de yerinde bulunmamıştır.Yukarıda açıklanan hususlar gereğince ilk derece mahkemesinin gerekçesi hatalı ise de, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre dava sonucu yerinde olduğundan, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve re’sen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, Dairemizce, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesine göre, mahkemenin gerekçesi yönünden hata edildiğinden “gerekçe düzeltilerek ve değiştirilerek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin gerekçedeki hata nedeniyle re’sen incelenen sebeplerle KABULÜNE,2- 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 15/06/2017 tarih, 2015/1278 E. – 2017/646 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,3- Davanın REDDİNE,4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL karar harcının peşin yatırılan 1.707,75 TL’den mahsubu ile fazla yatırılan 1.648,45 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,4/b- Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,4/c- Davalı tarafça yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 13.450,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile kendisini vekil ile temsil ettiren davalı …’e verilmesine,5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;5/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,5/b- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 36,50 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 122,20 TL’nin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine,5/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 24/06/2021