Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/408 E. 2021/675 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/408
KARAR NO : 2021/675
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/09/2017
NUMARASI: 2015/383 E. 2017/685 K.
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 10/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekilinin mahkememize verdiği 13.04.2015 tarihli dava dilekçesinde özetle; “Davalı şirketin, dava dışı borçlu şirketten alacaklı olduğu çekler nedeniyle müvekkili şirket merkezinde hacizler uygulandığını, fiili hacizler sırasında haciz ve muhafaza tehdidi altında, iade ve talep hakla saklı kalmak kaydı ve istihkak iddiası ileri sürülerek dosyaya ödemeler yapıldığını, davanın konusunun sebepsiz zenginleşme yaratan bu ödemelerin istirdadının talebi olduğu, davalının aynı borçlunun birden fazla kambiyo senedine dayanarak birden faiz haciz uyguladığını, bu nedenle dava konusu istirdat talebinin de birden farklı tarihlerde yapılan ödemelerin toplamından ibaret olduğu, istihkak davalarında verilen tedbir kararlarının müvekkilinin lehine olduğu, müvekkili şirketin defter ve kayıtlarında dava dışı borçlu ile en ufak bir ekonomik bağlantının söz konusu olmadığı, bu nedenle müvekkili ile 3. kişi arasında, alacaklıları zarar uğratacak şekilde ekonomik bir bağlantının olup olmadığının tespiti için inceleme yapılmasının zorunlu olduğu, yapılacak incelemede ortaya çıkacağı üzere, gerek takip konusu borçların doğum tarihinden sonra ve ve gerekse önce, müvekkili şirket ile borçlu şirket arasında bir ekonomik bağlantı ve mal kaçırma olarak adlandırılabilecek bir ekonomik ilişkinin tespit edilemeyeceği, iddia edilen eski ortaklık yapısının davalı lehine yorumlanamayacağı ifade edilerek, neticeten, icra dosyalarına teminat kaydı ile ve çekinceli olarak yatırılan toplam 100.260-TL.nin davalı yandan sebepsiz zenginleşmeye neden olduğu ve istirdatı gereği ortaya çıktığından, her bir ödemenin icra dosyasına yatırılma tarihi itibarıyla avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile avukatlık ücretlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesi” talebinde bulunduğu görülmüştür.Davalı vekili tarafından sunulan 22.05.2015 tarihli cevap dilekçesinde ise özetle: “davacının talebinin müvekkili olmadığı, icra dosyasına ödenen paranın müvekkilinden değil, borcu ödenerek pasifinden kurtulan hukuken de sebepsiz zenginleşen borçludan talep edilmesinin gerektiği, davacının aynı mahiyette açtığı davanın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1102 Esas sayılı dosyasından reddine karar verildiği, dava dilekçesindeki istihkak iddialarının bu davanın konusu olmadığı, davacı şirket ile borçlu şirket arasında organik bağın mevcut olduğu beyan edilerek, neticeten davanın husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, davanın esastan reddine, davacı aleyhine % 20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini” talep ettiği görülmektedir.İlk Derece Mahkemesince; ”Davacının takip borçlusu olmaması nedeniyle eldeki davanın İİK md 72.anlamında istirdat davası olarak değerlendirilmeyeceği, davalı alacaklının ise sebepsiz olarak zenginleşmediği, dava dışı takip borçlusunun sebepsiz zenginleştiği, dolayısıyla davanın davalıya yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; İcra dosyalarına yapılan ödemelerin boçlu yararına rızaen yapılmadığını, Mahkemece bu yöndeki değerlendirmenin hatalı olduğunu, yapılan ödemelerin amacının haciz engellemek amacıyla teminat olarak gerçekleştirildiğini, Dava dışı takip borçlusu şirket ile davacı arasında organik bir bağ bulunmadığını, bu durumun tarafların ticari defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde sunulan raporla sabit olduğunu, Haciz aşamasında istihkak iddia edilmesi halinde memur tarafından yapılması gereken işlemin, menkullerin davacıya yediemin olarak bırakılmasından ibaret olmasına karşın, bu hukuki zorunluluğu bilmesi gereken ve konumu itibariyle tarafsız olması gereken icra memurunun kötüniyetli alacaklıya verecek şekilde muhafaza işlemlerine başlamasının, muhafaza için araç ve taşıyıcı çağırmasının gözden kaçırılmaması gerektiğini, icra memurunun maddi hukuku hatalı uyguladığını beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı, takip borçlusu olmamasına rağmen İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … talimat sayılı dosyası, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … talimat sayılı dosyası ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … talimat sayılı dosyaları üzerinden ödemeler gerçekleştirdiğini beyan ederek yapılan ödemelerin sebepsiz zenginleşen davalı takip alacaklısından tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Somut olayda, davacı şirket belirtilen takip dosyasının tarafı olmayıp üçüncü kişi konumundadır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 9. ve devamı maddelerine göre icra dosyasına yapılan ödemeler borca mahsuben ödenmiş sayılacağından dosyanın tarafı olmayan davacı üçüncü kişinin ödediği bedeli sebepsiz zenginleşme kurallarına göre dosya borçlusundan geri isteme hakkı bulunmakla birlikte, davalı alacaklı sebepsiz zenginleşen konumunda olmayıp İİK 72. maddesi uyarınca istirdat davasını da ancak takip borçlusu açabileceğinden davacının icra takip dosyasına ödediği bedeli davalıdan isteme hakkı bulunmamaktadır. Nitekim taraflar arasında başka bir benzer haciz işlemini konu alan ve İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1102 Esas, 2015/179 Karar sayılı dosyasında da aynı gerekçelerle davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine dair verilen kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2015/15811 Esas, 2016/10061 Karar sayılı ilamı ile onandığı görülmekle, Mahkemece davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine yönelik verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/09/2017 tarih ve 2015/383 E. 2017/685 K. sayılı sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3-Davacı taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/06/2021