Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/396 E. 2021/609 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/396 Esas
KARAR NO: 2021/609
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 25/04/2017
NUMARASI: 2016/152 E., 2017/85 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı taraf dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin alanında haklı bir unvanı olduğunu, dünya çapında bilinen tüm markaların olduğu gibi müvekkilinin ürünlerinin de taklitleri yapıldığını, davalı adına kayıtlı 2015/16562 tescil nolu markanın tescilli olduğunu, söz konusu tescillerin, müvekkilinin tescilinden çok sonra ve kötü niyetle sırf müvekkilinin isim ve markasının bilinirliğinden yararlanmak için haksız olarak yapıldığını, davalının davranışının müvekkilinin itibar kaybına neden olduğunu, özenle yarattığı ve koruduğu prestijini zedelediğini, bu nedenle davalının adına tescilli 2014/111957 ve 2015/16562 tescil nolu markaların hükümsüzlüğünü, sicilden terkinini, davalının eyleminin haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile önlenmesine, davalının eyleminin müvekkilinin itibar kaybına sebebiyet vermesi nedeni ile 50.000,00 TL manevi tazminata yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı cevap dilekçesinde özetle; 1996 yılından beri erkek üst giyim penye konusunda yurtiçi satışları bulunduğunu, yurtdışı satışı bulunmadığını, … markası haricinde … markasının da sahibi olduğunu ve davacı marka ve ürünlerini daha önce görmediğini, markaların tescili olduğunu, dava konusu şekil markasını pek çok firma tarafından kullanıldığını “P” harfin davacı tekeline bırakılmayacağını, davanın reddini talep ve beyan etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Davaya konu taraflara ait marka kayıtları celp edilmiş, davacıya ait … markasının 2003/03729 sayı ile 03, 14, 18 ,20 ,21 ,24 ,25 ,28 sınıfta 25.02.2003 tarihinde tescil edilmiş olan markanın 13.12.2012 tarihinden itibaren 10 yıl müddet ile yenilendiği, 2011/111414 sayılı qp şekil markasının 3, 14 ,18 ,20 ,21 24 ,25 ,28 sınıfta 05.10.2011 tarihinden itibaren 10 yıl müddet ile tescilli olduğu sahibi adına geçerliliklerini korudukları, davalı tarafa ait 2014/11957 sayılı … qp şekil markasının 25 ve 35 sınıflarda 31.12.2014 tarihinden itibaren 10 yıl müddet ile tescillendiği, sahibi adına geçerliliğini koruduğu 2015/16562 sayılı … markasının eksiklik nedeniyle işlemden kaldırıldığı, markanın sahibi adına hüküm ifade etmemekte olduğu beyan edilmiş, kayıtlar dosya içerisinde delil olarak muhafaza edilmiştir…Tüm bu unsurlar bir araya getirildiğinde davacı tarafa ait … markaları dikkate alındığında davalıya ait … qp markası … ibaresi ve şekil ibareleri yönünden birbiri ile benzer olup ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali ve seri marka imajı söz konusu olup bağlantı kurulması ihtimali mevcut olduğundan markalar arasında iltibas olduğu kabul edilmiş, 25. Sınıftaki emtia ve buna bağlı 35. Sınıf emtia yönünden davalı markasının hükümsüzlüğüne, diğer emtia yönünden davacı markası ile bir iltibas olmadığından talebin reddine karar vermek gerekli ve yerinde görülmüştür. Davalıya ait 2015/16562 başvurulu … markası dava açıldığı tarih itibari ile henüz tescil edilmeyip hükümsüzlük davası açılması için markanın tescilli olması ve dava tarihi itibariyle sicilde kayıtlı olması şart olup bu marka için henüz tescil edilmediğinden dava şartı yokluğu nedeniyle erken açılan davanın reddine karar vermek gerekli ve yerinde görülmüştür. Davalı tarafın kullanımı dosyaya ibraz edilen ürünler üzerinde kendi tescilli … ve şekil markasına uygun bir kullanım olup söz konusu kullanım kendi marka kapsamında kaldığından markanın hükümsüz sayılıncaya kadar tescilli markanın kullanımının herhangi bir tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmesi söz konusu olmadığından davacı tarafın haksız rekabet ve manevi tazminat eylemleri yönünden yerinde olmayan taleplerinin reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davalının markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesine rağmen; Davalı aleyhine manevi tazminata hükmedilmemesinin hatalı olduğunu, davalının bu haksız ve kötüniyetli tescil eyleminin müvekkilin itibar kaybına sebep olduğunu, davalının eyleminin TTK anlamında haksız rekabet teşkil ettiğini, TTK’ya göre, karıştırılmaya yol açan markanın davanın açıldığı tarihte tescilli olup olmaması farketmeksizin, başkasının malları ve iş ürünleri ile karıştırılmaya ortam oluşturmak haksız rekabet oluşturmakta ve bu fiil sonucunda bir zarar meydana gelir ise tazmin edilmesi gerekmekte olduğunu, dava zamanında markanın tescilli olup olmaması aranmaksızın bir ihlalin mevcut olması durumunda uğranılan zararın tazmini gerektiğini, kararın kısmen kaldırılmasına ve manevi tazminat yönünden de davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Kural olarak tescilli bir markanın daha sonra başkaları tarafından tekrar tescil ettirilmesi hâlinde bu ikinci tescil, ilk tescil yaptıran marka hakkı sahibinin haklarını etkilemez. Tescil sırasında mevcut olan mutlak veya nispi red nedenlerinin varlığına rağmen markanın tescil edilmesi durumunda ilk tescil yaptıran marka sahibi 556 Sayılı KHK’nin 42. maddesi gereğince hükümsüzlük davası açabilir. Ancak hükümsüzlük davası sonuçlanmadan tescil yolsuz olsa dahi sonraki markanın kullanımı engellenemeyecektir (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet; Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s.79-80).556 Sayılı KHK’nin 44. maddesinde markanın hükümsüzlüğünün sonuçları düzenlenmiştir. Anılan madde; “Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi hâlinde, kararın sonuçları geçmişe etkilidir. Marka sahibinin kötü niyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere, hükümsüzlüğün geriye dönük etkisi, aşağıdaki durumları etkilemez: a) Markanın hükümsüz sayılmasından önce, bir markaya tecavüz sebebiyle verilen hukuken kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar, b) Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce, yapılmış ve uygulanmış sözleşmeler. (Ancak, hâl ve şartlara göre, haklı sebepler ve hakkaniyet düşüncesi ile sözleşme uyarınca ödenmiş bedelin kısmen veya tamamen iadesi mümkündür.) Bir markanın hükümsüzlüğüne ilişkin kesinleşmiş karar, herkese karşı hüküm doğurur.” şeklindedir. Buna göre maddenin ilk fıkrasında genel olarak markanın hükümsüzlüğüne ilişkin kararın sonuçları itibariyle geçmişe etkili olduğu belirtilmiş, ikinci fıkrada ise marka sahibinin kötüniyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere hükümsüzlük kararının geriye dönük etkisi yönünden iki istisna belirtilmiştir. 556 Sayılı KHK’nin 44/2 maddesi gereğince marka sahibinin kötüniyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri istisnalar kapsamına alınmamış, böylece kötüniyetli marka sahibine yöneltilecek tazminat taleplerinde hükümsüzlüğün geçmişe yönelik etkisi mutlak olarak kabul edilmiştir. Bu durumda markanın tescili anından itibaren zamanaşımı süresi içerinde kötüniyetli marka sahibi aleyhine marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetten dolayı tazminat talep edilebilecektir. Buna karşılık marka sahibi kötüniyetli değilse marka sahibinden hem marka hakkına tecavüz dolayısıyla hem de haksız rekabet hükümlerine dayanarak tazminat talep edilemeyecektir (Karan/ Kılıç, s. 415).Yargıtay HGK’nın 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de mümkündür. Çünkü, SMK’nın 6/9 ve 25/1. maddelerindeki düzenlemeler, esasen TMK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu nedenle her somut olayın özellikleri göz önünde bulundurularak açıkça kötü niyetle gerçekleştiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilir. Bu kapsamda davacı tarafça davalının markalarının kötüniyet nedenine dayalı olarak hükümsüzlüğü talep edilebilecek olup, somut olayın özellikleri değerlendirilerek kötüniyet bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle markadan doğan hakların kötüye kullanılması amacıyla yapılan marka tescili, kötü niyetli marka tescili olarak kabul edilmektedir. Hangi şekilde yapılan marka başvurularının kötü niyetle yapılmış sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmayıp, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte uygulamada ve öğretide, kendisine duyulan güveni kötüye kullanan kişilerin başvurusu, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla, başkalarından para koparma veya şantaj yapma amacıyla yapılan başvurular kötü niyetli marka başvuruları olarak kabul edilmektedir (Yargıtay 11. HD, 19/1285 E., 19/8003 K., 09/12/2019).Diğer taraftan, tek başına tanınmış markaya konu ibarenin aynısının ya da benzerinin başkalarınca marka başvurusuna konu edilmesi kötü niyetli başvuru olarak kabul edilemeyeceği gibi davalı tarafın tescilli markasını tescil ettirdiğinden farklı şekilde kullanması veya markanın dünyanın çeşitli ülkelerinde tescilli olması da markanın kötü niyetli olarak tescil ettirildiği anlamına gelmeyecektir (Yargıtay 11. HD, 2018/1782 E., 2019/3612 K. ve 09.05.2019 T.). Ayrıca, bir marka sahibinin önceden adına tescil olan ve kullanmakta olduğu markasını ayırt edici işareti değiştirilmeksizin ve başkaları adına tescilli markalara yanaşılmaması kaydıyla aynı mal ve hizmetler yönünden yeni bir marka başvurusunda bulunmak istemesi kazanılmış haklar ilkesinin gereği olup, aynı ayırt edici işaretin, aynı mal ve hizmetler yönünden tescil ettirilmesi hukuka uygun bulunup (Yargıtay 11. HD, 2007/5747 E., 2008/10251 K., 19.09.2008 T.), markanın kullanılmama nedeniyle hükümsüz kılınması da davacıyı köyü niyetli saymak için yeterli değildir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2019/4725 E., 2020/3155 K. ve 24/06/2020 T.).Yukarıda açıklanan yasal hükümler ve içtihatlar bir arada irdelendiğinde, Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarıca iyi niyetin asıl, kötü niyetin ise istisna olması nedeniyle davacının davalının kötü niyetli olduğunu kanıtlanması gerektiği, Marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tescillerin kötü niyetli olarak kabul edildiği, buna göre sırf marka başvurusunun davalının kötü niyetli sayılmasına olanak tanımadığı, davacının önceki tarihli Phılıpp Plein ve qp şekil markası gibi markaları tescil ettirmesi kazanılmış haklar ilkesinin bir gereği olup, aynı ayırt edici işaretin, aynı mal ve hizmetler yönünden tescil ettirilmesinin kötüniyetli tescil olarak nitelendirilmeyeceği, davalının marka tescilleri incelendiğinde, aynı ibare ve aynı sınıfları içeren bir markasının koruma süresinin bitiminde tekrar başvuru konusu edildiğine ve bunun tekrarlandığına yönelik bir delile de rastlanılmadığı, bununla birlikte markaların, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla yapıldığına ilişkin de dosya kapsamında delil bulunmadığı anlaşıldığından davalının marka tescillerinin kötüniyetle yapılmadığı kanaatine varılmıştır.Davacı TTK hükümleri gereği haksız rekabet oluştuğunu belirtmiş ise de, genel anlamda, TTK’nın 56. maddesinde “aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suiistimalidir” şeklinde tanımlanmıştır. Yasanın 57. maddede ise, uygulamada sıklıkla karşılaşılabilecek haksız rekabet halleri örnek kabilinden sayılmıştır. Dolayısıyla somut olayda haksız rekabetin varlığının tespiti için, öncelikle çekişme konusu eylemlerin 57. maddede sayılan hallerden birisine dahil olup olmadığı değerlendirilmelidir. Maddenin 5. bendi somut olay bakımından önem taşımaktadır. Buna göre, “başkalarının emtiası, iş mahsulleri… hususi ile başkasının haklı olarak kullandığı ad, ünvan, marka, işaret gibi tanıtım vasıtaları ile iltibasa meydan verebilecek surette ad, ünvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak” haksız rekabet teşkil etmektedir. Eylem bu hallerden birini oluşturmadığı takdirde 56. madde uyarınca genel anlamda haksız rekabet koşullarının var olup olmadığına bakılmalıdır. TTK’nun 56 ncı maddesine göre haksız rekabetin gerçekleşmesi iki koşula tabidir. Bunlar iktisadi rekabet çerçevesi içinde bir eylemin meydana gelmesi ve bu eylemin aldatıcı olması veya dürüstlük kurallarını ihlal etmesidir. Tüm bu hükümler birlikte değerlendiriliğinde davacının haksız rekabete dayalı tazminat talebinin kabul edilebilmesi için bir zararın doğması da gerekli olup, davalının bu kapsamdaki eylemleri sebebiyle zarara uğradığı dosya kapsamındaki deliller ile ispatlanamadığı, bu sebeple haksız rekabetin ve manevi tazminatın yasal koşulları oluşmadığı anlaşılmakla mahkemece, davalı şirketin haksız rekabet teşkil eden eylemleri bulunmamasından dolayı davanın reddine karar verilmesinde yukarıda açıklanan sebeplerle, dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı yasal gerekçelere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına karşı, davacı vekilinin istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 25/04/2017 tarih ve 2016/152 E., 2017/85 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/06/2021