Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/39 E. 2020/148 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/39 Esas
KARAR NO: 2020/148
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 06/09/2016
NUMARASI: 2015/197 E. – 2016/145 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; Müvekkilinin 1968 yılından bu yana faaliyet gösteren bir firma olduğunu, 40 yıldır … unvanını kullandığını, TPE nezdinde … esas unsurlu markaları 1994 ve 1995 yıllarında tescil ettirdiğini, Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013 tarihli kararı ile … markasının tanınmış marka olduğuna karar verildiğini, davalı tarafın ticaret unvanında ayırt edici hususun … ibaresi olması sebebiyle firmalar arasında iltibas oluştuğunu, bu nedenle davalı tarafın müvekkilinin şöhretinden haksız olarak faydalandığını, açıklanan nedenlerle davalı şirketin haksız rekabet yoluyla müvekkilinin unvanına ve tescilli markasına vaki tecavüzün tespiti ile men’ine, davalı şirkete ait … Ltd. Şti unvanının sicilden terkinine, unvandan … ibaresinin kaldırılmasına, davalı şirkete ait olan ve içinde … geçen markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; Müvekkilinin … markasının 1999 yılında tescil ettirdiğini, 17 yıldır kullanmakta olduğunu açılan davanın zamanaşımına uğramış olduğunu, firmaların aynı alanda faaliyet göstermediğini, davacı tarafın tanınmış marka olarak kabulünün müvekkilinin markanın süresinin uzatılmasından sonra olduğunu, müvekkilinin karayolu yolcu taşıma hizmetinde bulunduğunu oysa davacı tarafın turizm ve acentelik alanında faaliyet gösterdiğini müvekkilinin markasında 25 yıldır bulunan … ibaresinin tüketiciler tarafından davacının markası ile karıştırılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin markasında ön plana çıkan hususun … ibaresi olduğunu, her iki markada yer alan … kelimesinin görünümünün de farklı olduğunu belirterek açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, tarafların markaları karıştırıldığında, her ne kadar her iki markada … kelimesi yer alsa da, davacının markasının tek başına … harflerinden oluştuğu ve esas unsurun … ibaresi olduğu, davalı tarafın markasında ise … harflerinin esas unsur olarak değil markada yardımcı unsur olarak kullanıldığı, marka her ne kadar bütün olarak … kelimelerinden oluşsa da, ön plana çıkan unsurun ”…” ibaresi olduğu, açıklanan bu nedenlerle davacı markası ile davalı markasının ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadığı, Davacı markası ile davalı markası her ne kadar benzer hizmetlerde tescil edilmiş olsa da, işaretsel ve sözcüksel anlamda benzer olmaması sebebiyle aralarında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, markasının hükümsüz kılınması için gerekli şartların somut olayda oluşmadığı , 556 Sayılı KHK’da hükümsüzlük davası açmak için öngörülen 5 yıllık hak düşürücü sürenin davanın açıldığı tarih itibariyle geçtiği, davalının markanın başvurusunun yapıldığı tarihinde kötüniyetli olduğuna ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi ve belge yer almadığından somut olayda kötüniyetli tescil konusunda bir değerlendirme yapılmadığı, Tescilli bir markanın kullanımı sebebiyle haksız rekabet ihlalinden bahsedilemeyeceğinden somut olayda davalı tarafından davacı tarafın haklarının ihlal edilmediği, Davacı markasının esas unsurunun “…” olduğu, davalı markasının ise bir bütün olarak …” olduğu ve markaların birbirine benzemediği, davalı tarafın markası ile ticaret unvanının esas unsuru birebir tescilli markasını kullanan davalı tarafın haksız rekabetinden söz edilemeyeceği gibi aynı şekilde tarafların unvanları arasında da karıştırılma ihtimali oluşmadığı, bu nedenle davalı … unvanının sicilden terkininin şartlarının somut olayda oluşmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili, somut olayda haksız ve kötüniyetli marka kullanımı söz konusu olduğunu, bu kullanımın iltibas tehlikesi oluşturduğunu, mahkemece haksız rekabete ve ticaret unvanının sicilden terkinine ilişkin değerlendirmelerin hatalı olduğunu, davalı tarafça marka hakkına tecavüzde bulunulduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava, dava tarihinde yürürlükte olan 556 Sayılı KHK hükümleri uyarınca, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, meni, önlenmesi ile davalı markasının hükümsüzlüğü ve sicilden terkini ile davalı … unvanının sicilden terkini talepli davadır. Dosyada mevcut Türk Patent Enstitüsünden gelen yazı cevaplarına göre, davacının TPE nezdinde tescilli … tescil nolu, 16/03/1998 tescil tarihli, “… markası 39, 41, 43. sınıflarda, 15 , 51, 62 tescil nolu 02/09/1994 tescil tarihli … markası 12, 14, 16 , 18 20 , 21. sınıflarda tescilli olup, davalının markası ise … ibaresinden ibaret olup, … tescil nolu 26/04/2000 tescil tarihli 39. sınıfta tescil edildiği anlaşılmıştır. Davacının markasının “…” harflerinden oluştuğu, kırmızı kalın çizgilerden ve lacivert yuvarlak bir şekilden oluşan logo ile desteklendiği, davalı tarafın markasının ise, dünya şekli üzerinde küçük harflerle … harfleri ile büyük ve ön plana çıkan ”…” ibaresinin oluştuğu, her ne kadar iki markada ”…” ibaresi yer alsa da, davacının markasının tek başına … harflerinden oluştuğu ve esas unsurun ”…” ibaresi olduğu, davalı tarafın markasında ise, … harflerinin esas unsur olarak değil markada yardımcı unsur olarak kullanıldığı, davalının markasında ön plana çıkan unsurun, ”…” ibaresi olduğu, açıklanan bu nedenlerle davacı markası ile davalı markasının ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadığı tespit edilmiştir. Somut olayda davacıya ait marka, 39. sınıfta yer alan “nakliye ve seyahat düzenlemeleri” sınıfında, davalı tarafın markası ise 39. sınıfta yer alan “şehirler arası, şehir içi, uluslararası yolcu taşımacılığı hizmetleri” sınıfında tescilli olup, her iki tarafın markaları incelendiğinde, aynı ve benzer sınıflarda tescilli oldukları, bilimsel ve teknik açıdan denetime elverişli bilirkişi raporunda yapılan tespitlerde olduğu gibi davacıya ait … markasının ülkemizde kendi sektöründe ayırt ediciliği yüksek iyi bilinen ve yaygın kullanılan bir marka haline geldiği, ancak bu tanınmışlığın, davalı tarafın marka tescilinden sonra oluştuğu, markanın hükümsüzlüğü konusundaki değerlendirmenin markanın başvuru tarihi esas alınarak yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Davacı markası ile davalı markası her ne kadar benzer hizmetlerde tescil edilmiş olsa da, işaretsel ve sözcüksel anlamda benzer olmaması sebebiyle aralarında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, bu sebeple, yerel mahkemece, davalı markasının hükümsüzlük kılınması için gerekli şartların somut olayda oluşmadığı yönündeki tespitte bir hata bulunmadığı anlaşılmıştır. Marka hakkına tecavüzün varlığı için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir. Tecilli bir markanın tescil belgesi hükümsüz kılınmadıkça hak sahibinin marka hukukundan doğan haklarını hukuka uygun olarak kullanması başka bir kişinin marka hakkına tecavüz teşkil etmeyeceği gibi haksız rekabete de yol açmayacaktır. Davalı markasının esas unsurunun ”…” ibaresi olduğu, markanın tescilli bir marka olduğu dikkate alındığında, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, haksız rekabetin şartlarının somut olayda gerçekleşmediği anlaşılmakla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Davacı, davalıya ait ticari unvan ile kendisine ait unvan ve markalar arasında iltibas oluştuğundan bahisle davalı unvanının sicilden terkinini talep etmiş, mahkemece verilen kararın bu yönüyle de hatalı olduğunu ileri sürmüştür. Taraflara ait ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde, davacı … A.Ş’nin İstanbul’da tescil edildiği, davalı … Ltd. Şti. unvanı adı altında Malatya’da tescil edildiği anlaşılmaktadır. Davacı markasının esas unsurunun “…” olduğunu, davalı markasının ise bir bütün olarak …” olduğu ve markaların birbirine benzemediği, dolayısıyla tarafların unvanları arasında da karıştırılma ihtimali bulunmadığı, bu sebeple davalı … unvanının sicilden terkini şartlarının somut olayda gerçekleşmediği, anlaşıldığından yerel mahkeme kararında bu yönüyle bir hata bulunmamakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Açıklanan sebeplerle, yerel mahkeme kararında kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, uyuşmazlığın doğru olarak saptandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 06/09/2016 tarih ve 2015/197 E., 2016/145 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 54,40- L maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00-TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/10/2020