Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/376 E. 2021/603 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/376 Esas
KARAR NO: 2021/603
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/10/2017
NUMARASI : 2016/746 E., 2017/822 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin şişelenmiş şarap üretimi ve satışı alanında ticari faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin ise müvekkilinden tedarik ettiği şişelenmiş şarapların pazarlaması ve dağıtımı ile iştigal ettiğini, müvekkilinin davalı şirkette 11/05/2010 tarihine dek şirket ortağı ve yöneticisi iken hisselerinin oğlu dava dışı … devrederek şirketten ayrıldığını, ancak şirket ile ticari ilişkisinin devam ettiğini, 2014 yılından itibaren aile içi anlaşmazlıklar nedeniyle ticari ilişkinin sekteye uğradığını ve buna bağlı olarak 03/10/2014 – 08/12/2014 tarihleri arasında düzenlenen faturaya konu ürünlerin davalıya teslimine rağmen bedellerinin ödenmediğini, başlatılan icra takibine karşı davalının haksız yere itirazda bulunduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına, asgari %20 inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İcra takibine konu alım satım ilişkisinin muvazaalı olduğunu, takip konusu faturaların davacının oğlunun mali mührü ile kabul edildiğini, aynı zamanda şirket ortağı olan davacının oğlu …’ın şirketi zarara uğratması nedeniyle hakkında İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/455 Esas sayılı dosyası ile sorumluluk davası, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1039 Esas sayılı dava ile de alacak davası açıldığını ve birleştirildiğini, davacının oğluna ayrıca kendilerince ihtarname de çekildiğini, davacının dava dışı oğlu … ile anlaşarak fiktif (hayali) faturalar ile şirketi zarar uğrattıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Dava hukuksal niteliği itibariyle, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında düzenlenen faturaların tahsili için başlatılan icra takibine karşı yöneltilmiş itirazın İİK’nın 67/1 maddesi gereğince iptali istemine ilişkindir.Davacı replik dilekçesinde faturaların gerçek ticari ilişkiden kaynaklandığını savunmuş olup, davalı taraf düplik dilekçesinde ise dava dışı … şirket kayıtlarına ulaşımı engellediğini, mali mührü zaptettiğini, ayrıca icra ödeme emrini tebliğ alan … isimli şahsın gerçekte şirkette çalışan olmadığını, hayali olarak … tarafından sigortalı gösterildiğini, ayrıca İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ndce 2016/394 Esas sayılı dosyasında … hakkında azil davası açıldığını belirtmiştir.Muhasip bilirkişi tarafından taraf defter ve kayıtlarının incelenmesinde davalının davacı tarafa takip talebindeki miktar kadar 166.901,09 TL tutarında borçlu olduğu kayden tespit edilmiştir. Taraflar arasındaki esas çatışma noktası, talep edilen faturaların hayali ve muvazaalı faturalar olup olmadığı, muvazaalı olsa dahi bu iddianın davacı karşı tarafa bu davada ileri sürülüp sürülemeyeceği konularında toplanmaktadır. Takip dosyasında mevcut hesap ekstresinde bulunan tüm faturalar yukarıda da belirtildiği gibi her iki taraf defterlerinde kayıtlıdır. Esasında bu durum ihtilaf konusu da değildir.Davalı şirket yetkilisi … bu faturalardan haberi olmadığı ve irsaliyelerde imzası bulunan … şirkette sigortalı gösterilse dahi gerçekte davacının adamı olarak şirketten gizli bir şekilde imza attığı ileri sürülmektedir. Öte yandan dava konusu faturaların davacının oğlu tarafından mali mührü ile kabul edildiği ileri sürülmektedir. Sevk irsaliyesinde adı geçen … şirkette SGK’lı olarak çalışan gösterildiği anlaşılmaktadır. Sigorta kayıtları aksi sabit olana dek geçerli olup, şirket temsilcisi … tarafından abu şahsın alımının yapıldığı anlaşılmaktadır. Zira, fatura tarihleri itibariyle davacının oğlu… davalı şirket tüzel kişiliğini tek başına temsil ve ilzama yetkilidir. Bu bağlamda davalı tarafın dilekçelerinde ileri sunduğu hususlar taraf muvazaası kapsamında kalmaktadır. Çünkü dava dışı … davalı şirket tüzel kişiliğini temsilen hareket etmiştir, ayrıca o tarihlerde azledildiğine dair dosyada bilgi ve belge bulunmamaktadır. İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan müdürlükten azil davası ise takibe konu ticari ilişki döneminden çok sonradır. Hiç kimse kendi muvazaasına dayanamayacağı gibi taraflar arasındaki muvazaa iddiasının da HMK’nın 200. maddesi kapsamında yazılı delillerle ispatlanması zorunludur. Davalı taraf bu konuda herhangi bir yazılı belge sunamamıştır. Yine sorumluluk azil ve alacak davaları bu dosyada savunmalara dayanak olarak delil gösterilmiş ve bekletici mesele yapılması gerektiği ileri sürülmüş ise de, yukarıda da belirtildiği gibi mevcut dava ticari alacak davası olup, muvazaa ya da şirketi zarara uğratma kastıyla işlem yapıldığı gibi bu hususlar açılacak ya da açılmış olan şirket yöneticilerinin sorumluluk davası kapsamında dava dışı dönemin şirket müdürü … karşı ileri sürülebilecektir. Bir başka söyleyişle, şirket müdürünün danışıklı olarak şirketi zarar uğrattığı iddiası eldeki dava kapsamında dinlenmez. Kaldı ki, defterler incelendiğinde daha önceki dönemlerde de davacı ile davalı arasında düzenli ticari münasebet bulunduğu da göze çarpmıştır. Bu nedenle yapılan defter incelemesi ve bilirkişi raporu kapsamında alacak sabit görülmekle aşağıdaki şekilde itirazın iptaline” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;-Şirketin, TÜBİTAK tarafından verilen mali mühür ve şifresinin davacının oğlu … tarafından kullanıldığını, faturaların bu mühür ile kabul edildiğini ve … e-deftere tabi şirketin malı mührünü muhasebe bölümünden söküp aldığını zapdettiğini ve bu yönde tanıklarının dinlenmesini talep etmelerine rağmen tanıklarının dinlenmediğini,-… şirketle ve diğer müdür… ile arasında ciddi ihtilaflar ve davalar mevcut olduğunu, …. hakkında, şirkete verdiği zararlar nedeniyle açılmış bulunan İst.13.Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/455 Nolu ( Sorumluluk davası ), İst.6.Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1039 Nolu ( alacak davası ) ve İst. 9 Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/394 Nolu ( Müdürlükten azil ) davalarının devam ettiğini ve beklenilmesi gerektiğini,-Faturalarda imzası bulunan … şirket elemanı olmadığı, davacıya ve oğluna çalıştığı, tek imzaya yetkili davacının oğlu tarafından şirketten SGK’lı gösterildiği yönünde tanıklarının dinlenilmediğini, nitekim davaya konu icra dosyasındaki ödeme emrini .. tebliğ aldığını, davacının oğlu … bildirdiğini, fakat diğer müdür … gizlediğini ve takibin kesinleştiğini,-Bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, davacının şirkete 90.000-TL gönderirken şirket kasasında 289.018 TL mevcut olduğunu, bu durumun, bu işlemin gerçek değil fiktif olduğunu, tek imzaya yetkili davacının oğlu … tarafından şirketin davacıya borçlandırıldığını gösterdiğini, -Oğlu … tarafından şirket işlerini yapmaktan azledilen davacının, şirkete mal sattığını, bu hususa da Mahkemece dikkat edilmediğini tüm nedenlerle kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle, Müvekkil ile davalı arasındaki ticari ilişkinin dava konusu dönemden öncesine dayandığını, davalı şirketin bir diğer yetkilisi olan … mali mühre sahip olup, davalı şirketin e-defter sistemine girebileceği gibi, davalının hesaplarını da istediği gibi denetleyebildiğini, davalının sunduğu iş akdinin feshine dair ihtarnamenin de …. davalı şirket çalışanı olduğunun açık ispatı olduğunu, davalıya yapılan 90.000 TL’lik ödemenin ise davalı tarafından vergi ödemesi için kullanıldığını yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davalı, alacaklı ve üçüncü kişi arasında bağ olduğunu, akrabalık bağı nedeni ile muvaazalı işlemler yapıldığını iddia etmiş ise de; akrabalık bağı ve faaliyet alanlarının aynı olması, davacıya karşı öne sürülen muvaaza iddiasının tek başına kanıtı değildir. Şirkette kurucu ve ortak olarak faaliyet gösteren aile bireylerinden birisinin tecrübeli oldukları iş kolunda faaliyete devam etmeleri iş hayatında olağan karşılanan bir uygulamadır.Muvazaa, en basit tanımıyla, bir sözleşmenin taraflarının, üçüncü kişilerden gerçek durumu gizleyerek, onları aldatmak maksadıyla, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarıdır. Bu şekilde yapılan işlemlere de, muvazaalı işlemler adı verilir (Hukuk Genel Kurulu’nun 09.02.2005 gün E:2005/1-19, K:2005/42; 16.6.2010 gün ve E:2010/1-281, K:2010/323; 26.09.2012 gün ve E:2012/14-422, K:2012/618 sayılı ilamları).Muvazaada, daima görünüşte var olan, ancak taraflarca gerçekte asla istenmeyen, salt üçüncü kişilere yanlış kanaat verip onları aldatmak amacıyla yapılmış bir hukuki işlem ile, bu işlemin aralarında geçerli olmadığına ilişkin bir muvazaa anlaşması mevcuttur. Bazı durumlarda, buna ek olarak, tarafların gerçek iradelerine uygun olan (tarafların gerçekte istedikleri), ancak, çeşitli nedenlerle görünen işlemin arkasına sakladıkları bir gizli işlem daha bulunur. Taraflar arasında bir gizli işlemin bulunup bulunmadığına göre bakılarak, muvazaanın iki türünden söz edilir. Bunlardan ilki, tarafların, kendi aralarında geçerli herhangi bir hukuki işlem yapmak istemedikleri halde, salt üçüncü kişilere, aralarında bir hukuki işlem varmış gibi görünmek için işlem yapmaları hali olup, bu halde mutlak (basit) muvazaa söz konusu olur. Diğeri ise, nispi (mevsuf) muvazaa olup, sözleşmenin niteliğinde, konusunda, şartlarında ya da tarafların şahsında ortaya çıkabilir. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradesine uygun bulunmadığından, her koşulda geçersizdir. Gizli işlem ise, yasanın o işlem için öngördüğü şekil şartına ve ayrıca herhangi bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için aradığı genel geçerlilik şartlarına uygun bulunduğu takdirde geçerli olabilecektir.Diğer taraftan, görünüşteki hukuki işlemin muvazaa nedeniyle geçersiz bulunduğu iddiası, hukuken korunması gereken bir hakkı bulunan üçüncü kişiler tarafından da ileri sürülebilir. Çünkü muvazaalı bir hukuki işlem ile üçüncü kişinin zarara uğratılması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. Görünüşteki işlemin geçerliliği ve ispatı bir şekle bağlı bulunsa bile, üçüncü kişiler muvazaa iddiasını tanık da dâhil olmak üzere her türlü delille ispat edebilirler. Esasen, üçüncü kişiye, tarafı olmadığı bir sözleşmedeki muvazaa olgusunu yazılı delille kanıtlama yükümü getirilmesine hukuken olanak da yoktur (Hukuk Genel Kurulu’nun 02.10.2002 gün ve E:2002/6-618, K:659; 24.02.2010 gün ve E:2010/6-94, K:100; 26.09.2012 gün ve E:2012/14-422, K:2012/618 sayılı ilamları).Ne var ki, yazılı bir sözleşmeye dayalı olarak muvazaa iddiasında bulunan kişinin bu iddiasını, yazılı delille ispatlaması gerekir.Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde; konunun şirketi temsile yetkili kişi tarafından yapılan işlemler, ispat hukuku ve muvazaa açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir. Görülmekte olan davada, davalı şirket, davacının oğlu olan ve dava dışı diğer ortağın sahte faturayı davalıya muvazaalı olarak verildiğini iddia ederek, borçlu olmadığını belirtmiştir.Yukarıda vurgulandığı üzere, senede karşı senetle ispat kuralı gereğince, davalı-borçlu takibe konulan faturanın taraf muvazaası nedeniyle verildiğini yazılı delille kanıtlaması gerekir. Takibe konu yapılan fatura alacağının muvazaalı olduğu yasal olarak ispatlayacak yazılı bir delil de dosyaya sunmamıştır. Zira, davalı şirket, faturanın tarafı bulunduğuna göre, faturanın tarafı olan davacı üçüncü kişi olmadığından, muvazaa iddiasını tanıkla değil, usulün öngördüğü biçimde yazılı delille ispatlaması gerekir. Dosya kapsamı itibariyle ispat edilen dava bakımından, şirket yetkilisinin muvazaalı işlemlerde bulunduğu iddiasının, şirket yetkilisine karşı başka bir davanın konusunu teşkil ettiğinden davalının yerinde olmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, ilk derece mahkemesinin dosya içeriği ile çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre; 6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve re’sen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/10/2017 tarih ve 2016/746 E., 2017/822 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 11.401,01 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 2.850,25 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.550,76 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/06/2021