Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/374 E. 2021/505 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/374 Esas
KARAR NO: 2021/505
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/09/2017
NUMARASI: 2016/326 E. – 2017/615 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/04/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalıdan ticari ilişkiye dayalı alacağının bulunduğunu bu alacağı ilişkin bir kısım faturaların kesildiğini ve müvekkilinin bu alacağının kesinleştiğini, bu alacağının tahsili için Üsküdar … İcra Müdürlüğünün … E nolu dosyası ile takip başlattıklarını ancak itiraz üzerine takibin durduğunu bunun üzerine Bakırköy 13. Asl. Tic. Mah. 2013/94 E nolu dosyası ile itirazın iptali davasını açtıklarını beyan ederek, 17.421,46TL alacağının davalıdan tahsilini, mahkeme masrafı ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, müvekkil derneğinin Bakırköy/İstanbul olduğunu ve bu nedenle davanın Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemelerinde açıldığını beyan ederek, yetkisizlik kararının verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Somut olayda davanın tarafları arasında yazılı sözleşme bulunmamaktadır. Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (HMK 266/1). Davacının dava dilekçesindeki iddiası doğrultusunda davacı ile dava dışı … Firması arasında olduğu söylenilen ticari ilişki neticesi davacının dava dışı … Firmasından alacağının bulunup bulunmadığı, böyle bir alacağın varlığının tespiti durumunda bu alacağı davacının davalıdan isteyip isteyemeyeceği hususlarında ticari defter incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Davalının tanık dinletme beyanı karşısında davacı vekilinin tanık dinlenilmesine muvafakat edilmesine ilişkin açıkça bir beyanı olmadığı anlaşıldığından, davalının tanığının dinlenilmesine karar verilmiştir. Davalı tanığı …’in ihtilafa ilişkin olarak davalı ile dava dışı … Firmasının ticari ilişki içerisine girmiş olduğu hususundaki net beyanı, davalı ile … Tic.Ltd.Şti arasındaki dosya kapsamında yer alan 07/09/2010 tarihli sözleşmenin içeriği itibariyle dava konusuyla bağlantılı bulunduğundan ve Dosya kapsamındaki az yukarıda bahsi geçen kök raporda davalının ticari defterlerinde ihtilafa ilişkin olarak dava dışı … Firması ile ilgili kayıt bulunduğu yönünde değerlendirme yapılmış olması karşısında dava dışı … Firmasının dava dışı … Firması ile ticari ilişki içerisinde bulunmuş olması ve bu ilişkiden kaynaklı olarak alacağının ortaya çıkmış olması ihtimaline binaen dava dışı … ve … Firmalarının ticari defterlerinin incelenmesi gerektiği kanaatine varılmış, ancak dosyaya ibraz edilen adres bilgileri ve Ticaret Sicil Kayıtlarındaki adresleri göz önünde bulundurularak dava dışı şirketlerin merkezlerinin ulaşılarak defter incelemesi yapılması somut olayda mümkün olmamıştır. Davacı dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmamış olduğundan ,karşı tarafa yemin teklif edip etmeyeceği hususu davacıya hatırlatılmamış, sonuç olarak davacı davasını ispat edemediğinden davasının reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Bakırköy 13.Asliye Ticaret Mahkemesinden alınan kararla alacağın tahsiline hükmedildiğini ancak tedarikçi, taşeronlar ortadan kaybolduğundan alacak tahsil edilemediğini, faturalarda kaşesi bulunup ve de irsaliyelerde kaşelerdeki adresten teslim alan tassa derneğinin BK 61.ve TTK 7.maddeler ışığında müteselsilen sorumlu olduğundan alacak davası bu üst yüklenici tassa derneğine karşı ikame edildiğini, oysa Tassa Derneği’nin üst yüklenici olup, … firması bu üst yüklenicinin taşeronu olduğunu, üst yüklenici derneğin işini düzgün yapmadığı için müteselsilen sorumlu olduğunu, bu inşaatta davacının kirecinin kullanıldığı, kireçsiz bir inşaatında yapılamayacağı ve faturalarda ve irsaliyelerde tassa derneğinin bizzat kaşesi olduğundan, bu işin üst yüklenicisi, sorumlusu olduğunu ve bizzat borcunu ödemesi gerektiğini, -Davalı tanığının hak ediş bedellerinin ödenmesine ilişkin beyanı ile üst yüklenicinin tassa derneği olduğunu bizzat ikrar ettiğini, müteselsil sorumluluğun bu nedenle de ispat edilmiş olduğunu, -Bilirkişiden gelen raporda, davalının defterlerinin muteber olmadığının ve alacak kadar meblağın da Tassa Derneği tarafından taşerona ödenmediğinin tespitinin yapıldığını bu nedenle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Borç ilişkileri, sadece bu borcun taraflarını ilgilendiren ilişkilerdir. Bu ilişkiden doğan hak ve borçlar, taraf olanlar dışında, üçüncü kişileri etkilemez. Buna; “borç ilişkilerinin nisbiliği” denilmekte olup, sözleşmeden doğan borçlarda aynı ilke “sözleşmelerin nisbiliği” şeklinde adlandırılmaktadır. Sözleşmeler de borç doğuran ilişkilerden olduğuna göre; “sözleşmelerin nisbiliği” ilkesi de kuraldır. Bu ilke, özellikle sözleşmeyi ifa yükümlüsünün, işi kısmen ya da tamamen bir başkasına yaptırma yetkisine sahip olduğu hallerde, alacaklının bu kişiyi sorumlu tutamaması, sözleşmeden kaynaklanan taleplerini ancak sözleşmenin tarafı olan kişiye karşı ileri sürebilmesi bakımından önem taşımaktadır. Borçlar Kanununda sorumluluğun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için ise bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Yukarıda yapılan genel açıklamalar çerçevesinde somut olayda, davacının, dava dışı şirket ile aralarında yapılan sözleşme uyarınca söz konusu edimleri ifa etmiş olduğu, taraflar ile dava dışı şirket arasında sözleşme ilişkisi söz konusu olduğundan sebepsiz zenginleşmenin koşullarından olan hukuken geçerli bir nedenin bulunmaması şartının da somut olayda gerçekleşmediği, bu suretle sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanmasının da söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Kural olarak eser sözleşmesi, zorunlu şekil şartına bağlı değildir. Ancak akdi ilişki inkar edildiğinde akdi ilişkinin kurulduğunu ispat külfeti davacı yüklenici üzerinde kalmaktadır. Sözleşme ilişkisi inkar edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 Sayılı HMK’nın 200. maddeye göre davacının akdi ilişkiyi miktar ve değer dikkate alındığında senetle ispat etmesi gerekir. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığı yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ikrar ve yemin delilleri ile de sözleşme ispat edilebilir. Sözleşme ilişkisi tüm bu delillerle ispat edilememiş ise HMK 200. Maddedeki düzenleme dikkate alınarak davalı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenerek sözleşme ilişkisi ispat edilebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispat edilemez. Somut olayda, icra takibine konu faturaların da dava dışı şirket adına kesildiği, dosya içerisinde davacı ile davalı arasında bir sözleşme ilişkisi bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığından, sözleşmelerin nispiliği ilkesine göre, davacının, dava dışı şirket ile aralarında yapılan sözleşme uyarınca davalı taraftan alacak talebinde bulunması söz konusu olmayıp, davalının borçlu sıfatı bulunmamaktadır. Dava konusu somut olayda yapılacak iş, akdi ilişkinin varlığını, sözleşme konusu işin sözleşme ve yasa koşullarına uygun şekilde ve tamamlanmış olarak iş sahibine teslim ettiğini ve hakettiği iş bedelinin istenebilir olduğunu davacının yasal delillerle kanıtlaması gerekmektedir. Davacının bu iddiasının somut delillerle kanıtlanmadığı, davalının, dava konusu edilen kireci davacıdan teslim almış olduğu yönünde bir ikrarının da bulunmadığı, sonuç olarak söz konusu faturanın davacı ticari defterlerinde kayıtlı olmasının davacının tek başına iddialarını ispata yeter olmadığı görülmüştür. Sonuç itibariyle; Davacı inkar edilen akdi ilişkiyi yazılı delille, yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ikrar ve yemin veya davalının açık muvafakati ile tanık beyanıyla ispat edememiştir. Davacı yemin deliline dayanmamıştır. Dosyaya sunulan belge delil başlangıcı niteliğinde değildir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açıdan) o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilmesi gerekmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı, pasif husumet ehliyeti). Örneğin, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada, davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddî hukuka göre belirlenir. Bu sebeple, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukuku bakımından önemi şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı olarak) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır (taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Mahkemenin sıfat (husumet) yokluğunu kendiliğinden (re’sen) gözetmesi gerekir. Çünkü, sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hâkim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan, yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen) gözetir. İşte bu sebeple, hâkim, sıfat yokluğunu kendiliğinden gözetir. Taraf sıfatı, usul hukukuna değil, maddî hukuka ilişkin bir sorundur; diğer bütün maddi hukuk sorunlarında olduğu gibi, dava şartı değildir. Taraf sıfatının (davacı bakımından, aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi, sıfat yokluğu da, ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir (Kuru/Arslan Yılmaz, s. 234- 237). Davacıların, dava konusu kirecin bedelinin tahsiline yönelik icra takiplerini, satış yaptıkları dava dışı kişilere karşı yöneltmeleri gerekirken sözleşmenin tarafı olmayan davalıya karşı yapmış olmaları sebebiyle davalının pasif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan dolayı usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenerek davanın esastan reddine karar verilmiş olması doğru olmamış, kararın kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı ise de taraf sıfatının def’i değil itiraz niteliğinde olması sebebiyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece nazara alınabileceğinden re’sen yapılan inceleme neticesinde, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kısmen kabulü ile kararının kaldırılarak davanın, davalının pasif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- İstinaf talebinde bulunan davacının istinaf başvurusunun kısmen KABULÜ ile, 2- Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 13/09/2017 tarih, 2016/326 E. – 2017/615 K. sayılı kararının 6100 Sayılı HMK. 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Davacı tarafından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasının, davalının PASİF HUSUMET YOKLUĞU SEBEBİYLE USULDEN REDDİNE, 4- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu ilam ve karar harcının, peşin yatırılan 297,52 TL’den mahsubuyla fazla yatırılan 238,22 TL harcın talep halinde davacıya İADESİNE, 5- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerine BIRAKILMASINA, 6- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 7- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya VERİLMESİNE, 8- İstinaf incelemesi yönünden; 8/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının talep halinde iadesine, 8/b- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ve 55,80 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 141,50 TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 8/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 9- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 29/04/2021