Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/353 E. 2021/923 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/353
KARAR NO: 2021/923
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/06/2017
NUMARASI: 2014/1197 E. 2017/593 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkili şirket ile davalı arasında imzalanan 25.06.2009 tarihli akaryakıt istasyonu bayilik sözleşmesi ve eki 09.06.2009 tarihli bayilik protokolünün 03.01.2013 tarihinde müvekkili şirketin nevi ve unvan değişikliği nedeni ile aynı hükümlerle yenilendiğini, protokolün 6. maddesine göre, müvekkiline; “Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %2,5 ilave edilerek, aylık 100 m3/ay üzeri alımlarda Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %0,5 ilave edilerek akaryakıt satış fiyatı uygulaması yapılacaktır” hükmünün yer almasına rağmen, davalının sözleşmenin başlangıç tarihinden itibaren %2,5’un üzerinde satış bedeli uyguladığının tespit edildiğini, Balıkesir …Noterliği’nin 12,11.2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile sözleşmede belirtilen oranın dışında fazla uygulanan tutarın iadesinin, akde aykırılık giderilmediği takdirde sözleşmenin feshi ve sözleşmeye aykırılık nedeni ile alacak davası açılacağının ihtar edildiğini, ihtarnamenin davalıya 18.11.2013 tarihinde tebliğ edildiğini, tebliğden sonra yapılan sözlü görüşmede davalı şirket yetkililerinin “haber verilmeksizin bir uygulama yapıldığını” kabul etmelerine rağmen, geri ödeme için olumlu yada olumsuz yanıt vermediğini, sözleşmeye aykırılığın davalı tarafından devam ettirilerek, sözleşmede belirlenen fiyat dışında fiyat uygulaması yapıldığını, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 80.000,00 TL alacaklarının her bir faturanın tanzim tarihinden itibaren, fazla düzenlenen miktarı için işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte tahsilini, davalının sözleşmeye aykırılığı nedeni ile müvekkili yönünden çekilmez hale gelen sözleşmenin hükmen feshini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Davacı ile 03.01.2013 tarihli bayilik sözleşmesi, 03.01.2014 tarihli bayilik protokolü yapıldığını, sözleşmenin 11. maddesinde; “Bayi, …”ın her talebinde ve …’ca tespit edilecek süre içinde … ile hesap mutabakatı yapmakla yükümlüdür. Bayi kayıtları ile … kayıtları arasında farklılık olması halinde …’ın kayıtlarına itibar edilecektir.” “… tarafından tutulan defter ve kayıtlar ile sözleşme metinlerini esas delil olarak kabul etmiştir. Bayi …’a karşı olan teslim ve yapma borçlarının bilcümle ödemelerinin adı geçen defter ve kayıtlara göre tespit olunmasına, hesaplanmasına ve talep olunmasına muvafakatini beyan ederek bu sözleşmeyi imzalamıştır.” hükmünün bulunduğunu, bu hususların davacının devamı olduğu … Ltd. Şti. ile imzalanan 25.06.2009 tarihli bayilik sözleşmesinde de yer aldığını, taraflar arasında oluşan karşılıklı mutabakat ile müvekkilinin … şirketi’ne 06.01.2011 tarihinden itibaren sözleşme ve protokolde yer almamasına rağmen aylık 100 m3 üzerinde yapacağı akaryakıt alımlarında Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına % 0,5 ilave edilerek satış uygulamasına geçilerek iskonto ve avantaj sağlanarak taraflar arasında teamül oluştuğunu, 03.01.2013 tarihli protokolde sözleşme hükmü haline geldiğini, davacının Balıkesir … Noterliğin’den 12.11.2013 tarih ve … nolu ihtarname ile geçmişe dönük iddia ve taleplerde bulunduğunu, davadaki talep ve iddiaların kötü niyetli olduğunu beyan ederek davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”Davacı şirket ile (Ünvan değişikliğinden önce: … İnşaat Taahhüt Mühendislik Petrol Ürünleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi) davalı şirket arasında 25/06/2009 ve 09/06/2009 tarihlerinde bayilik protokolleri ve akaryakıt istasyonu bayilik sözleşmeleri imzalandığı, 09/06/2009 tarihli ve 03/01/2013 tarihli protokollerin 7. maddesinde, Tüpraş Aliağa Rafinerisi dağıtıcı satış fiyatına % 2,5 ilave edilerek, aylık 100 m3 üzeri alımlarda dağıtıcı satış fiyatına % 0,5 ilave edilerek satış uygulaması yapılacağının kararlaştırıldığı, davacı şirket tarafından, Balıkesir … Noterliği’nin 11/11/2013 tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesi ile; davalı şirketin daha yüksek oran üzerinden satış bedeli tahsil ettiği ileri sürülerek fazla tahsil edilen satış bedellerinin iadesinin talep edildiği, Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatları, tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan inceleme sonunda alınan 11/08/2015 tarihli ve 18/04/2016 tarihli raporda, davalının sözleşme hükümlerine göre satış yapmayı taahhüt ettiği satış fiyatları üzerinde satış faturaları düzenlediği, faturalara davacı tarafından süresinde itiraz edilmemesinin, söz konusu faturalardaki sözleşmeye aykırı olan fazla tutarın kabul edildiği anlamına gelmeyeceği, faturaya itiraz edilmemesinin fatura içeriği malın veya hizmetin teslim edildiğine karine teşkil edeceği, bu karinenin teslim edilen malın sözleşmeye aykırı hesaplanan bedeli bakımından geçerli olmadığı, taraflar arasında teslimi yapılan akaryakıtın miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, davalı tarafça, devam eden sözleşme süresi boyunca itirazda bulunmayan davacı tarafından hakkın kötüye kullanıldığı ileri sürülmüş ise de; 09/06/2009 ve 03/01/2013 tarihli sözleşmelere aykırı olarak davacıdan daha fazla ödeme alan davalıya karşı, davacının sözleşmelere dayanarak talepte bulunmasının hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemeyeceği, davalı tarafından sözleşmeye aykırı olarak tahsil edilen fazla bedelin sebepsiz zenginleşme teşkil ettiği, yapılan hesaplamaya göre davacının davalıdan 196.655,00 TL alacaklı olduğu anlaşıldığından, alacak talebinin kabulüne, taraflar sözleşmeyi karşılıklı olarak feshettiğinden, fesih talebi bakımından dava konusuz kaldığından, sözleşmenin feshi talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; 1-6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu gereğince faturaya süresi içinde itiraz etmemek faturanın olağan içeriğinin kabul edildiği sonucunu doğuracağını, doktrinde hakim olan görüşe göre, faturanın olağan içeriğine mal miktarı, fiyatı, işin türü, ücreti gibi sözleşmelerin ifasına yönelik bilgilerin dahil olduğunu ve faturanın içeriğine sekiz gün içerisinde itiraz etmeyen muhatabın içeriği kabul etmiş sayıldığını, davacının müvekkili şirket tarafından kesilmiş olan faturalara itiraz etmemiş olmasının fatura içeriğini kabul ettiği anlamına geldiğini, 2- Davacının, dava açılmadan önceki süreç boyunca müvekkili şirket ile sürekli olarak ticari ilişkisini devam ettirdiği, hesap mutabakatı yaptığı ve hiçbir faturaya itiraz etmediği göz önünde bulundurulduğunda, alacaklarını talep konusu ediyor olmasının dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması olduğunu, basiretli bir tacir olan davacının, taraflar arasındaki bayilik ilişkisi devam ederken hiçbir itirazda bulunmaz ve mutabakat yapmaya devam ederken, huzurdaki davayı ikame etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğundan, iyiniyetli olduğundan bahsedilemeyeceğini, 3- Satış koşullarına ilişkin olarak fatura içeriklerine 4 yıllık uygulama süresi boyunca itiraz edilmemiş olduğu dikkate alındığında; davaya konu fazla satış bedelinin sözleşme başlangıç tarihinden itibaren ticari reeskont faizi ile birlikte tahsilinin talep edilmesinin haksız, hukuka aykırı ve hakkın kötüye kullanılması olduğunu, 4- Davacının ikrar ettiği üzere, taraflar arasındaki ilişkinin sulh ile sonlandırıldığını, davacının müvekkili şirketin kusurlu olduğu ve taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı davrandığı yönündeki iddialarının inandırıcılıktan uzak olup, durumdan kendine kar sağlamak amacıyla faiz talep ettiğini, 5- Talep edildiği halde müvekkili şirketin defter ve kayıtları üzerinde herhangi bir inceleme yapılmadığını, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2013/404 E. 2013/1880 K. sayılı ve 05.02.2013 tarihli, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2004/2451 E. 2005/820 K. sayılı ve 16.02.2005 tarihli ve Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 2013/2821 E. ve 2013/11646 K. sayılı, 20.06.2013 tarihli ilamlarında belirtildiği üzere sadece davacı tarafın ibraz ettiği delil ve kayıtlara dayanan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm tesis edilmeyeceğini, belirtilen ve mahkemece re’sen dikkate alınacak sebeplerle, yerel mahkemenin 2014/1197 Esas ve 2017/593 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesi ile; 1-“Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %0,5 ilave edilerek satış uygulaması yapılacaktır” hükmünün, daha önceki protokolde yer almamasına rağmen taraflar arasında uygulana geldiğini, arada sözlü anlaşma sağlanarak teamül oluştuğundan, davalının uyma yükümlülüğü olduğunu,”Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %2,5 ilave edilerek satış uygulaması yapılacaktır” hükmünün her iki protokolde de yer aldığını, yazılı sözleşme varken, sözleşmeye aykırı uygulamaya itiraz etmemenin yanlış uygulamayı teamül haline getirmeyeceğini, 2-Mahkemenin defter ve kayıtları inceleme kararında; inceleme günü duruşma salonunda hazır olması ve bilirkişi ile birlikte incelemenin yapılacağı yere birlikte gidilmesi hususunun davalıya ihtar edilmesine rağmen, defter ve kayıtların mahkemeye ibrazından kaçınılması üzerine, incelemenin davalının kesmiş olduğu faturalar üzerinde yapıldığını, davalının faturaların keşidesine yönelik itirazı olmadığından, istinaf dilekçesindeki beyanların haksız ve mesnetsiz olduğunu, açıklanan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; Aralarındaki 25.06.2009 tarihli akaryakıt istasyonu bayilik sözleşmesi ve sözleşme eki 09.06.2009 tarihli bayilik protokolünün 6. maddesindeki, “Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %2,5 ilave edilerek satış uygulaması yapılacaktır, aylık 100 m3/ay üzeri alımlarda Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %0,5 ilave edilerek satış uygulaması yapılacaktır” hükmüne aykırı olarak, alış faturalarına %2,5’un üzerinde satış bedeli uygulamasının davalı tarafça düzeltilmemesi sebebiyle sözleşmenin feshi ve fazla tahsil edilen bedelin davalıdan tahsiline ilişkindir. Dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 11/08/2015 tarihli rapordan; ticari ilişkinin başladığı 01/09/2009 tarihi ile 07/04/2014 tarihleri arasında, davalı tarafça aralarındaki sözleşme hükümlerine aykırı olarak düzenlenen faturalar ile 196.655,72 TL tutarında fazla tahsilat yapıldığı, davalı şirket defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılmak üzere, şirket vekilinin bilirkişi ile mutabık kalmalarına rağmen 05/08/2015 tarihinde randevu saatinde gelmediğinden, davalı defterlerinin incelenemediği, 08/04/2016 tarihli bilirkişi raporundan; mahkemece 26/01/2016 tarihli oturumda davalı defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmesine rağmen, davalı tarafın tayin edilen 26/03/2016 tarihinde mahkeme kaleminde hazır olmadığından incelenemediği, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri nazara alındığında davacı defter ve kayıtlarına göre; 18.711.032,67 TL fatura düzenlenmesi gerekirken, 18.514.376,98 TL fatura düzenlenerek, 196.655,72 TL tutarında fazla fatura kesildiği, davacı tarafça gönderilen ihtarda fazla uygulanan tutarın hesaplanarak mutabakata varıldığı taktirde 7 gün içinde ödenmesinin talep edildiğinin belirlendiği, ek raporda, aynı bilgilerin tekrar edildiği, faturalara itiraz edilmemesinin, haksız kazanca ilişkin tutarın davacı tarafça kabul edildiği anlamını taşımadığının belirtildiği tespit edilmiştir. 1-6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde; ” Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren 8 gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır” düzenlemesi mevcuttur. Yargıtay 15.H.D’nin 13/10/2015 tarihli ve 2015/8908-10361 Esas ve Karar sayılı kararı ile 11.11.2020 tarihli 2019/3926 esas ve 2020/2954 karar sayılı kararında belirtildiği ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez ve anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamı konusunda, TTK’nda özel bir hüküm bulunmamakta, 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme, Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.). Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir. VUK’nın 230. maddesinde açıklandığı üzere faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlı olup, davacı defterlerinde kayıtlı olan faturalar; taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi uyarınca davacı tarafa teslim edilen ürün miktarı ve bedeline ilişkin olduğundan 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesindeki karine kapsamında kalmaktadır. Davalı tarafın 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesindeki karineden yararlanabilmesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında belirtildiği üzere; faturanın düzenlendiği konuda taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olmasına bağlıdır. Taraflar arasında 25.06.2009 tarihli akaryakıt istasyonu bayilik sözleşmesi ile sözleşme eki 09.06.2009 tarihli bayilik protokolü ve 03.01.2013 yenileme sözleşme hukuki ilişki mevcut olduğu ve faturaların bu ticari ilişki sebebiyle teslim edilen ürünler için düzenlendiği sabittir. Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, taraflar arasında ticari ilişkinin başladığı 01/09/2009 tarihi ile 07/04/2014 tarihleri arasında, davalı tarafça düzenlenen faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olduğu tespit edildiğinden, faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olması, davacı şirkete tebliğ edildiğine karine teşkil edeceğinden, davacı taraf faturaların teslim edilmediği ve faturalara 8 günlük süre içinde itiraz edildiğine ilişkin savunmada bulunmadığından, davaya konu faturaların davalı tarafça, davacı şirkete tebliğ edildiği ve davacı tarafça itiraz edilmeksizin kesinleştiği, davacı tarafın 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesindeki karineden yararlanma hakkını kazandığı sübuta erdiğinden, davalı tarafın faturanın olağan içeriğine mal miktarı, fiyatı, işin türü, ücreti gibi sözleşmelerin ifasına yönelik bilgilerin dahil olduğu, faturanın içeriğine sekiz gün içerisinde itiraz etmeyen muhatabın TTK uyarınca içeriği kabul etmiş sayıldığı, davacının müvekkili şirket tarafından kesilmiş olan faturalara itiraz etmemiş olmasının fatura içeriğini kabul ettiği anlamına geldiğine ilişkin istinaf sebebinin kabulü gerekmiştir. 2- Taraflar arasında ilk bayilik sözleşmesinin 25/06/2009, protokolün 09.06.2009 tarihli olduğu, davacı şirketin unvan değişikliği sebebiyle 03/01/2013 tarihinde sözleşme ve protokolün yenilendiği sabittir. Taraflar arasında ticari ilişkinin başladığı 01/09/2009 tarihi ile 07/04/2014 tarihleri arasında, davalı tarafça düzenlenen faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olduğu bilirkişi raporu ile sübuta ermiştir. Faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olması, davacı şirkete tebliğ edildiğine karine teşkil edeceğinden, 8 günlük süre içinde itiraz edildiği iddia ve ispat edilmediğinden, davaya konu faturaların davalı tarafça, davacı şirkete tebliğ edildiği ve davacı tarafça itiraz edilmeksizin kesinleştiği sabit olmuştur. Davalı taraf her yıl hesap mutabakatı yapıldığını beyan etmiş, davalı taraf aksini savunmamıştır. Davacı taraf unvan değişikliği sebebiyle sözleşmenin yenilendiği 03/01/2013 tarihine kadar olan dönem için davalı taraf ile hesap mutabakatı yapmak suretiyle 03/01/2013 tarihine kadar olan dönem için, sözleşmede belirtilen miktardan fazla birim değer üzerinden düzenlenen faturalar yönünden davalı taraftan talepte bulunmayacağına ilişkin güven oluşturmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09/12/2020 tarihli 2020/11-532 Esas ve 2020/1011 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere; sessiz kalma veya çelişkili davranış nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’i olmayıp itirazdır. Önceki eylemiyle çelişkili davranma yasağı (venire contra factum proprium) açıkça veya davranışlarıyla bir hakkı kullanmak istemediğini ortaya koyan bir kişinin bu davranışı ile bağlı olması, bu hâliyle var olan hukuki durumunu kaybetmesi ve daha sonra bundan cayamaması anlamına gelmektedir (Akyol, Şener: Venire Contra Factum Proprium, Prof. Dr. Fikret Eren’e Armağan, Ankara, 2006, s. 77.). Önceki eylemiyle çelişkili davranan kişi önceki davranışı ile muhatabında haklı görülen bir güven yaratmış ve gelecekte de bu hakkı kullanmayacağı yolunda bir kanaat uyandırmış ancak daha sonra yarattığı bu güvene aykırı davranarak muhatabın güvenini boşa çıkarmıştır. Bu nedenle önceki eylemiyle çelişkili davranan kişinin uyandırdığı güveni boşa çıkarmasını ve muhatabın zarara uğramasını hukuk düzeninin korumaması gerekmektedir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybında olduğu gibi önceki eylemiyle çelişkili davranma yasağının da temelinde TMK’nin 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı bulunmaktadır. Zira hem sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin hem de önceki eylemiyle çelişkili davranma yasağının dayanağı TMK’nin 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı ve çelişkili davranış bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re’sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2 maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Toplanan deliller, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09/12/2020 tarihli, 2020/11-532 Esas ve 2020/1011 Karar sayılı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 18/12/2018 tarihli 2016/18588 Esas ve 2018/6680 Karar sayılı kararı nazara alındığında; davacı tarafın sözleşmenin yenilendiği 03/01/2013 tarihine kadar olan dönem için, sözleşmede belirtilen miktardan fazla birim değer üzerinden düzenlenen faturalar yönünden davalı taraftan talepte bulunmayacağına ilişkin güven oluşturduğundan, 03/01/2013 tarihine kadar olan dönem için sözleşmeye aykırılıktan dolayı fazla ödenen bedeli talep etmesi TMK’nin 2/2 maddesine aykırı ve hakkın açıkça kötüye kullanılması niteliğinde olup, talebin reddi gerektiği halde, kabul kararı verilmesi yasaya aykırı olduğundan, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. Davacı tarafça Balıkesir … Noterliği’nin 11/11/2013 tarihli ihtarnamesi ile; faturaların sözleşmede kararlaştırılan birim bedelden fazla birim bedel üzerinden düzenlediğinden bahisle sözleşmeye aykırılığın giderilmesi istenmiş, ihtar 18/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. TBK 26. maddesi uyarınca taraflar bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içerisinde serbestçe belirleyebilirler ve belirledikleri içerik tarafları bağlar. Taraflar arasında 03/01/2013 tarihinde yeni bir sözleşme yapılarak içeriği taraflarca belirlendiğinden, sözleşme serbestisi ve ahde vefa ilkesi uyarınca, taraflardan biri uymadığı taktirde karşı taraftan sözleşme hükümlerine aykırılığın giderilmesini talep etme hakkı vardır ve yasal hakkın kullanılması iyi niyet kurallarına aykırı davranış ve hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez. Davacı taraf, 11/11/2013 tarihli ihtarname ile bu yöndeki talebini davalı tarafa bildirdiğinden, 03/01/2013 tarihli sözleşme uyarınca fazla ödediği miktarı talep etme hakkı doğduğundan, davalı vekilinin 03/01/2013 tarihinden sonrası için talebin dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde ve kötü niyetli olduğuna ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir., 3- Faiz; alacaklının, geç ifa sebebiyle uğradığı zarara karşılık temerrüte düşen borçludan talep edeceği alacağın fer’i mahiyetindedir. TBK’nun 117. maddesinde borçlunun temerrütüne ilişkin haller belirtilmiş olup, TTK 10. maddesinde ticari işlerde faizin aksine sözleşme olmadığı taktirde vadenin bitiminden, belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlayacağı düzenlenmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde alacağın her faturada fazla ödenen miktar için, fatura tanzim tarihinden itibaren faiz yürütülmesini talep etmiş olup, sözleşme tarihinden itibaren faiz talep edilmediğinden, davalı vekilinin sözleşme başlangıç tarihinden itibaren ticari reeskont faizi ile birlikte tahsilinin talep edilmesinin haksız, hukuka aykırı ve hakkın kötüye kullanılması olduğuna ilişkin olduğununa dair istinaf sebebi yerinde olmadığı gibi, yasadan doğan faiz talebinde bulunulması hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemeyeceğinden istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 4- Davalı vekili; davacının da ikrar etmiş olduğu üzere taraflar arasındaki ilişkinin sulh yolu ile sonlandırıldığını, davacının müvekkili şirketin kusurlu olduğu ve taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı davrandığı yönündeki iddialarının inandırıcılıktan uzak olduğunu, davacının bu durumdan kendine kar sağlamak amacıyla faiz talep etmesinin kabul edilemeyeceğini iddia etmiştir.Sözleşme serbestisi ve ahde vefa ilkesi uyarınca taraflar sözleşme ve eki niteliğindeki protokol maddelerine uymak zorundadır. Dosya üzerinden alınan 11/08/2015 ve 08/04/2016 tarihli rapor ve ek rapor ile davalı tarafın, 25.06.2009 tarihli akaryakıt istasyonu bayilik sözleşmesi ve eki 09.06.2009 tarihli bayilik protokolünün, davacı şirketin nevi ve unvan değişikliği nedeni ile 03.01.2013 tarihli aynı hükümlerle yenilenen bayilik protokolünün 6. maddesine göre, davacının akaryakıt alış fiyatı için; “Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %2,5 ilave edilerek satış uygulaması yapılacağı, aylık 100 m3/ay üzeri alımlarda Tüpraş Aliağa Rafinerisi Dağıtıcı satış fiyatına %0,5 ilave edilerek satış uygulaması yapılacaktır” hükmünün yer almasına rağmen, davalının sözleşmenin başlangıç tarihinden itibaren %2,5’un üzerinde satış bedeli üzerinden fatura kestiği tespit edildiğinden, davalının sözleşme ve eki niteliğindeki protokolün 6. maddesine aykırı davrandığı sabit olmuştur. Davalı tarafça ticari ilişkinin sulh ile sonlandırıldığı iddia edilmekle birlikte, sulh protokolü ibraz edilerek, dava konusu faturalar ile ilgili sulh protokolünde anlaşma sağlandığı iddia ve ispat edilmemiştir. Mevcut dava konusunda sulh protokolünde hüküm bulunmadığı sürece, taraflar arasındaki ticari ilişkinin sulh yolu ile sonuçlandırılması, sulh öncesindeki sözleşmeye aykırılığı ve bu aykırılık sebebiyle alacak talebini dava açarak kullanın davacının talebini tek başına ortadan kaldırmayacağından, dava konusu alacağın sulh kapsamında olduğunu kanıtlamak davalı tarafa ait olup kanıtlanmadığından, sulh görüşmelerinden önce ihtar göndererek davalı tarafı temerrüde düşüren davacının faiz talep etmesi yasadan kaynaklandığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin de yerinde olmadığından reddine karar verilmesi gerekmiştir. 5- Davalı vekilinin son istinaf sebebi, talep edildiği halde müvekkili şirketin defter ve kayıtları üzerinde herhangi bir inceleme yapılmadan düzenlenen raporun hükme esas alınamayacağına ilişkindir. Mahkemece; taraf vekillerinin hazır olduğu 06/05/2014 tarihli oturumda: -Davacı vekili ile davalıya dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz dosyaya sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları ve başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilmesi amacı ile gerekli açıklamayı yapmaları ve müzekkere yazılmasını sağlamaları için HMK 140/5.maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre verilmesine, kesin süre içinde ara karar gereğinin yerine getirilmemesi halinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacakları hususunda uyarılmalarına, uyarıldılar. – Ticari defterlerinin incelenmesi hususunda taraf vekilleri beyanları alındıktan sonra bir karar oluşturulmasına ve bilirkişi incelemesinin tamamlanmasına, 09/07/2014 tarihli ara kararı ile; Taraf vekillerinin, celse arasında sundukları beyanlar doğrultusunda davalı defterleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmesini talep ettikleri görülmekle; -Davalı şirketin ticari defter ve belgeleri üzerinde incelemenin mahkememiz kaleminde 12/09/2014 günü saat 10:00’da inceleme yapılmasına, her iki tarafın belirlenen inceleme gün ve saatinde ticari defter ve belgelerini hazır etmesi hususunda verilen sürenin kesin olduğu aksi halde ibrazdan kaçınmış sayılacakları hususunda uyarılmalarına, karar verildiği, ara kararının 23/07/2014 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, inceleme gününde davalı vekilinin hazır olduğu, inceleme gününden önce davalı defterlerinin mahallinde incelenmesi için dilekçe sunduğu, Davalı vekilinin hazır olduğu 26/01/2016 tarihli oturumda; -Davalı vekilinin zapta geçen beyanı da dikkate alınarak davalının 2009-2010-2011-2012-2013 yıllarına ait ticari defter ve kayıtları ile dosya üzerinde yeni bir malimüşavir bilirkişisi vasıtası ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına. -İncelemenin 25/03/2016 günü saat 09:30 itibarı ile MAHKEMEMİZ DURUŞMA SALONUNDA yapılmasına, davalı vekilinin önceki talepleri de dikkate alınarak bilirkişiye HMK 218/278 maddeleri uyarınca yerinde inceleme yetkisi verilmesine davacı vekiline inceleme günü mahkeme duruşma salonunda hazır olması gerektiği ve bilirkişi ile birlikte incelemenin yapılacak yere birlikte gidilmesi gerektiği hususu anlatıldı. -Davalı şirkete muhtıra gönderilerek inceleme gün ve saatinde incelemeye esas alınacak yıllara ait ticari defter ve kayıtlarını öncelikle mahkeme kaleminde hazır bulundurmaları, fiziki imkansızlık ve talep halinde ise şirket merkezinde hazır bulundurulmalarının belirtilmesine, ticari defter ve kayıtları ibraz etmedikleri takdirde defter ibrazından kaçınmış sayılacakları karşı tarafın delillerini kabul etmiş sayılacakları ve haklarında TTK 83, 84, 85 ve HMK 219-222 maddelerinin uygulanacağı hususunun muhtıraya yazılmasına, -Bilirkişi ücret tarifesinin 7. maddesi uyarınca tayin ve taktir edilen 700.00-TL bilirkişi ücretinin 6100 sayılı HMK’nın 120/2 maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre içerisinde mahkememiz veznesine yatırılması için davalı tarafa HMK 324. Maddesi de gözetilerek mehil verilmesine, verilen kesin süre içerisinde yatırılmaması halinde bilirkişi incelemesinden vazgeçilmiş sayılacağının hatırlatılmasına (hatırlatıldı), Şeklinde karar verildiği, ara kararının 7 numaralı bendi uyarınca davalı şirkete 29/01/2016 tarihinde tebliğ edildiği ancak, çıkarılan tebligatta inceleme gününün bildirilmediği, davalı vekilinin gider avansını depo etmekle birlikte, belirtilen gün ve saatte mahkeme duruşma salonunda hazır olmadığı, ticari defter ve kayıtlarını inceleme günü duruşma salonunda hazır etmediği tespit edilmiştir. Davalı asile defter ibrazı için çıkarılan tebligatta inceleme günü bildirilmediği için TTK 83, 84, 85 ve HMK 219-222 maddelerinin uygulanacağı hususuna ilişkin ihtar usulüne uygun olmadığı gibi, 26/01/2014 tarihli oturumdaki 4. numaralı ara kararı ile “davalı vekilinin önceki talepleri de dikkate alınarak bilirkişiye HMK 218/278 maddeleri uyarınca yerinde inceleme yetkisi verilmesine davacı vekiline inceleme günü mahkeme duruşma salonunda hazır olması gerektiği ve bilirkişi ile birlikte incelemenin yapılacak yere birlikte gidilmesi gerektiği hususu anlatıldı” yönündeki ara karar uyarınca davalı vekilinin 16/05/2014 tarihli dilekçe ile mahallinde inceleme talep ettiği 12/09/2014 tarihli tutanağa yazılmasına rağmen 12/09/2014 tarihli tutanakta talebin reddine ilişkin her hangibir ara karar oluşturulmadığı tespit edilmiştir. Mahallinde inceleme talebinin kabulü halinde, inceleme gününün taraflarca bilinebilecek, şüpheye yer vermeyecek şekilde tespiti gerekmesine, bilirkişinin şirket merkezine ulaştırılmasının temininin mahkemeye ait olmasına ve mahkemenin yargı alanı dışındaki incelemenin keşfen tespiti gerekirken, bu kurallara uyulmaksızın, 26/01/2016 tarihli tutanakta fiziki imkansızlık ve talep halinde ise şirket merkezinde hazır bulundurulmalarına şeklinde gün ve saati belirsiz şekilde bilirkişiye mahallinde inceleme yetkisi verilemesi ve ara kararına uyulmadığından bahisle ibraz edilmemiş kabul edilerek, davalı defterleri incelenmeden verilen rapora dayanılarak karar verilmesi usule uygun olmadığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin ilişkin istinaf sebebinin kabulü gerekmiştir. HMK 355.maddesinin 2. cümlesi uyarınca re’sen yapılan inceleme sonunda; dava tarihi 07/01/2014 olmasına rağmen, bilirkişilerce 01/09/2009-10/02/2014 tarihleri arasındaki faturalarda sözleşme ve protokol hükümlerine göre fazla fatura edilen miktar hesaplamış olup, mahkemece de dava tarihinden sonrasını kapsayan rapor uyarınca tahsilata karar verildiği tespit edilmiştir. HMK 26. maddesi uyarınca hakim tarafların talep sonucu ile bağlıdır, talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez, hakimin tarafların talep sonucu ile bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca mahkemeler, sulh, ibra, ödeme, kabul gibi kanundaki istisnalar dışında davanın açıldığı tarihten sonrasına ilişkin belgelere dayanarak karar veremez. Dava dosyasına konu ihtilaf yönünden taleple bağlı olunmayacağına ilişkin ayrık hüküm olmadığından, HMK 26. maddesine aykırı olarak bilirkişi tarafından davanın açıldığı 07/01/2014 tarihinden sonrasına ait 10/02/2014 tarihine kadar olan faturalar nazara alınarak düzenlenen rapor hükme esas alındığından, re’sen yapılan inceleme sonunda kamu düzenine ilişkin aykırılık sebebiyle de istinaf talebinin kabulü geremiştir. Dosya kapsamına göre davalı vekilinin 3 ve 4 numaralı istinaf sebebi ile 2 numaralı istinaf sebebinin 03/01/2013 tarihinden sonrasına ilişkin istinaf sebebinin reddine, 1 ve 5 numaralı istinaf sebebi ile 2 numaralı istinaf sebebinin 03/01/2013 tarihinden öncesine ilişkin istinaf sebebinin kabulüne, davalı defterlerinin mahallinde incelenmesi için keşif günü verilerek, usulüne uygun tebliğine, yerine getirilmesi halinde bilirkişiden 03/01/2013 tarihinden dava tarihi olan 07/01/2014 tarihine kadar olan dönem için ek rapor alınmasına, usulüne uygun tebligata rağmen ara karar yerine getirilmediği taktirde davacı defter ve kayıtlarının incelenmesi ile alınan rapora göre karar verilmek üzere, kararın 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına ve mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/06/2017 tarihli 2014/1197 Esas ve 2017/593 Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- Davalı tarafça tehiri icra talebi yönünden Balıkesir … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra takip dosyasına yatırılmış bulunan 271.250,00 TL bedelli teminat mektubunun 2004 Sayılı İİK’nun 36/5. maddesi gereğince yatıran davalı tarafa talebi halinde iadesine, 5- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 6- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 7- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-g. maddesi gereğince KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 16/09/2021