Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/330 E. 2021/692 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/330
KARAR NO : 2021/692
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/09/2017
NUMARASI : 2016/574 E. 2017/645 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 17/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesi ile; Davalının makine yedek parça işiyle uğraştığını, davacıya mal sattığını, satılan malların faturalarının kesildiğini, faturalarda yer alan tüm ürünlerin davalıya teslim edildiğini, davalının fatura bedellerini ödemediğinden, İstanbul … İcra Müdürlüğü … esas sayılı dosya ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, davacının borca ve ferilerine itiraz ettiğini ve takibin durdurulmasına karar verildiğini, davalının takibe ve davaya konu alacağa itirazında haksız ve kötü niyetli olduğunu, itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ek cevap süresi talep ettiği dilekçesi ile; Cevap vermek için muhasebe kayıt ve belgelerin araştırılması gerektiğini, alacaklı olduğunu iddia eden şirkete her hangi bir borcun bulunmadığını, gönderilen ödeme emrine, dayanak belgelere faiz ve diğer ferilerine itiraz ettiğini belirtmiş, verilen süre içinde cevap dilekçesi sunmamıştır.İlk Derece Mahkemesince; ”Davanın itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, 10.02.2017 tarihli bilirkişi raporunda; davalı ile davacı arasında, ticari alım satım işlerinin gerçekleştirildiğinin, davacının ibraz ettiği kendine ait yasal irsaliyeli faturalardan, yasal ticari defterler ve belgelerden tespil edildiği, taraflar arasında sözleşme olmadığı, Davacının V.U.K. Hükümlerine göre ilgili faturalarını zamanında ve süresinde düzenlediği ve davalıya ait kesmiş olduğu irsaliyeli faturaları, imza karşılığı davacıya teslim ettiğinin tespit edildiği, davalı tarafın borcun ödendiğine dair belge ibraz etmediği, davalının kesilen faturalara kanuni süresi ( 8 Gün) içerisinde itiraz etmediği, icra takibine konu faturaların davacının ticari defter kayıtlarda bulunduğu, davacının davalıdan; 25.526,50 TL asıl alacağı olduğunun tespit edildiği, davalının ticari defter ve belgelerini ibraz etmediği, alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli, usul ve yasaya uygun olduğundan hükme esas alınarak, davanın kabulüne, alacak miktarı belirlenebilir olduğundan %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine” karar verilmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; 1-Mahkemenin kararına esas aldığı bilirkişi raporunun taraflarına usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini, gönderilen raporun muhtarlığa bırakılmış olup Tebligat Kanunun aradığı geçerlilik koşullarından yoksun olduğunu, adreste bulunmama sebebi araştırılıp belgelenmeden ve ayrıca kapıya 2. nolu tebliğ şerhi yapıştırılmadan muhtarlığa bırakıldığından, söz konusu rapora itiraz etme imkanlarının ortadan kaldırıldığını, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini,2-Karara esas alınan bilirkişi raporunun dosyayı aydınlatmaktan uzak, sadece davacının taleplerini içerdiğini, objektiflikten uzak olup somut veriler içermediğinden rapora itibar edilmeyeceğini,
3- Davacı tarafın faturalarında belirtilen yedek parça ve malzemelerin müvekkili şirkete teslim edilmediği gibi belirtilen hizmetlerin de ifa edilmediğini ve mahkemece bu yönlerin yeterince araştırılmadığını,4-Davacı talebi likit olmadığından, mahkemenin inkar tazminatına hükmetmesinin yasaya ve usule aykırı olduğunu, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/574E, 2017/645K sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinafa cevap dilekçesi ile;1-Tebligat Kanunu gereğince, muhatap adresinde bulunmadığı takdirde, tebligatın adresin bağlı olduğu mahalle muhtarlığına bırakılması gerektiğini, kanun gereği tüm şartlar yerine getirilerek bilirkişi raporunun tebliğ edildiğini, aksini iddia eden davalının ispatla mükellef olup, iddialarına dayanak hiç bir somut delil sunamadığını, davalı tarafın duruşmalara iştirak etmediğini ve herhangi bir mazeret sunmadığını, bu nedenle usulsüz tebligat ve savunma hakkının kısıtlandığı iddialarının dinlenmeyeceğini,2- Karara dayanak bilirkişi raporunun, kanun dairesinde somut, yeterli ve ikna edici deliller üzerine bina edilerek hazırlandığını, davalının bilirkişi incelemesine esas ticari defterlerini ibraz etmekten imtina ettiğini, bu tür bir tutum içinde olan davalı tarafın, bilirkişi raporuna itiraz ederken gerekçesiz hareket ettiğini, müvekkilinin talep ettiği bedel karşılığı iş ve işlemleri yerine getirdiğini, gerekli teslimleri yaptığını, davalı tarafın faturalara itiraz etmediği gibi aksini iddia etmediğini, talep konusu alacağın likit olup, icra inkar tazminatına hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, davalı tarafın haksız ve gerekçesiz istinaf taleplerinin reddine, usul ve yasaya uygun İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/574 E, 2017/645 K sayılı ilamının onanmasını talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı tarafın talebi; Müvekkili ve davalı arasındaki alım-satım ticari ilişkisi sebebiyle, müvekkili tarafından davalı tarafa teslim edilen mallar karşılığı kesilen faturalara konu alacağın ödenmediğinden bahisle başlatılan takibe, davalı tarafça yapılan itirazın haksız olduğundan bahisle iptaline ilişkindir. Davacı tarafça İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı dosyası ile 19/04/2016 tarihinde 25.526,50 TL cari alacak ve 94,41 TL işlemiş faizinin tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin 22/04/2018 tarihinde borçluya tebliği üzerine 28/04/2016 tarihinde borca ve ferilerine yapılan itiraz ile takibin durduğu, davacı tarafça 26/05/2016 tarihinde açılan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde kaldığı tespit edilmiştir.Mahkemece; Dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda davacı defter kayıtlarına göre alacak miktarının 27.905,37 TL olduğu tespit edilerek, alınan bilirkişi raporu denetime elverişli, usul ve yasaya uygun olduğundan, hükme esas alınarak davanın kabulüne, alacak faturalara dayalı olup, miktarı belirlenebilir olduğundan davacı lehine %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.1-Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste sürekli bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunamama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici ve kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır. Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar. Aynı kanunun 32. maddesinde ise, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılacağı ve muhatabın beyan ettiği tarihin, tebliğ tarihi addolunacağı” düzenlenmiştir.Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinde; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiç biri gösterilen adreste sürekli bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunamama sebebini bilmesi muhtemel, komşu, yönetici, kapıcı, muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclis üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde, bu durumu yazarak imzalaması gerekir,” düzenlemesi mevcuttur.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2014 tarih ve 2013/12-644 Esas, 2014/284 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere ; Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin, usulüne uygun olup olmadığı hâkim tarafından denetlenebilir.Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak, maddede sayılan kişilerden birisine, imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Yönetmeliğin 30/1. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21/1.maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır.Tebligat Kanunu’nun 21/1.maddesine göre, yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır. Aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.10.1965 gün ve E:2/793 K:366, 16.09.1981 gün ve E:7/2371 K:604, 29.12.1993 gün ve E:18/778 K:876, 08.10.1997 gün ve E:2/499 K:783 ve 02.06.1999 gün E:1999/18–480 K:1999/486, 25.01.2006 gün ve E:2005/2- 772 K:2006/17, 01.07.2009 gün ve E: 2009/12-257 K:315 sayılı kararlarında da istikrarlı bir biçimde benimsenmiştir.Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacı adına çıkartılan taşınmaz satış ilanının tebliğine ilişkin tebliğ belgesinde, muhatabın çarşıda bulunması nedeniyle adresin kapalı olduğu, Tebligat Kanununun 21. maddesine göre muhtara tebligat evrakının bırakıldığı, muhatabın kapısına ihbarın yapıştırıldığı ve imzadan imtina eden komşusu…’a haber verildiği hususları şerh edilmiş ve tebliğ memurunca imzalanmıştır.Görüldüğü gibi tebliğ memurunca, tebliğ evrakına yazılan “muhatabın çarşıda” olduğu yönündeki beyanın kime ait olduğu tebliğ belgesine yazılarak beyanda bulananın imzasının alınması, beyanda bulunanın imzadan çekinmesi halinde de bu cihet tebliğ memuru tarafından şerh ve imzası ile tasdik edildikten sonra; tebliğ evrakının imza karşılığı muhtara teslimi ile 2 nolu fişin kapıya yapıştırılması işlemlerini tamamlaması gerekmekte olup, somut olayda muhatabın gösterilen adreste geçici ve kısa süreli bulunmama sebebinin kimden soruşturulduğu konusunda bir belirleme bulunmadığından yapılan tebliğin Tebligat Kanunu’nun 21/1. ve Yönetmeliğin 30/1.maddesine uygun yapıldığının kabulü mümkün değildir.” gerekçesi ile direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.Savunma hakkını güvence altına alan T.C.Anayasası’nın 36. maddesi ile 1086 sayılı HUMK’nun 73.maddesinde de (6100 sayılı HMK’nun 27. maddesi) açıkça belirtildiği üzere, Mahkemece davalı taraf; dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt II, s.1876 vd). 01.10.2011 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesi uyarınca kanunun gösterdiği istisnalar dışında hakim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.Bilirkişi raporu tebliğine ilişkin tebligatta “adreste bulunamaması üzerine …’den soruldu, muhatabın adliyede olduğunu sözlü beyan etti, beyan imza istendi/imzadan imtina etti, evrak ilgili mahalle muhtarlığına teslim edildi, 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırıldı, muhataba haber vermek üzere … haber verildi” açıklamasının bulunduğu tespit edilmiştir.Tebliğ memuru tarafından; muhatabın adreste bulunamama sebebi … sorularak “adliyede olduğundan” şeklinde saptanarak tebligata şerh verilmiş ve 2 numaralı ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı belirtilerek, adreste bulunmama sebebini beyan eden … imzadan imtina ettiğine ilişkin beyanı tebligat üzerine yazılarak tebliğ memuru tarafından imzalanmış, adresin bağlı olduğu muhtara tebligat bırakılıp imzası alınarak, muhataba haber vermek üzere … haber verilmek suretiyle yapılan işlem, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine uygun ve tebligat geçerli olduğundan, hükme esas alınan bilirkişi raporunun usulüne uygun tebliğ edilmediği, rapora karşı beyanda bulunma ve savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığından reddi gerekmiştir.2-Bilirkişi … mali müşavir olup, defter inceleme konusunda rapor vermeye ehil ve yeterlidir. İbraz edilen 10-02/2017 tarihli rapor, davalı taraf süresi içinde kendi defter ve kayıtlarını sunmadığından, davacı tarafın defter ve kayıtları incelenerek verilmiştir. Yapılan inceleme ile davacı tarafın 2015-2106 yıllarına ilişkin defter ve kayıtlarının, TTK 69 ve 70. maddesi uyarınca açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yapıldığı, muhasebe usul ve ilkelerine uygun kayıt altına alındığı, takibe konu irsaliyeli faturaların davalıya imza karşılığı teslim edildiği, 8 gün içinde itiraz edildiğine ilişkin belge bulunmadığı, ticari ilişkinin 04/11/2015 tarihinde başlayıp, 05/04/2016 tarihine kadar devam ettiği, 103.479,50 TL tutarlı mal satıldığı, 2015 yılında 77.953,00 TL tahsilat yapıldığı, 2016 yılında ödeme olmadığı ve davacı tarafın davalıdan 25.526,50 TL alacağının bulunduğu tespit edilerek, dayanak belgelerinin rapora eklendiği görüldüğünden, davacı tarafın raporun objektiflikten uzak somut veriler içermediğinden itibar edilmeyeceği ve mahkemenin kararının hatalı olduğu yönündeki istinaf sebebi yerinde olmadığından reddi gerekmiştir. 3- İbraz edilen 10/02/2017 tarihli rapor davacı tarafın defter ve kayıtları incelenerek verilmiştir. Yapılan inceleme ile; davacı tarafın 2015-2106 yıllarına ilişkin defter ve kayıtlarının, TTK 69 ve 70.maddesi uyarınca açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yapıldığı, muhasebe usul ve ilkelerine uygun kayıt altına alındığı, takibe konu irsaliyeli faturaların davalıya imza karşılığı teslim edildiği, 8 gün içinde itiraz edildiğine ilişkin belge bulunmadığı anlaşılmıştır.Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2 maddesindeki; “Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı (içeriği) hakkında bir itirazda bulunmamışsa, münderecatını (içeriğini) kabul etmiş sayılır” düzenlemesinden, mal veya hizmetin alındığı tarihten itibaren 8 gün içerisinde faturaya itiraz etme hakkının bulunduğu anlamı çıkmaktadır.Faturaya tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde itiraz edilmemiş olması, sadece o faturanın miktar ve fiyat yönünden kapsamının kabulü anlamını taşır. Yoksa o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka daha önce teslim edilmiş olduğunu göstermez. Satıcının, faturada yazılı malı alıcıya veya kanuni temsilcisine “fiilen teslim ettiğini” ayrıca kanıtlaması zorunludur.Bilirkişi tarafından tespit edildiği üzere; davacı tarafça düzenlenen ve teslim edilen, bir örneği dosya içinde bulunan faturalar irsaliyeli fatura olup, davalı tarafça faturalardaki imzaya itiraz edilmediğinden, teslim kanıtlandığından, davalı tarafın, “faturalarda belirtilen yedek parça ve malzemelerin müvekkili şirkete teslim edilmediği, belirtilen hizmetlerin ifa edilmediği ve mahkemece bu yönlerin yeterince araştırılmadığına ilişkin istinaf sebebi yerinde olmadığından reddine karar verilmiştir.4-Takip davalı tarafa usulüne uygun tebliğ edilmiş faturaya dayanmaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2. maddesi; “Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı (içeriği) hakkında bir itirazda bulunmamışsa, münderecatını (içeriğini) kabul etmiş sayılır” hükmünü içermektedir. Faturaya tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde itiraz edilmemiş olması, sadece o faturanın miktar ve fiyat yönünden kapsamının kabulü anlamını taşır. TTK’nun 23/2 maddesi hükmü uyarınca faturadaki miktar kesinleşmiş olup, yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca süresinde itiraz edilmemek suretiyle kesinleşen faturaya dayanılarak takip yapıldığında alacak miktarı borçlu tarafından bilinebilir olduğundan, takip konusu alacak likittir. İİK 67.maddesi uyarınca takip konusu alacak likit ise ve mahkemece itirazın haksız olduğuna karar verilerek kaldırılması halinde, haksız itirazı ile alacaklının alacağına geç ulaşmasına sebebiyet veren borçlunun % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesi zorunlu olduğundan, mahkemece inkar tazminatına karar verilmesinde yasaya aykırılık mevcut değildir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/09/2017 tarih ve 2016/574 E. 2017/645 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 1.743,72 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 436,00 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 1.307,72 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/06/2021