Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/32 E. 2020/228 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/32
KARAR NO: 2020/228
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul(kapatılan) 3.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 14/03/2017
NUMARASI: 2013/172 E., 2017/43 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı adına TPE nezdinde … nolu “…” ibareli markasını müvekkilinin tanınmış … markasıyla aynı şekilde tescil ettirdiğini, davalının bu markayı tescil ettirdiği sınıftaki ürün ve hizmetlerin hiçbirinde markasal olarak kullanmadığını, 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, bu markayı KHK 14. maddesi gereğince kullanmaması ve kötüniyetli tescil ettirmesi nedeniyle hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının bu markayı verilecek karar tarihinden itibaren kullanmasının önlenmesine, kullanmaya devam etmesi halinde bu ibareli davalı ürünlerinin ve her türlü tanıtım ve ambalaj materyalinin toplatılarak imha edilmesine, karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin 1989 yılından beri … markası ile tekstil sektöründe ve dava konusu alanda faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin kendi alanında tanınmış marka olduğunu, bunu gören davacının müvekkil markasını haksız ve kötü niyetle ele geçirmeye çalıştığını, davacının bu eylemlerine karşı Bakırköy FSHHM’nin 2012/122 sayılı dosyası ile açtıkları iptal davasının lehlerine sonuçlandığını, davacının dava konusu alanda herhangi bir faaliyetinin olmadığını, buna rağmen savcılıklarda toplatma kararları alarak müvekkilinin mağazalarında el kopma işlemi yaptırdığını ancak bu kovuşturmaların takipsizlikle sonuçlandığı ve el konulan malların iade alındığını, müvekkilinin 25. sınıfta tekstil, dava konusu 3.sınıfta kozmetik alanında tescil yaptırıp faaliyetlerini de bu alanlarda yürütmesine rağmen davalının 300’e yakın alanda markayı tescil ettirmeye çalışarak marka ticareti yapmaya çalıştığını, davacının kendi mağazalarında müvekkili adına tescilli sınıflarda ürünler pazarladığını, davacının 25. sınıftaki müvekkil markasını da hükümsüz kılmak için açtığı davaları red olunca bu kez 3. sınıf için tescilli markalarını iptal etmek için uğraştığını, davacının iddiasının aksine 3. sınıf kozmetik alanında ürünlerini bulunduğunu, 2009 yılına kadar ar-ge çalışmaları yaptıklarını ve 2009’dan sonra … markalı ipek eşarp yıkama şampuanı ve saç cilt bakım ürünleri ürettirdiklerini ancak istenilen kalite yakalanamadığı için hacimli üretimlerini imha etmek zorunda kaldıklarını, bu gelişme üzerine bu kez 2012 yılında tescilli markayı taşıyan organik ürünler geliştirmeye başladıklarını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davada kötü niyetle tescil sebebiyle hükümsüzlük talebinin yanında, kullanmamaya dayalı davalı markasının iptali talep edildiğinden, bu taleple ilgili yapılan değerlendirmede, dava açıldıktan sonra Anayasa Mahkemesinin 2016/148 Esas ve 2016/189 Karar sayılı 14/12/2016 tarihli 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin Anayasanın 91. Maddesinin birinci fıkrasına aykırı olması sebebiyle iptaline dair kararın 06/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları 153. Maddesinin 6. bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31/03/2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre de, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş karar dosyalarında uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut olayda, dava dosyasının henüz derdest olması sebebiyle 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağı kalmamış bulunduğu, davacı vekilince 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptali sebebiyle, bilirkişi raporundaki yapılan değerlendirme ile TRİPS’in 19. Maddesinin ve Paris Konvensiyonunun 5. Maddesinin değerlendirilerek oluşan hukuki boşluğun mahkeme Hakimi tarafından bu surette doldurularak markanın iptali koşullarının oluştuğu ileri sürülerek, davanın kabulüne karar verilmesi talep edilmişse de, Ülkemizin taraf olduğu TRİPS (Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması)’in hükümlerinin üye ülkeler tarafından uygulanacağının birinci maddede açıkça belirtildiği, Sözleşmede hüküm altına alınan maddelerin üye ülkelerde belirtilen uyuşmazlıklarda oluşan yasal boşluklarda uygulanabilecek ve boşluğu doldurabilecek nitelikte ve davacı vekilinin beyanında belirtildiği üzere, Anayasanın 90. maddesi çerçevesinde Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde hükümler Mahkememizce de uyuşmazlıklara uygulanabilir ise de, Paris Sözleşmesinde 5/c maddesinde belirtilen kullanmamaya ilişkin iptal sebebinin yasal boşluğu doldurur nitelikte olmadığı gibi, TRİPS’in markayı kullanma koşulu başlıklı 19. maddesinin 1. bendinde “Tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise, tescil sahibi tarafından markanın kullanılmasını önleyen engellerin varlığına dayalı olarak geçerli nedenler ileri sürülmedikçe, tescil ancak markanın kullanılmadığı kesintisiz en az üç yıllık bir süre geçtikten sonra iptal edilebilir. Marka ile korunan mal veya hizmetlere uygulanan ithalat kısıtlamaları veya hükümetçe uygulanan başka koşullar gibi markanın kullanılmasına engel oluşturan ve marka sahibinin iradesinden bağımsız olarak doğan koşullar, markanın kullanılmaması için geçerli nedenler olarak kabul edilecektir” şeklinde markanın iptali için yapılacak değerlendirmenin ve incelemenin sınırları ve şekli belirtilmiş, sürenin asgarisi ifade edilmiş olup, bu halde de belirtilen maddenin mahkemelerce doğrudan uygulanması gereken hüküm niteliğinde olmayıp, iptalle ilgili oluşturulacak ulusal yasalarda yapılması gereken uygulamaya ilişkin belirlemeyi yapar, sonuç olarak da tavsiye niteliğinde olduğundan, TRİP 19. maddenin de uygulanma koşulları mevcut olmadığı, ayrıca, davalının tescil başvurusundan önce davacı yan adına … ve … adlı markalarının tanınmışlığı söz konusu olmadığı, zira TPE kayıtlarında ve cevabi yazıdan anlaşıldığı üzere, davacının 2010 tarihli başvurusu üzerine tanınmışlığa karar verildiği, hükümsüzlüğü istenilen davalı markası ile bundan 8 yıl önce, yani 2002 yılındaki başvuru üzerine tescil edildiğinden ve davacının bundan önce … esas unsurunu taşıyan tescilli markası var ise de, tescil edilen sınıf farklı olmakla, her ne kadar ibarede benzerlik mevcut ise de, farklı tüketici gruplarının markayı kullanmaları sebebiyle karıştırılma ve iltibas söz konusu olmayacağından, belirtildiği üzere, davacının markası da başvurudan önce tanınır olmadığından, o tarihte yürürlükte olan 556 Sayılı KHK’nın 42/1-a maddesinde belirtildiği üzere, dava beş yıl içerisinde açılmadığından, davacı yanın sessiz kalmak suretiyle dava hakkını da kaybettiği, gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin istinaf sebepleri; dava açıldığı tarih itibariyle 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin yürürlükte olduğu, AYM kararlarının geriye yürümezlik ilkesi gereğince iptal kararının huzurdaki davayı etkilemeyeceği, ilgili maddenin iptali nedeniyle meydana gelen boşluğun TMK 1. maddesi gereğince hakim tarafından doldurulması gerektiği, bilirkişi raporunun eksik ve hatalı değerlendirmeler içerdiği, davalının markayı kullanımın kötü niyetli olduğu, davanın reddine karar verilmesinin hatalı bulunduğu hususlarına ilişkindir. Dava, davalı adına tescilli … sayılı … ibareli markanın, kötü niyetli tescil edildiği iddiası ile hükümsüzlüğü ve ayrıca 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi kapsamında 5 yıl süreyle kesintisiz olarak kullanılmadığı gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi ve ayrıca davalı yanın … markalı ürünlerinin toplatılması ve imhası talebine ilişkin bulunmaktadır. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenine, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına, 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2016/148 Esas 2016/189 Karar sayılı ilamı ile iptaline karar verilmesine ve bu kararın 06/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesine, bu kapsamda açılan davanın yasal dayanağının kalmamasına, kullanma zorunluluğunu düzenleyen başka bir iç hukuk kuralı da bulunmadığından TRIPS Anlaşması’nın 19. maddesinin uygulanarak yasal boşluğun doldurulamayacak olmasına, dava tarihinde yürürlükte bulunmayan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümlerinin de geriye yürütülemeyeceğinin açık bulunmasına, davanın yasal dayanağının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesi gereğince hükümsüzlüğe yönelik talep bakımından mahkemece konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekli ise de, yargılama giderlerinin tarafların haklılık durumuna göre belirlenmiş olması, davanın yasal dayanağının dava derdest iken Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmemiş olması nedeniyle bu hususun sonuca etkili olmamasına(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08/06/2020 tarih ve 2019/4225 E., 2020/2647 K. sayılı kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08/06/2020 tarih ve 2019/4218 E., 2020/2645 K. sayılı kararı), temin edilen bilirkişi raporu ve dosya kapsamında toplanan deliller kapsamında davalının markasını tescil ettirmesinin üzerinden yaklaşık 8 yıl sonra davacı markasının tanınmış marka olarak tescil edilmiş olmasına, davacının dava açmayıp uzun süre davalının markasını kullanması karşısında sessiz kalması nedeniyle 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesinde öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra davanın açılmış olmasına, davalının markayı kullanımının kötü niyetli olduğuna ilişkin olarak dosyada herhangi bir delil bulunmamasına göre Mahkemece kötü niyetli kullanım nedeniyle hükümsüzlük talebiyle açılan davanın reddine karar verilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul(Kapatılan) 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 14/03/2017 tarih ve 2013/172 E., 2017/43 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 54,40-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin takdiren kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.22/10/2020