Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/301 E. 2021/647 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO : 2020/301
KARAR NO : 2021/647
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul(kapatılan) 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 09/03/2017
NUMARASI: 2014/201 E. 2017/35 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 03/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Davacının İsviçre yasaları altında kurulu çok uluslu bir şirket olduğunu, dünya çapında sigara üretimi yaptığını, davacının … markalı ürünlerini için Türkiye’de satışa sunma arzusunda olduğunu, bu nedenle … markası için TPE nezdinde 2014/21205 kod sayılı tescil başvurusunda bulunduğunu, davalı … LTD, … markasını TPE nezdinde 2004 24508 tescil numarası ile 34. sınıfta tescil ettirdiğini, davalının tescili kapsamındaki mallarının müvekkilinin markasını kullanmak istediği mallar ile birebir aynı olduğunu, davalının … markası altında, tescili kapsamındaki malların üretim, satış ve/veya pazarlanması için Türkiye’de hiçbir faaliyette bulunmadığını, 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesine göre de markanın tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma beş yıllık bir süre için kesintisiz ara verilmesi halinde markanın iptal edilmesi gerektiğinden, davalının tescile konu markasının iptaline, markalar sicilinden terkinine, müvekkilinin maddi ve manevi tazminat hakları saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekilinin davaya cevap için süre uzatım talebinde bulunduğu, davaya cevap vermediği anlaşılmıştır. İlk derece Mahkemesince; ”Taraflar arasındaki ihtilafın davalının TPE nezdinde tescilli markasının dava tarihinden geriye dönük olarak 5 yıllık kullanımının bulunup bulunmadığı olduğu, Dava açıldıktan sonra anayasa Mahkemesi’nin 2016/14 esas ve 2016/189 Karar sayılı 14/12/2016 tarihli 556 sayılı KHK’nın 14.maddesinin Anayasanın 91.maddesinin birinci fıkrasına aykırı olması sebebiyle iptaline dair kararın 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandığı, Anayasa Mahkemesi’nin iptali kararları 153. maddesinin 6.bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; Hukuk Genel Kurulu’nun 31.03.2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre de, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş karar dosyalarında uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut olayımızda dava dosyasının henüz derdest olması sebebiyle 556 sayılı KHK’nın 14.maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağının kalmadığı, Dava açıldığı tarihte 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi kapsamında değerlendirmeye girilmiş ise de, dosya derdest iken KHK’nın 14.maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin iptali sebebiyle davanın yasal dayanağı kalmamış olmakla, davanın niteliği itibariyle de yasal boşluğun Medeni Kanunun 1.maddesi kapsamında doldurulamaması sebebiyle, karar tarihinde yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; 6 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 2016/148E., 2016/189K. sayılı 14/12/2016 tarihli kararı ile 556 Sayılı KHK’nın 14üncü maddesi iptal edildiğini ve 22/12/2016 tarihinde 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu(SMK) kabul edilerek, 10/01/2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini, AYM’nin iptal kararının yürürlük tarihi ile SMK’nın tescilli markanın kullanılması gerekliliğini düzenleyen 9 uncu maddesinin yürürlük tarihi arasında 4 günlük yasal boşluk meydana geldiğini, Anayasa’nın 90/5 hükmü uyarınca, “(u)sulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir.” düzenlemesinin bulunduğunu, Türkiye’de marka hukukunun esasına ilişkin olan gerek Paris Konvansiyonu gerekse Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması’nın (TRIPs) usulüne uygun şekilde onaylanıp, Resmi Gazete’de yayımlandığından kanun hükmünde olduğunu, söz konusu antlaşmaların tescilli markanın kullanılmasına ilişkin hükümlerinin mahkemece karar verildiği tarihte yürürlükte olduğundan, ihtilafa doğrudan uygulanabileceğini, 556 Sayılı KHK md.4 de “Milletlerarası anlaşmaların öncelikle uygulanması” başlığı altında bu hususu Marka Hukuku anlamında özellikle düzenlendiğini,Müseccel markanın kullanılması gerekliliğinin, Paris Konvansiyonu m. 5/C’de ve takiben ‘Paris artı’ hükmü olarak, Konvansiyon hükümlerinin açıklarını kapatır biçimde TRIPs m.19’da düzenlendiğini, TRIPs md. 19’un kenar başlığının “markayı kullanma koşulu” olduğunu, Medeni Kanun md. 1 hükmü uyarınca; “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.” ve ihtisas hakiminin markanın kullanılması külfeti ile ilgili oluşan hukuki boşluğu Paris Konvansiyonu ve TRIPs doğrultusunda doldurması gerektiğini,Raporda, “ Bu durumda uluslararası antlaşmaların doğrudan düzenleyici etkisi olmasa da, MK md. 1’in yardımı ile bir boşluğun varlığının kabul edilmesi ve bu boşluğun Paris Konvansiyonu ve TRIPs’in kullanma zorunluluğunu opsiyonel şekilde düzenleyen hükümleri ile MarkaKHK’da öngörülen kullanıma dayalı hak sahipliği de esas alınarak doldurulması düşünülebilecektir.” şeklinde görüşte bulunulduğunu, Mülga 556 Sayılı KHK gerekse 6769 Sayılı SMK “markanın kullanılması” yükümlülüğünü hüküm altına aldığından, kanun koyucunun iradesinin mehaz Avrupa Birliği düzenlemeleri doğrultusunda kullanma külfeti ve aksi halde de sonucunun markanın iptali şeklinde olduğunu, kanun koyucunun kesintisiz olarak kullanma külfetini hüküm altına aldığını ve kullanılmayan bir markanın ilelebet elde tutulmasını engellediğini, mehaz Avrupa Birliği düzenlemeleri ve kanun hükmündeki uluslararası antlaşmalar bir arada değerlendirildiğinde tamamen şekli bir eksiklik sebebiyle meydan gelen boşluğun ihtisas mahkemeleri olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri hakimleri tarafından öncelikle doldurulması gerektiğini, aksi halde, MK md.1 hükmünün işlevsiz hale geleceği gibi, hukuki güvenlik ilkesinin de ihlal edilmiş olacağını, bireylerin hukuka ve yargıya olan inançlarının sarsılacağını, süregelen bir hükümde şekilsel bir eksiklik nedeni ile 4 gün gibi kısa bir süre için meydana gelen boşluk nedeni ile sübut bulmuş davanın reddedilmesinin, HMK md.30’daki Usul Ekonomisi İlkesine de aykırı olacağını, izah olunan nedenlerle ve re’sen nazara alınacak hususlar doğrultusunda, Yerel Mahkeme tarafından verilen; Anayasa Mahkemesi’nin 14 Aralık 2016 tarihli 2016/148E. 2016/189K. sayılı kararı ile 556 Sayılı KHK 14. Maddesinin iptali nedeniyle “davanın reddine” dair kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı tarafın talebi; … LTD, … markasının TPE nezdinde 2004 24508 tescil numarası ile 34. Sınıfta davalı adına tescilli olmasına rağmen, malların üretim, satış ve/veya pazarlanması için Türkiye’de hiçbir faaliyette bulunmadığından, 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesi uyarınca iptaline, markalar sicilinden terkinine ilişkindir. Mahkemece; dava açıldıktan sonra anayasa Mahkemesi’nin 2016/14 esas ve 2016/189 Karar sayılı 14/12/2016 tarihli 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasa’nın 91/1.maddesine aykırı olması sebebiyle iptaline dair kararın 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandığı, Hukuk Genel Kurulu’nun 31.03.2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre, görülmekte olan davalarda, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş karar dosyalarında uygulanacağı sonucuna varıldığından, dava dosyasının henüz derdest olması sebebiyle 556 sayılı KHK’nın 14.maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağının kalmadığı, davanın niteliği itibariyle de yasal boşluğun Medeni Kanun’un 1. maddesi kapsamında doldurulamaması sebebiyle, karar tarihinde yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli ve 2016/148 Esas ve 2016/189 Karar sayılı kararı ile 556 Sayılı KHK 14. maddesinin iptaline karar verilerek 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Mahkemeler Anayasa ve Yasalarla verilen yetki doğrultusunda yargılama görevini yürütürler. Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayınlanması ile davanın yasal dayanağı ve mahkemenin 556 Sayılı KHK 14. maddesi ile yargılama yaparak davanın esası hakkında karar verme yetkisi kalmamıştır. Yargıtay HGK’nun 18.02.2021 tarih ve 2017/11-19 Esas ve 2021/106 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere; “Anayasa’nın 153/5 maddesi gereğince; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları geriye yürümez ise de; kastedilen husus Anayasa Mahkemesi kararının derhal etkisini göstereceği, 10.03.1969 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde de belirtildiği üzere iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, ancak derdest olan henüz anlaşmazlık hâlinin devam ettiği uyuşmazlıkların iptalin kapsamına gireceğine ilişkindir. Marka hakkının korunması amacıyla markanın kullanılmamasına bağlanan sonuçları da içinde barındıran 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu, 556 sayılı KHK’nin 14. maddesinin iptalinin yürürlüğe girmesinden dört gün sonra 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. SMK’nin yürürlüğe girme tarihinden dört gün önce 06.01.2017 tarihinde Anayasa Mahkemesinin 556 Sayılı KHK’nin 14. maddesini iptal etmesiyle birlikte kullanılmayan markaların iptal edilmesi noktasında uygulanabilecek hüküm ortadan kalkmış ve ulusal mevzuatta bu hususta hukuk boşluğu ortaya çıkmıştır. Anayasa’nın 90/5 maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu düzenlendiğinden, markanın kullanılması kavramını düzenleyen Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar olan Paris Sözleşmesi’ne ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Antlaşması’na (TRİPS) bakılması gerekmektedir. Paris Sözleşmesi’nin 5/C-1 maddesi “Bir ülkede tescilli markanın kullanılması zorunlu ise, bu tescil ancak makul bir süre sonra ve ilgili kişinin faaliyete geçmemesi hususunda haklı gerekçe göstermesi durumunda iptal edilebilir.” şeklinde düzenleme içermektedir. TRİPS’in 19. maddesinde yer alan düzenleme ise; “Tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise, tescil sahibi tarafından markanın kullanılmasını önleyen engellerin varlığına dayalı olarak geçerli nedenler ileri sürülmedikçe, tescil ancak markanın kullanılmadığı kesintisiz en az üç yıllık bir süre geçtikten sonra iptal edilebilir…” şeklindedir. Her iki uluslararası antlaşmada da markayı kullanma doğrudan bir zorunluluk olarak öngörülmemiş, iç hukukta bu hususta bir düzenleme olması koşuluyla doğacak sonuçlar düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nin 14. maddesinin iptal edilmesiyle birlikte iç hukukumuzda uygulanabilecek bir düzenleme mevcut olmadığı için uluslararası antlaşmalar da hukukumuz açısından uygulanabilecek nitelikte değildir.Dava 20/09/2014 tarihinde açılmış, mahkemece, 09/03/2017 tarihinde 556 Sayılı KHK’nin 14. Maddesinin Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edildiğinden bahisle yasal dayanağı kalmadığından reddine karar verilmiştir. Mahkemece karar verilmesinden önce 556 sayılı KHK’nin 42/1-c maddesi Anayasa Mahkemesinin 09.04.2014 tarihli ve 2013/147 E. 2014/75 K. sayılı kararı ile, 556 Sayılı KHK’nin 14. maddesi Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli ve 2016/148 E., 2016/189 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş olup, iptal kararları sırasıyla 24.07.2014 ve 06.01.2017 tarihlerinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. İstanbul (Kapatılan) 4 .Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2014/201 Esas sayılı dava dosyasının henüz derdest olması sebebiyle 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağı kalmamış bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yayımlandığı 06/01/2017 tarihinden önce açılan ve henüz kesinleşmemiş olan kullanmama nedenine dayalı markanın iptali davalarında uygulanacak, ulusal mevzuatta ve uluslararası sözleşmelerde yaptırım hükmü bulunmadığından eldeki davanın konusu kalmamıştır. Marka hakkının, temel haklardan olan mülkiyet hakkı kapsamında olduğu ve Anayasa’nın 13. maddesi gereğince temel hakların ancak kanun ile sınırlandırılabileceği gözetildiğinde, hâkimin hukuk yaratma yoluyla kullanmama sebebiyle iptal kararı vermesi de mümkün değildir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 17.02.2021 tarih ve 2019/3425 Esas – 2021/1332 Karar sayılı, 31/03/2021 tarih ve 2020/2055 Esas – 2021/3131 Karar sayılı, 11/03/2021 tarih ve 2020/2212 Esas-2021/2358 Karar sayılı kararında ve birçok kararında 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptalinden dolayı davanın konusu kalmadığından bir karar verilmesine yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile bölge adliye mahkemelerinin kararlarını onamak suretiyle bu yöndeki tutumunu devam ettirmiştir. Tüm dosya kapsamı toplanan deliller ile anayasa mahkemesinin iptal kararı uyarınca davanın dayanağı kalmadığından, açılan davanın konusu kalmamış olup, konusu kalmayan dava hakkında karar verilemeyeceğinden, mahkemece konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verildiğinden, İstanbul (Kapatılan) 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2014/201 Esas ve 2017/35 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b2. maddesi gereğince kaldırılmasına, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve mahkemece dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesinde alınan rapor ile davalının markasını 20/04/2014 tarihinden sonra kullandığına dair hiçbir delil sunmadığından, markayı kullandığını kanıtlamadığından, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle talebinde haklı olduğu anlaşıldığından, 6100 Sayılı HMK’nun 331/1. maddesi gereğince yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE,2- 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince İstanbul (Kapatılan) 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 09/03/2017 Tarihli 2014/201 Esas, 2017/35 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3- Davanın konusu kalmadığından dava hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL maktu karar harcından peşin alınan 25,20 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 34,10 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 4/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan: 25,20 TL başvurma harcı, 25,20 peşin harç, 4,30 TL vekalet harcı, 1.200,00 TL bilirkişi ücreti, 147,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 1.401,70 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/c- Davalı tarafından ilk derece mahkemesince yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacı tarafa verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;5/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,5/b- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 36,50 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 122,20 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,5/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/06/2021