Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/291 E. 2021/645 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/291
KARAR NO: 2021/645
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 06/07/2017
NUMARASI: 2014/254 E. 2017/150 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Davacı firmanın “…” ve “…” ibareli TPE nezdinde tescilli markalarının bulunduğunu, www…com.tr alan adının davacı tarafından kullanıldığını, davalının www…gen.tr ve http://…com alan adlarında ve site içeriklerinde davacıya ait tescilli markaları kullandığının İstanbul Anadolu 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/53 D.İş sayılı dosyası ile tespit edildiğini, davalının eylemlerinin 556 sayılı KHK ve ilgili mevzuat hükümleri dışında TTK anlamında da haksız rekabet teşkil ettiğini, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 64. maddesi hükmünce kişinin hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olduğunu, 556 sayılı KHK’nin 66. maddesi hükmü dolayısıyla davacının marka hakkına ilişkin uğradığı zarar sebebiyle maddi tazminata hak kazandığını, 66/b maddesi nezdinde hesaplanan yoksun kalınan kazanca ilişkin tazminat talebinin de yerinde olduğunu, ürüne olan talebin oluşmasında markanın etken olduğunu belirten 556 sayılı KHK’nin 67. maddesi uyarınca da davalının markaya tecavüzü ve haksız rekabet durumunun görüldüğünü, davalının internet sitesinde markayı kullanarak davacının markaya kazandırdığı tanınmışlık ve prestijden yararlandığını, davacı şirketin bu sebeple gelirlerini engelleyerek zarara sebep olduğunu, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 63. maddesi ile de tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini hakkının marka hakkı tecavüze uğrayana ait olması sebebiyle manevi tazminat taleplerinin bulunduğunu, davalı tarafından markanın haksız kullanımının garanti işlevlerini zedelediği ve prestij kaybına neden olması sebebiyle davacı açısından manevi zarara sebep olduğunu belirterek, davalının davacıya ait marka haklarına tecavüz ettiğinin ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin durdurulmasına ve menine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari avans faizi ile birlikte 2.000,00 TL maddi ve 4.000,00 TL manevi tazminatın belirsiz alacak davası olarak davalıdan tahsiline, kararın masrafı davalıdan alınmak şartıyla Türkiye genelinde yayınlanan tirajı en yüksek beş gazeteden birinde ilanına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Davalının firmanın eski çalışanı olduğunu, davacı firma yetkilisi tarafından verilen sözlü izinle sitelerin açıldığını, firma tarafından davalıya gönderilen Tedarik ve Yetkili Satıcılık sözleşmesinin, imzalanıp davacıya gönderildiğini, davacı taraftan sözleşmenin imzalı nüshasının istendiğini, ancak davacı tarafça geçiştirildiğini, davacıya güvenilip site içeriğine görsellerin yüklendiğini, sözleşme imzalanmış ve davacı tarafça sözleşme teslim alınmış olsa da ürünlerin gönderilmediğini, sitenin aktif hal almadığını, davacı şirket yetkilisinin davanın yanlışlıkla açıldığını söylediğini, özür niteliğinde sözler sarfedildiğini, sözleşme uyarınca çalışılabileceğinin ve davanın geri çekilebileceğinin söylendiğini, davacı şirketin “Online Pazarlama Yöneticisi” olarak çalışan kişinin maille fiyat listesi gönderdiğini, web sitesinde bu rakamların yazılmasının istendiğini, şirketin kötü niyetli olarak davayı açtığını, davanın geri çekileceği söylenmesine rağmen sözleşme konusunda yaşanan sorun nedeniyle dilekçenin verilmesinin zorunlu olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”Davanın, davacıya ait … numaralı “…” ve … numaralı “…” ibareli markaların davalıya ait internet sitesi alan adlarında ve içeriklerinde kullanıldığı iddiası ile açılan tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve men’i ile maddi ve manevi tazminat davası olduğu, … Davanın Kabulüne, Davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000,00 TL maddi ve 4.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; Müvekkilinin, davalı firmanın eski çalışanı olduğunu, davalı firma yetkilisi …’nın sözlü izni ile sitelerin açıldığını, firma tarafından dilekçe ekindeki “Tedarik ve Yetkili Satıcılık” sözleşmesinin müvekkiline gönderildiğini, müvekkilin sözleşmeyi imzalayıp davacıya kargo ile gönderildiğini, sözleşme dışında firma yetkilileri ve yetkili avukatlar vasıtasıyla e-mail yoluyla birçok yazışma yapıldığını, müvekkilinin, sürekli olarak firma yetkililerinden sözleşmenin imzalı bir nüshasının tarafına gönderilmesi talep edilmişse de, sorun olmaz denilerek geçiştirildiğini, müvekkilinin, sözlü izinler ve sözleşmenin imzalamış olması nedeniyle davacıya güvenerek site içeriğine görselleri yüklediğini, Sözleşme imzalanıp, mailler yoluyla müvekkilinin imzaladığı sözleşmenin teslim alındığı kabul edilmiş olsa da sürekli olarak oyaladıklarını ve ürün göndermediklerini, bu nedenle web sitelerinin aktif olamadığını, Dava açılması sonrasında şirket yetkilisi …’nın müvekkilini arayıp, davanın yanlışlıkla (!) açıldığını söylediğini, son olarak kayıt altına alınan 03.09.2014 tarihinde müvekkilin iş için kullandığı telefonundan arandığında, davacı şirket yetkisi …’nın, özür niteliğinde sözler sarf ettiğini, sözleşme uyarınca çalışabileceklerini ve davayı geri çekeceklerini belirttiğini, davacı şirketin “Online Pazarlama Yöneticisi” olarak görev yapan …’nın 06.03.2014 tarihli mailinde fiyat listesi gönderip web sitesinde bu rakamların yazılması istediğini, davacı şirketin kötü niyetli olarak müvekkilini oyalayıp, davayı açtığını, izah edilen hususlara dair tüm yazışma ve belgeler mahkemeye sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını, Davacının aynı konuda C. Savcılığı’na yaptığı şikayet üzerine açılan İstanbul Anadolu Fikri Ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2015/792 Esas numaralı davasının son celsesinde hukuka uygunluk hallerinin saptandığını ve sundukları delillerin incelenmesine karar verdiğini, davanın halen derdest olduğunu, mahkemeden ceza dosyasının beklenmesini talep ettiklerini, olumsuz yönde karar alındığını, açıklamaları ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle, İstanbul Anadolu 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2014/254 Esas sayılı ve 2017/150 Karar sayılı esas ve usul yönünden hukuka aykırı kararının bozulmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesi ile; Davalının savunmalarının temel dayanağının müvekkili şirket ile davalı arasında hukuki ilişkinin varlığı olduğunu, müvekkiline ait tescilli marka ibaresinin alan adı olarak kullanılan internet sitelerinin müvekkili şirketin izni ile açılmadığını, sözlü olarak izin alındığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının kötüniyetli tutumunun şirket tarafından fark edildiğinde 04.02.2014 ve 11.02.2014 tarihinde iki kez yasal uyarı mailleri gönderildiğini, uyarılara rağmen sitelerin aktif halde tutulduğunu, Taraflar arasındaki iletişim tarihleri dikkate alındığında davalının kötüniyetli tutumu kolayca anlaşıldığını, bayilik alacak şirketin/şahsın önce ürününün adıyla internet sitesi açıp aktif hale getirdikten sonra fiyat teklifi istemesinin kötüniyet göstergesi olduğunu, bu talebin de hukuken uyarıldıktan sonra oyalama amacıyla yapıldığını, davalının, fiyat teklifini inceleyeceğini beyan edip, müvekkili şirketten hiçbir ürün almadığını, talepte bulunmadığını, müvekkiline ait tescilli marka ibaresinin alan adı olarak kullanılan internet siteleri ile alakasız ürünler satarak markanın itibarını zedelediğini, bu hususun tüketiciler tarafından çağrı merkezlerine yapılan çeşitli başvurular sonucu ortaya çıktığını, davalıdan açıklama talep edildiğinde, “..ürün elimizde olmadığından ötürü çeşitli farklı ürünlere yönlendirebiliyoruz”(12.02.2014 tarihli mail) cevabını verdiğini, müvekkilinin markası ile tüketicilere yanlış ürün gönderilmek suretiyle haksız kazanç elde edildiğini ve markanın itibarının zedelendiğini, Dosyada mevcut bilirkişi raporunda ihlalin gerçekleştiği, müvekkili tarafından izin verildiğine dair bir ibarenin bulunmadığının belirtildiğini, davalının istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan hakların kapsamı 556 sayılı KHK’nin 9. maddesinde sayılmış olup, madde düzenlemesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması. Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.” şeklindedir. 556 sayılı KHK’nin 61. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılacak eylemler; a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9’uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak. b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak. d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek” hükmünü içermektedir. 556 sayılı KHK’nin 9. ve 61. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi, 556 sayılı KHK’nin 61. maddesindeki tecavüz fillerinden birini işleyen mütecavize karşı 556 sayılı KHK’nin 62. maddesi gereğince; marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması; tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini; marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el konulması; el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması; el konulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası ve mahkeme kararının ilanı taleplerinde bulunabilir. Marka hakkı tecavüze uğrayan kişinin manevi tazminat talebi hakkında 556 sayılı KHK’nin 62. maddesi haricinde anılan KHK’de başkaca özel hüküm bulunmadığından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 58/1 maddesi gereğince manevi tazminata karar verilecektir. Mütecavizin kusurlu olması şartıyla markası ile işletmesinin ticari hayattaki imajının ve kendisine duyulan güvenin sarsılması nedeniyle marka sahibinin ticari ve kişisel varlığında meydana gelen olumsuz sonuçların ortadan kaldırılması amacıyla manevi tazminat ödemesine karar verilebilir (Yasaman, Hamdi/Yüksel, Sinan: Marka Hukuku 556 Sayılı KHK Şerhi C. II, İstanbul, 2004, s. 1133). Ticari itibar hem gerçek kişilerin hem de tüzel kişilerin sahip olduğu bir kişilik değeridir. Manevi tazminatın elem ve ıstırabı giderme işlevinin yanı sıra cezalandırma ve caydırma işlevleri de söz konusudur (Tekinalp, s. 504). Bu şekilde gelecekte gerçekleşebilecek tecavüzlerin önlenmesi de amaçlanmaktadır. Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartlar dikkate alınmalıdır. Bu bakımdan marka hakkına ihlal eden eylemin özelliği, markanın tanınmışlığı, tarafların kusur oranı, sıfatları, işgal ettikleri makam ve ihlalin boyutu manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde dikkate alınmalıdır (Bozgeyik, Hayri: Marka Hakkının Korunması, İstanbul, 2019, s. 184). Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilen kurallar olup, genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara, 2018, s. 350). Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Olay ve dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 54. (6762 sayılı TTK’nin 56.)maddesinde haksız rekabete ilişkin amaç ve genel hükme yer verildikten sonra, aynı Kanun’un 55. (6762 sayılı TTK’nin 57.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.). 6102 Sayılı TTK’nin 55/(1)-a-4 maddesi gereğince “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” dürüstlük kuralına aykırı haksız rekabet hâli olarak belirtilmiştir. Buna göre, kişinin bir başkasının mal veya iş ürününün ya da ticaret unvanı veya markasının aynısını ya da benzerini kendi iş ve faaliyetinde ticari amaçla kullanması, ilgili malı veya iş ürününü piyasaya sunması karıştırılmaya (iltibasa) yol açar ve haksız rekabet teşkil eder. … numaralı “…” ibareli markanın 25.07.2014 tarihinde 03 ve 05. sınıflarda, … numaralı “…” ibareli markanın 07.08.2014 tarihinde 05. sınıfta davacı adına TPMK nezdinde tescil edildiği, Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdinde tescilli davacıya ait … numaralı “…” ve … numaralı “…” ibareli markaların, davalıya ait http://www…com ve http://www…gen.tr isimli internet sitesi alan adlarında ve içeriklerinde kullanıldığı tespit edilmiştir. 1-Davalı taraf http://www…com ve http://www…gen.tr isimli internet sitesinin davacının izni ile kullanıldığını, “Tedarik ve Yetkili Satıcılık” sözleşmesinin müvekkiline gönderildiğini, müvekkilin sözleşmeyi imzalayıp davacıya kargo ile gönderildiğini, sözleşme dışında firma yetkilileri ve yetkili avukatlar vasıtasıyla e-mail yoluyla birçok yazışma yapıldığını, şirketin “Online Pazarlama Yöneticisi” olarak görev yapan …’nın 06.03.2014 tarihli mailinde fiyat listesi gönderip web sitesinde bu rakamların yazılması istediğini, sözleşmenin imzalı bir nüshasının gönderilmesi talep edilmişse de, sorun olmaz denilerek geçiştirildiğini, müvekkilinin, sözlü izinler ve sözleşmenin imzalamış olması nedeniyle davacıya güvenerek site içeriğine görselleri yüklediğini, davacı şirketin kötü niyetli olarak müvekkilini oyalayıp, davayı açtığını, izah edilen hususlara dair tüm yazışma ve belgeler mahkemeye sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür. 6100 Sayılı HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 556 Sayılı KHK’nin 15/1.maddesi uyarınca tescilli bir marka başkasına devredilebilir, miras yolu ile intikal edebilir, kullanma hakkı lisans konusu olabilir, 15/2.maddesi uyarınca tescilli bir marka üzerindeki sağlar arası işlemler yazılı şekle tabidir, 20. maddesi uyarınca ” tescilli bir markanın kullanım hakkı, tescil edildiği mal ve hizmetlerin bir kısmı veya tamamı için lisans sözleşmesine konu olabilir” düzenlemeleri nazara alındığında; ispat yükü kendisinde olan davalı Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdinde tescilli davacıya ait … numaralı “…” ve 2013/97780 numaralı “…” ibareli markaların, kendisine ait http://www…com ve http://www…gen.tr isimli internet sitesi alan adlarında ve içeriklerinde kullanılması konusunda aralarında anlaşma olduğunu, yazılı sözleşme ile kanıtlaması gerekip, delil olarak sunulan yazışmalar 556 Sayılı KHK’nin 15/2. maddesinde belirtilen sözleşme niteliğinde olmadığından, mahkemece geçerli kullanma hakkının devir edildiğinin kanıtlanmadığının kabulüne ilişkin tespitinde hukuka aykırılık bulunmadığından istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşıldığından reddi gerekmiştir. 2- Davalı tarafın diğer istinaf sebebi, aynı konuda C. Savcılığı’na yapılan şikayet üzerine açılan İstanbul Anadolu Fikri Ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2015/792 Esas numaralı davasında hukuka uygunluk hallerinin saptandığı ve sundukları delillerin incelenmesine karar verilmesine rağmen, mahkemece ceza davası sonucu beklenmeden karar verildiğine ilişkindir. Bir eylemin çoğu zaman hukuk mahkemelerinde tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmesi sebebiyle tazminat ve diğer hukuki taleplere konu olabileceği gibi, aynı zamanda yasadaki tanımına uygun ise suç teşkil ederek ceza soruşturmasına konu olması mümkündür. Genel kural; ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı hukuk hakimini bağlar ise de, beraat kararlarında ceza hakiminin sadece maddi vakaya ilişkin tespitleri bağlayıcıdır. Eylem yasadaki tanıma uygun düşmediği için, beraat ile sonuçlanmasına rağmen hukuk mahkemesi nezdinde tazminatı gerektirmekte yada aksi olabilmektedir. Davacı tarafça 556 Sayılı KHK’ye dayanılarak dava açıldığından, mahkemece, ceza davasından bağımsız olarak 556 Sayılı KHK hükümleri kapsamında araştırma yapılarak, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin varlığı konusunda karar verilecektir. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca; bir hak hukuk mahkemesinde hangi usulle ispat edilmesi gerekiyor ise ceza mahkemesi de aynı ispat kurallarını uygulamak zorunda olduğundan, hukuk mahkemesinde yazılı delille kanıtlanması gereken iddia, ceza yargılamasında tanıkla ispat edilemeyeceğinden, davalı ceza davasında da, olay tarihi itibariyle marka kullanım hakkının devredildiğini yazılı delille kanıtlamak zorundadır. Davalı yargılama aşamasında, davacı markasının kullanım hakkını devir aldığını yazılı delille kanıtlamamış olup, istinaf dilekçesinde sözleşmenin sonradan elde edildiğini ve ceza dosyasına sunulduğunu iddia ve ispat etmemiştir. Toplanan deliller sonunda davalının, kullanma hakkı olmaksızın internet sitelerinde davacı markasını kullanma eylemi 556 Sayılı KHK’nin 61.maddesi delaleti ile 9/e bendi ( işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.) kapsamında davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği sübuta ermiştir. Davalı olay tarihi itibariyle marka kullanım hakkının devredildiğini yazılı delille kanıtlamadığından, ceza mahkemesince davalı yararına yapılacak bir tespit sonucu verilecek karar davalının eyleminin 556 Sayılı KHK’nin 9/e bendi kapsamında gerçekleşen marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği sonucunu değiştirmeyeceğinden, sonucunun beklenmemesi yasaya aykırı olmadığından, davalı tarafın bu yöne ilişkin istinaf sebebinin de reddi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 06/07/2017 tarih ve 2014/254 E. 2017/150 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 409,85 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 31,40 TL nispi harcın mahsubu ile bakiye 378,45 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/06/2021