Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/280 E. 2021/131 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/280 Esas
KARAR NO: 2021/131
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2017
NUMARASI: 2015/114 E. – 2017/778 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkilinin yurt içi ve yurt dışında taşıma işi yapan bir şirket olduğunu, davalının da müvekkilinin anlaşmalı müşterilerinden biri olduğunu, davalı adına yapılan kargo taşımacılığı nedeniyle davalının bir kısım ödemelerinin bulunduğunu, fakat eksik ödeme söz konusu olduğundan müvekkilince davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile icra takibinde bulunduklarını, 80.341,65 TL faturaya dayalı alacağın davalıdan faizi ile tahsilini takibe koyduklarını, davalı tarafın bu takibe kısmi itirazda bulunduğunu, borçlarının sadece 12.950,89 TL olduğunu bildirerek kalan kısmına itiraz ettiklerini, ancak davadan önce de bir kısım ödemede bulunduklarını belirterek davadan önce yapılan ödemeler de nazara alınarak 44.025,78 TL üzerinden takibin devamına karar verilmesini, davalıdan %20’den aşağı olmamak koşuluyla inkar tazminatı tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davacı şirketin, müvekkili şirketten takip tarihi itibariyle 12.950,89 TL’lik borcu olduğunu, gerisini kabul etmediklerini, bu nedenle takibe konu 67.390,76 TL’sine itiraz ettiklerini, kabul ettikleri 12.950,89 TL’lik borçlarınıda icra müdürlüğü hesabına yatırdıklarını, ayrıca daha sonra 1.550,00 TL daha ödediklerini, taraflar arasında 01/02/2009 tarihli hizmet tedariki sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşme çerçevesinde zorunlu olarak cari hesap şeklinde çalıştıklarını, davacı şirket tarafından müvekkili şirket adına düzenlenen faturalar ile bu cari hesap ilişkisinin yürütüldüğünü, düzenlenen fatura bedellerinin takip tarihine yakın bir tarihe kadar sürekli ve düzenli ödendiğini, ancak takibe konu alacak yönünden taraflar arasında mutabakatın sağlanamadığını, müvekkilinin defterlerinde yapılan inceleme sonunda farklılığın büyük oranda 2010 – 2011 yıllarından kaynaklandığını, ancak müvekkiline bu yıllara ilişkin usulüne uygun şekilde faturaların teslim edilmediğini, bunun üzerine müvekkili şirketçe faturalara ilişkin teslim tutanaklarının davacı yandan talep edildiğini, fakat usulünce tutulmuş evraklar sunulmadığını, davacının düzmece evraklar sunduğunu, çoğunda faturanın göndericisi ya da alıcısına değil çok farklı bölgelere de kesilmiş olduğunun belirlendiğini, böylece güven ilişkisininde zedelendiğini, davacının davaya konu olan alacak açısından talebinin haksız olduğunu belirterek davanın reddine, davacıdan %40 tazminat tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece mahkemesince; Davacının ticari defter ve kayıtları iddiasını doğrulamakla birlikte, davacının takibe koyduğu alacağın dayanağı olan kargo hizmetini verdiğini ispatla mükellef olduğu, kendi ticari kayıtlarına bu faturaları işlemiş olmasının söz konusu hizmeti verdiğini ispatlamadığı, 3 klasör halinde sunulan fatura ve teslim tutanaklarının 2012 yılına ait olduğunu, 2009 – 2010 ve 2011 yılına ait faturaların sunulmadığını bilirkişinin kök raporunda bildirdiği, daha sonra davacı tarafça diğer yıllara ait faturaların da sunulduğu, mahkemece davalı vekiline uygun bir süre verilip bu faturaları incelemesi, faturaların altında yer alan teslim alan imzalarının müvekkili şirketin elemanlarına ait olup olmadığını bildirmesinin istendiği, davalı vekili, faturalarda teslim alan olarak imzası yer alan şahısların müvekkili şirketin elemanları olmadığını bildirmesi halinde SGK kayıtları üzerinden bunun denetlenmesi ve gerekirse imza incelemesi yaptırılmasının düşünüldüğü, ancak davalı vekilinin son celseden önce, klasör halinde sunulan faturaları inceleyerek bunların altında yer alan teslim alan imzalarının davalı şirketin elemanları olduğunu bildirmesi üzerine, söz konusu irsaliye faturalarının davalı şirket elemanlarınca imzalandığının ve hizmetin gerçekleştiğinin kabul edildiği, İcra takibi 80.341,65 TL’nin takip tarihinden itibaren işleyecek %17,75 yıllık avans faizi ile tahsili için yapılmış olup; davacı tarafın icra takibine itirazdan önce ( aynı gün önce yatırılıp, sonra takibe itiraz edilen ) 12.950,63 TL’lik kısmı ödediği, yine takibe itiraz ile dava tarihi arasında da ödemelerinin söz konusu olduğu, bu nedenle davacı tarafından bu ödemeleri nazara alarak 44.025,78 TL yönünden dava açtığı ve bu miktarın takip tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsili şeklinde icra takibinin devamını talep ettiği, icra takip tarihinin 27/06/2012 olduğu, ancak son ödemede nazara alınarak ve takibe konu alacaktan mahsup edilerek yapılan hesaplama ile teknik olarak ancak 13/11/2012 itibariyle takibin devamına karar verilebileceği, bu tarihte yapılan son ödemenin mahsubu ile borcun 27/06/2012’de 44.646,89 TL’ye ulaştığı, bu miktar üzerinden hüküm oluşturulduğu, oluşan hükmün, talebin aşılması olarak görülemeyeceği, zira, talebin 44.025,78 TL’nin takip tarihi olan 27/06/2012’den itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte devamı şeklinde gerçekleştiği, 44.025,78 TL’nin 13/11/2012 itibariyle avans faizi ile birlikte 44.646,89 TL’yi ziyadesiyle aşacağı, bu nedenle mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmek zorunda kalındığı, Dava edilen alacağın faturadan kaynaklı alacak olduğu için likit olduğu, bu nedenle davacı tarafın inkar tazminatı talebinin kabulüne karar verildiği, yapılan ödemelerden 1.550,00 TL’lik ödemenin itirazdan sonra gerçekleştiği, bu nedenle inkar tazminatı hesaplamasına katılarak 44.646,89 TL’ye bu miktarın eklenmesi ile inkar tazminatına 46.196,89 TL üzerinden hükmedilmesi gerektiği, Davalı her ne kadar kötü niyetli takip tazminatı talep etmişse de, davacının alacağının davalı taraf elemanlarınca imzalanan hizmet faturalarından kaynaklandığı, mizansen bir alacak olmadığı, bu sebeple takibin kötü niyetli olmadığı nazara alınarak davalı yararına da haksız takip tazminatı şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle neticede davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Davacı tarafından tek taraflı olarak dosyaya sunulan faturalar nedeni ile müvekkili şirketin borçlu olduğunun tespit edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, her ne kadar faturalar üzerinde yapılan inceleme sonucu, teslim tutanaklarında davalı şirket çalışanlarının isimlerinin bulunduğu tespit edilmişse de, tutanaklar üzerinde bulunan imzalarının gerçek imzaları olup olmadığının tatbik edilemediğini, Kaldı ki, taraflar arasındaki mutabakat farklılığın nedenlerinin tespit edilmesi adına davacı şirketten bakiye farkı oluşturan faturaları ve bu faturalara ilişkin teslim tutanaklarını istediklerini, ancak davalı şirketin iyi niyetine rağmen davacı tarafın, gözden kaçacağını ve fark edilmeyeceğini düşünerek faturaların teslim edildiğine dair bir takım düzmece evraklar sunduğunu, Cevap dilekçesi ekinde sunmuş oldukları imzasız ve davalı şirket kaşesi taklit edilerek oluşturulmuş teslim tutanaklarının ortada olduğunu, ayrıca bu döneme ilişkin yine çoğu faturanın göndericisine veyahut alıcısına değil, çok farklı bölgelere kesildiğini, bu hususların bilirkişi incelemelerinde hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, Dosyada mevcut her iki bilirkişi raporunun hatalı ve eksik incelemeye dayalı olduğunu beyan ederek Mahkeme kararının kısmen kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, fatura alacağından kaynaklanan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. Davacı, davalıya kargo taşımacılığı hizmeti verdiğini, ancak fatura bedellerinin ödenmediğini iddia etmiş, davalı ise faturaların usulüne uygun şekilde teslim edilmediğini, faturalara ilişkin teslim tutanaklarının davacıdan talep edildiğini, fakat davacının düzmece evraklar sunduğunu, faturaların çoğunun faturanın göndericisi ya da alıcısına değil çok farklı bölgelere de düzenlenmiş olduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece dosya bilirkişiye tevdi edilmiş, tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucunda sunulan kök raporda; 10.000’in üzerinde fatura bulunduğu, bu faturalardan tek tek hangilerinin davalı defterlerinde kayıtlı olduğu tespitinin mümkün olmadığı, taraflar arasındaki mutabakatsızlığın sebebini oluşturan fatura ve teslim listelerinin tutanaklarının dosyaya sunulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş, tarafların itirazları üzerine aldırılan ek raporda ise; davacı sistemi üzerinde yapılan tespitlerle, mutabakatsızlığın konusunu 2.300 faturanın oluşturduğu ve bu faturaların davalı şirket aleyhine borç doğurabileceği, bu kapsamda davacının takip tarihi itibariyle 59.796,78 TL alacaklı olduğu belirtilerek; takip sırasında yapılan ödemelerin, takip tarihi ile ödeme tarihi arasında işleyen avans faizi ve masraflardan öncelikli mahsubu ile kalan kısmın asıl alacaktan mahsubu neticesinde ortaya çıkan miktara yeniden aynı yöntemle hesaplama yapılarak neticede, davacının 44.646,89 TL alacaklı olduğu kanaati bildirilmiştir. Mahkemece de bu rapor hükme esas alınmış, davacı tarafça yalnızca asıl alacak olarak başlatılan icra takibine yönelik itirazın 44.025,78 TL üzerinden iptaline karar verilmesi talep edilmesine rağmen 44.646,89 TL üzerinden takibe yapılan itirazın iptaline denilerek ayrıca davanın da kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar davalı vekili tarafından istinaf başvurusuna konu edilmiştir. Taraflar arasındaki mutabakatsızlığın 2.300 adet faturadan oluştuğu bilirkişi tarafından tespit edilmiş, taraflarca bu tespite yönelik bir itirazda bulunulmamıştır. Alacak hesabı da buna göre yapılmıştır. Ancak davalı tarafça alacağın bir kısmı inkâr edildiğine göre, fatura konusu hizmetin verildiğini ispat yükü davacı üzerindedir. Davalı vekilince ara karar gereği sunulan 03.07.2017 tarihli beyan dilekçesinde; 2.300 adet faturanın usûlüne uygun teslim edildiğinin değerlendirilmediği, istinaf dilekçesinde ise; imzasız teslim tutanakları bulunduğu iddia edilmiş olmasına göre, bu faturaların teslim edildiğinin denetlenmesi gerektiği, ancak bilirkişi raporunda bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, teslim alan kısmında isim ve imzası bulunmayan faturalar ile imzasız teslim tutanakları olup olmadığının tespit edilmediği görülmüştür. Teslim alan kısmında isim ve imza içeren faturalar ile imzalı teslim tutanakları yönünden davalı tarafça açık bir şekilde imzaya itirazda bulunulmadığına, isim ve imza içeren evraklardaki isimlerin ise davalı şirket çalışanları olduğu kabul edilmiş olmasına göre, mahkeme yapılacak iş; mutabakatsızlığın dayanağını oluşturan 2.300 adet faturadan teslime yönelik isim ve imza içerenler dışlanmak suretiyle geriye kalan faturaların içeriğini oluşturan hizmetin verilip verilmediği veya faturaların davalının kabulünde olup olmadığı yönünde değerlendirme yapılması, bu hususta davacıya delillerini sunması için imkan tanınması ve gerektiğinde dosyanın daha önce rapor sunan bilirkişiden farklı bir bilirkişiye tevdii ile alacak hesabı yaptırılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulmasıdır. Kabule göre de; Davacı tarafça asıl alacak olarak 80.341,65 TL üzerinden icra takibi başlatıldığı, ancak takip sırasında yapılan ödemeler nedeniyle 44.025,78 TL üzerinden itirazın iptaline karar verilmesi için huzurdaki davanın açılmış olmasına rağmen bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaya itibarla 44.646,89 TL üzerinden talebi aşacak şekilde itirazın iptaline, takibin devamına karar verildiği gibi ayrıca davanın da kısmen kabulüne karar verildiği,Mahkemece, icra takibinden sonra asıl alacağa işleyecek avans faizinin de hüküm altına alındığı görülmüştür. Bu husus, kamu düzenine ilişkin olduğu yerleşik Yargıtay uygulamaları ile benimsenen ”taleple bağlılık” ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu yönüyle de karar hatalı görülmüştür. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince davalının istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/09/2017 gün ve 2015/114 Esas, 2017/778 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- Davalı tarafça tehiri icra talebi yönünden İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra takip dosyasına yatırılmış bulunan 125.000,00 TL bedelli teminat mektubunun 2004 Sayılı İİK’nun 36/5. maddesi gereğince yatıran davalı tarafa talebi ve isteği halinde iadesine, 5- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 1.525,45 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 6- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 7- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/02/2021