Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/279 E. 2021/129 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/279 Esas
KARAR NO: 2021/129
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/04/2017
NUMARASI: 2014/514 E., 2017/518 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacının 2007 yılından itibaren … bayi kodu ile … bayii olarak görev yaptığını, davalının Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numaralı, 27/04/2011 tarihli ihtarnamesi ile bayilik sözleşmesini tek taraflı olarak haksız yere feshettiğini, sözleşme kapsamında bayilerin yaptığı aktivasyonlara istinaden aylık prim haricinde hedef fon primi adı altında ek prim ödeme yapacağını bildirmiş olmasına rağmen 2008 yılına ait prim ödemelerini müvekkiline yaptığını ancak 2009 yılına ait prim ödemelerini 2012 yılında müvekkiline yapmadığını, hak edilen prim ödemesinin bayiliğin devam ettiği 2009 yılındaki aktivasyonlara ilişkin olduğunu, net olarak miktarın hesaplanamadığını kayıtların incelenmesi neticesinde miktarın net olarak ortaya çıkacağını belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla şimdilik 2.000 TL bedelin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili sunduğu ıslah dilekçesi ile, 2.000 TL olarak açılan dava değerini 18.439,13 TL bedel artırarak, 20.439,13 TL’ye yükselttiğini beyan etmiş eksik harcı ikmal etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davacı ile davalı şirket arasında 27.11.2007 tarihinde Bayilik Sözleşmesi akdedilmiş olup taraflar arasında yapılmış olan iş bu sözleşme 2011 yılında sona erdiğini, davacı yan dava dilekçesinde özetle 2009 yılına ait olduğunu ifade ettiği ancak net miktarını belirtmediği “hedef fon primlerinin” kendisine ödenmesini talep ettiğini, Bayilik Sözleşmesi’nin 28. maddesi hükümlerinde de belirtildiği üzere prim ödül vb. teşvik edici desteklerin verilip verilmemesi, verilmesi durumunda hangi şartlarla verileceği, ödeme zamanı, ödeme şekli vb. kriterleri belirleme ve belirlenen kriterler de değişiklik yapma hakkını münhasıran müvekkili şirket …’ne ait olan bir hak olduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde “hedef fon prim”i olarak belirtmiş olduğu prim türünün uzun vadeli bir prim türü olduğunu, uzun vadeli primlerin hesaplanmasında ve ödenmesinde izlenecek usul ve yöntemlerin müvekkili şirket tarafından hazırlanan ve web üzerinden tüm bayiler ile paylaşılan ve bayilerin istedikleri her an ulaşabildikleri, aynı zamanda bayiler tarafından imzalanan Bayilik Sözleşmeleri gereğince Sözleşme’nin eki olarak kabul edilen duyurularda yer aldığını, müvekkili şirket tarafından yayınlanan duyurular da belirtildiği üzere hedef fon primlerinin takip eden 3. yılın sonunda muaccel hale gelerek ilgili bayilere ödenmekte olduğunu , müvekkili şirket tarafından uzun vadeli prim ödemesini yapılabilmesi için gerekli olan en önemli unsurun ödeme zamanında bayinin faal-aktif (Terminating Progress) durumda olması olduğunu, davacı yanın müvekkil şirketin eski bayisi olup, 2009 yılına ilişkin olarak talep edilen “hedef fon primi” nin hesaplanarak ödeneceği zamanın 2012 yılı olacağını, davacı yan ile akdedilmiş olan bayilik sözleşmesi 2011 yılında feshedildiğinden, davacının talebinin hiçbir haklı yanı bulunmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; Davacı ile davalı telekomünikasyon şirketi arasında 27/11/2007 tarihinde franchise bayilik sözleşmesi imzalandığı, sözleşme kapsamında bayiileri teşvik edici mahiyette; abone sayısı, ulaşılan hedefler ve performanslarının değerlendirilmesi amacıyla, bayiinin ödüllendirilmesi hedeflenmiş olup, buna ilişkin olarak ulaşılan hedef ve başarılar kapsamında davalı tarafından davacıya prim ödülü ile teşvik edici desteklerin verilmesinin taahhüt edildiği, ancak taahhüt edilen bedellerin hak kazanılan yıldan 3 yıl sonra ödeneceği hususu tarafların kabulünde olduğu, 27/04/2011 tarihinde davalı şirketin tek taraflı olarak sözleşmeyi feshettiği, bu hususta taraflar arasında bir ihtilaf olmayıp, ihtilafın sözleşme kapsamında davacının 2009 yılında hak kazandığı teşvik edici mahiyetteki prim alacaklarının hak kazanılan tarihten itibaren 3 yıl geçmesine rağmen davalı tarafça ödenmemesinden kaynaklandığı, itibar edilen bilirkişi raporunda açıklandığı üzere; feshin geçerli olacağı ana kadar doğan borçların fesihten etkilenmeyeceği, nitekim 2008 yılına ilişkin aktivasyon primlerinin sözleşmenin 27/04/2011 tarihinde feshedilmesinden sonra 22/06/2011, 18/07/2011, 16/08/2011, 14/09/2011 tarihlerinde faturalandırıldığı ve davalı tarafça ödendiği, bu kapsamda 2009 yılı primlerinin ödeneceği tarih olarak kararlaştırılan üçüncü yılın sonu olan 2012 yılında sözleşme sonrasındaki bir tarihe denk gelmesinin davacının tahakkuk eden prim alacağını ortadan kaldırmayacağı gerekçesiyle davacının ıslah talebi doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Bilirkişi raporu ile sabit olduğu gibi, davacı şirketin ticari defterlerinin usulüne uygun tasdik edilmediğinden, davacı tarafın ticari defterlerinde olduğunu iddia ettiği prim kalemlerine ve tutarlarına Mahkemece itibar edilmemesi gerektiğini, Bilirkişi raporunun aksine uzun vadeli primlerin hangi primlerden oluştuğunun 1375 nolu “bireysel prim sisteminde revizyon” başlıklı duyuru ile sabit olduğunu ve dava konusu fon primlerinin uzun vadeli primlerden olduğunu, Uzun vadeli primlerden olan fon primlerinin 1446 nolu ve “bayii kazanç sistemi ve yeni sim kart fiyatları bol kazançlı günler başlıyor!!!” başlıklı duyurudan anlaşılacağı üzere, aktivasyon tarihini takip eden 3. yılın sonunda ödeneceğinin sabit olduğunu ve ilgili duyurunun davacının bilgisi dahilinde olduğunu, dolayısıyla dava konusu 2009 yılına ait hedef fon primlerine bayinin en erken ihtimalle 01.01.2012 tarihinde hak kazanabileceğini ve bu tarihin fesih sonrası döneme denk geldiğini, Genel anlamda fon primleri bayilik ilişkisinin devamlılığına dayalı olarak uzun vadede teşvik amacıyla bayilere ödenen primlerden olduğundan, hak edildiği tarihte iş ortaklığının devam ediyor olması, bir başka deyişle bu primlerin muacceliyet tarihinde bayinin aktif durumda olması gerektiğini, ancak davacının aktif iş ortaklığını sözleşmenin feshi ile kaybettiğini, Bilirkişilerce kök raporda, bayinin iptal işlemine kadar yapmış olduğu işlemlere istinaden hak ettiği primlerin hesaplanmaya devam edileceğinin taahhüt edildiğinin belirtildiği primler kısa vadeli primler olup, buna karşın davacı yanca talep edilen primin ise uzun vadeli prim olan fon primlerinden olduğunu, Bilirkişiler tarafından fesihten sonra davacıya ödendiği tespit olunan primler, dava konusu fon primleri gibi uzun vadeli prim kalemlerinden olmayıp, bayilik ilişkisinin devamı şartına bağlı olmadan ödenen kısa vadeli primler olduğunu beyan ederek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, bayilik sözleşmesinden kaynaklanan aktivasyon prim alacağına ilişkin alacak davasıdır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 2011 yılında davalının feshi ile sona erdiği, davacının 2009 yılına ait hedef fon primlerinin ödenmediğini iddia ederek huzurdaki davayı açtığı, davalının savunmasında, uzun vadeli prim alacağının muaccel hale geldiği zamanda bayinin sözleşmesinin sona ermiş olması ve prim ödenmeyeceğinin gerek sözleşme ve gerekse duyurular ile kararlaştırıldığını savunmuştur.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı ile davalı arasında 27.11.2007 tarihinde imzalanıp davalı tarafça 27.04.2011 tarihinde fesih ile sona erdirilen bayilik sözleşmesi kapsamında, davacı tarafa 2009 yılına ait ”hedef fon primi” adı altında bir ödeme yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Mahkemece dosya bilirkişiye tevdi edilmiş, sunulan kök ve ek raporlar hesap yönünden denetime elverişli bulunmuştur. Davacı ile davalı arasında yapılan bayilik sözleşmesi ile, ulaşılan hedef ve başarılar kapsamında davalı tarafından davacıya prim ödülü ile teşvik edici desteklerin verilmesinin taahhüt edildiği, ancak taahhüt edilen bedellerin hak kazanılan yıldan 3 yıl sonra ödeneceğinin belirlendiği, 27.04.2011 tarihinde davalı şirketin tek taraflı olarak sözleşmeyi feshettiği, davalı tarafça, uzun vadeli prim ödemesinin talep edilebileceği 2012 yılından önce sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle alacak talebinin haksız olduğu savunmasında bulunulduğu, savunmanın dayanağı olarak “Bireysel Prim Sisteminde Revizyon” isimli duyurunun “İptal Süreçleri” başlıklı maddesinin 2.1.2. Maddesinin gösterildiği, bu maddenin“AİM’in iptal sürecine girdiği tarihten (iptal talebi şirkete ulaştıktan veya sözleşme kapsamındaki nedenlerle dsf’i kapatıldıktan) sonra hesaplanacak olan bağlılığa yönelik primler (örnek uzun vadeli primler) ile AİM’in cari hesabı kapatıldıktan ve teminat mektubu iade edilerek ibraname alındıktan sonra hesaplanacak olan uzun vadeli primler ödenmeyecektir.” şeklinde olduğu, ancak prim ödemeleri bakımından primin türüne göre bir ayrıma gidilmediği gibi yukarıda içeriği açıklanan duyuru maddesinde ödenmeme koşulunun ibra şartına bağlandığı, somut olayda bu şartın gerçekleşmediği, diğer yandan 2008 yılına ilişkin aktivasyon primlerinin sözleşmenin 27.04.2011 tarihinde feshedilmesinden sonra 22.06.2011, 18.07.2011, 16.08.2011, 14.09.2011 tarihlerinde faturalandırıldığı ve davalı tarafça ödendiği, bu kapsamda 2009 yılı primlerinin ödeneceği tarih olarak kararlaştırılan üçüncü yılın sonu olan 2012 yılında sözleşme sonrasındaki bir tarihe denk gelmesinin davacının tahakkuk eden prim alacağını ortadan kaldırmayacağı, zira niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bir hak olan fesih, ileriye etkili olarak sonuçlarını göstermekte olup, feshin geçerli olacağı ana kadar doğan borçların fesihten etkilenmeyeceği anlaşılmakla davanın kabulüne yönelik İlk Derece Mahkemesi kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/04/2017 tarih ve 2014/514 E., 2017/518 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 1.396,20 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 350,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.046,20 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 11/02/2021