Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/27 E. 2020/204 K. 16.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/27 Esas
KARAR NO: 2020/204
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 13/07/2017
NUMARASI: 2014/1574 E. – 2017/775 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında yapılan 14.10.2005 tarihli sözleşme ile … marketler zincirinin davalı ile birleşmesi sonucunda davacıya ait ürünlerin … marketlerinde (81 adet mağaza ) satılması karşılığında anlaştıklarını, buna mukabil 13.750,00 Euro açılış bedeli ödenmesi hususunda anlaşmış olduklarını, davalının 13.750,00 Euro karşılığı 19.717,40 TL ve 6.568,66 TL olmak üzere toplam 26.286,06 TL tutarlı 2 adet fatura düzenlediğini, bu bedelin ödendiğini ancak açılan … marketlerde davacının müvekkilinin ürünlerini satmadığını, haksız ödenen 26.286,06 TL’nin iadesi için açmış oldukları Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ndeki ( 2007/731 ) davanın lehlerine sonuçlandığını, daha sonra davalının, müvekkiline toplam 24.284,86 TL tutarlı 19 adet fatura düzenleyerek cari hesapta müvekkilinin alacağından mahsup ettiğini, bu nedenle 24.284,86 TL davalıdan alacaklı olduğunu, diğer yandan davalının sözleşmeye uygun davranıp satın almış olduğu 81 adet …’da müvekkilinin ürünlerini sözleşme tarihi olan 14.10.2005 tarihinden, taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam ettiği tarih olan 01.01.2009 tarihine kadar satmış olsaydı, müvekkilinin satılan mal tutan üzerinden kar edeceğinin açık olduğunu, davalının kötü niyetli olarak …’larda müvekkilinin ürünlerini satmaması nedeniyle müvekkilinin kar kaybına uğradığını iddia etmiş, 24.284,86 TL fatura bedeli ile 10.000,00 TL kar kaybına ilişkin tazminat olmak üzere toplam 34.284,86 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının aynı sebeple daha önce 2 dava (Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2008/ 1 ve Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2007/731 ) daha açmış olduğunu, müvekkilinin davacıya borcu kalmadığını, davacı tarafın 2 -3 yıl geçtikten sonra dava konusu faturaların bedellerini talep ettiğini, davacı tarafın zamanında faturalara hiçbir itirazının olmadığını, müvekkilinin alacaklarını ve faturalarını daha sonra ticari ilişki bitmiş olması sebebiyle geri talep etmesinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu iddia ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, toplam 24.284,86 TL değerinde 19 adet faturanın davalı defterine işlenerek borçtan mahsup edildiği, bu faturalardan yalnızca 2.051,32 TL lık faturanın davacı defterinde kayıtlı olduğu, davacı defterine kaydedilen faturanın 19 HD nin 2009/12499-2010/7855 E-K sayılı ilamı ve ticari defterlerde yer alan kaydın sahibi aleyhine kesin delil teşkil edeceği yönündeki yerleşik Yargıtay içtihatları itibariyle 2.051,32 TL lik fatura alacağının davalıdan talep edilemeyeceği, arta kalan mahsuba konu toplam 22.233,54 TL fatura alacağının ise 15.12.2011 tarihli heyet bilirkişi ek raporunda yapılan tespitte belirtildiği üzere, taraflar arasında imzalanan sözleşmelere dayalı olarak düzenlenmiş olması nedeniyle davalıdan talep edilemeyeceği, 29.09.2014 tarihli bilirkişi ek raporunda yapılan tespitte belirtildiği üzere, 20.03.2006 tarihli ciro primi başlıklı anlaşmanın bir alım satım sözleşmesi veya alıma ilişkin taahhüt olmadığı, sözleşmede ciro priminin belirlendiği, sözleşmenin, davacıya ait ürünlerin fazla satılması halinde verilecek prime ilişkin olduğu, 14.10.2005 tarihli sözleşmede davalının, davacının ürünlerini asgari miktar belirtilmeksizin satmayı taahhüt etmiş olması nedeniyle davacının, basiretli bir tacir olduğu da dikkate alınarak taraflar arasında üzerinde anlaşma yapılmayan kar kaybını davalıdan talep edemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekil istinaf dilekçesinde özetle; davalının tek taraflı olarak 19 adet fatura bedelini cari hesap borcundan mahsup etmesinin hukuka aykırı olduğunu, Dava konusu 19 adet faturadan sadece 2.051,32 TL tutarlı faturanın müvekkiline tebliğ edildiğini ve ticari defterlerine kaydedildiğini, kalan faturaların müvekkilinin ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı gibi müvekkili tarafından teslim de alınmadığını, Mahkemece kurulan hükümde 15.02.2016 tarihli bilirkişi raporunun dikkate alınmadığını, Dava konusu faturaların haklı olabilmesi için açılan mağazalarda müvekkilinin ürünlerinin satışına başlanması gerektiğini, çünkü taraflar arasındaki anlaşma gereği, açılan her mağazada müvekkilinin ürünlerinin satılması halinde belli bir hizmet bedeli (raf bedeli) ödenmesinin kararlaştırıldığını, ancak davalının müvekkilinin ürünlerini satışa sunmadığını, bu nedenle faturaların haksız olduğunu, Kar kaybı yönünden bilirkişi raporlarında çelişkiler bulunduğunu, yeni bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılmasına yönelik talebin ise mahkemece reddedildiğini, aksi kanaatte olunduğu taktirde Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi uyarınca zarar miktarını mahkemenin de takdir edebileceğini beyan etmiştir. HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Davacı, davalı ile aralarındaki 14.10.2005 tarihli sözleşme gereği davalının, davacıya ait ürünleri 81 adet … mağazalarında satmayı taahhüt etmesine rağmen satmadığını, bu nedenle sözleşme tarihi olan 14.10.2005 ile ticari ilişkinin sona erdiği 01.01.2009 tarihleri arasında ürünlerin satılmaması nedeniyle kar kaybına uğradığını beyan ederek 10.000 TL kar kaybı ile davalının tek taraflı olarak düzenleyip cari hesaptan mahsup ettiği 19 adet faturadan 2.051,32 TL tutarlı fatura dışında kalan faturaların davacının ticari defterlerinde kayıtlı olmadığını, bu faturaların kendilerine teslim edilmediğini ve bu faturaların sözleşmeye de dayanmadığını beyan ederek faturaların bedeli olan 24.284,86 TL ile 10.000 TL kar kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında kar kaybı talebini 100.000 TL olarak ıslah etmiş, davalı ise davacı tarafça ileri sürülen vakaları inkar ederek davanın reddine karar vermesini talep etmiştir. Dava, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan bir kısım fatura ile kar kaybından doğan alacak istemine ilişkin alacak davasıdır. Yerel mahkemece yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporlarından; 14.03.2011 tarihli heyet bilirkişi raporunda; toplam 24.284,86 TL değerinde 19 adet faturanın davalı ticari defterlerine işlenerek borçtan mahsup edildiği, bu faturalardan yalnızca 2.051,32 TL lik faturanın davacı defterinde kayıtlı olduğu, davacı defterine kaydedilen faturanın 19 HD nin 2009/12499-2010/7855 E-K sayılı ilamı gereğince mahsubu neticesinde toplam 22.233,54 TL’nin davacıya ödenmesi gerektiği, taraflar arasında 13.750 Euro açılış bedeli ödenmesi karşılığında davacının mallarının davalıya ait … mağazalarında satışa sunulmasının kararlaştırıldığı ve karşılıklı defter kayıtlarına göre bu bedelin davacı tarafından ödendiği, kar kaybının hesaplanamadığı tespitlerinin yapıldığı, 15.12.2011 tarihli heyet bilirkişi ek raporunda; taraflar arasındaki sözleşmede davacının, market açılışları için 3000 Euro veya 500 Euro açılış bedeli ödeyeceği, yapılan ciroya bağlı olarak davacının artan oranda ciro primi ve aktivitelere ilişkin prim ödeyeceği, davalının, asgari bir miktarda alım taahhüdünün olmadığına dair hükmün olduğu, bu hükümler itibariyle düzenlenen faturaların sözleşme hükümlerine uygun olduğu, davacının, mahsuba konu faturalar nedeniyle talepte bulunamayacağı ancak, davalının, sözleşmeye uymaması nedeniyle kar kaybının talep edilebileceği, 22.03.2013 tarihli heyet bilirkişi ek raporunda; önceki ek rapora atıf yapılarak … mağazalarının satış potansiyeli dikkate alınarak 10.000 TL kar kaybının makul kabul edilmesi gerektiği, 10.04.2014 tarihli bilirkişi raporunda; dosyada mevcut 14.10.2005 tarihli sözleşmede davalının, davacının ürünlerine satmayı taahhüt ettiği ancak, ne miktarda satışın yapılacağının belirtilmediği, 20.03.2006 tarihli ciro primi başlıklı anlaşmanın koşulu başlığı yanında ”hedef 200.000 Euro” ifadesinin olduğu, hedef kelimesinin ciro primi hesabı için koşul anlamında kullanıldığı, bu nedenle bir kar kaybının bulunmadığı, ancak ”hedef” kavramının bir satın alma taahhüdü olarak yorumlanması halinde, teknik hesaplama neticesinde 51.677,34 TL kar kaybının davalıdan talep edilebileceği, 29.09.2014 tarihli bilirkişi ek raporunda; kök rapor tekrar edilerek 209.771,66 TL lık kar kaybının olduğu, 15.02.2016 tarihli heyet bilirkişi raporunda; davalı tarafından düzenlenen 19 adet fatura nedeniyle toplam 22.233,54 TL’nin davacı tarafından davalıdan talep edilebileceği, ”ciro primi” başlıklı belgenin kar kaybı hesabına dayanak teşkil edemeyeceği, 27.01.2017 tarihli heyet bilirkişi ek raporunda, kök raporda belirtilen hususlara atıf yapılarak aynı tespitlerde bulunulduğu anlaşılmıştır. Somut davanın davacısı tarafından, davalısı aleyhine açılan ve Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/731 esas, 2009/246 karar sayılı dosyasında görülen davada; taraflar arasında yapılan 14.10.2005 tarihli sözleşme gereğince, … marketler zincirinin davalı ile birleşmesi sonucunda davacıya ait ürünlerin … marketlerinde (81 adet mağaza) satılması karşılığında varılan anlaşma neticesinde 13.750,00 Euro açılış bedeli (raf bedeli) karşılığı 19.717,40 TL ve 6.568,66 TL olmak üzere düzenlenen toplam 26.286,06 TL tutarlı 2 adet faturanın ödendiği ancak davacının ürünlerinin satılmadığı, bu nedenle haksız ödenen 26.286,06 TL’ nin iadesi talebinde bulunulduğu, yapılan yargılama neticesinde davanın anapara yönünden kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2009/12499 esas, 2010/7855 karar sayılı kararıyla; dava konusu faturaların davacı defterlerine kaydedildiği, yasal süresi içerisinde bu faturalara itiraz edilmediği, aradan 2 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra fatura bedellerinin talep edilmesinin hukuksal dayanağı olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Somut davada ise, dava konusu faturaların Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/731 esas, 2009/246 karar sayılı dosyasında görülen davaya konu faturalardan farklı faturalar olduğu, ayrıca davacı tarafça kar kaybı talebinde bulunulduğu anlaşılmıştır. Yerel mahkemece, fatura bedellerine ilişkin talep yönünden, 15.11.2011 tarihli ek bilirkişi raporunun hükme dayanak yapıldığı, bu raporda; düzenlenen faturaların sözleşme hükümlerine uygun olduğu, davacının, mahsuba konu faturalar nedeniyle talepte bulunamayacağına yönelik tespitte bulunulduğu, kar kaybına ilişkin talep yönünden ise, 29.09.2014 tarihli ek raporun hükme dayanak yapıldığı, bu raporda; ciro primi başlıklı anlaşmanın koşulu başlığı yanında ”hedef 200.000 Euro” ifadesinin olduğu, hedef kelimesinin ciro primi hesabı için koşul anlamında kullanıldığı, bu nedenle bir kar kaybının bulunmadığı tespitlerinde bulunulmuştur. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/06/2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nun m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nun 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nun 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nun 222. (6762 sayılı TTK’nun 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı ilamı) Somut olayda, taraflar arasında, davacı ile davalı arasında, davalının marketler zincirinde satılmak üzere ürün alımı üzerine muhtelif sözleşmeler yapıldığı ve bu kapsamda cari hesap ilişkisinin bulunduğu anlaşılmıştır. 1-) Uyuşmazlık konularından olan ve davalı tarafça davacı adına düzenlenen 19 adet faturanın davalı tarafça cari hesaptan mahsup edildiği hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak davacı taraf söz konusu faturalardan 2.051,32 TL bedelli fatura dışında diğer 18 adet faturanın ticari defterlerinde kayıtlı olmadığını, bu faturaları teslim almadığını, davalının tek taraflı olarak bu faturaları cari hesaptaki alacağından mahsup ettiğini iddia etmektedir. Sunulan delillere, tarafların ticari defter ve kayıtları, iddia ve savunmalar ile bilirkişi raporlarına göre, söz konusu faturalardan 2.051,32 TL bedelli fatura dışında diğer 18 adet faturanın davacı ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı, toplamda 19 adet fatura bedelinin davalı tarafından cari hesaptan mahsup edildiği sabittir. Dolayısıyla davacının ticari defterlerinde kayıtlı olan 2.051,32 TL bedelli faturanın, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davacının kabulünde sayılması gerektiği açıktır. Ancak davalı tarafça, geriye kalan 18 adet faturanın davacıya teslim edildiği savunmasında bulunulduğu, bu kapsamda dosyaya bir kısım kargo listeleri sunulduğu, ancak listeler incelendiğinde, üzerilerinde ”teslim alınmadı”, ”kabul etmiyor”, ”iade” gibi ibarelerin bulunduğu, dolayısıyla davalının uyuşmazlık konusu faturaları davalıya teslim ettiğine yönelik iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğu, davacının ticari defterlerinde kayıtlı olmayan ve davalı tarafça davalıya teslim edildiği kanıtlanamayan 18 adet fatura yönünden davalının yapmış olduğu mahsup işleminin dayanaksız olduğu, faturaların salt sözleşme kapsamında düzenlenmiş olmasının fatura mündericatının haklılığına karine oluşturmadığı, böylelikle davacının kabulünde sayılan 2.051,32 TL fatura bedelinin toplam fatura bedelinden mahsubu ile bakiye 22.233,54 TL yönünden davacının alacak talebi yerinde olduğu görülmüş, bu yönden davacının yapmış olduğu istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir. 2-) Diğer yandan davacı, kar kaybı talebinde de bulunmuş, bu talebini, davalının sözleşme yükümlülüklerine uymayarak kendisinden alım yapmamasına dayandırmıştır. Oysa ki mevcut delillerin tetkikinde, taraflar arasında muhtelif sözleşmeler yapıldığı, dosyaya sunulan sözleşme suretleri incelendiğinde, davalı tarafça davacıdan ürün alınacağına dair açık bir taahhüdün bulunmadığı, aksine 07.02.2007 tarihli sözleşmede, alıcının sözleşme süresi boyunca asgari bir alım taahhüdü bulunmadığının kararlaştırıldığı, 20.03.2006 tarihli ciro primi başlıklı belge incelendiğinde, koşullu hedef (…) ”hedef 200.000 Euro” ifadesinin olduğu, devam eden satırlarda, %25 artışa %1, %50 artışa %2, %100 artışa %4 ibarelerinin bulunduğu, söz konusu belgenin yorumlanmasında, davacı tarafından davalıya ciro primi verilmesi koşullarının kararlaştırıldığı, dolayısıyla bu belgenin davalı tarafça yapılmış bir alım taahhüdü olarak yorumlanamayacağı, davalı tarafça yapılmış bir alım taahhüdü bulunmamasına göre kar kaybı talebinin de yerinde olmadığı kanaatine varılmış, davacı tarafın bu yöndeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Açıklanan sebeplerle, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 22.233,54 TL toplam fatura bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, kar kaybına ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekirken davanın tümden reddine karar verilmiş olmasının hatalı olması, ancak bu hususun yeniden yargılamayı gerektirmemesi sebebiyle hükmün kaldırılarak yeniden karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile ilk derece mahkemesi kararının gerekçe ve hüküm olarak KALDIRILMASINA, 2- Davanın KISMEN KABULÜ, KISMEN REDDİ ile; 2/a-1 nolu bentte açıklanan sebeplerle 22.233,54 TL toplam fatura bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 2/b-2 nolu bentte açıklanan nedenlerle kâr kaybına ilişkin talebin reddine, 3-İlk derece yargılaması yönünden; 3/a-492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre alınması gerekli 1.518,77 nispi harcın, peşin alınan 462,90 TL ve ıslah harcı olarak alınan 1.536,97 TL olmak üzere toplam 1.999,87 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 481,10 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya verilmesine, 3/b-Davacı tarafça yapılan 15,60 TL başvurma harcı, 2.578,00 TL bilirkişi ücreti, 137,00 TL tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere toplam 2.730,60 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre 488,23 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 3/c-Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 3/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Aasg. Üc. Trf.’ne göre, 3.335,03 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 3/e-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Aasg. Üc. Trf.’ne göre, 13.654,38 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 3/f-6100 Sayılı HMK’nın 333 maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 4-İstinaf yargılaması yönünden; 4/a-Davacı vekilinin istinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talep halinde iadesine, 4/b-İstinaf yargılaması sırasında davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 12,50 tebligat ve 27,80 TL posta gideri olmak üzere toplam 126,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4/d-6100 Sayılı HMK’nın 333 maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 16/10/2020