Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/264 E. 2021/288 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/264 Esas
KARAR NO: 2021/288
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 10/10/2017
NUMARASI: 2016/355 E., 2017/993 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/03/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas nolu dosyasında başlatılan icra takibinin öncelikle ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasını, davalı tarafından tanzim edilen 15/12/2012 tanzim ve 15/01/2013 vade tarihli dayanak bono ile ilgili olarak böyle bir borcun bulunmadığının tespitine, akabinde iptali ile %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddiaları gerçek dışı olduğu, davacının amacının takibi sürümcemede bırakmak olduğu, senede karşılık senetle ispat zorunluluğu olduğu, şayet davacının bu yönde bir iddiası var ise bunu yazılı olarak ispatlamak zorunda olduğu, davacı eşi tarafından davalıya verilen ve dilekçesinde ekinde sunulan 2 adet çekin hangi amaçla verildiğini yada davalıda bulunmasını dahi açıklanamadığı, davacının yazılı olarak ispat etmekle yükümlü olduğundan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Dava, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan takip nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı, davalıdan almış olduğu borcu karşılık icraya konu senedi boş olarak imzalayıp davalıya verdiğini, borcu ödemiş olmasına rağmen senedi iade almadığını, davalıya borcu olmadığını beyan etmiş, davalı, ispat yükünün davacıda olduğunda bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; 15.12.2012 düzenleme ve 15.01.2013 ödeme tarihli, 145.000 TL’ nin davacı tarafından davalıya ödenmesine yönelik düzenlenen bonoya dayalı olarak toplam 195.577,19 TL alacağa ilişkin takibin yapıldığı ve kesinleştiği anlaşılmıştır. Davacının, davalı aleyhine başlattığı ceza soruşturmasının takipsizlikle sonuçlandığı ihtilafsızdır. Davaya konu olayda ihtilaf konusu, davacının, takibi konu senet nedeniyle borçlu olup olmadığı ve bu hususta ispat yükünün hangi tarafta olduğu noktalarında toplanmaktadır. 6102 sayılı TTK’ nun 646. maddesi “1. Kıymetli evrakın borçlusu, ancak senedin teslimi karşılığında ödeme ile yükümlüdür. 2. Hile veya ağır kusuru bulunmadıkça borçlu, vade geldiğinde, senedin niteliğine göre alacaklı olduğu anlaşılan kişiye ödemede bulunmakla borcundan kurtulur.” hükmüne havidir. Kıymetli evrak borçlusu ancak senedin teslimi mukabilinde ödeme ile mükellef olduğu gibi bir bono, hamilin elinde bulunduğu surece borcun ödenmemiş olması asıldır. Borçlu ödemede bulunurken, hamil tarafından senedin metnine bir ibra şerhi yazılmasını veya ödediği bononun tarih ve numarası yazılı bir makbuz verilmesini istemek zorundadır. Bunları yapmayan borçlu HUMK.nun 288 ve 290. madde uyarınca ödeme defini ancak yazılı delil ile kanıtlamak zorundadır (HGK 02.04.2003 gün 2003/19-261 E – 266 K sayılı ilamı). Yine HGK’ nun 2013/1155 Esas sayılı emsal nitelikte olan bir içtihadında; “Somut olayda, davacı/borçlu, emre yazılı 42.000,00 TL bedelli bonoda yer alan imzasını inkâr etmiş değildir. Senet sebepten mücerret olmakla, davacının ileri sürdüğü iddiaların varlığını yazılı delille ispat yükü altında olduğunun kabulü gereklidir.” şeklinde değerlendirmede bulunduğu görülmüştür. Her iki içtihat metni ve metinlerde yer alan kanun maddelerinde görüleceği üzere; senedi ödeme sırasında alacaklı tarafından yırtılmasına rağmen yırtılan senedin borç doğuran senet değil başka bir senet olduğunun borçlu tarafından sonradan anlaşılması halinde, senet borçlusunun “ödediği bononun tarih ve numarası yazılı bir makbuz verilmesini istemek” ödevini ihmal ettiğinden ödeme iddiasını ancak yazılı senet ile ispatlayabileceğini açıklamıştır. Açıklanan içtihatlar ve ilgili maddeler kapsamında; icraya konu senede ilişkin olarak borçlu olmadığının ispat yükü davacı üzerinde olduğu, bu hususun da yazılı delille ispatı gerektiği ancak, davacı tarafça borçlu olmadığının tespitine yönelik herhangi bir delil sunulmadığı görülmekle açılan davanın ispatlanamamış olması nedeniyle” reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava konusu senedin üstünde “nakden” kaydı bulunduğunu, CBS dosyası kapsamında; davalı …’ın 24/06/2016 tarihinde şüpheli olarak ifadesine başvurulduğunu ve davalının, CBS ifadesinde: “Benimle … arasındaki parasal ilişkiler ifademde belirttiğim daire alım satımından kaynaklanmıştır. Ancak dairenin alım satımı ile ilgili aramızda herhangi bir yazılı işlem yapmadık. Bu nedenle bu işlere esas herhangi bir evrak ibraz edemiyorum.” diyerek bedel kaydı nakden yazılı olan senedi malen olarak talil ettiğini, ilk derece mahkemesi tarafından ispat yükünün tayininde hatalı değerlendirmede bulunulduğunu, -Davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, “Hayatın olağan akışı içerisinde aralarında akrabalık, hısımlık vs. bulunmayan iki kişinin, 145.000 TL bedelinde haricen taşınmaz satış sözleşmesi yapıp bu konuyu yazılı senede bağlamamaları ne derece normaldir?, diye sorduklarını, davalı tarafın CBS sorgusunda iddia ettiği üzere davacının hiç bir zaman Kurtköy’de bir taşınmazı olmadığını, kötüniyetli takip nedeniyle davalı tarafın %20’den az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesi gerektiğini kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Diğer bir değişle, alacaklı olduğunu iddia eden kişi borcunun dayandığı hukuki sebebi ve onun geçerli olduğunu ispat etmek zorundadır. Ancak alacaklı bonoya dayalı alacağını talep ettiğinde ispat soyutluğu karinesi nedeniyle sebep göstermek zorunda değildir. Alacağını bonoyu sunarak iddiasını ispatlamış kabul edilmektedir. Artık borcunun olmadığını ispatlamak zorunda olan borçludur. İspat yükü borçluya geçmiştir. Ancak alacaklı bono üzerinde borcun sebebine ilişkin bir açıklama varken başka bir düzenleme sebebine ilişkin beyanda bulunursa yani bonoyu talil ederse artık ispat soyutluğu nedeniyle elde ettiği avantajı kaybeder. Bu durumda borçlu ile aralarında olan borç ilişkisinin dayandığı hukuki sebebi ve bu sebebin geçerliliğini ispatlamak zorundadır. Diğer bir deyişle bononun üzerindeki bedel kaydının aksinin savunulması bononun talili anlamına gelir ve böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Bonoyu talil eden savının kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Dosya kapsamında tartışılması gereken husus bononun talil edilip edilmediği, ispat yükünün hangi tarafta olduğu ve iddiasını hangi delillerle ispat edebileceğidir. Dava konusu bonoda davacı … için düzenleyen, davalı … lehtar olup, ihdas nedeni olarak “nakten” kaydı bulunmaktadır. Somut olayda, davalı davacıya ait taşınmazı satın almak için anlaştığını, para verdiğini, davacının satışı gerçekleştirememesi üzerine yaptığı ödemelere istinaden takibe konu senedin imzalanarak kendisine verildiğini savcılıktaki beyanında savunmaktadır. Buna göre, davalı taşınmaz satışı için davacıya ödeme yapmış ve taşınmazın satış işlemleri gerçekleştirilemeyince ödediği bedele karşılık olarak davacı tarafından dava konusu bononun verildiğinini ileri sürmüş olduğundan, nakden kaydı bulunan bononun davalı tarafça talil edilmiş olduğundan söz edilemez. Senet son aşamada ödenen paranın geri iadesi amacıyla yani nakden düzenlenmiş olup, beyan talil niteliği taşımamaktadır. Her ne kadar davacı vekili, dava konusu bononun davalı tarafından mal satışına dayandırılması nedeniyle senedin davalı tarafça talil edildiğini bu nedenle de ispat yükünün yer değiştirdiğini ileri sürmekte ise de, söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Zira, ancak davalı satın aldığı taşınmaz karşılığında kendisinin borçlu olarak, satıcının da alacaklı olarak yer aldığı ve nakden kaydı olan bir senet karşısında bu yönde beyanda bir beyanda bulunmuş olsaydı, nakden kaydı bulunan senedi talil ettiğinden söz edilebilirdi. Oysaki somut olayda davalı, tapuda satış işleminin gerçekleştirilememesi nedeniyle davacıya nakit olarak taşınmaz satışı için ödediği bedel karşılığında dava konusu senedin verildiğini iddia ettiğinden bonoda yer alan bedel kaydının talili söz konusu değildir. Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve davalı savunması senedin talili olarak kabul edilemeyeceğinden ispat yükünün davacı tarafta bulunmasına ve davacıların senedin bedelsiz kaldığını ispatlayamamış olmasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/10/2017 tarih ve 2016/355 E., 2017/993 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/03/2021