Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/2561 E. 2021/43 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2561 Esas
KARAR NO: 2021/43
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 01/10/2020
NUMARASI: 2020/306 E.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili ihtiyati tedbir talepli dava dilekçesinde özetle; davalılar adına tescilli … başvuru nolu “…”, … başvuru nolu “…” ve … başvuru nolu “…” ibareli markaların hükümsüz kılınarak sicilden terkini, davalıların eylemlerinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinden bu hususların tespiti, men-i, ref’i ve durdurulması, davalılara ait instagram ve facebook hesapları ile yine davalılara ait internet adreslerine erişimin engellenmesi ve hesaplarda yer alan içeriklerin kaldırılması, 28/08/2020 tarihli ihtiyati tedbir kararının devamı ve ihtilafa konu markaların üçüncü kişilere devrinin tedbiren engellenmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; 09/10/2020 tarihli tensip tutanağının 14. maddesinde davacı yanın ihtiyati tedbir talebi teminatsız olarak kabul edilmiştir. “6769 sayılı Kanun’un 159.maddesinde ihtiyati tedbirler düzenlenmekte olup, madde hükmü “(1) Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkiniğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.” şeklinde olup, söz konusu ihtiyati tedbir kararı, davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara ya da patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engelleyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dahil, bulundukları her yerde elkonulması ve bunların saklanması, herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi şeklinde verilebilir. Bu kanunda hüküm bulunmadığı durumda 6100 sayılı HMK hükümleri uygulanır. HMK 389.maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelecek bir değişiklik nedeniyle gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir. Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimal de olsa aksinin mümkün olduğunu göz ardı etmez. Bu sebepledir ki genelde geçici hukuki korumalara, özelde ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacize karar verilirken haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine, tüm delillerin incelenmesine yeterli bir zamanın olmaması gibi sebeplerle, yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddiaının yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir. Zira kesin hukuki koruma zaten deliller toplanıp yargılama sonuçlandırıldıktan sonra haklılık durumuna göre sağlanacaktır. Dolayısıyla geçici hukuki korumanın önemi ve amacı verilecek bir tedbir kararı ile gerçekleştirilmiş olacaktır. Tüm dosya kapsamı yaklaşık ispat şartı dikkate alınarak talebe konu tedbir yönünden yasal şartların oluştuğuna kanaat getirilmekle 6100 sayılı HMK’nın 389-390 maddeleri ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 159.maddesi gereğince ihtiyati tedbir talebinin teminatsız kabulü ile; dava konusu davalılar adına kayıtlı … başvuru nolu “…” ibareli, … başvuru nolu “…” ibareli ve … başvuru nolu “…” ibareli markaların dava sonuçlanıncaya kadar 3.kişilere devir ve temlikinin ihtiyati tedbiren önlenmesine” karar verilmiştir. Değişik İş dosyasında 13/10/2020 tarihli ara kararıyla; Tüm dosya kapsamı sunulan tescil belgeleri ve bilirkişi raporu dikkate alındığında mahkememizin itiraza konu 2020/116 değişik iş sayılı dosyasında verilen 28/08/2020 tarihli tedbir kararı yönünden yasal şartların oluştuğu, dosya kapsamı itibarı ile her ne kadar 25.000 TL üzerinden tedbire karar verilmiş ise de; oluşması muhtemel zararlar yönünden takdir olunan bu teminatın yetersiz olduğu bu yönden davalı vekilinin itirazlarının yerinde olduğu anlaşılmakla davalı tarafın teminata yönelik itirazının kabulü ile teminatın 125.000 TL’ye çıkarılmasına sair talep ve itirazların itirazların yerinde olmadığı anlaşılmakla reddine karar verilerek; Davalının teminata yönelik itirazının kabulü ile, teminatın 100.000,00 TL arttırılarak toplamda 125.000,00 TL üzerinden değerlendirilmesine, bakiye teminatın talep eden davacı tarafça yatırılabilmesi için 1 haftalık kesin süre verilmesine, aksi takdirde tedbirin kalkmış sayılacağı hususunun ihtarına (ihtarat yapıldı), sair itirazların reddine, fazlaya ilişkin tedbir talebinin reddine, tedbire muhalefete ilişkin iddiaların ayrı bir talep üzerinden sunulması halinde değerlendirilmesine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalılar iki ayrı istinaf dilekçesinde de; “…” ibaresinin tüm sektörde sıkça kullanıldığını ve ayırt edici unsur olamayacağını iddia etmiş iseler de, “…” ibaresinin ayırt edici unsurdan da öte esaslı unsur olduğunu ve markanın bilinirliği açısından önem arz ettiğini, davalıların tüm marka başvurularında esaslı unsur oluşturmadığını iddia ettikleri; “…” ibaresini aynen, “…” ibaresini ise iltibas oluşturacak şekilde markalarında yer verdiklerini, Davalılar tarafından sunulan listede yer alan “…” ibaresinin ayrıksı olarak yer aldığı sayılan markalar gibi diğer “…” ibareli markaların 25. Sınıfa ait tescillerinin bulunmadığının yapılan TPMK araştırmasında tespit edildiğini, sonuç itibariyle; Davalıların içerik incelemesi yapmadan, … ibaresinin geçtiği bileşik, türemiş, iki ayrı kelime, farklı sınıflar, tescilsiz markalardan oluşan listesinin “…” ibaresinin ayırt edici niteliği olmadığına yönelik iddiasını desteklemediği gibi, kendisinin markasal kullanımında “…” ibaresinin kendisi açısından önemini, hem dosya kapsamında yer alan görsellerde hem de … ibaresi ile aldığı marka tescilleri, marka başvuruları ile sabit olduğunu kanıtladığını, Davalıların “…” yahut “…” İbarelerinin gelinlik sektöründe çokça tescile konu olduğu iddiası yalnızca kendi yaptığı başvurular açısından geçerli olduğunu, bu nedenle sunulan listenin ve sayılan markaların ihtilaf açısından bir önemi olmadığını, davacının yan markası gibi kullanımın gerçekleştiğini, dilekçe içeriğinde yer alan “…” ibaresinin tek başına kullanıldığı, davalıya ait “…” ibaresinin ise davacının “…” İbaresine yaklaştırıldığı böylelikle tabelada, internet sitesinde, instagramda, facebook hesaplarında ve ürünler üzerinde benzerlik taşıdığı sabit olmakla birlikte tescilli markaların dahi aynı şekilde kullanılmadığının açık olduğunu, 2013 yılından bu yana süren emekleri ve yatırımları sonucu Nişantaşı’nda üst düzey müşteri kitlesi oluşturan davacının, bu hedef kitlesine 2017 yılında Davacı mağazalarının ortasına mağaza açıp isminde “…” ve “…” ibaresi geçen tabela, ürün etiketi, sipariş formu, sosyal medya hesapları, internet adresi ile satış yapan ve ürünlerini daha ucuza ve daha düşük kalitede satan davalıların davacının marka hakkına tecavüz ettiklerinin açık olduğunu, Davalıların https://www…com.tr/ uzantılı internet adreslerine tedbir kararı gereği erişim engeli konulmasından sonra aynı içerikle https://www…com/ uzantılı internet adresini açtıklarını (görüntüler dava dilekçesinde mevcuttur, daha sonra davalılar “…” ve “…” ibarelerinin yerine (dilekçe tarihi itibariyle) https://www…com.tr/ uzantılı internet adreslerinde aynı içerikle yayın yapmaya başladıklarını; ancak site içeriğinde hala … ibaresinin yer aldığı kullanımlara yer verilmekte; hatta tek başına “…” ibaresi markasal kullanım olarak yer almakta bu da asıl unsurun “…” olduğunu gösterdiğini, “…” ibaresinin asıl unsur olduğunu ve davalının iddiasının aksine sektörde herkes tarafından değil; Davacı tarafından kullanıldığını bildiği ve Davacının sektördeki yerinden faydalanmak için TPMK nezdinde gösterdiği çabalar; açıkça kötü niyetini de ortaya koyduğunu, Davalının özellikle tabelada yer alan kullanımının tescilli olan hiçbir markasıyla birebir şekilde olmadığını, Davacı markasının yan markasıymış gibi kullanıldığının fotoğraf içeren bilirkişi raporları ile de sabit olduğunu, Davalılar; aynı içerikle farklı hesaplar oluşturarak; Davacının marka hakkını ihlal etmeye devam ettiklerini, dilekçelerinin 4. Maddesinde yer verdikleri üzere; haksız kullanımların halen devam ettiğini, bu nedenle; davacının söz konusu kullanımlardan zarar görmemesi için, sosyal medya hesaplarının ve internet sayfası içeriğinin de kaldırılmasını her türlü haksız marka kullanımına engel olunmasını talep zorunluluğu doğduğunu, takdir edilen teminat bedelinin fahiş olup daha makul bir teminata karar verilmesini, tedbir kararının infazında, fiziken yalnızca davalı tabelasının bir bölümü (… ibaresi), maddi değeri olmayan birkaç katalog ve yalnızca 1 (bir) gelinliğe el konulduğunu, el konulan gelinlik seçimi bizzat davalı …’in inisiyatifine bırakılarak maddi değeri en düşük gelinliğe el konulduğunu, kaldıki davalılar “…” ibaresi ile sökülen tabelanın ilk kısmı yerine “…” ibaresi ekleyerek tabelayı kullanmaya devam ettiklerini, bu hususlar gözetildiğinde davalının haksız çıkması halinde tedbir kararının icrası sonucu davalının uğramış olabileceği zararın takdir edilen teminatın katbekat altında olduğunu, bu sebeple takdir edilen teminatın uğranılan zarar gözetilerek makul ölçülere çekilmesini talep etmişlerdir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafından açılan 2020/116 D.İş sayılı dosyada davalı dinlenmeden ve davalıya tebligat dahi yapılmaksızın verilen 28.08.2020 sayılı ihtiyati tedbir kararının başkaca hiçbir gerekçe gösterilmeksizin kaldırılmasını, yerel mahkeme tarafından verilen ihtiyati tedbir kararının gerekçesiz, davanın esasını çözecek şekilde geniş tesis edilmiş ve hatta davacının sahibi olmadığı bir marka adeta davacının markası gibi kabul edilerek oluşturulmuş olduğundan usule ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, Yüksek mahkeme kararlarından da, yerel mahkemenin vermiş olduğu gibi davanın esasını, tüm uyuşmazlığı çözecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesi hukuka aykırı olup daha fazla zarara mahal vermemesi adına bu kararın bir an önce kaldırılması gerektiğini, keza bizzat yerel mahkeme tarafından da ihtiyati tedbirin uygulanmasında telafisi mümkün olmayan büyük zararların oluşabileceği kabul edilerek davacının teminata yönelik itirazlarının kabul edildiğini, dava konusu olayda ihtiyati tedbir şartları oluşmadığını, kaldı ki bir an için ihtiyati tedbir kararı verileceğini kabul etsek bile verilen tedbir orantılı olmadığını, bu ihtimalde “ters teminat” ilkesine göre karar verilmesi mümkünen yazılı şekilde karar verilmesinin güncel yargı pratiklerine aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından davacıya dahi ait olmayan markanın kullanılmasının engellenmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesinin kararın eksik inceleme ile verildiğinin açık kanıtı olduğunu, davacının müstakil olarak “…” ibaresini içeren bir markası bulunmadığını, davalının tüm kullanımlarının uzun yıllardır tescilli marka hakkına dayandığını, davacıya ait “…” ibaresinden müstakil tescilli bir marka olmadığını, davacının “…” markasının esas unsurunun … olarak kabul edilebilmesinin ise mümkün olmadığını, doktirin görüşleri ve Yargıtay kararları uyarınca şekil ve kelime unsurlarından meydana gelen markadan yalnızca 1 kelimenin seçilerek tescilli markaya sağlanan tüm hakların salt olarak bu sözcük üzerine atfedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, zaten davacının da bu hususu çok iyi bildiğinden mahkemeyi ve bilirkişileri yanıltma kastı ile kasten markasından “…” markası şeklinde bahsettiğini, … ibaresinin müstakil olarak tescil edilmeye dahi elverişli olmayan bir ibare olduğunu, Davacı adeta dilekçesinde ve tüm dosyada bir çeşit manipülasyon kullanarak aslında tescil dahi ettiremeyeceği markasına markasal bir koruma sağlamaya çalıştığını, … ibaresi daha önce defalarca tescil edilmiş, ayırt ediciliği düşük, herkesin kullanımına açık bırakılması gereken sözcüklerden olduğundan zayıf marka statüsünde olduğunu, davacıya ait tek tescilli marka olan “…” markası ile müvekkile ait “…” markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik ve dolayısıyla karıştırılma ihtimali bulunmadığını, usuli ve esasa ilişkin tüm sebeplerden görüldüğü üzere yerel mahkeme tarafından verilen ihtiyati tedbir kararının öncelikle usule sonra da davanın esasına aykırılık oluşturduğu açık olup kaldırılması, Mahkeme aksi kanaatteyse SMK m.159/2-c hükmünün uygulanarak, orantılı bir teminat karşılığında menfaat dengesine daha uygun olan ters teminat tedbirinin uygulanması yönünde teminatın türünün değiştirilerek müvekkil lehine ters teminat’a karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. 6769 sayılı Kanun’un 159.maddesinde ihtiyati tedbirler düzenlenmekte olup, madde hükmü “(1) Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.” şeklinde olup, söz konusu ihtiyati tedbir kararı, davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara ya da patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engelleyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dahil, bulundukları her yerde elkonulması ve bunların saklanması, herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi şeklinde verilebilir. Bu kanunda hüküm bulunmadığı durumda 6100 sayılı HMK hükümleri uygulanır. 6100 Sayılı HMK’nın 389/1. maddesinde ise, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesinin yer aldığı, düzenlemeye göre, tedbir kararına hükmedilebilmesi için; şartlara uygun tedbir kararı verilmemesi halinde mevcut durumda olabilecek değişiklik nedeniyle hakkın elde edilmesinin zor hatta imkansız hale gelmesine yönelik kuvvetli endişenin bulunması gerektiği, ayrıca HMK’nın 390/3. maddesinde, “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” şeklinde düzenleme yer aldığı, düzenleme gereği, ihtiyati tedbir kararının verilmesi için tam bir ispat aranmadığı, talebin yeterliliği hususunda mahkemeye kanaat verecek delilerin varlığının yeterli olduğu, bu kapsamda, bilirkişi raporu dosyası içeriği, Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları ile davalıya ait işyeri kayıtlarına ilişkin bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda yaklaşık ispat olgusunun gerçekleşmiş olduğu, ilk derece mahkemesince tedbire itirazın reddine yönelik olarak verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacı istinafı yönünden, 6100 sayılı HMK.’nun İhtiyati tedbirde teminat gösterilmesi başlıklı 392/1. maddesi “İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez.” hükmünü içermektedir. Yasa metninden de açıkça anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir talebinin kabulü halinde kural olarak teminat gösterilmesi zorunludur. Bunun istisnası yine madde metninde açıkça gösterilmiştir. Teminat aranmaması madde metninde belirtilen hallerle sınırlı olmak üzere ve mahkemece gerekçesi açıkça belirtilmek şartıyla mümkündür. Alınacak teminatın miktarını takdir hakkı hakime ait olmakla birlikte bu miktarın hak arama ve mahkemeye ulaşım özgürlüğünü engelleyici nitelikte olmaması gerekir. Somut olayda; mahkemece belirlenen teminat miktarının tarafların menfaat dengesi ve ihtiyati tedbirin amacına uygun olduğu kanaatine varılmıştır. Açıklanan bu sebeplerle, aleyhine tedbir kararı verilen davalı tarafça ileri sürülen istinaf başvurusunun ve davacı vekili istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/306 Esas sayılı dosyasındaki 09.10.2020 tarihli kararına karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 7- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi hükmü gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-f ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 14/01/2021