Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/2506 E. 2020/366 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2506
KARAR NO: 2020/366
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 21/10/2020
NUMARASI: 2020/241 E.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli) (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili ihtiyati tedbir talepli dava dilekçesinde özetle, davacının 1946 yılına kadar dayanan, İtalya menşeli, dünyanın en tanınmış şekerleme ve çikolata şirketler grubu …’un bir iştiraki olduğunu, ilk olarak 1965 yılında piyasaya arz edilen “…” markalı ürün ambalajının Türk Patent nezdinde tescilli olduğunu ve tanınmış marka olarak korunduğunu, davalının, davacıya ait … markaları ve ambalaj tasarımının ayırt edilemeyecek kadar benzerleri olan “..” ve “…” markalı ürünleri piyasaya arz ettiğini, bu kullanımların davacının haklarına tecavüz etmekte ve haksız rekabet yarattığını, davalı aleyhine Kocaeli 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/61 D.İŞ sayılı dosyasında alınan rapor ile de açıkça tevsik olduğunu, davalının Türk Patent nezdinde yapmış olduğu … No ve “…” ibareli marka tescil başvurusunun davacının itirazı üzerine reddedildiğini, davalı kullanımlarının davacının ticari itibarına da zarar verdiğini belirterek, davalıya ait “…” ve “…” markalarının ve davacının tescilli ambalaj tasarımının taklidinden ibaret ambalaj tasarımı kullanımlarının engellenmesini, bunları taşıyan ürünlerin üretiminin, satışının ve ihracatının durdurulmasına, markaya tecavüzün tespitine, durdurulmasına ve tecavüzün giderilmesine, 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ihtiyati tedbire itiraz ve cevap dilekçesinde özetle, ihtiyati tedbir kararının gereğinin süresi içerisinde yerine getirilmediğini, tedbir kararının kendilerine tebliğ olmaksızın davacı tarafın iddiaları ile ara karar tesis edilerek tedbir kararı verilmesinin ve süre uzatımının kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı firmanın fason üretici olduğunu ürünleri ile davacı firmanın ürünlerinin birbirleri ile ayırt edilemeyecek kadar benzer ve ya taklit olmadığını, davacının yaklaşık ispat şartını sağlayamadığını, belirterek mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir. İlk derece mahkemesince ilk olarak 23/07/2020 tarihinde; HMK 389.maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelecek bir değişiklik nedeniyle gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir. Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimal de olsa aksinin mümkün olduğunu göz ardı etmez. Bu sebepledir ki genelde geçici hukuki korumalara, özelde ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacize karar verilirken haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine, tüm delillerin incelenmesine yeterli bir zamanın olmaması gibi sebeplerle, yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddiaının yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir. Zira kesin hukuki koruma zaten deliller toplanıp yargılama sonuçlandırıldıktan sonra haklılık durumuna göre sağlanacaktır. Dolayısıyla geçici hukuki korumanın önemi ve amacı verilecek bir tedbir kararı ile gerçekleştirilmiş olacaktır. Tüm dosya kapsamı yaklaşık ispat şartı dikkate alınarak talebe konu tedbir yönünden yasal şartların oluştuğuna kanaat getirilmekle davacının tedbir talebinin takdiren 250.000,00 TL (ikiyüzellibintürklirası) nakdi teminat veya aynı miktarda kesin ve süresiz banka teminat mektubu ibrazı şartıyla kabulü ile, Davalıya ait “…” ve “…” markalarının, ambalaj tasarımlarının kullanımlarının engellenmesine, satış ve dağıtımının, ithalat ve ihracatının tedbiren önlenmesine, bu markaların ve ambalaj tasarımlarının bulundukları yerden toplanarak yeddi-emine tevdine karar verilmiştir. Takdiren 250.000,00 TL (ikiyüzellibintürklirası) nakdi teminat veya aynı miktarda kesin ve süresiz banka teminat mektubu ibrazı şartıyla kabulü ile, Davalıya ait “…” ve “…” markalarının, ambalaj tasarımlarının kullanımlarının engellenmesine, satış ve dağıtımının, ithalat ve ihracatının tedbiren önlenmesine, bu markaların ve ambalaj tasarımlarının bulundukları yerden toplanarak yeddi-emine tevdine karar verilmiştir. Davacı vekilleri 30/07/2020 Uyap tarihli dilekçesi ile mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararında belirtilen teminat tutarının yüksek olduğunu, Kurban Bayramı tatili ve müvekkilinin de yurt dışında mukim olması nedeniyle sürenin kısıtlı olduğunu belirterek, Teminat miktarının düşürülmesini, Teminatın Euro cinsinden depo edilmesini ve mahkememizce verilen sürenin uzatılmasını talep etmiş ve Mahkemece Davacı vekillerinin talebinin kısmen kabulü ile, araya Kurban Bayramı tatili girmesi nedeniyle, mahkememizce teminat yatırılması için verilen sürenin, süre bitiminden itibaren bir hafta (11/08/2020) uzatılmasına, Teminatın düşürülmesi ve Euro cinsinden depo edilmesine yönelik taleplerinin reddine karar verilmiştir. Davalı vekili tarafından Mahkeme ihtiyati tedbir kararına itiraz edilmesi üzerine, ilk derece Mahkemesi tarafından 21.10.2020 tarihli duruşma ve ara karar ile; TPMK kayıtları, Kocaeli 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/61 Değişik İş dosyası, mürafa duruşmasındaki taraf beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalı vekilinin ihtiyati tedbir kararının kaldırılması talebinin reddine karar verilmiştir. Davalı vekili 21.10.2020 tarihli ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin red kararına karşı istinaf dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesinin kararının aksine yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğini, uyuşmazlık konusu olayda, taklit marka, ambalaj veya davalı tarafından üretilen taklit markalı ürün söz konusu olmadığını, dolayısıyla smk m.29/1 uyarınca taklit maldan ve markaya tecavüzün varlığından söz edilemeyeceğini, benzerlik hususu ve karıştırma ihtimali, somut olayın tüm özellikleri değErlendirilmeksizin ilk bakışta anlaşılamayacağını, somut olayda davalının, işbu davaya konu markanın/ tasarımın sahibi olmadığını, davalının fason üretimini yaptığı dava konusu markaların, dava dışı hak sahipleri adına yurtdışında ve bir dönem için Türkiye’de tescilli olduğunu, somut olayda taklit mal söz konusu olmadığını, taklit mal kavramından, TRIPS’in 51. maddesinin 14(a) dipnotunda belirtildiği üzere, “bu mallar için geçerli olarak tescil edilmiş bir markaya benzer veya esas unsurları ile bu markadan ayırt edilemeyen bir markayı izinsiz olarak taşıyan ve bu nedenle ithalat yapılan ülkenin yasaları kapsamında söz konusu markanın sahibinin haklarını ihlal eden mallar ve bu malların ambalajları” anlaşılmakta olduğunu, “taklit” malın söz konusu olabilmesi için ya markanın aynısının ya da markanın ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanımının söz konusu olması gerektiğini, “benzer” ve “ayırt edilemeyecek kadar benzer” kavramları birbirinden farklı olduğunu, Markanın benzerinin kullanılması taklit olgusu yaratmadığını, SMK 29. maddenin 1. fıkrasının (a) bendi, 7. maddeye yollama yapmak suretiyle “benzer” kullanımların düzenlendiği m.7/2-b uyarınca benzer işaretin aynı veya benzer mal/hizmetlerde kullanılması neticesinde bir ihlalin söz konusu olabilmesi için “karıştırma ihtimali”nin varlığının şart olduğunun kabul edildiğini, markanın “aynısının” veya “ayırt edilemeyecek kadar benzerinin” kullanımı halinde tecavüz hali ile markanın “benzerinin” veya tanınmış markanın kullanımı halinde tecavüz halleri birbirinden ayrı olduğundan her birinin kendi bünyesinde barındırdığı şartlar bulunduğundan davada bu durumun sağlanmadığını, somut olayda davalı tarafından davacıya ait markanın/ambalajın “aynısı” kullanılmadığını, davalının fason üreticisi olduğu ürünün markasının bir bütün olarak davacı markasından tüketici tarafından fark edilecek derece önemli farklılıklar barındırdığını, davalı ve davacı tarafa ait marka silindir biçimindeki kavanozlarda satışa arz edildiğini, söz konusu kavanozlar alpella, sarelle, peripella gibi markalar tarafından, benzer şekilde fındık kreması, tahin, reçel gibi ürünlerin muhafazasında yaygın bir şekilde kullanılmakta ve tasarım olarak herhangi bir ihlale yol açmadığını, davalının ürettiği üründe yer alan … ürünündeki … yazısı bordo ve parlak yapıda olmakla, … yazısı ise siyah ve açık kırmızı olup; fonetik özellik, renkler ve yazım şekli dahil olmakla tüm görünüş itibariye tamamiyle farklı olduğunu, … ambalajının ön/sol kısmında, tescil sahibinin markasının amblemi olan @ (ako) işareti bulunduğunu, söz konusu tüm hususların ayırt edicilik vasfının bulunduğunu, … kavanozu fotoğrafında ise kakaolu ekmek ve fındık görseli bulunmaktadır, ancak ürünün ekmeğe sürülen bir ürün olması ve müşteriye ürünün içeriğinde yer alan maddelerin gösterilmesinin gerekli olması nedeniyle, söz konusu görsel müşterinin ürünü anlaması için zaruri olduğunu, markalar arasında benzerliğin olup olmadığı hususunun incelenmesine dahi gerek kalmadan evvel, somut olayda Smk m.7 ve m.29 şartlarının bulunmaması nedeniyle marka hakkına tecavüzünün varlığına ilişkin olarak, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun izah edilen maddelerindeki yasal koşulların oluştuğundan söz edilemeyeceğini, davalının fason üreticisi olduğu markaların türkpatent’in re’sen incelemesinden geçmiş olması, mevcut tescilli markalar ile arasında ayniyet veya ayırt edilemeyecek kadar benzerlik bulunmamış olduğunu gösterdiğini, davacı markasının tanınmış olduğunu ileri sürmekte ise de tanınmış markanın benzerinin kullanımı otomatik olarak tecavüz yaratmadığını, kanunda belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde ancak tanınmış markaya tecavüzden bahsedilebileceğini, söz konusu kullanımın markanın itibarından haksız bir yarar elde etmesi veya itibarına zarar vermesi veya ayırt edici karakterini zedelemesi gerektiğini, kabul manasında olmamak üzere, taklit malın varlığı söz konusu olsa dahi, SMK m.29/1-c -> taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde… marka hakkına tecavüzden söz edilebileceğinden davalının fason üretim yaptığı ve kendisine ait olmayan malların markasının bir başkasına ait markaya tecavüz ettiğini bilmesinin kendinden beklenmesi söz konusu olamayacağını, davalının yalnızca tescilli marka sahibine fason üretim yapmakta ve başkaca üretim ve satış yapmamakta olup, smk m.7 şartları somut olayda mevcut olmadığını, davalı imalat sebebiyle bu şekilde bir ekonomik menfaat elde etmekte ise de, söz konusu davaya konu markayı marka hukuku anlamında kullanan kişi konumunda kabul edilemeyeceğinden bu hizmet sağlayıcının da marka hukuku anlamında bir kullanımı bulunmadığından davacının davalıya karşı marka hukukuna dayanarak ihlal iddiasında bulunmasının mümkün olmadığını, tedbir kararını kabul manasında olmamak üzere, davacı tarafından ara kararda yer alan süre içerisinde teminat yatırılmadığından, tedbir kendiliğinden kalmış sayılması gerektiğini, savunma hakkı verilmeksizin, taraflarının yokluğunda verilen tedbir kararının usule aykırı olduğunu, Tedbir kararı ile davalı şirketin büyük bir zarara uğradığını ve uğramakta olduğunu, davalının fiilinin, SMK uyarınca marka hakkına tecavüz veya TTK uyarınca haksız rekabet teşkil etmemekte olup, davacı tarafından SMK gereğince ispat şartının sağlanamamış olması ve görünüşte haklılık unsurunun mevcut olmaması nedeniyle, ihtiyati tedbir kararı usule ve yasaya aykırı olduğundan ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle, e davalının özetle kendi içinde de çelişen Kullanılan markaların davalıya ait olmaması ve tescilli olması nedeniyle ihtiyati tedbir kararının hukuka aykırı olduğu, Kullanılan markaların müvekkil markalarından farklılaştığı, Tanınmış markanın benzerinin kullanılmasının direkt olarak tecavüz teşkil etmeyeceği, Fason üretim yapan davalının marka tecavüzü ve haksız rekabet yarattığının kabul edilemeyeceği, Ara kararda yer alan süre içinde teminatın yatırılmadığı, Davalıya savunma hakkı verilmeksizin verilen ihtiyati tedbir kararının usule aykırı olduğu, Tedbir kararı nedeniyle davalının üretimini durdurduğu ve büyük zarar uğradığı gerekçesiyle kararı istinaf ettiğini, öncelikle teminat mektubu yasal süresi içerisinde dosyaya ibraz edildiğini, davalı iddialarının aksine ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için yaklaşık ispat şartı oluştuğunu, davalının dava konusu davacının tanınmış … Marklarının ve ürünlerinin ayırt edilemeyecek derecede benzerlerini üretmekte, depolamakta, satışa sunmakta ve ihraç etmekte olduğunu, davalının iş bu eylemleri SMK m. 7 ile 29 uyarınca davacının marka haklarına tecavüz etmekte ve TTK m. 54 ve devamı hükümleri uyarınca haksız rekabet teşkil etmekte olduğunu, “…” kelime markasının TÜRKPATENT nezdinde … No ile tanınmış marka olarak da tescilli olduğunu, davacı şirketin … Markaları’nı ilk kez ortaya koyan ve ona ayrıt edicilik kazandıran kişi yani iş bu markaların gerçek hak sahibi olmasının yanı sıra tescillerden kaynaklı tüm hakların da sahibi olduğunu, davalı tarafından üretilen ürünler üzerinde kullanılan markalar ve dahi ürün ambalajları davacının marka ve kullanımları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, Davalı tarafından üretilip, satışa arz edilen “…” ve “…” markalı ürünler ile davacıya ait ve tanınmış … Markalarını taşıyan ürünler incelendiğinde, davalı tarafından üretilen ürünlerin gerek davacının tescilli markaları gerekse de ambalaj tasarımları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu açıkça görüldüğünü, davalının eylemlerinin davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet yarattığını, bu hususta dosya kapsamında tarafsız bir resmi bilirkişiden alınmış rapor mevcut olduğunu, 07.01.2020 tarihli bilirkişi raporunda davalı kullanımlarının marka tecavüzü ve haksız rekabet yarttığı da açıkça tespit edilmiş olup, yalnızca bu husus dahi yaklaşık ispat şartının gerçekleştiğini ortaya koyduğunu, davalının fason üretim yaptığı iddiaları gerçekleri yansıtmamakla beraber üretimin fason olup olmamasının davalının eylemlerinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet yaratttığı gerçeğini değiştirmediğini, Davalı fason üretici olduğundan bahisle eylemlerinin tecavüz teşkil etmeyeceğini iddia ettiğini, ancak davalı dosyada mübrez dilekçelerinde dava konusu ürünleri kimin için ürettiğini dahi beyan etmemiş ve ilgili ürünlerin fason üreticisi olduğunu tevsik eden tek bir delili dosyaya ibraz etmemiş olduğunu, delil tespiti kapsamında dava konusu ürünlerin davalıya ait satış mağazasında satışa sunulduğunun da tespit edildiğini, söz konusu kullanımın engellenmesinde davacının acil menfaati olduğunu, bu yönde karşı taraf dinlenmeksizin tanzim edilen tedbir kararının isabetli olduğunu, davalının mutemel zararlarına karşı dosyada teminat mevcut olduğunu, kaldı ki, fason üretim iddiaları ile tedbir kararından dolayı zarara uğradığı iddiaları kendi içerisinde çeliştiğini, davalı zararını ispatla yükümlü olup, zararını gösterir bir delili de dosyaya ibraz etmediğini, istinaf yolu başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. 10/01/2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi Gazete yayınlanıp aynı gün yürürlüğe giren 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun “İhtiyati tedbir talebi ve ihtiyati tedbirin niteliği” başlıklı 159. maddesinde; “(1) Bu Kanun uyarınca; dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilir. (2) İhtiyati tedbirler özellikle aşağıda belirtilen tedbirleri kapsamalıdır: a) Davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması. b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara ya da patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dâhil, bulundukları her yerde elkonulması ve bunların saklanması. c) Herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi. (3)İhtiyati tedbirlerle ilgili bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.” düzenlemesi yer almaktadır. 6100 Sayılı HMK.’nın “ihtiyati tedbirin şartları”na ilişkin 389-(2). maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Aynı Kanunun 390-(3). maddesinde ise; “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmü bulunmaktadır.Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK.’nun ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez. Ancak, kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir.Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür; bu çerçevede, aslında ispat ölçüsü bakımından HMK.’nda bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir. Davacının tescilli markasının 556 sayılı KHK anlamında iltibas yaratacak derecede aynı/benzer olup olmadıklarıdır. Bilindiği üzere tescilli bir markanın sadece aynısını değil aynı zamanda iltibas yaratacak derecede benzerini kullanmak da markaya tecavüz fiilini oluşturacaktır. Karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik telaffuz, anlam ve biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Halkın, karşılaştırılan işaretler arasında her hangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olacaktır. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup, malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karşılıklık yaşamaması gerekmemekte, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Benzerlik ve karıştırılma ihtimalinde tespitinde, markaların, benzer alıcı çevresine hitap edip etmedikleri, benzer ihtiyaçları giderip gidermedikleri, son kullanıcıları ve tüketici profilleri, bir birleri yerine ikame edilip edilemeyecekleri ve birinin diğerini tamamlama imkanının bulunup bulunmadığı, rekabet etme olanakları, kullanım amaçları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, kullanım yöntemleri, hedeflenen tüketici kesimi dikkate alınarak yapılmalıdır. Somut olayda; incelenen dosya kapsamına göre; dosyadaki mevcut görseller ve belgeler dikkate alındığında davacı ve davalı ile dava dışı şirket tarafından tescili yapılan markaların renk, şekil ve logo olarak karıştırılacak düzeyde benzerlik arzettiği dolayısıyla, olayımızda ihtiyati tedbir kararı için gerekli yaklaşık ispat şartının yerine getirilmiş olduğu gözetildiğinde mahkemece ihtiyati tedbirin devamı ile itirazın reddi kararlarında usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmamaktadır.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/241 E., sayılı ihtiyati tedbir ve ihtiyati tedbire itiraz kararlarına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcı davalı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA,5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi hükmü gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-f ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 03/12/2020