Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/249 E. 2021/81 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/249
KARAR NO: 2021/81
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/03/2017
NUMARASI: 2014/881 E. 2017/325 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacı akaryakıt sektöründe faaliyet gösterdiğini, kendi marka ve logosu altında … standartlarında kurulu/kurulacak akaryakıt istasyonlarında LPG ve Madeni Yağ satış faaliyeti gerçekleştirdiğini, taraflar arasında 27.04.2004 tarihli 15 yıl süreli Bayilik Sözleşmesi imzalandığını, söz konusu akaryakıt bayilik sözleşmesi kapsamında, … davalı şirkete bayilik hakkı verileceğini ve yatırım yapılacağını, istasyonun maliklerinin de istasyon üzerinde 15 yıl süreli intifa hakkı verdiklerini, Rekabet Kurumunun 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalarındaki grup muafiyeti tebliğ kapsamında bayilik sözleşmelerinin 5 yıla uyarlandığını, bu tebliğ doğrultusunda 29/03/2006 tarihinde 5 yıl süreli yeniden bir akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, daha önce imzalanan bayilik sözleşmesinin yeni imzalanan bayilik sözleşmesi eki niteliğinde kaldığını, davalı şirket ile 26/03/2006 tarihinde Re’sen Satış Taahhütnamesi imzalandığını, Rekabet Kurumunun 12/03/2009 tarihli duyurusu neticesinde intifa sürelerinin 5 yıla indirilmesi nedeniyle 18/09/2005 tarihinden önce akdedilen bayilik sözleşmelerinin süresi ne olursa olsun 18/09/2010 tarihinde sona ermesi nedeniyle, taraflar arasındaki akdi ilişkinin 18.09.2010 tarihinden itibaren kendiliğinden sona erdiğini, akabinde 20.09.2010 davalı şirket ile bayilik protokolü imzalandığını, yine aynı gün 5 yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, 16.09.2010 tarihinde satış taahhütnamesi imzalandığını, davalılardan … ile 20.09.2010 tarihinde 150.000.-TL’lık limit dahilinde kefaletname imzaladığını, davalı şirketin 20.09.2010 tarihli 5 yıl süreli bayilik sözleşmesini 06.10.2010 tarihinde feshettiğini, davalının 26.03.2006 tarihli taahhütname ile her yıl 2.000 m3/yıl ürün (benzin-motorin) almayı ve 20.09.2010 tarihli taahhütname ile de her yıl 1.500 m3/yıl beyaz ürün almayı taahhüt ettiğini, davalıların taahhütlere uymadan sadece 4.912 m3 ürün aldığını, davalının yıllar itibariyle taahhüt ettiği ürün satışlarını eksik yaptığı için müvekkilinin kar kaybı tutarını cezai şart ödeyeceğini, her yılın sonu itibariyle beyaz ürün için o tarihteki motorindeki dağıtıcı şirket payı madeni yağ için kg başına cari yılda Alpin 10W/40 motor yağının 61 gün vadeli cari kg başına fıçılı afişe fiyatının %30’u kadar esas alınarak hesaplanmasını kabul ettiğini, 20.09.2010 tarihli sözleşme kapsamında ise eksik alınan beher m3 beyaz ürün için 25.-USD cezai şart ödemeyi kabul ettiğini, müvekkilini edimlerini yerine getirdiğini, istasyonlarda … kurumsal kimlik ve markası altında taahhüt edilen ürünlerin satışının yapılacağı inancıyla kurumsal kimlik giydirmesi, demirbaş yatırımı ve bayililik hizmeti vs. adlar altında 200.000.-USD yatırım yaptığını, protokolün 4. m. göre davalının edimlerini yerine getirmemesi halinde 50.000.-USD cezai şartın ödeneceğinin kabul edildiğini, sözleşmenin 45. m. fesih tarihinden sözleşme sonuna kadar geçecek dönemde yıllık satış taahhüdüne göre satması gereken toplam malların miktarına karşılık gelen kar kaybını ödeyeceğini, taraflar arasında 27.08.2004-20.09.2010 dönemi ve sözleşmenin sona erdiğini, 20.09.2015 dönemine kadarki eksik alınan ürün bedellerinden dolayı müvekkilin kar kaybına uğradığını, madeni yağ ve LPG hariç şimdilik 26.03.2006-20.09.2010 tarihleri arasında 10.000.-TL ve sözleşmenin feshi nedeniyle sona erdiği 21.09.2010-20.09.2015 tarihine kadar 10.000.-TL cezai şarttan alacağın temerrüt tarihinden itibaren bankaların mevduata uyguladıkları en yüksek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili sunmuş olduğu 03/10/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 336.276,58 TL’ye yükseltmiş olup ıslah harcını 04/10/2016 tarihinde ikmal etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Bayilik Sözleşmelerinin eki niteliğindeki taahhütnamelerde yer alan rakam ve cezai şart miktarları genel işlem koşullarına getirilen sınırlamaya aykırı olduğunu, 26.03.2006 ve 16.09.2010 tarihli satış taahhütnamelerinde yer alan miktarların TTK 55/f-2 ve TBK aykırı olduğunu, anılan sözleşme ve taahhütname içeriklerinin karşılıklı müzakere edilmediğini ve tek tip sözleşmeler olduğunu, taraflar arasında 2004 yılında 15 yıl süreyle intifa tesis edildiğini ve bu sürenin 2011 yılında dolduğunu, 20.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesinin geçersiz olduğunu, davacının imzalanan sözleşmeleri EPDKya bildirmediğini ve sözleşmenin uygulanması konusunda bir girişimde bulunmadığını, sözleşme 20.09.2010 tarihinde imzalanırken satış taahhütnamesinin sözleşmeden önce 16.09.2010 tarihinde imzalanmış olması nedeniyle geçerli olmadığını, davacının talep ettiği cezai şartın son derece fahiş olduğunu, davalının taahhütnamelerdeki miktarı aşmış olsaydı bile talep edilen cezai şart miktarı kadar gelir elde etmesinin sözkonusu olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; Dava dilekçesinde davacının talep ettiği alacağın iki başlık altında toplandığı, bunlardan ilkinin 29.3.2006 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 26.3.2006 tarihli resen taahhütname başlıklı sözleşmede kararlaştırılmış olan cezai şart, ikincisinin ise 20.9.2010 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 16.9.2010 tarihli satış taahhütnamesi olduğu, sözleşme ilişkisi çerçevesinde tarafların cezai şart kararlaştırabileceği, 26 Mart 2006 tarihli resen taahhütname başlıklı protokolde davalı şirketin bayilik sözleşmesinin imzalanmasından itibaren piyasa satış olarak yılda 2000 metreküp beyaz ürün, 5 ton madeni yağ satmayı satış tarihinde eksik sattığı her metreküp beyaz ürün ve madeni yağ için davacının maruz kaldığı kar kaybı tutarını cezai şart olarak ödeyeceğini kabul ettiği, sözleşme ile davalı şirket arasında eksik mal alınması durumunda ödenmesi kabul edilen cezai şartın ifa ile birlikte istenebilir cezai şart niteliğinde olduğu, olayların oluş tarihine göre yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 158 maddesinin 2. Fıkrası gereğince ifa ile birlikte istenebilir cezai şart türünde alacaklının herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin sözleşmeden kaynaklanan ifayı kabul etmesi halinde artık cezai şart isteyemeyeceği, akaryakıt sektöründe dağıtıcı firmalarının bayilerinin mal alışlarını anlık olarak takip edebildiği ve hatta haftalık, 15 günlük, aylık mal alışlarına göre projeksiyon yaparak taahhütlerinin ya da hedef satışlarının neresinde oldukları hususunun özellikle saha ekiplerinin bayii ziyaretlerinde sık sık ifade etmelerinin genel bir uygulama olduğu düşünüldüğünde davacının bayilik sözleşmesindeki ilgili fesih hakkını kullanmamasının cezai şart hükümlerin uygulanmasından zımnen vazgeçtiği anlamını taşıdığı, buna göre davacı sözleşmedeki taahhütnamede öngörülen asgari alım taahhüdüne uyulmadığı halde sonraki yıllar bakımından herhangi bir ihtar çekmeden ve ihtirazi kayıt koymadan ifaya devam etmiş olduğundan önceki yıllara ilişkin cezai şartı talep edilemeyeceği, ancak son yıla ait cezai şartı isteyebileceğinin kabulü gerektiği; buna göre 26.03.2006 ile 20.09.2010 tarih aralığı için davalılardan cezai şart talep hakkının bulunmadığı ancak davacı şirket ile davalı şirket arasında 20.09.2010 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığı ve 16.9.2010 tarihinde de satış taahhütnamesi imzalandığı, sözleşmenin genel işlem şartı niteliğinde bulunmadığı, sözleşme koşulları ve davalının mali yapısı dikkate alındığında 20.09.2010 tarihli sözleşmenin davalı şirket tarafından haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği, 20.09.2010 tarihli sözleşme döneminde fiilen satılan miktarlar ve sözleşmenin erken feshine dayalı olarak taahhüdün altında kalan satış farklarından kaynaklanan cezai şart talep hakkının bulunduğu ve bunun da satış rakamlarına göre 187.069,75.-USD olduğu(TL karşılığı 336.276,58.-TL) davalının mali yapısına göre belirtilen tutarda cezai şartın ödenmesinin davalı şirketin ekonomik olarak mahvına yol açacak düzeyde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalılardan …’nun sorumluluğu 150.000,00.-TL ile sınırlı olduğundan bu kısım bakımından sorumlu tutulmasına karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Davalı şirketin, 2004 yılında davacı … lehine 15 yıllığına intifa hakkı tesis ettiğini, bu intifa hakkı halen kaldırılmamış olup süresinin 2019 yılında sona ereceğini, davalı bayi şirketin bütün yaptığı sözleşmelerin bu intifa baskısı altında imzaladığını Rekabet Kurulu ve Danıştay 13. Hukuk Dairesi’nin 13.05.2008 tarih ve 2006/1604 E. & 2008/4196 K. Sayılı kararlarına göre intifa hakkı baskısı altında imzalanan bayilik sözleşmelerinin geçersiz olduğunu, davalı şirketin bu kararlar doğrultusunda muafiyetten yararlanması gerektiğini, Davacı akaryakıt dağıtım şirketinin, davalı bayi şirketle imzalattığı 20.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ve 16.09.2010 tarihli taahhütnamenin şartlarının, Türk Ticaret Kanunu md.55/f’deki ‘’dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları ve Türk Borçlar Kanunu md.20-25’ de düzenlenen ‘’genel işlem koşulları’’ niteliğinde olduğunu, bu sözleşme ve taahhütnamelerin intifa baskısı altında bütün bayilere imzalattırılan standart sözleşmeler olup genel işlem koşulu niteliğinde olan bu maddelerin Türk Borçlar Kanunu’na göre yazılmamış hüküm sayılması gerektiğini, Bayilik sözleşmesi ve taahhütnameden kaynaklı cezai şartın fahiş olduğunu ve davalının ekonomik olarak mahfına sebebiyet verecek miktarda olduğunu, mahkeme kararında kabul edilen miktar olan 336.276,58 TL’nin davalı bayiinin ekonomik olarak mahfına neden olacağı için kabul edilemeyeceğini, 24.12.2014 tarihli bilirkişi raporundan da açıkça anlaşılacağı üzere yıllık karı 69.478,62 TL olan davalı şirketin bu miktar bir cezai şartı ödemesinin mümkün olmadığını, şayet mahkemece illa bir cezai şarta hükmedecekse, bu miktarın davalı bayiinin geliri ile uyumlu ve ekonomik olarak mahfına sebebiyet vermeyecek bir miktar olması gerektiğini Davacının dava dilekçesinin netice ve talep kısmında; talep ettiği tazminatın 10.000 TL’lik kısmını 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için istediği, diğer 10.000 TL’yi ise feshedilen 20.09.2010 tarihli ikinci bayilik sözleşmesine dayanarak talep ettiği, ancak yerel mahkemenin hüküm gerekçesinde açıkça ‘’…26.03.2006 ile 20.09.2010 tarih aralığı için davalılardan cezai şart talep hakkı bulunmadığını…’’ tespit etmiş olmasına rağmen, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratıldığını, mahkemenin en azından taleple bağlılık ilkesini gözeterek davacının 26.03.2016 tarihli sözleşmeye dayanarak istemiş olduğu 10.000 TL’nin reddine karar vermesi gerektiğini beyan ederek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmeler kapsamında, davalının yıllık asgari alım taahhüdüne aykırı davrandığı iddiasından kaynaklanan ve sözleşmenin feshinden doğan cezai şart alacağının tahsiline yönelik alacak davasıdır. Davanın konusu, 29.03.2006 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 26.03.2006 tarihli “re’sen taahhütname” başlıklı sözleşmede kararlaştırılmış olan cezai şart ile 20.09.2010 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 16.09.2010 tarihli satış taahhütnamesidir. Taraflar arasında son olarak imzalanan 20.09.2010 tarihli sözleşmenin 06.10.2010 tarihinde davalı tarafça haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği anlaşılmıştır. 1-) Davalı taraf, davalı şirketin, 2004 yılında davacı … lehine 15 yıllığına intifa hakkı tesis ettiğini, davalı bayi şirketin bütün yaptığı sözleşmelerin bu intifa baskısı altında imzaladığını beyan etmiş ise de, bu yönde dosyaya yansıyan somut bir delilin olmadığı, dolayısıyla bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. 2-) Yine davalı tarafça, taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmelerin genel işlem şartı niteliğinde olduğu ve haksız şartlar içerdiği, bu nedenle Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca geçersiz olduğu ileri sürülmüş ise de; sözleşmelerin imzalandığı tarihte yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanununda Genel İşlem Koşullarının düzenlememiş olması nedeniyle somut olayda uygulama yerinin bulunmadığı, dolayısıyla bu yöndeki istinaf sebebinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır. 3-) Sözleşme tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun 158/2. Maddesi, ”Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise, alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir. Meğer ki alacaklı bu hakkından sarahaten feragat etmiş veya kayıt dermeyan etmeksizin edayı kabul eylemiş olsun.” şeklindedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 179.maddesinde yerini bulan düzenleme dikkate alındığında, somut olayda ifayla birlikte talep edilen cezai şart bulunduğu ve alacaklının, herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin sözleşmeden kaynaklanan ifayı kabul etmesi halinde artık cezai şartı isteyemeyeceği görülmektedir. Somut olaya gelindiğinde, davalı şirketin 29.03.2006 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 26.03.2006 tarihli “re’sen taahhütname” başlıklı sözleşme süresince davacı ürünlerinin satışını yapması, davacının da sözleşmede öngörülen asgari miktarda akaryakıt ürünü almamasına rağmen davalı şirkete ürün sağlamaya devam etmesi ve ürün bedellerini çekincesiz kabul etmesi karşısında; taraflar arasındaki sözleşme uyarınca kararlaştırılan cezai şartın davacı tarafça istenemeyeceği, zira davacının bu hususta davalı tarafta haklı bir güven oluşturduğu, davalı şirketin kendisinde uyandırılan bu haklı güven dolayısıyla davacı şirketten akaryakıt alımına devam ettiği, bu şekilde ortaya çıkan “güven sorumluluğunun”, dürüstlük ilkesinin bir gereği olduğu, dolayısıyla İlk Derece Mahkemesi kararında yapılan ve davacının 26.03.2006 ile 20.09.2010 tarihleri arasında cezai şart talep hakkının bulunmadığına yönelik değerlendirmesinin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığının 2012/19-670 E- 2013/171 K. Sayılı 30.01.2003 tarihli kararı) Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; Davalı tarafça, davacının dava dilekçesinin netice ve talep kısmında; talep ettiği tazminatın 10.000,00 TL’lik kısmını 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için, diğer 10.000,00 TL’yi ise feshedilen 20.09.2010 tarihli ikinci bayilik sözleşme için talep ettiği, ancak mahkeme hükmünün gerekçesinde ”…26.03.2006 ile 20.09.2010 tarih aralığı için davalılardan cezai şart talep hakkı bulunmadığını…” belirtilmesine rağmen, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratıldığı, mahkemenin en azından taleple bağlılık ilkesini gözeterek davacının 26.03.2006 tarihli sözleşmeye dayanarak istemiş olduğu 10.000 TL’nin reddine karar vermesi gerektiği yönündeki istinaf sebebine değerlendirildiğinde; 26.03.2006 ile ikinci sözleşme tarihi olan 20.09.2010 tarihleri arasında davacının cezai şart talep hakkının bulunmadığı, talep edilebilecek cezai şartın 20.09.2010 tarihli sözleşmeye ilişkin olduğu, bilirkişi raporunda yapılan cezai şart hesaplamasının bu husus dikkate alınarak yapıldığı ve mahkemece davacının 26.03.2006 tarihli sözleşmeye dayanarak istemiş olduğu ve fakat talep hakkının bulunmadığına hükmedilen 10.000,00 TL’nin diğer sözleşme dönemine ilişkin olarak talep edilen 10.000,00 TL ile birlikte toplamda 20.000,00 TL dava değeri olarak kabul edilip, 20.000,00 TL’lik bu kısma dava tarihinden, bakiye 316.276,58 TL’lik kısma ise ıslah tarihinden itibaren hükmedildiği, ancak davacının iki ayrı dönem için ayrı ayrı 10.000,00 TL cezai şart alacağı üzerinden davayı açmış olmasına ve mahkemece bu dönemlerden 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için cezai şart alacağı talep edilemeyeceği yerinde olarak kabul edilmiş olmasına rağmen bu dönem için dava açılırken talep edilen 10.000,00 TL’nin reddine karar verilmesi gerekirken davanın tümden kabulüne karar verilmesi suretiyle gerekçe ve hüküm kısmı arasında çelişki oluşturulması doğru görülmemiştir. Dolayısıyla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu yerindedir. 4-) Ayrıca, davalı, mahkemece belirlenen cezai şartın ekonomik yönden mahvına neden olabileceğini ileri sürmüştür. Mahkemece hükme esas alınan 29.08.2016 tarihli bilirkişi heyet raporuna göre; davalı şirketin 31.12.2013 tarihli Öz Kaynaklarının 696.306,82 TL düzeyinde bulunduğu, hesaplanan cezai şart tutarını karşılayabilecek yeterlilikte olduğu belirtilmiştir. Cezai şart alacağının talep edildiği işletmenin ekonomik olarak mahvına neden olacağının anlaşılması halinde, cezai şart alacağından takdiri olarak indirim yapılabileceği Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararları ile kabul edilmiştir. Buna göre, davalı şirketin 31.12.2013 tarihli Öz Kaynaklarının 696.306,82 TL düzeyinde bulunduğu, hesaplanan cezai şartın ise 336.276,58 TL olduğu ancak bu miktarın 10.000,00 TL’lik kısmının yukarıda belirtilen nedenlerle reddedilmesi gerektiği ve bu suretle alacak miktarının 326.276,58 TL olduğu dikkate alındığında, davalının ekonomik durumuna, somut olayın özelliklerine göre bu miktardaki cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte bulunduğu anlaşılmakla cezai şart alacağında takdiren % 50 oranında indirim yapılarak 163.138,29 TL cezai şart alacağına hükmedilmesinin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu da yerindedir. Ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince istinafa konu kararın kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, bu kapsamda, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği, gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun 3 ve 4 no’lu bentlerde belirtilen sebeplerle KISMEN KABULÜNE, 2- 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23.03.2017 gün ve 2014/881 Esas, 2017/325 Karar sayılı kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 3- Davanın KISMEN KABULÜNE, 3/a- 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için talep edilen 10.000,00 TL cezai şart alacağı talebinin REDDİNE, 3/b- 326.276,58.-TL cezai şart alacağının takdiren % 50 tenkisi ile 163.138,29 TL’nin (davalı …’nun sorumluluğu 150.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere) davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, cezai şartın 10.000,00 TL’lik kısmına dava tarihinden, 153.138,29 TL’lik kısmına ise ıslah tarihi olan 04/10/2016 tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesine, 4- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 11.143,97 TL karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 5.742,76 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.401,21 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle hazineye gelir kaydına, (davalı ..’nun sorumluluğu 4.965,87 TL ile sınırlı olmak üzere) 4/b- Davacı tarafından yapılan 5.742,76 TL harç, 28,05 TL açılış gideri, 3.527,00 TL bilirkişi, tebligat-posta vs. gideri olmak üzere toplam 9.297,81 TL yargılama giderinin davanın kabul-red oranına göre hesaplanan 4.510,31 TL’sinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine (davalı …’nun sorumluluğu 4.146,77 TL ile sınırlı olmak üzere), bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 4/c- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 19.448,14 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine (davalı …’nun sorumluluğu 18.200,00 TL ile sınırlı olmak üzere), 4/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’nin 13/(3) maddesine göre, 19.448,14 nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 5- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 5/b- İstinaf yargılaması için davalılar tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 27,80 TL posta gideri olmak üzere toplam113,50 TL’nin, davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 5/c- İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5/d- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/02/2021