Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/244 E. 2021/156 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/244 Esas
KARAR NO: 2021/156
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul(kapatılan) 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 11/04/2017
NUMARASI: 2014/213 E. – 2017/51 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının 1953 yılında faaliyete başladığını, ilaç üretim ve pazarlama faaliyeti gösteren bir şirket olduğunu, davacının Türk Patent Enstitüsü nezdinde … nolu “…” ibareli başvuruyu dosyaladığını, anılan marka başvurusuna karşı davalı tarafında itirazının dosyalandığını, bu itirazın Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunda değerlendirilmiş ve davacı adına dosyalanan … ibareli başvurusu, davalının … ibareli markasına benzer olduğu gerekçesiyle red edildiğini, davacıya ait … nolu … başvurusunun davalı adına … sayıyla tescilli … ibareli marka nedeniyle red edildiğinden bu davayı açtıklarını, Türkiye’ de … markasının kullanılmasına dair bulguya ulaşılamadığını, bu markalarının 3. Kişileri devredilme riskinin bulunduğunu, bu dava neticesinde verilecek hükmün icrasının güvencesi amacıyla dava konusu tescilin devrinin dava sonuna kadar önlenmesi amacıyla tedbir verilmesini, davalı adına kayıtlı … sayıyla tescilli … ve … sayıyla tescilli … markalarının kullanılmamaları sebebiyle hükümsüzlüğüne, markalar sicilinden terkine, yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı adına kayıtlı … sayıyla tescilli … ve … sayıyla tescilli … markalarının 5 yıldır kullanılmadığından hükümsüzlüğünün talep edildiğini, anılan davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalının mezkur markaları kesintisiz şekilde çok uzun yıllardan beri kullandığını, Türkiye ve dünyada tanınmış bir marka olduğunu, dava konu markaların 556 Sayılı KHK’nın ilgili maddesi anlamında kullanıldığını, davacının davayı açmakta hukuki menfaatinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Tüm bu hususlar nazara alındığında, her ne kadar dava açıldığı tarihte 556 sayılı KHK’nın 14.maddesi kapsamında değerlendirmeye girilmiş ise de, dosya derdest iken KHK’nın 14.maddesinin Anayasa Mahkemesinin iptali sebebiyle davanın yasal dayanağı kalmamış olmakla, davanın niteliği itibariyle de yasal boşluğun Medeni Kanunun 1.maddesi kapsamında doldurulamaması sebebiyle, karar tarihinde yasal dayanağı bulunmayan davanın aşağıda yazılı olduğu üzere reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde dosyalanmış olan 2012/43812 numaralı ve … ibareli başvurunun sahibi olduğunu, davalının itirazı üzerine başvurularının reddedildiğini, Türkiye de marka hukukunun esasına ilişkin, maddi boyutunu düzenleyen Paris Konvansiyonu (PK) ile Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması’na (TRIPs) taraf olduğunu, somut olay bakımından, Anayasa madde 90/5 uyarınca konu ile bu uluslararası sözleşmelerin hükümlerinin doğrudan uygulanabileceğini, hâkimin, yasal boşluğu KHK madde 14 muadili bir madde ile doldurabileceğini, bu yönde verilen Bakırköy 2. FSHH Mahkemesinin kararı mevcut olduğunu, konu ile ilgili uluslararası hükümlerin var olduğu durumda, Anayasa madde 90/5 bu hükümlerin uygulanmasına izin verdiğinden yasal boşluk bulunduğu iddia edilemeyeceğini, markanın orijininde kullanım gerekliliğinin var olduğunu, Türkiye’deki yasa koyucunun esasında kullanım zorunluluğunu öngörmüş olduğunu, ancak şekli bir eksiklik/yanlışlık sebebiyle söz konusu düzenleme boşluğunun ortaya çıktığını, uluslararası antlaşmaların yorumlayıcı veya tamamlayıcı şekilde doğrudan etkilerinin olabilmesi için yasal mevzuatta mevcut bir hüküm olması gerektiğini burada ise artık böyle bir hüküm bulunmadığı için uluslararası antlaşma düzeninin ancak “düzenleyici” doğrudan etkisi olabileceğini, TRIPs m. 19’un bizatihi kenar başlığında “Markayı Kullanma Koşulu” ifadesi geçtiğini, burada esasında amaçlananın, kullanma gerekliliğinin tescilden önce değil, tescilden sonra öngörülmüş olması hali olduğunu; yoksa böyle bir şartın hiç aranmaması, marka hukukunun temelleri ile örtüşmediğini, uluslararası antlaşmaların doğrudan düzenleyici etkisi olmasa da, MK. m. 1’in yardımı ile hâkimin bir boşluğun varlığını kabul etmesi ve bu boşluğu yukarıda açıklanan PK ve TRIPs’in kullanma zorunluluğunu opsiyonel şekilde düzenleyen hükümleri ile doldurması gerektiğini, bu boşluğun doldurulmasında kullanılacak teknik, -kullanma zorunluluğu varmışçasına- PK. m. 5/C ve TRIPs m. 19’un düzenleyici şekilde doğrudan uygulanması olduğunu, açıklanan nedenlerle İstanbul 4.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 11.04.2017 T. 2014/213E. 2017/51K. sayılı kararının ortadan kaldırılarak iptaline ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Dava, kullanmama sebebiyle markanın 556 Sayılı KHK’nin 14. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkin olup mahkemece yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf incelemesi istinafa başvuran tarafın istinaf başvuru dilekçesinde bildirdiği sebeplerle ve kamu düzeniyle sınırlı olarak incelenmiştir. Eldeki davanın açılmasından sonra, 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 gün ve 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nin 14. maddesinin iptaline karar verilmiştir. MarkKHK’nın Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile iptal edilen 42/c maddesi uyarınca 5 yıl kullanılmayan markanın iptali gerektiği, bundan ayrı kullanma yükümlülüğünün düzenlendiği 14. maddeye göre de, dava tarihinden geriye doğru 5 yıl kullanılmayan markanın iptali söz konusu olduğu, ancak bu maddenin Anayasa Mahkemesinin 06/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2016/148-189 sayılı 14/12/2016 tarihli kararı ile iptal edildiği, AYM kararlarının bütün kişi ve kurumları bağladığı, bu durumda MarkKHK kapsamında kullanmama yükümlülüğünün herhangi bir yaptırımı kalmadığı, dolayısıyla, davanın, hukuki dayanaktan yoksun kaldığı, her ne kadar, Paris ve TRIPS sözleşmelerinde marka kullanma yükümlülüğüne uymamanın iptal yaptırımına tabi olacağı yönünde ilkeler yer alsa da, uluslararası anlaşma hükümlerinin anlamı, iç hukukta bu yönde düzenleme yapılması gerektiği yolunda olduğu, uluslararası sözleşmelerin akit devletleri bağladığı iç hukuk metinlerinin ise ilgili devlet vatandaşlarını, tüzel kişileri bağladığı, bu nedenle, uluslararası sözleşme kurallarının bu davada uygulanamayacağı, ayrıca ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de kullanma yükümlülüğü getiren bir hükmün olmadığı, TRIPS’in 19. maddesi hükmünün marka için kullanma yükümü getirmediği, aksine ülkelerin markanın kullanım zorunluluğunu getirmekte serbest olduğunu bir ilke olarak ortaya koyduğu, ülkemizin taraf olduğu Paris Sözleşmesi’nin 5/c ve TRİPS Sözleşmesi’nin 19. maddesinin de tescilli kullanım zorunluluğundan bahsetmediği, sadece kullanılmama haline ilişkin ülkede bir şart varsa bu şartın uygulanmasına yönelik sınırlayıcı kurallar koyduğu, AYM kararının yürürlüğe girdiği anda eldeki bütün uyuşmazlıklara etki edeceği, sadece kazanılmış haklara herhangi bir etkisi olmayacağı, dolayısıyla, çekişmenin devam ettiği 14. maddeye dayalı davalar bakımından herhangi bir kazanılmış hak oluşmadığından AYM kararının, iptal davalarının hukuki dayanağını ortadan kaldırdığı gerekçesiyle markanın gerek hükümsüzlük, gerekse iptal koşullarının oluşmadığı gerekçesinin doğru olduğu anlaşılmıştır. Ancak Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan bir olay nedeniyle artık dava konusu edilen talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesine gerek ya da neden kalmıyorsa, burada davanın konusuz kalmasından söz edilebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda mahkemenin yargılamaya devam etmesine gerek yoktur. Bu durumda mahkemenin bir tespit hükmü niteliğinde olmak üzere esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermesi gerekir. Dava konusu hakkın davacıya ödenmesi, verilmesi ya da müdahalenin kaldırılması, davacı ve davalı sıfatının birleşmesi, yeni çıkan bir kanun ya da Anayasa Mahkemesi kararı ile ya da kişiye sıkı sıkıya bağlı ve mirasçılara geçmeyen bir hakka ilişkin davalarda taraflardan birinin ölümü gibi nedenlerle dava konusuz kalabilir. Hal böyle olunca mahkemece, davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verilmesi gerekirken, davanın reddi yönünde hüküm kurulması isabetli değildir. Öte yandan eldeki davanın konusuz kaldığı anlaşılmakla, yargılama giderleri yönünden, mahkemece davanın açılış tarihi esas alınarak tarafların haklılık durumunun belirlenmesi gerekirken, davacının yargılama giderlerinden sorumlu tutulması da doğru görülmemiştir. Eldeki davada davacı taraf kullanmama nedeniyle hükümsüzlük kavramına dayanmış, davalının kendi adına tescilli markayı kullanmadığını ileri sürmüştür. İş bu davanın niteliği itibariyle ispat yükü davalıya ait olup, davalı tarafça markanın ciddi anlamda kullanıldığı hususu kanıtlanmak durumundadır. Buna karşın, davalı tarafça dosyaya değinilen herhangi bir kullanım kanıtı sunulmadığı gibi markanın tanınmışlığı da kanıtlanmış değildir. Bu durumda, konusuz kalan dava nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına ve dava tarihindeki haklılık durumu gözönüne alınarak, yargılama giderlerinin harç bakımından davalı üzerinde bırakılmasına karar vermek gerekirken, ( diğer yargılama giderleri yönünden istinaf istemi olmadığından Mahkemece verilmiş olan yargılama giderlerinin aynen devamına) yazılı şekilde sonuca gidilmesi doğru görülmemiş, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf isteminin belirtilen gerekçe ile kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun kamu düzenine ilişkin olup re’sen gözetilen sebeplerle ESASTAN KABULÜNE, 2- 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İstanbul (Kapatılan) 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 11/04/2017 gün ve 2014/213 Esas, 2017/51 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3- Konusu kalmayan dava esası hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 3/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gerekli 59,30 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 25,20 TL harçtan mahsubu ile bakiye 31,10 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3/b- Davanın dayanağı olan 556 Sayıl KHK’nın 14.maddesi, dava derdest iken Anayasa Mahkemesinin 2016/148 esas ve 2016/189 Karar sayılı 14.12.2016 tarihli kararı ile iptal edildiğinden, davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, aynı sebeple yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 3/c- Tarafların yatırmış olduğu gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştikten sonra talep halinde ilgilisine iadesine, 4- İstinaf incelemesi yönünden; 4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince peşin alınan 31,40 TL istinaf karar harcının (maktu) istinaf eden davacıya İADESİNE, 4/b- İstinaf yargılaması sırasında davacı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 30,60 TL posta gideri olmak üzere toplam 116,30 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 6100 Sayılı HMK.nun 353/1-b-2 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme oybirliğiyle ve 6100 Sayılı HMK’nun 361/1 maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 18/02/2021