Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/24 Esas
KARAR NO: 2020/164
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/07/2017
NUMARASI: 2014/1865 E. – 2017/780 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Davalı aleyhine davacıya olan borcundan dolayı İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalı (borçlu) ‘nın icra dosyasına itirazda bulunduğunu, davalının, 12.07.2012 tarihinden itibaren çeşitli tarihlerde davacıdan hırdavat malzemeleri satın aldığını, bu malzemeleri … şubelerinin tadilatı ve yapımı için kullandığını, ürünlerin teslim edildiğine dair teslimat fişlerini … Ltd. Şti. adına çeşitli tarihlerde farklı yetkililer teslim aldığını, örneğin; 06.09.2013 tarihli … nolu teslimat fişini …, 17.09.2013 tarihili … nolu teslimat fişini …, 27.09.2013 tarihli … nolu teslimat fişini …, 02.10.2013 tarihli … nolu teslimat fişini … teslim aldıklarını, davacının faturaları … Kargo aracılığıyla davalı şirkete gönderdiğini, … kargodan alınan … seri numaralı faturanın münderecatında takibe konu faturaların seri numaralarının tek tek yazılı olduğunu, (EK-1 … Kargo … seri no’lu gönderim Faturası), ayrıca 13.04.2013 tarihli … Seri Nolu 3.802,62 tutarlı faturayı … Ltd. Şti. adına … (Nakliyeci) bizzat teslim almış ve irsaliyeli faturanın altını teslim eden …’den teslim aldığına dair imza atıldığını, (EK-2 13.04.2013 tarihli … Seri Nolu 3.802,62 tutarlı fatura), davalının takibe, alacaklının göndermiş olduğu kargo gönderim belgesiyle sabit olan faturaları almadığı gerekçesiyle yapmış olduğu itirazın haksız olup, itirazın kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacıdan … işlerinde kullanılmak üzere bir takım malzemeler alındığını, bu ilişkinin 2013 yılı içinde sona erdiğini, davacının zaman zaman gerekli olanın üzerinde malzeme teslimi eğiliminde olduğu ark edildiği zamanlarda bunun önlendiğini, faturalarının iade edildiğini, 2013 yılında ticari ilişki bitince davacıdan alacaklı oldukları için ciro ederek vermiş olduğu çek bedelinin ödenmesini talep ettiklerini, bu çekle ilgili icra takibinde bulunduklarını, 15.04.2014 tarihinde davacıya ödeme emri gönderdiklerini, davacının bunun karşılığında adı geçen faturaları gündeme getirdiğini, faturanın ticari faaliyeti ispata yeterli olmadığını, mal tesliminin ispatı gerektiğini, adı geçen teslim fişlerinin önceki mal teslimleri ile ilgili olabileceğinin düşünüldüğünü, zaten adı geçen teslim fişlerinin altı ay sonra 17.04.2014 tarihinde alacak yaratmak için faturaya konu edildiği cevaben iddia olunduğunu, faturaları haklarındaki icra takibi sırasında, ilk kez gördüklerini bu nedenle bu aşamada itiraz ettiklerini, Vergi Usul Kanununa göre faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı andan itibaren azami 7 gün içinde düzenlenmesi gönderim faturası ile gönderilmesi gerektiğini, aksi takdirde hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükmü göz önüne alındığında davacının fatura tanziminde kötü niyetli olunduğunu iddia edilerek, alacak iddiasını kabul etmediklerini davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece verilen kararda, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2013 yılı sonunda mı yoksa 2014 yılında mı sona erdiği hususu kesin olarak ispat edilememiş olmakla birlikte, davacı tarafından dosyaya sunulan fatura ve faturalara dayanak gösterilen teslimat fişlerinde yer alan ürünler ile düzenleme tarihlerinin birbirlerini doğrulamadıkları, her ne kadar davacı tanığı ve davacı taraf, davalı ile olan ticari ilişki nedeniyle faturaların toplu olarak sonradan düzenlendiğini beyan etmişler ise de; yazılı belgelerin aksinin yine yazılı belge ile ispatının mümkün olması, yine davacı vekilinin, fişlerde adı geçen kişilerin davalı şirket çalışanları olduğu yönündeki iddiasının davalı tarafça iki kişi haricinde inkar edilmesi ve 03.06.2015 tarihli dosyada mevcut SGK yazısı itibariyle doğrulanmadığı, taraflara ait ticari kayıtların birbirini doğrulamadığı da dikkate alınarak, faturaya dayalı alacağın ispatı için, faturada yazılı malların teslim edildiğinin veya hizmetin sunulduğunun ispatı gerekmekte ve bu konuda ispat yükü davacıda olduğu (benzer mahiyette HGK 2014/11-1159 E-2016/967 K sayılı ilamı), takibe konu faturalardan 13.04.2013 tarihli 3.802,62 TL lik faturanın davalı vekilince kabul edilmesi ve faturada yer alan teslim alan kişinin davalı yetkilisi olması sebebiyle işbu fatura alacağına hasren davacının iddiası ispatlanmış olmakla, diğer faturalara dair teslim olgusunun ispatlanamamış olması sebebiyle toplam 10.900,45 TL lik fatura alacağı iddiası reddedilmiş, davalının temerrüdünün de ispatlanamadığı dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davalının talebi üzerine davacının her mal tesliminde fatura düzenlemediğini, davalı tarafın isteği doğrultusunda belirli dönemlerde fatura düzenlendiğini, 27.02.2017 tarihli bilirkişi raporunda davalı ticari defter kayıtlarının usulüne uygun düzenlenmediğinin tespit edildiğini, davacının ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulmuş olduğunu bu nedenle davacının ticari defter kayıtlarının kendisi lehine delil oluşturduğunu, buna göre, 11.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda icra takibine konu olan 14.703,07 TL tutarındaki faturaların davacının muhasebe kayıtlarında bulunduğu, davacının ticari defterlerinin tasdik koşulları ve birbirini doğrulama özellikleri itibariyle gerekli yasal koşulları taşıdığından defter kayıtlarının kendi lehine delil niteliği taşıdığı yönündeki tespit karşısında ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafından faturaların … kargo aracılığı ile davalıya gönderildiğini, davalının, her ne kadar faturaları iade ettiğini söylese de bu konuda belge ibraz etmediğini, Mahkemenin mal teslim alan kişilerin davalı çalışanı olmadığı yönündeki kabulünün de yerinde olmadığını, her ne kadar SGK’ya yazılan müzekkerede teslim fişlerinde imzası olan kişilerin davalının çalışanları olmadığı bildirilmişse de, teslim fişlerinde imzası bulunan kişilerden biri olan davalı tanığı … Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/67 sayılı Talimat dosyasında alınan beyanında; davalı şirkette şantiye şefi olarak çalıştığını, şirketin çeşitli şantiyelerinde görev yaptığını, müvekkilimin davalıya sattığı malların bir kısmını da kendisinin teslim aldığını ve teslim alınan mallara ilişkin fatura ve irsaliye belgelerinde imzasının olduğunu, beyan ettiğini, malları teslim alan diğer kişilerin de davalı tarafından bu şekilde sigortasız olarak çalıştırılmış olabileceği veya davalı şirketin taşeronlarının çalışanları olabileceğinden, Mahkemece davalıya çalıştırdıkları taşeron bilgileri müzekkere yazılarak sorulmasına rağmen davalı şirketin müzekkereye kötü niyetli olarak cevap vermediğini, davalının iş bu müzekkereye cevap vermemesinin HMK md.219 hükmüne aykırılık teşkil ettiğini, davalının borca itirazının haksız ve kötüniyetli olduğunu, davanın tümüyle kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Dava, faturaya dayalı alacağın tahsiline ilişkin yapılan icra takibine itirazın iptaline yöneliktir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerle taraflar arasında 2014 yılında devam etmediği ileri sürülen akdi ilişkinin varlığına dair kesin bir sonuca varılamayacağı gibi akdi ilişkinin var olmadığı tespitinde bulunmak da olanaklı değildir. Ancak 2014 yılında düzenlenen faturaların, 2013 yılı mal teslimlerine ilişkin olduğu davacı tarafın sunulan irsaliye faturaları ile kabulündedir. İcra takibinin ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 23. maddesi; “Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır. Şifahen, telefon veya telgrafla yapılan mukavelelerin veya beyanların muhtevasını teyit eden bir yazıyı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmamışsa teyit mektubunun yapılan mukaveleye ve beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.” amir hükmünü içermektedir.Fatura, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ’nda tanımlanmamıştır. Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” şeklinde tanımlanmıştır. Bu hükümler çerçevesinde, 24.12.2003 Tarih ve 25326 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 27.06.2003 Tarih ve E:2001/l, K:2003/l sayılı kararında ise Fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmaktadır (Kumkale, R.:Hukuki ve Mali Yönleriyle Fatura, Ankara 2007, s:73). İrsaliyeli Fatura ise Vergi Usul Kanunu’nun 211 Sayılı Genel Tebliği ile düzenlenmiştir. Tebliğde irsaliyeli faturanın hangi hâllerde ve kaç adet düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Faturada düzenleyenin adı, ticari unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası, malın nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı, nereye ve kime gönderildiği, müşterinin adı, ticari unvanı, adresi, var ise vergi dairesi ve hesap numarası, faturanın seri ve müteselsil sıra numarası, düzenleme tarihi saati ve anlaşmalı matbaaya ilişkin bilgilere yer verilmesi gerektiği açıklanmış; bu bilgilerin eksik olması hâlinde ise irsaliyeli faturanın hiç düzenlenmemiş sayılacağı belirtilmiştir. Bu yasal düzenlemelerden çıkan sonuç; 6762 Sayılı TTK’nın 23. maddesine göre fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Madde hükmüne göre, faturanın bir alacağı mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun içinde öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla, faturaya tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde (mücerret) itiraz edilmemiş olması hâli, sadece o faturanın –miktar ve fiyat yönünden- münderecatını kabul anlamını taşır, yoksa o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka, daha önce teslim edilmiş olduğu anlamına gelmez; satıcının faturada yazılı malı alıcıya veya kanuni temsilcisine teslim ettiğini ayrıca ispat etmesi zorunludur (Doğanay, İ.:Ticari Alım-Satım Akdi ve Nevileri, Ankara 2003, s:52, Doğanay,İ: Faturanın Kapatılması, Delil Olma Özelliği ve Faturaya İtiraz Aylık Yaklaşım Dergisi Sayı 4, Nisan 1993, s:8-13). Kısaca, ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma hâlinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belge olacaktır. Elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK’nın 23/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 tarih ve 2011/15-472 E., 2011/608 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır. Eldeki davada, davalı 2014 yılı itibariyle sözleşmesel ilişkiyi, malın kendisine teslim edildiğini ve borcu inkâr etmektedir. 2013 yılında taraflar arasında ticari ilişki olduğu, ancak düzenlenen faturaların 2014 tarihli olduğu, 2014 tarihli fatura içeriğinde ise 2013 tarihli mal teslimine ilişkin sevk irsaliyeleri olduğu, hâl böyle olunca, 2014 yılı faturasına konu 2013 tarihli sevk irsaliyelerinin birbiri ile bağlantısının ispatlanması gerektiği, 2013 tarihli sevk irsaliyelerini, sözleşmesel ilişkiyi, malların alıcı olan davalıya teslim edildiğini ve faturanın da bu akdi ilişki nedeni ile düzenlendiğini ispat yükü davacı tarafa aittir. Davacı bu iddiasını, uyuşmazlığın miktarına göre, 6100 sayılı HMK’nın 200. maddesi (HUMK 288) uyarınca yazılı delille kanıtlamalıdır. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafça sunulan irsaliyeli faturada teslim eden ve teslim alan bölümlerinde bir kısmında isim ve imza olmakla birlikte, bir kısmında isim ve imza bulunmadığı, diğer yandan, kargo teslim belgesinde fatura teslimatı yapıldığı belirtilmiş ise de, teslimatın içeriğine ilişkin bir açıklama yapılmamıştır. Davacının faturaların tebliğine ilişkin sunduğu kargo gönderi fişlerinin tebliğ ve teslime ilişkin ispata elverişli olmadığı, fatura asılları üzerinde yapılan incelemede de teslim alana dair bir içerik olmadığı, diğer yandan, sevk irsaliyelerindeki teslimatın, dava konusu faturaya konu mallara ilişkin olduğu hususu da tereddüte yer vermeyecek şekilde ortaya konamamıştır. Öte yandan ticari defter ve kayıtların usulüne uygun tutulmuş olması yanında defterlerde yer alan kayıtların dayanağının da usulüne uygun olması gerekmektedir. Davacının usulüne uygun tutulan ticari defterlerinde kayıtlı olan faturanın dayanağının da usulüne uygun olduğunu ispatlanmalıdır. Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, fatura düzenlenmesi ve dayanağı kanıtlanamayan bu faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olması ve faturaya itiraz edilmemiş olması tek başına akdi ilişkinin kanıtı olamaz, bu itibarla, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/07/2017 tarih ve 2014/1865 E., 2017/780 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 54,40-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 09/10/2020