Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/23 E. 2020/84 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/23
KARAR NO: 2020/84
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/06/2017
NUMARASI: 2015/256 E.,2017/140 K.
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 01/10/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacı müvekkili …’ın “…” marka değerini oluşturabilmek için pek çok çalışmada bulunduğunu, tanınmış marka statüsüne yükselttiğini, “TPE” nezdinde markasını 30/10/2009 tarihinde tescil ettirdiğini, davaya konu “…” programının yapımcısı olan Davalı …’nın kurucusu ve yetkilisi olduğu diğer Davalı … Ltd. Şti. tarafından İse “…” ibaresine sadece özel bir isim ekleyerek (…) marka tescil talebinde bulunduklarını, TPE’nin, itirazlarını haklı görerek itirazlarını kabul ettiğini, haksız kullanımdan kaynaklı olarak doğmuş olan fiili zararı için şimdilik 1.000 TL, KHK m.66/2-(b) uyarınca yoksun kaldığı kâr kaybını tanzim etmek üzere şimdilik 5.000,00-TL ve davalılardan ayrı ayn 10.000’er TL olmak üzere toplamda 30.000,00-TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; davacının dava dilekçesinin ve delillerinin HMK’ya uygun düzenlenmediğini, müvekkili Şirket’in pasif husumet ehliyeti bulunmadığını, dava dışı yapımcı ile müvekkili arasındaki sözleşmenin 12. maddesinde; “Yapımcı, Programlar’ın iş bu Sözleşme ile …’a devredilen haklarından …’ın yararlanabilmesi için ilgili resmi kurum ve/veya kuruluşlara ödenmesi gereken, Programlar’ın içerdiği ve onlarla bağlantılı tüm telif hakkı ile ilgili ücretleri, müzik ücret ve her türlü giderlerini ödemeyi gerekli izinleri ilgili hak sahiplerinden, meslek birliklerinden almayı; bu programlar ile ilgili diğer tüm ödeme ve masrafları kendisinin üstleneceğini kabul, beyan ve taahhüt eder” hükmü bulunduğunu, müvekkilinin bu yönden de sorumlu olamayacağını, esas yönünden ise markalar arası benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın, ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaya göre, “tüm faktörler” bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılması gerçeği olduğunu, “…” programının sunucusu …’nun 30 yılı aşkın bir süredir sanat camiası içerisinde aktif olarak yer alan, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” vs. isimli yüksek izleyici kitlesine hitap etmiş olan 30’un üzerinde dizi/filmde yer almış olan Türkiye’de tanınmış bir oyuncu olduğunu, …’nun bu denli tanınan bir kişilik olması, “…” programının da Davacı tarafından yayınlanan “…” programından iltibasa yer bırakmayacak derecede farklı kıldığını, Dolayısıyla başlı başına … tarafından sunulan program isminde ve aynı zamanda marka isminde “…” ifadesinin yer almasının, programa, markaya ayırt edicilik kazandırdığını, …’nu yakından tanıyan tüketicinin “…” programını gördüklerinde bu programın “…” programından farklı olduğunu direkt algılayabileceklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … Ltd. Şti. ve … vekili cevap dilekçesi ile; davacıya ait markanın “…” olup müvekkilin kullanımının “…” şeklinde olduğunu, müvekkilinin kullanımında “…” ön plâna çıktığını, “…”nun ise yıllardır, Türk Halkının tanıdığı bildiği değerli bir sunucu olup, kendisinin özel bir izleyici kitlesi bulunduğunu, iki markanın yazılış, okunuş ve bıraktığı intibanın birbirinden farklı olduğunu, davacıya ait markanın ayırt edicilik gücününde de zayıf olduğunu, “…” sözcüğünün yayıncılık alanında birçok gerçek ve tüzel kişi tarafından kullanıldığını, sıkça kullanılan sözcüklerin ayırt ediciliğinin zayıf olduğunu, zayıf markanın sağlamış olduğu ayırt ediciliğin zayıf ve sağladığı hukuki korumanın sınırlı olduğunu, zayıf marka sahibinin markasının benzerlerinin başkaları tarafından kullanımına katlanmak zorunda olduğunu, Türk Patent Enstitüsünden yapılan sorgulamada da davaya konu olan 41.sınıfta “…” sözcüğünü tescil ettiren çok sayıda gerçek ve tüzel kişinin olduğu görüldüğünü, davaya konu olan uyuşmazlığın hitap ettiği kitlenin vasat, dikkat ve özen gösteren kitle olmadığından davaya konu olan televizyon programı olduğundan dolayı,”kanal, programın içeriği, programın saati, programın konusu” herkese hitap etmediğini, Program özel alıcı grubuna hitap ettiğinden davaya konu marka olan “…” ile “…” ifadelerinin karıştırılmasının mümkün bulunmadığını, müvekkili … aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece; davacı vekili tarafından, kendilerine verilen kesin sürede bilirkişi ücretinin yatırılmaması nedeniyle bilirkişi incelemesi yapılamadığı, kaldı ki davacının marka hukuku ve haksız rekabete yönelik talepleri yönünden hukuki nitelendirmenin zaten mahkemece yapılması gerektiği, bu talepler ile ilgili olarak bilirkişi raporu alınmasına da gerek bulunmadığı, davacı vekilinin tazminat talebine ilişkin hususlarda gerekli açıklamayı kendisine verilen kesin süre içinde yapmadığı, davacının kullandığı marka tescil belgesinde olduğu gibi yazı ve şekil unsurundan ibaret olduğu(”…”) ibaresi üzerinde küçük bir yaprak deseni barındırmaktadır.) Markada kelime dizilişi itibarıyla esaslı dikkat çeken özel bir unsura yer verilmemiş olup, markanın … ibaresinden oluştuğu, Markada yer alan ” … ” ibaresinin Türkçe de “mesut anlamında ve sıfat olarak kullanılan genel bir ibare olduğu, … ibaresi ise yemek pişirilen yer olup yine genel bir ibare içerdiğinden her iki ibarenin ise ayırt edicici özelliğinin bulunmadığının anlaşıldığı, davacının markası “…” olup; … ibaresinin davacının faaliyet göstermiş olduğu alanda tanımlayıcı cins isim niteliğini taşımakta olduğundan herhangi bir ayırt ediciliğinin olmadığı, … isminin ise “…” sıfatı ile tamlanmasının markanın zayıf marka alarak kabul edilmesini gerekli kıldığı, davacının tescil ettirdiği her iki kelimenin de ayırt ediciliğinin zayıf olduğu, orjinal olmadığı, davalının kullandığı … ibaresinin davalı … kanalında bir yemek programı olarak ünlü sunucu …’nun adından oluşan bir program ismi olarak kullanılmış olduğu, … ya da … ibareleri ile bu ibarelerin birlikte oluşturulduğu bir sıfatın yemek sektöründe kimsenin tekeline verilemeyeceği, davalının programının sunulu delillere göre ünlü sunucu … tarafından genel bir mutfak yemek proğramı konseptinde bulunduğu, you tube kanalından alınmış dosyaya sunulu görsellerde kapalı bir tencere görüntüsü üzerinde çatal kaşık figürü ile altında … ibaresi ile … kanalında yayınlandığı, dolayısıyla davacının tescilli markasının kullanılmadığı ve markada ön planda olan unsurun ünlü sunucu …’in tanınmışlığı olduğunun anlaşıldığı, yine davalı tarafından bildirilen bir çok mutfak proğramında ve sosyal medyadaki yemek bloğlarında … ibaresinin yer aldığı, dolayısıyla davacının tescil aldığı alan itibarıyla ve markasının zayıf marka olması nedeniyle bu duruma katlanmak zorunda olduğu, davacının markasını tanınmış marka olarak bildirmiş ise de davacının programının sadece TV kanalında yayınlanmasının bir markaya tanınmışlık katmayacağı, davacı tarafından bu hususta başkaca delil bildirilmediği, gerek 556 sayılı KHK, gerek 6769 sayılı SMK ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterlerinin gösterilmeyip, bu konunun mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmış olduğu, tanınmış marka konusunda uluslararası boyuttaki çalışmaların Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) bünyesinde yürütülmekte olduğu, WIPO tarafından tanınmış markalara ilişkin olarak belirlenen ilkeler gözönüne alındığında da davacının markasının tanınmış marka olmadığı, ayrıca bir markanın tanınmış olduğu, TPE’nin bu yönde karar almış olması veya bu hususun mahkeme kararıyla tespit edilmesiyle ispat edilebileceği, somut olayda, bu yönde bir karar olmadığı gibi davacının da bu yönde delil ibraz etmediğinin anlaşıldığı, yemek proğramını sunan …’nun ise sanat camiasında tiyatrocu sanatçılar arasında yer alması, toplum tarafından çok seyredilmiş ve her kuşaktan izleyici ile buluşmuş “…”, “…”, “…”, “…”, “…” gibi Türk toplumunda yüksek bir izleyici kitlesine hitap etmiş olan Türkiye’de tanınmış bir oyuncu olması nedeniyle, …’nun sunacağı her hangi bir mutfak proğramının bu kişi ile özdeşleşeceğinin de bilenen bir gerçek olduğu, zira bazen programda yer alan oyuncunun, kanalın, yayının ve proğram içeriğinin dahi önüne geçebilmekte olduğu, bu kapsamda …” programının da davacı tarafından yayınlanan “…” programından ayırt ediciliği yüksek bir program olup, başlı başına … tarafından sunulan program isminde ve aynı zamanda yayınlarda programın adında “…” ibaresinin yer alması halinde, programı izleyen ev hanımı kitlesinin programa …’in ayırt edicilik kazandırdığı, dolayısıyla …’nu yakından tanıyan tüketicinin “…” programını gördüklerinde bu programın “…” programından farklı olduğunu algılayabilecekleri, her hangi bir ihtilafa düşmeyeceklerinin sabit olduğu, zira programın sunucusu …’nun sanatçı kişiliği dolayısıyla belirli bir tanınmışlığı, hayran kitlesi ve her yaş grubu ve gelir grubuna dahil bir izleyici kitlesi mecvut olup, davacının ise hitap ettiği kesimin ise daha dar bir çevreye hitap eden bir kesim olması nedeniyle ortalama tüketici bakımından markasal algı yaratmayacağı, proğramda kullanılan … ibaresinin markaya yeterince ayırt edicilik kattığı, dolayısıyla karıştırma ihtimalinin bulunmadığı, davacının tescil aldığı Tv proğramı, mal ve hizmetlerin nispeten çoğunlukla profesyonel ve alım kararında özenli ortalama tüketicilerinin yeterince ayırt edebilecekleri ve kavramsal karşıtlıktan dolayı bir bağlantı kurmak suretiyle karıştırmaları ihtimalinin bulunmadığı; zira “…”, “…” yada “…”, sözcüklerinin yemek /mutfak konseptli proğramlarda çok ve sık kullanılan kavramlar olduğu; davacı markasının bu alanlarda yani yemek proğramı /yemek kitabı gibi salt konusu yemek/mutfak olan konu ve proğramlarda kullanılması halinde bu duruma engel olamayacağı, marka hakkının ihlali ya da haksız rekabetin söz konusu olamayacağı, görsel işitsel ve kavramsal benzerlik karşılaştırmasında özellikle önceki markanın başlangıçtaki ayırt edicilik düzeyinin önemli bir etken olduğu; somut uyuşmazlıkta davacı markasının başlangıçtan itibaren oldukça zayıf bir ayırt ediciliğinin bulunduğu, kullanımla sonradan kazanılmış yüksek ayırt ediciliğinin ancak davacının kendi yemek proğramı ile sınırlı olabileceği, izleyici kitlesinin ortalama zekada ev hanımları arasında davalı yayınını izlediklerinde bunun davacının proğramı olduğu yada ekonomik, ticari yada idari olarak bağlantılı bulunduğu zannına kapılmasının mümkün bulunmadığı, yani tüketicinin bir yemek proğramı yerine diğerini izlemesi riskinin bulunmadığı, tüketicinin bildiği, konsept olarak kendisine yakın hissettiği programı izlediği, dolayısıyla davacının programın konsepti ile ilgili bir iddiası bulunmadığı, bu bakımdan yayıncılık alanında çok tanınmış bir sunucunun adı ile yani “…” isimli bir programın ancak bu şahsın kendi mutfağında yaratacağı yemekler bakımından ekrana yansıtacağı bir mutluluk olarak algılanabileceği, bu bakımından “…” ibaresinde geçen … ibaresinin sıfat olması nedeniyle yayının ise yemek programı olması nedeniyle bir arada kullanılmasında engel teşkil edemeyeceği, somut olayda toplanan delillere göre; davacı markasının tanınmış marka olmadığı, … ibaresinin zayıf marka olduğu, davacının tescilli kullanımı ile davalı kullanımının ayniyet arzetmediği, ortalama tüketici zihninde karıştırma ihtimali bulunmadığı subut bulduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Davacı vekilinin istinaf sebepleri; bilirkişi ücretinin yatırılmasına ilişkin ara kararının usule uygun olmadığı, hangi hususlarda tazminat talep ettiklerinin açık olduğu, davacının tescilli markasının zayıf marka olarak nitelendirilmesinin ve ayırt ediciliğinin bulunmadığının kabul edilmesinin doğru olmadığı, davacı markası ile davalının kullandığı ismin karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, …’nun tanınmışlığının … markasının önüne geçtiğinin Mahkemece kabul edilmesinin hatalı olduğu, verilen kararın kaldırılması gerektiği, hususlarına ilişkindir. Dava, davacı adına TPE nezdinde tescilli olan “…” ibareli markanın izinsiz olarak, davalı …’nin … isimli televizyon kanalının internet sitesinde, “…” ibaresi ile yayınlanmasından dolayı markasal kullanım nedeniyle marka hakkına tecavüz ve haksız rekebetin tespiti, önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin bulunmaktadır. İstinaf edenin sıfatına, istinafın kapsam ve nedenine, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına, Mahkemece bilirkişi ücretinin yatırılması için davacı vekiline verilen kesin süreye ilişkin ara kararı usule uygun değilse de, marka hukuku ve haksız rekabete ilişkin olan ve çözümü hukuki bilgi ve değerlendirmeyi gerektiren hususlarda bu değerledirmenin Mahkemece yapılmasının gerekmesine, bu anlamda bilirkişi raporu alınmasına gerek olmamasına, davacı markasının tanınmış marka olmadığı, …ibaresinin zayıf marka olduğu, davacının tescilli kullanımı ile davalı kullanımının ayniyet arzetmediği, ortalama tüketici zihninde karıştırma ihtimali bulunmadığı, …’nun tanınmışlığının programın önüne geçtiği, … ve … ibarelerinin bir çok televizyon programı, internet sitesi vb alanlarda kullanılmakta olduğu, bu isimlerin davacının tekelinde olamayacağı kabul edilerek Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamakta olup, davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/06/2017 tarih ve 2015/256 E., 2017/140 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 01/10/2020