Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/226 E. 2021/103 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/226 Esas
KARAR NO: 2021/103
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/06/2017
NUMARASI: 2016/1445 E., 2017/676 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Alım Satım)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı hakkındaki icra takibine konu senetlerden 15/10/2016 vadeli 300.000,00 TL bedelli senedin yazı ile yazılan bedel kısmında önce “Dörtyüzmilyar” yazılı olup, sonradan “Üçyüzbin” olarak düzeltildiğini, 15/10/2016 vadeli 400.000,00 TL bedelli senedin yazıyla yazılan bedel kısmında “Dörtyüzmilyar” yazılıp (Dörtyüzbin) olarak eklendiğini, ayrıca rakam kısmındaki son sıfırın sonradan ilave edilip senetler tahrif edildiğini, bununla ilgili Bursa C.Başsavclığına şikayet yapılıp 2016/87330 srş sayısı ile devam ettiğini, ayrıca davalının Bursa …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında da icra takibi yaptığından taraflar arasında ticari ilişki olmadığından, takip konusu bonolardan ve Bursa …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibinden dolayı davalıya borçlu olmadıklarının tespitine ve %20 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Görev itirazında bulunmuş, taraflar arasındaki ilişki ticari iş olmadığından, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu, esas yönden davalının 25/07/2016 tarihli satış belgesi gereğince davacıya … plakalı … tipi aracı satıp teslim ettiğini, buna karşılık davacının dava konusu 2 adet bonoyu verdiğini, aracın davacıya teslim edildiğini, araç davacının yönetiminde iken kaza yaparak takla attığını, bunun üzerine davacının bono bedellerini ödemekten kaçındığından, hakkında icra takibi yapıldığını, halen aracın davacı tarafından tamir edilip davacı tarafından kullanılmaya devam edildiğini, ileri sürülen diğer takibin ise davacının talebi ile aracın İstanbul ve Bursa’da davalı tarafından tamir edilip tamirat bedeli olan 185.000,00 TL’lik bononun Bursa …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyada takibe konulması ile ilgili olduğunu, bu nedenlerle davanın reddi ile %20 tazminata karar verilmesini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; ” Derdest dava, kambiyo senedine dayanan kesinleşmiş takipten sonra açılan menfi tespit davasıdır. Kural olarak ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Davacı taraf iddialarını iki temel iddia üzerine oturtmuştur. Bunlardan birincisi bonolarda tahrifat iddiası, diğeri de keşidecinin iradesini sakatlayan durumların mevcudiyeti iddiasıdır. Bu iddiaların ayrı ayrı ele alınması gerekir. Öncelikle belirtelim ki davanın çözümü için tarafların iddia ve savunmaları ile celp edilen soruşturma dosyasındaki bilgiler yeterli görülmüştür. Başkaca delil toplanmasına gerek yoktur. Zira uyuşmazlık hukuki değerlendirme ile çözülebilecek mahiyettedir. Davacı tarafın irade sakatlığına temas eden iddialarına itibar etmek imkanı yoktur. Kendi iradesiyle uyuşturucu kullanan bir kişinin, kendisinden kaynaklanan bir sebebe dayanarak hak iddia etmesi kabul edilemez. Uyuşturucu müptelasının geriye yönelik olarak hayatının hangi döneminde uyuşturucu etkisi altında olduğunu belirlemek mümkün değildir. Kişiye istediği zaman istediği hukuki ilişkiyi inkar etme hakkı verecek biçimde yorum yapılması düşünülemez. Ancak davacı taraf net ve somut biçimde hukuki ilişkinin davacının uyuşturucu etkisi altındayken kurulduğunu, senetlerin bu esnada imzalatıldığını, davacının bu halinden istifade edildiğini ileri sürmesi hali müstesnadır. Dava dilekçesinde açıkça böyle bir iddiaya yer verilmemiş, buna dair delil gösterilmemiş, sadece genel olarak uyuşturucu tedavisi gördüğünden söz edilmiştir. O halde davacının senetlerin imzası anında uyuşturucu etkisi altında olup olmadığını araştırmakta yarar yoktur. Kaldı ki bonoların imzası anında uyuşturucu etkisi altında olsa bile, gerçek iradesiyle örtüşecek biçimde hareket eden kişi artık bu iddiayı ileri süremez. Yani ayık halde imzalanması doğal olarak beklenen bir belge sırf uyuşturucu etkisi altında imzalandı diye geçersiz olmaz. Nitekim bir sarhoş, ileri derecede sarhoşken dahi satış sözleşmesi yapabilir. Sonradan ve hakkın kötüye kullanılması biçiminde irade sakatlığı ileri sürülmesi hukuken korunmaz. Öte yandan bonolardaki tahrifat tek başına bonoları geçersiz kılmaz. Bir bononun tahrif edildiği sabit de olsa tahrifat öncesi hali ile geçerli olması esastır. Zira ortada bir bono tanzim etme iradesi vardır. Keşidecinin iradesi ne yöndeyse ve bono metnine ne şekilde yazılmışsa o haliyle geçerli olmalıdır. Gerçek iradeyi ortadan kaldıran tahrifat hiç yapılmamış gibi sayılarak bonoya itibar edilir. Üstelik tarafların gerçek iradesini yansıtacak biçimde yapılan düzeltmeler tahrifat değildir. Maddi hataların düzeltilmesidir. Her maddi hatanın paraf edilmesi gerekmez. Sadece aksini iddia eden ispat etmek zorunda kalır. Yine bir temel kural da bono metninde yazıyla ve rakamla yazılan miktarlar arasında çelişki olursa yazıyla yazılan miktarlara itibar etme kuralıdır. Burada dahi tarafların gerçek iradelerini yansıtan miktarın tespitine çalışılacaktır. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönersek, davacı iddialarının bu temel kurallara çelişik olduğu görülecektir. Bonolardan birinin metninde “dört yüz milyar” bedeli yazılı olduğu halde bunun üzeri çizilerek “üç yüz bin” ibaresi yazılmıştır. Rakamla yazılan kısım da 300.000’dir. Eğer yazıyla yazılan kısma itibar edeceksek ve rakamla yazılan 300.000 Rakamının sonuncu sıfırının kalın olmasını ekleme (tahrifat) sayacaksak bononun “dört yüz milyar” bedelle geçerli olması gerekir . Davacı tarafın iddiasının aksine dört yüz milyar keşide tarihinde geçerli bir miktardır. Para birimi de matbu olarak yazılıdır. Ancak alacaklı bu senedi keşidecinin lehine olacak biçimde 300.000.TL üzerinden işleme koyduğuna göre tarafların gerçek iradesinin bu rakam olduğu kabul edilmelidir. Senetler aynı tarihte keşide edildiğine ve senetlerden biri 400.000.TL bedel içerdiğine nazaran metne yazılan “dört yüz bin” ibaresinin hataen yazıldığı anlaşılmaktadır. Diğer bono için de aynı açıklamalar geçerlidir. Eğer bononun tahrifat öncesi halini esas alacaksak miktarının “dört yüz milyar” olduğunu kabul etmeliyiz. Halbuki bu ibarenin eski alışkanlıklar sebebiyle paradan altı sıfır atılmadan önceki deyimle dört yüz milyar yazıldığı aşikardır. Alacaklı bu gün geçerli birim üzerinden dört yüz milyar talep etmiş değildir. Paradan altı sıfır atılmışsa da çoğu kimse eski birim üzerinden konuşmaya ve yazmaya devam etmektedir. Ancak konuşmanın bağlamına göre neyi kastettiği dinleyenlerce anlaşılabilir. Çoğu şeyin 1 TL’ye satıldığı yerlere hâlâ “bir milyoncu” denmesi gibi. Alacaklı taraf gerçek iradenin “milyar” değil “bin” olduğunu açıkça ortaya koyacak biçimde hareket etmiştir. Bonoda sonradan düzeltme yapıldığını kabul edecek olsak bile bunun bir maddi hatayı düzelttiği ve davacının aleyhine değil lehine olduğu ortadadır. Bu düzeltme tahrifat sayılmaz ve bonoyu geçersiz kılmaz. Her iki bono da aşağıda zikredilecek olan ve davalının dayandığı geçersiz bir araç satış sözleşmesine uygun biçimde düzenlenmiştir. Bu sözleşmedeki davacı imzası da inkar edilmemiştir. Bu sözleşmede dahi rakamla 400.000 ve 300.000 yazıldığı halde yazıyla “dört yüz milyar” ve “üç yüz milyar” ibarelerine yer verilmiştir. Davacı tarafın iddia ettiğinin aksine bonolarda geçerli bir keşide tarihi de vardır. Dikkat edilmesi gereken bir husus senet metninde bononun ihdas sebebi olarak “nakden” ibaresine yer verilmiş olmasının ispat külfetine yer değiştirip değiştirmediği hususudur. Zira davacı taraf bir yandan tahrifat iddiasına dayanırken diğer yandan aslında hiçbir alışveriş olmadığını da ileri sürmüştür. Halbuki bu iki beyan çelişkilidir. Hiçbir akdi ilişki yoksa ve imza inkar edilmemişse bu bonolar ne amaçla düzenlenmiştir? Bir an için irade sakatlığı iddiasıyla birlikte nakden ibaresini birlikte değerlendirerek ispat külfetinin davalı tarafta olduğunu kabul etsek dahi davanın haksız olduğu ortaya çıkar. Zira davalı taraf bonoların ihdas sebebini ortaya koyan ve aslında bir araç satışından kaynaklanan alacağın tahsili için bono düzenlendiğini gösteren bir belge sunmuştur. Bu belge araç satışı yönünden geçersiz bir sözleşmedir ancak taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi ispata yeter. Buna göre mülkiyeti davalıya ait olan … plakalı bir lüks araç toplam 700.000.TL bedelle davacıya satılmıştır. Davacı bedel ödemediğini, 400.000.TL ve 300.000.TL bedelli senetlerle vadeli ödeme yapacağını taahhüt eden belgeyi imzalamıştır. Aracı fiilen teslim aldığı, hatta bu aracı halen kullanmaya devam ettiği, araçla kaza yaptığı, aracın davalı adına tescilli olduğu celp edilen soruşturma dosyasından anlaşılmaktadır. Geçersiz de olsa bir satış sözleşmesiyle aracı fiilen teslim alıp, onunla kaza yapan ve hala aracı kullanmaya devam eden kişinin aracın piyasa fiyatına yakın olan toplam 700.000.TL’lik bono imzalamış olması hayatın olağan akışına uygundur. Sonuç itibariyle davacının davaya dayanak yaptığı hususlar dikkate şayan bulunmamıştır. Ortada menfi tespit hükmü kurmaya yeterli bir sahtecilik veya irade fesadı yoktur. Davacı taraf davasını, “sarhoş olduğu bir anda, yanıltılarak aracın gerçek bedelinin üzerinde bir bedelle borçlandırıldığı” iddiasına dayandırsa, gabin sebebine dayansa vesayet davasının eldeki davaya etki etmesi beklenebilirdi. Ancak davacı taraf ilişkiyi tamamen inkar üzerine kurmuştur. Taraflar usuli dürüstlük kuralına uygun davranmalıdır. Başlangıçta satın alma iradesi olmasa bile davacının emanet aldığı bir araçla kaza yaptığında bu aracı satın almayı taahhüt etmesi her sağlıklı insanın yapması muhtemel bir hukuki tasarruftur. Temyiz kudretini azaltan hallerin sonuca tesiri yoktur. Tek istisna araç bedelinin fahiş belirlendiği iddiası olabilir ki, davacı taraf bu yönde bir iddia ileri sürmemiştir. Davacı taraf dava açmakta kötü niyetli olsa bile, dava sebebiyle takip durdurulmadığından icra inkar tazminatına hükmetmek için gerekli şartlar oluşmamıştır. Ancak borçlu olduğunu bile bile ve borçtan tamamen kurtulmaya amaçlayacak biçimde dava açan kişinin H.M.K’nun 329.uncu maddesinde yazılı müeyyidelere çarptırılması mümkündür. Ancak davalı tarafça bu yönde bir talep ileri sürülmemiş, mahkememizce re’sen karar verilmesi de uygun bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı aleyhine Bursa …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı icra dosyası ile icra takibi yapıldığını, takibe konu iki senedin de geçersiz olduğunu, takibe konu 15.10.2016 vadeli 300.000,00 TL bedelli olduğu yazılı olan senet üzerine yazı ile önce “dört yüz milyar” yazıldığını, sonra üzeri çizilerek “üç yüz bin” yazıldığını, HMK 207.maddesi gereğince senetteki düzeltmelerin keşideci tarafından paraf edilmesi gerektiğini, bu senette düzeltilen kısımda, keşideci davacının parafı yok iken yazı ile yazılı kısmını geçerli saymanın kabul edilebilir olmadığını, yine senet üzerindeki rakamla yazılı kısımda 300.000 TL yazılırken son sıfır sonradan eklenmiş olup, iş bu senette tahrifat olduğunun açık olduğunu, Takibe konu edilen bu senet, gerek tahrifatın mevcut olması gerekse senet üzerindeki değişiklik ile ilgili herhangi bir parafın olmaması, senet üzerinde sonradan yazılan dört yüz milyar şeklindeki para biriminin takip tarihi olan 2016 yılında geçerli bir para birimi olmaması nedeni ile geçersizdir, geçersiz bir senet olduğu açık olup davacının bu senet nedeni ile borçlu olamayacağını, yine senet üzerinde geçerli bir keşide tarihi bulunmamakta olup keşide tarihi olmayan senedin geçerli bir senet olmayacağını, -takibe konu 15.10.2016 tarihli 400.000,00 TL bedelli olduğu yazılı olan senet üzerinde rakamla yazılı yerde tahrifat yapılmış olduğunu, rakamla yazılı 400.000 TL bedelinin son sıfırının sonradan eklendiğini, senette yazı ile yazılı kısımda parantez içinde ‘’dörtyüzbin’’ yazılmış olup, söz konusu düzeltmenin paraflanarak onaylanmadığını, düzeltmeden önce parantez dışına yazılı “dörtyüzmilyar” şeklinde bir para biriminin 2016 yılında geçerli bir para birimini kayıtsız şartsız bir borç ikrarını içermediğinin de açık olduğunu -taraflar arasında herhangi bir araç alım satım ilişkisi olmadığını, ileri derece uyuşturucu bağımlısı davacıya dava konusu aracın emaneten verildiğini, yine uyuşturucunun etkisi altında iken bu araç içerisinde davalı tarafça bu senetler düzenlendiğini ve davacıya imza ettirildiğini ve aracın da al kullan verirsin denilerek bırakıldığını, araç satış sözleşmesinin noterde kurulmasının gerektiğini, ispat yükü yer değiştirse dahi ,ortada geçerli bir araç satış sözleşmesi yok iken, sırf biri direksiyon başında kaza yaptı diye araç nasıl onun kabul edildiğini anlamadıklarını, bu bonoların davalı tarafından haksız ve kötüniyetli olarak, daha öncede yapıldığı gibi davacının ailesinden, sakat iradeli kardeş üzerinden para tahsil edebilmek adına düzenlendiğini, davalının müvekkil aleyhine geçmiş dönemde de aynı yolla icra takibi yaptığının mahkemeye bildirildiğini ancak mahkemece kötüniyetin varlığına karine olabilecek bu eski icra dosyasının celbinin dahi yapılmadığını, davalının davaya konu ettiği belgenin araç satışına delil kabul edilmesinin düşünülemeyeceğini, araç satışlarının bu şekilde adi belgeler ile yapılabilecek ise ,gayrimenkul devirlerine ve araç satışlarına ilişkin geçmiş tarihli verilen tüm kararları yok sayılması gerektiğini, dava konusu belgenin ne bir inanç sözleşmesi ne de başka bir geçerli belge olduğunu, bu belgede senetler ile aynı anda davacıya imza ettirildiğini, kurulan organizasyonun tamamlanmaya çalışıldığını, dava konusu belge düzenlenir iken aracın davalı üzerine dahi kayıtlı olmadığını, mahkemece, senetler geçersiz ,belge geçersiz evet ancak;davalının iradesi gerçek denmekte ve davanın reddi yönünde hüküm kurulduğunu, söz konusu aracın gerçek değerinin dahi incelenmediğini ,senetlerin düzenlendiği tarihte ikinci el olan piyasa değeri senetlerin bedellerin yarısından bile düşük olan bu aracın değerinin senet bedellerine denk gelip gelmediği dahi sorgulanmadığını, dava konusu senetlerin, tahrifat ve paraf eksikliği nedeni ile geçersiz olduğundan, senet geçersiz ise artık senette nakden ya da kayden yazıp yazmadığı hususu incelenemeyeceğini ,davalı taraf var ise araç nedeni ile bir satış iddiası, bunu ayrı bir davaya, geçerli bir satış sözleşmesi ile konu edebileceğini, bir an olsun senetlerde nakden yazmasının davalı tarafa senetlerin verilme nedenini ispat etme hakkı verdiği düşünülür ise ;davalı tarafın hiçbir geçerli satış sözleşmesi ile araç satışı yaptığını ispat edebilmiş olmadığını, ortada bir araç satışının olup olmadığı maddi vakası hususunda gereçersiz bir belgeye dayanılmakta ise tanıkların dinlenmesi ,aracın gerçek değerinin araştırılması ,davalının davacı ile ilgili geçmiş dönem icra takiplerinin konularının da aynı kurguya ilişkin olup olmadığı hususlarının incelenmesi gerektiğini, kararın tüm nedenlerle kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın uyuşturucu tedavisi görüyor olmasının, davacının hak ve fiil ehliyetini ortadan kaldırmadığını, somut olayda davacının iradesinin davalıya ait aracı satın almak olduğunu ve bu hususun dosya içeriğindeki bilgi/belgeler ile belirtildiğini, davacı yanın uyuşturucu kullanıcısı olmasının bu hukuki ilişkinin yok sayılması anlamına gelmeyeceğini, -dava konusu senetlerin hukuken geçerli olduğunu, HMK Md. 207′ de, yasanın açık hükmünden de anlaşıldığı gibi, çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa ve inkar halinde göz önünde tutulmayacağını, yani bu tahrifatlar davacının iddia ettiği gibi senedin “yok” hükmünde olmasına değil, Mahkemenin vurguladığı gibi tahrifat öncesi hali ile ve gerçek iradeyi ortaya koyacak şekilde geçerli sayılmasına sebebiyet vereceğini, -bonoların arkasında gerçek bir hukuki ilişki olduğunu, davacı yanın iradesi araca emaneten binmek değil, aracın sahibi olmak olduğunu, bu hususun 25.07.2016 tarihli adi yazılı satış sözleşme ile de sabit olduğunu, davacı kendisinin aracı ile kaza yaptığında, polise verdiği ifadede de aynı şekilde bunu ikrar ettiğini, aracın … jipin … modeli olup, Türkiye Sigorta ve Reasürans Birliği tarafından belirlenen aracın kasko değeri 650.000-TL civarında olup piyasa değeri de yine 700.000-TL civarında olduğunu, davalının aracı 700.000-TL tutarında iki adet senet karşılığı ve eski dostluklarına binaen adi yazılı şekilde satarak teslim ettiğini, senetler ödendikten sonra da resmi satış verileceğini ancak senetlerin ödenmediğini, davalının 1,5 yıl önce satıp teslim ettiği aracın bedelini halen alamadığını, davacının istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 Sayılı HMK’nın 355.madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı vekili; icra takibine konu iki adet senedin yazı ve rakam olarak tahrifat yanı sıra ihdas nedeninin de geçerli olmadığını, tahrif edilmiş senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Davalı vekili, senette ihdas hanesine ” nakden ” kaydının yazıldığını, aslında taraflar arasında araç satışından kaynaklanan bir ilişkinin bulunduğunu bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. 6102 Sayılı TTK’nun 778. maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 676/ı maddesi hükmü uyarınca bono bedeli hem yazı ve hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa yazı ile belirlenen bedele itibar olunur. Ancak bu kural rakam ile değer bildiren bölümde tahrifat yapılmaması halinde uygulanır. Tahrifat yapılan bölümde borçlunun bu düzeltmeyi kabul ettiğini gösterir bir paraf imzası bulunmaması halinde, tahrifattan önceki miktar ve eklentileri için takibe devam olunur, fazlaya ilişkin kısmın ise iptaline karar verilir. (Yargıtay 12. HD’nin 2016/29738 E – 2018/2830 K sayılı kararı) 6100 Sayılı HMK’nın 207. maddesi hükmü gereğince, senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkar halinde göz önünde tutulmaz . Bir başka anlatımla senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onaylanması gerekir. Öte yandan, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 776/1-g maddesinde yer alan yasal düzenlemeye göre, düzenleyenin imzası bononun zorunlu unsuru olup, düzenleyenin imzasını içermeyen senet bono vasfını haiz olmayacağı için hamiline, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip yapma yetkesi vermez. Bono metnindeki düzenleyenin imzası dışındaki yazıların ise, düzenleyenen eli ürünü olmasını gerektirir yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle alacaklı vekilinin ileri sürmüş olduğu bono üzerindeki yazıların aynı kişinin eli ürünü olup olmadığına dair incelemenin sonuca etkisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte; takibe konu senet üzerinde çıkıntı, kazıntı, silinti olmadığı gibi, her ne kadar rakam ve yazılara dair tespitler yapılmış ise de tahrifat yapıldığına dair kesin bir kanaat ya da bedelin ilk haline göre sonradan değiştirildiğine dair delil olmadığı ve borçlu tarafından iddia edildiği üzere senet bedelindeki rakamların sonradan eklenmesi hususunda, rakam ve yazıların ayrık yazılması ya da altında farklı rakam olmayan aynı rakamın üzerinden gidilmiş olması, tahrifatın ispatında yeterli görülmemiştir. (benzer yönde Yargıtay 12. HD. 15/02/2016 T., 2015/27442 Esas -2016/3758 Karar) Senedin ihdası nedeniyle ispat yükü açısından bakıldığında; Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir. Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir. Somut olaya gelince; dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir. Dava konusu bonoda davacı keşideci, davalı lehtar olup, ihdas nedeni olarak “nakden” kaydı bulunmaktadır. Davacı, bedel hanesinin rakam ve yazı ile tahrif edildiğini ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı vekili ise araç satımı karşılığında senedin verildiğini savunmuştur. Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Somut olayda ise davalının bononun mal karşılığı olduğuna dair savunması karşısında senedin davalı tarafça da talil edildiğinin kabulü zorunludur ve bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davalıda olduğu ve davalının senetten kaynaklanan alacağını ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir. Davacının ve davalının sunmuş olduğu belgeler değerlendirildiğinde araç satımı karşılığında bononun düzenlendiği ve davalının ihdas nedenini kanıtladığı anlaşılmıştır. Araç satımının geçerli şekilde yapılıp yapılmaması ise dava konusu bakımından araştırılması gerekli bir husus değildir. Açıklanan sebeplerle 6100 Sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 bendi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/06/2017 tarih ve 2016/1445 E., 2017/676 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/02/2021