Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/2192 E. 2023/1659 K. 21.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2192
KARAR NO: 2023/1659
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 11/02/2020
NUMARASI: 2018/617 E. – 2020/115 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/12/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkili aleyhine 15/05/2018 tanzim tarihli, 202.000,00-TL bedelli senet dayanak gösterilerek önce İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/665 D.İş sayılı dosya ile ihtiyati haciz kararı alındığını, ihtiyati haciz ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından takip başlatıldığını, müvekkilinin davalı tarafa hiçbir borcu olmadığını, aralarında hiçbir ticari ilişki olmadığını, müvekkilinin oğlu …’ın davalı tarafın muhasebe işlerinden sorumlu işçi olarak çalıştığını, oğlu hakkında bir takım asılsız iddialar ile müvekkilinin görüşmeye çağrıldığını, görüşmede müvekkilinin oğluna isnat edilen iddialar ile baskı altına alınarak tutanak imzalatılmaya çalışıldığını, müvekkili imzalamak istememesi üzerine kendisine 10/05/2018 tanzim tarihli 202.000,00-TL bedelli senet imzalatıldığını, zorla imzalatılan senedin hukuken geçerli olmadığını, icra takibinin haksız, kötü niyetli ve dayanaksız olması nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespit edilmesini ve %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili derneğin ortak kamu yararı amaçlarına ulaşması için kurulmuş iktisadi bir işletme olduğunu, işletme bünyesinde muhasebe işlemlerini takip eden davacının oğlu dava dışı …’ın bağımsız … firmasının muhtelif raporlarına göre toplam 749.229,08-TL, 140,00-EUR ve 185,00-USD parayı usulsüz bir şekilde zimmetine geçirdiğini, bu paralardan dolayı Yayıncılar Telif Hakları ve Lisanslama Meslek Birliği’nin 98.076,33-TL ve 185,00-USD, 40,00-EUR, Türkiye Yayıncılar ve Yayın Dağıtımcıları Birliği Derneği’nin 206.887,50-TL, müvekkilinin ise 444.265,25-TL ve 100,00-EUR zararı mevcut olduğunu, davalı iktisadi işletmece yapılan suç duyurusu neticesinde İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/439 Esas sayılı dosyası ile hakkında “hırsızlık ve sahtecilik” iddiası ile dava açıldığını, davacının 10/05/2018 tarihinde iktisadi işletmeye gelerek … tarafından bir denetim yapılmadan tespit edilebilen 227.000,00-TL’lik miktarın 25.000,00-TL’sini nakit olarak ödediğini, kalan kısım için ise 202.000,00-TL bedelli senedi müvekkil şirkete verdiğini, iddia edildiği gibi herhangi bir zorlama ya da tehdit söz konusu olmadığını, bononun usulüne uygun olarak tanzim edildiğini beyan ederek ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, %20’den az olmamak üzere tazminata hükmedilerek davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafça, dava konusu edilen bononun, davacı asilin oğlu olan …’ın, davalıya ait işletmede çalışması esnasında, üzerine atılı zimmet suçlamasıyla ilgili ve baskı-tehdit altında imzalandığı, yine bonodaki birtakım kayıtların davacı asilin kendi el yazısı ile doldurulmadığı iddiasıyla birlikte Mahkememizde açılan bu davada, davacı tarafın, dava konusu edilen bonoyla ilgili olarak borçlu kısmındaki imza ile ilgili olarak açıkça imza inkarında bulunmaması, bonodaki tanzim ve vade tarihlerinin aynı olmasının bononun geçerliliğini etkilemeyeceği, aksi durumda bile bononun yazılı belge vasfının aynen devam edeceği, dosyada dinlenen tanık beyanlarıyla da dava konusu edilen bononun imzalanması sırasında, davacı asilin şiddet, baskı veya tehdit altında bononun imzalandığı hususunun ispatlanamaması, bononun imza edildiği mekanın, bir iş yeri olması, olaydan sonra bu konuyla ilgili olarak müşteki sıfatıyla davacı asilin bir suç duyurusunda bulunmaması, tarafların ortak kabulüne göre de bononun tanzim edilme amacının, davacının oğlu olan ve davalıya ait işletmede çalışan …’ın, yaptığı iddia edilen usulsüzlüklere ilişkin teminat olarak verildiği, fakat bono üzerinde, bononun, teminat senedi olduğuna dair bir kaydın da olmadığı, bu haliyle Yasal ve zorunlu şartları taşıyan bononun geçersizliğinin maddi kanıtlarla ispatlanamadığı gibi şekil yönünden de bononun geçersizliğinin ispatlanamadığı, aynı şekilde bono bedelinin ödendiğine dair bir belgenin de dava dosyamıza ibraz edilemediği anlaşılmakla açılan menfi tespit davasının reddiyle birlikte, Mahkememizin 13.07.2018 tarihli ara kararı ile 2004 Sayılı Yasanın 72/3. Maddesi gereğince icra veznesine ödenen paranın, alacaklıya ödenmemesi yolunda ihtiyati tedbir kararı verilmesi de nazara alınarak davacı aleyhine alacak tutarının %20’si tutarında tazminata hükmedilerek ” davanın reddine, alacak tutarı olan 202.000,00-TL’nin %20’si olan 40.404,00-TL tazminatın, davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilin davalı taraf ile hiçbir borç ilişkisi bulunmadığını, müvekkilin oğlu … davalı tarafın muhasebe işlerinden sorumlu işçi olarak çalışmaktayken davalı tarafından hakkında bir takım asılsız iddialarda bulunulduğunu bunun üzerine müvekkilin görüşmeye çağrıldığını, oğluna isnat edilen iddialar ile baskı altına alındığını ve kendisine 10.05.2018 tarihli tutanak imzalatılmaya çalışıldığını, teminat senedi olarak alındığına ikna edilerek 202.000,00 TL bedelli senet imzalatılmak zorunda bırakıldığını, müvekkilin oğlu … hakkında sürdürülen kovuşturmanın devam ettiğini dolayısıyla iddia olunan eylemlerin işlendiği ve davalının zararının bulunduğuna ilişkin bir mahkeme hükmü olmadığını, …ilkesi uyarınca davalı uhdesinde meydana gelen zarara müvekkilin katlanma yükümlülüğü de bulunmadığını, iddia edilen haksız fiili neticesinde oluşan zarara ilişkin müvekkilinin imzaladığı herhangi bir kefalet sözleşmesi bulunmadığı gibi kefil olunduğuna ilişkin irade beyanı da bulunmadığını, kambiyo ilişkisini doğuracak iradenin müvekkil tarafından ortaya konulmadığını, müvekkilin davalı taraf ile hukuken geçerli bir borç ilişkisi olmadığını, müvekkil hakkında başlatılan icra takibinin haksız olduğunu ve davalı taraf lehine aşırı bir menfaat sağlandığının açık olduğunu, mahkemece dava konusu yapılan senedin teminat senedi olarak alındığını yani senedin teminat senedi olduğunu isabetli bir şekilde tespit etmişse de senet üzerinde teminat olarak verildiğine ilişkin bir ibare bulunmamasını gerekçe göstererek haklı davanın reddine karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, senet üzerinde teminat olduğuna ilişkin bir ibare yer almasa da tarafların ortak kabulü ile senedin teminat senedi olduğu noktasında tartışma bulunmadığını, haklı davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafın ikrarı ile sabit olduğu üzere dava konusu senedin teminat senedi olarak alınması nedeniyle kambiyo senetlerine mahsus takibe konu edilememesi ve alacağın tahsili yargılamayı geciktirmesi nedeniyle istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davanın konusu İİK 72.maddeye göre açılan menfi tespit davasıdır. İcra takibine konu bononun düzenleme ve vade tarihinin 10-05-2018 tarihi olduğu yargıtay 12. HD’ nin 2009/19965 E. 2010/ 1007 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere bu durumun kambiyo senedi vasfını etkilemeyeceğinden, 6102 sayılı TTK 776. Maddesine göre kambiyo seredi vasfına haiz olduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafından, davalı tarafa hiçbir borcu olmadığını, aralarında hiçbir ticari ilişki olmadığını, müvekkilinin oğlu …’ın davalı tarafın muhasebe işlerinden sorumlu işçi olarak çalıştığını, oğlu hakkında bir takım asılsız iddialar ile görüşmeye çağrıldığını, görüşmede oğluna isnat edilen iddialar ile baskı altına alınarak tutanak imzalatılmaya çalışıldığını, imzalamak istememesi üzerine kendisine 10/05/2018 tanzim tarihli 202.000,00-TL bedelli senet imzalatıldığını, zorla imzalatılan senedin hukuken geçerli olmadığını ileri sürerek menfi tespit davasının kabulünü talep ve dava etmiştir. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) md. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) md. 6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372). Somut olayda davacının oğlunun davalı işyerinde muhasebeci olarak çalıştığı, bu esnada bir takım usulsüzlükler yapıldığı ,davacının oğlu … hakkında İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/439 E. sayılı dosyası ile hizmet nedeni ile güveni kötüye kullanma, bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık, özel belgede sahtecilik suçlarından ceza davası açıldığı anlaşılmıştır. Davacı tarafından senedin baskı altında alındığı ileri sürülmüş ise de bu konuda herhangi bir Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayetin bulunmadığı, dinlenen tanık beyanları da gözetildiğinde bu iddiaların sübut bulmadığı davacının iddialarını ispat edemediği anlaşılmıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla yapılan inceleme neticesinde davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/02/2020 tarih ve 2018/617 E., 2020/115 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21/12/2023