Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/2189 E. 2023/746 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2189
KARAR NO: 2023/746
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 29/01/2020
NUMARASI: 2017/231 E. – 2020/58 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi-Manevi Tazminat İstemli)|
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/07/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin büfecilik hizmetleri kapsamında ticari faaliyette bulunan tüzel kişiliğe haiz bir şirket olduğunu, Türkiye genelinde halihazırda 13 ilde ve toplam 56 şubede hizmet sunduğunu, güçlü bir franchise sistemine sahip olduğunu, herhangi bir yasal dayanak ve hakka sahip olmaksızın müvekkili adına tescilli “…” markasına ve tüm diğer markalarına ilişin haklarını ihlal ettiğini, davalının … Mah. … Cad.No:.. Beşiktaş/İstanbul adresinde faaliyet gösterdiğini, bu işletmeyi işletirken … Gıda adına tescilli markaları ve müvekkillinin sahip olduğu tüm marka haklarını ihlal ettiğini, işletmenin kurulu olduğu adreste kullanılan tabelada “…” ibaresinin yer aldığının tespit edildiğini, işletmeye ait ve işletmenin ürünlerinin tanıtıldığı broşürlerde “…”ibaresinin yer aldığını, ayrıca kasa fişlerinde “…” ibaresinin yer aldığının tespit edildiğini, davalının ticari unvanını ticaret siciline tescil ettirdiği şekli ile kullanmadığını, ticari unvanını kullanırken müvekkilinin markasını (markalarını) ön plana çıkardığını, davalı adına 03.02.2015 tarihinde 22.10.2012 tarihinden itibaren … hizmet numarası ile tescilli “…” markasının müvekkili adına tescilli markalar ile aynı hizmetlerle ilgili olarak müvekkili adına tescilli bulunan markalardan çok daha sonra tescil edildiğini bu nedenle davalı markasının hükümsüzlüğüne ve sicildin terkinine, davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile haksız rekabetin men’ine, fazlaya dair hakları saklı kalmak koşulu ile 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 10.000,00 TL’nin davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, karar verilmesini talep ve dava ettiği, 16.09.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile bilirkişi raporu doğrultusunda maddi tazminat taleplerini artırdıklarını, toplam 37.451,03 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu “…” ibareli markanın tescil başvurusunun, diğer davalı … vekili tarafından uluslararası sınıflandırma sisteminin 29,30 ve 43.sınıfta yer alan bir kısım emtia ve hizmetlerde kullanılmak üzere 22.10.2012 tarihinde dilekçe ile müvekkili kuruma yapıldığını, söz konusu başvurunun … , kod numarası verilerek işleme alındığını ve yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda Resmi Marka Bülteni’nde ilanına karar verildiğini, başvurunun yayınına karşı yasal süresi içinde dava dışı … San. A.Ş firma vekili tarafından itiraz edilmesi üzerine yapılan inceleme neticesinde itirazın kısmen haklı bulunarak 29. ve 30. sınıfa ait malların başvuru markasından çıkarıldığını, başkaca itiraz bulunmadığından 03.02.2015 tarihinde başvurunun tescil edildiğini beyanla öncelikle davanın yetkisiz mahkemelerde açıldığını, müvekkili kurum aleyhine açılan davalarda Ankara FSHHM’lerin kesin yetkili mahkemeler olduğunu, yetki itirazlarının bulunduğunu, hükümsüzlük davasının KHK’de kime açılacağının belirtilmediğini, hukuk genel prensiplerine göre davanın marka sahibi gözüken kişiye karşı açılması gerektiğini, müvekkili yönünden pasif husumet yokluğu nedeni ile davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise davanın yetki yönünden reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesince; “Davacı markası ile davalının broşür ve levhalarda markayı fiili kullanımının aynı sınıflarda olması sebebiyle ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunduğundan; dava konusu olayda davalının fiili kullanımının iltibas, haksız rekabet oluşturduğu kanaatine ulaşılmıştır. Haksız rekabet nedeniyle zararın tam belirlenemediği, İto tarafından bildirilen %15 varsayımsal lisans oranının gerçeğe uygun olmadığı, soyut ve ayırt edicilikten uzak bir belirleme olduğu anlaşılmış ve davalının işletme gelirleri dikkate alınarak, takdiren TBK m.50/2 gereği maddi tazminat miktarı belirlenmesi yoluna gidilmiş ve davacının manevi zarara uğradığı kabul edilerek olayın özelliğine göre takdiren manevi tazminat miktarı belirlenmiştir. Öte yandan, davalının ticaret unvanının dosyaya ibraz edilen fişten “…“ şeklinde olduğu, sözkonusu ticaret unvanının kullanımının markasal olmadığı ve haksız rekabet oluşturmadığı kanaatine de ulaşılmıştır.” gerekçesiyle, 1-Davanın KISMEN KABULÜNE, davalı adına tescilli 2012/89178 nolu … markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının broşür ve levhasında kullandığı, “…” ifadesinin haksız rekabet oluşturduğu ancak ticaret ünvanında kullandığı “… …” haksız rekabet oluşturmadığı, açıklandığı şekliyle haksız rekabetin tespitine ve men-ine, haksız rekabetten dolayı kullanımın gerçekleştiği alan, işletme gelirleri dikkate alınarak takdiren 5.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, haksız rekabetten dolayı takdiren 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair taleplerin reddine” gerekçesiyle Davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli … nolu … markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının broşür ve levhasında kullandığı, “…” ifadesinin haksız rekabet oluşturduğu ancak ticaret ünvanında kullandığı “… …” haksız rekabet oluşturmadığı, açıklandığı şekliyle haksız rekabetin tespitine ve men-ine, haksız rekabetten dolayı kullanımın gerçekleştiği alan, işletme gelirleri dikkate alınarak takdiren 5.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, haksız rekabetten dolayı takdiren 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair taleplerin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin markanın hükümsüzlüğüne ve haksız rekabetin tespit ve menine ilişkin herhangi bir itirazları bulunmadığını, dosya içerisinde mübrez 03.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda, müvekkilin uğradığı zarar 37.451,03 TL olarak belirtilmiş ise de hangi gerekçeyle bu tespitin altında hüküm kurulduğunun mahkeme kararında gerekçelendirilmediğini, davanın 37.451,03 TL üzerinden kabulü gerekirken 5.000,00 TL üzerinden kısmen kabulünün hatalı olduğunu, dava dilekçelerinde talep edilen 5.000,00 TL manevi tazminatın hangi gerekçeyle 1.000,00 TLlik kısmının kabul edildiğinin yerel mahkeme kararında belirli olmadığını, manevi tazminatın 5.000,00 TL üzerinden kabulü gerekirken 1.000,00 TL üzerinden kısmen kabulünün hatalı olduğunu, dava konusu uyuşmazlık bakımından, müvekkil davacının haklılığının gerek bilirkişi raporu gerekse yerel mahkeme kararıyla sabit hale geldiğini, 6769 SMK 155 maddesine göre önceki hak sahibinin tescilli bir hakka dayalı olarak açtığı ihlal davalarında ihlal suçunu işleyen ve fakat marka tesciline sahip sonraki hak sahibinin salt söz konusu tescile dayalı olarak kullanımını gerçekleştirdiğini ve bu kullanımlarının hukuka uygun olduğu şeklindeki savunmanın bir defi olarak ileri sürülemeyeceğinin hüküm altına alındığını, açıklanan nedenlerle; maddi tazminat talepleri kapsamında hesaplanacak yoksun kalınan kazancın, SMK m.151 f.2 ( c ) maddesine göre hesaplanmasını talep ettiklerini, bu maddeye göre; yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında “Sınai Mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedelinin esas alınacağının düzenlendiğini, bilirkişilerce yapılacak maddi tazminat hesaplamasında da bu usulün esas alınması gerekirken hesaplama yapılmamış olmasının da eksik inceleme teşkil ettiğini, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf başvurusunda özetle; müvekkilin tescilli bir marka kullanımının haksız rekabet teşkil etmeyeceğini dolayısıyla tazminattan da sorumlu tutulamayacağını, Yargıtay’ın içtihadı bu yönde olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin bu içtihadı dikkate almadan ve gerekçesinde tartışmadan müvekkilin tescilli marka kullanımının haksız rekabet teşkil ettiğine karar verdiğini, müvekkilin kendi adına yasal tescilli markasını kullanmasının tamamen yasal ve hukuka uygun olduğunu, tescilden doğan hakkın kullanımının haksız rekabet teşkil etmeyeceğinden müvekkil hakkında verilen kararın kaldırılmasıyla haksız rekabet ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmesini talep ettiklerini, tespit edebildikleri kadarıyla içerisinde … ibaresi geçen farklı firmalara ait 658 tescilli marka olduğunu, Türkiye’nin ve hatta İstanbul’un tüm ilçe mahallelerinde ‘büfe’ işletmecilerinin bu ibareyi kullandığını, marka seçiminde basiretli bir tacir gibi davranmayıp, ayırt edici niteliklerden fazlasıyla yoksun ve buna istinaden koruma alanı düşük zayıf bir markayı tescil ettiren davacının, kendi markası ile benzer birçok markanın tüketiciler nezdinde karıştırılabilmesi riskini de üstlenmiş olacağını, Yargıtay’a göre normal bir marka ile oluşabilecek iltibası önlemek için oluşturulacak farklılık ile zayıf bir marka ile iltibasın önlenmesinin birbirinden farklı olduğunu, zayıf marka ile oluşturulacak küçük değişikliklerin iltibası ortadan kaldıracağını, bir şehir ismi olan … ibaresinin ayırt ediciliğinin oldukça zayıf olduğunu, 04.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda davacının kendisine zayıf bir marka seçtiğini ve bu nedenle 3. kişiler tarafından da bu ibarenin kullanımına katlanması gerektiğini bildiğinin tespit edildiğini, benzer davalarda Yargıtay’ın … ibaresinin kimsenin tekeline verilemeyeceğine hükmettiğini, müvekkil davalının ticaret unvanı kullanımının haksız rekabet teşkil ettiğine ilişkin talebin reddi nedeniyle ayrıca davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davanın konusu davalı adına … hizmet numarasıyla tescilli … markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının davranışlarının haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile haksız rekabetin menine, maddi ve manevi tazminatın tahsili talebidir.Dava tarihi itibariyle 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. 04/04/2016 tarihli yeminli mali müşavir bilirkişiye ait raporda, davalı şirketin ne kadar ürün sattığı tespiti mümkün olması halinde davalının söz konusu markalı ürünlerin satışından elde ettiği net cironun %1’i şeklinde hesaplama yapılması gerektiği belirtilmiştir. 10/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda, markalar arasında yapılan mukayese gereği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketiciler nezdinde iki teşebbüsün markası arasında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu, tüketicilerin aldıkları restoran/kafeterya hizmetlerinin aynı/bağlantı tacirler tarafından verildiğini düşünebileceği, davalının sonraki tarihli markasının davacının önceki tarihli markasının yeni bir serisi veya türevi olduğu düşüncesi yaratacak nitelikte olduğu teşebbüsler arasında idari-ekonomik bağlılık olduğu olasılığına yol açtığı, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nin m.8/f.1(b) bendi anlamında dar ve geniş anlamda karıştırılma tehlikesinin (iltibasın) bulunduğu kanaati üstün tutulursa davalının tescilli markasını 556 sayılı KHK m.42 gereği hükümsüz kılınabileceği sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir. 04/02/2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda, davalının markasının davacının tescilli markaları ile benzer olduğu, iltibas oluşturduğu, davalının markasının 556 sayılı KHK’nin m.42 uyarınca hükümsüzlük ve sicilden terkini şartlarının oluştuğu, davalının broşür ve levhasında kullandığı … ibaresinin haksız rekabet oluşturduğu, ancak ticaret unvanında … şeklindeki kullanımın terkin edilinceye kadar haksız rekabet oluşturmadığı belirtilmiştir. 03/09/2019 tarihli mali müşavire ait bilirkişi raporunda, İTO’nun 13/06/2019 tarihli yazısında firmalar arası lisans sözleşmesi olmaması durumunda davaya konu markanın cirosunun %15’i oranında rakamın lisans bedeli olarak tespit edileceği hususunu ifade eden yazısı dikkate alınarak inceleme yapıldığını, davalının mali verilerinde ve ticari kayıtlarında yapılan inceleme ile marka kullanımına bağlı olarak faaliyete başlamış olduğu 15/10/2012 tarihinden dava tarihine kadar elde ettiği hasılat toplamının %15 oranındaki lisans bedelinin 37.451,03 TL olduğu belirtilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının broşür ve levhasında kullandığı “…” ifadesinin haksız rekabet oluşturduğu, ticaret unvanında kullandığı “…” adının haksız rekabet oluşturmadığı, açıklandığı şekilde haksız rekabetin tespitine ve menine, haksız rekabetten dolayı 5.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde Hükümsüzlük Halleri başlığı altında 7. maddede sayılan haller ve 8. maddede sayılan haller durumunda markanın hükümsüz sayılmasına yetkili mahkeme tarafından karar verileceği belirtilmiştir. KHK’nin 7/1-b’ye göre aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer markalar, marka olarak tescil edilemez. KHK’nin 8/a’da tescil için başvurusu yapılan marka tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa, 8/b’de tescil için başvurusu yapılan marka tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa o durumda marka tescil edilemez şekilde düzenleme mevcuttur. 6102 sayılı TTK 54. maddesinde haksız rekabet 55. maddesinde dürüstlük kuralına aykırı davranışların düzenlendiği TTK 54/2’de rakiple arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarak tanımlandığı, haksız rekabet hükümleri ekonomik nitelikli her çeşit rekabet alanında uygulama yeri bulabilir. TTK 55/1-a(4) bendine göre başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak haksız rekabet sayılır. Bu anlamda karıştırılma (iltibas) öncelikle mal ya da iş ürünlerinin dış görünüşleri itibariyle yanıltmayı, kandırmayı, yanlış algılamaya neden olmayı ifade eder. Davacı markasıyla davalının broşür ve levhalarda markayı fiili kullanımının aynı sınıfta olması sebebiyle ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunduğundan davalının fiilinin iltibas, haksız rekabet oluşturduğu bilirkişi raporu ile de sabittir. TBK 50/2’ye göre uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını, hakkaniyete uygun olarak belirler. Mahkemece TBK 50/2’ye göre belirlenen maddi tazminat miktarı dosya kapsamına uygundur. 556 Sayılı KHK.nin 62 nci maddesi uyarınca manevi tazminata hükmedilmesi için marka hakkının tecavüze uğramış olmasının yeterli olmasına göre mahkemece 556 Sayılı KHK’nın 62/1-b maddesi uyarınca uygun bir manevi tazminata hükmedilmesinde de usul ve yasaya aykırılık bulunamamıştır (Bkz. Dr. Hakan Karan, M.Kılıç, Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi ve ilgili mevzuat, Y.11.H.D.12.03.2001 Tarih, Esas 2000/11030, Karar 2001/1815). Manevi tazminatın hakkaniyete uygun olduğu anlaşılmıştır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı, davalının eylemlerinin haksızlığı ve davacı markasının tanınmışlığı, olayların oluş şekli göz önünde bulundurulduğunda takdir edilen manevi tazminatın da dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmakla yapılan inceleme neticesinde davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 29/01/2020 tarih ve 2017/231 E., 2020/58 K. sayılı kararına karşı, davacı vekili ve davalı vekili tarafından yapılan istinaf taleplerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 409,86 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 108,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 301,06 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı ve davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 06/07/2023