Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/215 E. 2021/94 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/215 Esas
KARAR NO: 2021/94
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 11/05/2017
NUMARASI: 2014/969 E., 2017/492 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı ile davalının 4-5 sene yan yana yaşadığını, aralarında yaşanan tartışma sonucu davalının davacıyı evine çağırdığını, daha sonra davalının kardeşleri ve bir kardeşinin nişanlısının eve geldiğini, davalının kardeşinin bıçakla tehdit ederek takibe konu senedi zorla davacıya imzalamasını istediğini, davacının canını kurtarmak için senedi imzaladığını, davacının davalı ile ilişkileri boyunca ev giderleri için para verdiğini, bu nedenle de borcunun değil alacağının bulunduğunu, davalının söz konusu senedi Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibe koyduğunu belirterek, davacının Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında borçlu olmadığının tespitine, davalının kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde belirtilen iddiaların asılsız olduğunu, davacı 4-5 yıl gayri resmi evli kaldıklarını, ilk ölen eşinin maddi olanaklarının iyi olması nedeni ile 80.000 TL birikim yaptığını, bu birikiminden davacıya bahsettiğini ve ucuz bir daire bulunması halinde alıp birlikte oturabileceklerini söylediğini, daha sonra daire bulduğunu söyleyerek para istediğini, kendisinin de güvenerek verdiğini, ancak daireyi de almadığı gibi parasını da vermediğini, kendisini oyaladığını, senedin tanzim tarihinde bu nedenle tartıştıklarını ve boş senedi kendi yazısıyla doldurup bedelini de yazıp imzalayarak kendisine verdiğini, o sırada yanlarında kimse olmadığını, davalının kendisine 80.000 TL borçlu olduğunu belirterek davanın reddine, davacının kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; ” Davacının İstanbul C. Başsavcılığına yaptığı şikayet 08/10/2014 tarih ve 2013/83561 soruşturma no ve 2014/67561 karar sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Gerek dosya kapsamı ,gerekse tarafların sundukları delillerle birlikte ceza soruşturma dosyası birlikte değerlendirildiğinde davacı yanın savunmasını kanıtlayamadığı gözönüne alınarak 03/03/2016 tarihinde davacı yanın delillerinde yer alan yemin deliline dayanıp dayanmayacağı, dayanacaksa yemin metni hazırlayarak davalıya tebliğ ettirmesi ihtarında bulunulmuştur. Davacı vekili 01/04/2016 tarihinde yemin metnini sunmuş , davalı asil mahkememizin 09/03/2017 tarihli celsesinde usulüne uygun yemin ederek ” davalı …ya zorla senet imzalattırmadığını, bıçakla tehdit etmediğini, davacının kendisine 80.000,00 TL borcu olduğunu ” belirtip yemin metnini eda etmiştir. Mahkememizce yapılan yargılama , toplanan deliller ve HMK 225 vd maddeleri gereğince usulüne uygun yemin yerine getirilmiş olmakla ,kesin delillerden sayılan yemin delilinin eda edilmiş olduğu gözönüne alındığında açılan davanın reddine, davacı yanın haksız ve kötüniyetli olduğu ispatlanamadığından davalı yararına icra inkar tazminatına yer olmadığına ” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Yerel Mahkeme her ne kadar davacının iddiasını kanıtlayamadığını belirtmiş olsa da yeterli araştırma yapılmadığını, iş bu davanın menfi tespit davası olup ispat yükünün davalı tarafa ait olduğunu, davalı taraf her ne kadar davacının kendi adlarına ev alması için 80.000-tl vermiş olduğunu, senedi de iş bu bedele karşılık almış olduğunu belirtmiş olsa da davalı tarafın, davacıya 80.000-tl para verdiğini ispat edemediğini, davalı tarafın davacıya 80.000-TL verdiğini, davacının kendisine ev almaması üzerine senedi imzaladığını beyan ettiğini, ancak davalının tüm yargılama süreci esnasında hiçbir şekilde senedin dayanağı olduğunu iddia ettiği borç ilişkisini kanıtlayamadığını, davalının söz konusu tutarı altın ve dövizlerden vermiş olduğunu iddia ettiğini ancak davalının 80.000-TL tutarındaki altın ve dövizi evde tutması, elinin altında hazır bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının iş bu parayı bankadan çekip davacıya verdiğine ilişkin de her hangi bir kanıt sunamadığını, Yerel Mahkemeden ısrarla davalının ve davacının banka kayıtlarının celbi istenmiş olsa da iş bu kayıtların celp edilmemiş, eksik inceleme yapılarak karar verildiğini, banka kayıtları gelmiş olsa, davacının hesabına 80.000-TL tutarında bir paranın girmediğinin görüleceğini, Yargıtay kararlarında borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükünün davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düştüğünü, ancak davalı alacaklının davacıya ev alması için verdiğini iddia 80.000-TL ile ilgili olarak,Menfi tespit davasında yer değiştiren ispat külfetine Yerel Mahkeme uymadığını, eksik inceleme yaparak davalı tarafça davacıya 80.000-TL verdiğini kanıtlanmasa da davanın reddine karar verdiğini, -Yerel Mahkeme’nin davacının şikayeti üzerine yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirtmişse de, soruşturma esnasında dahi yeterli araştırma yapılmadığını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/83561 Hzr. Dosyasına senedin müvekkilimize zorla imzalatıldığı gün evde bulunan davalının erkek kardeşi …, kız kardeşi … ve nişanlısı … (soyadı bilinmemektedir)’in de ifadelerinin alınması gerektiği hususu belirtildiğini, ancak Savcılığın eksik inceleme ile karar verdiğini, İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği tarafından itirazlarının reddedildiğini, Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazlarında ve Savcılık aşamasında belirttikleri gibi, davalının kızkardeşi, erkek kardeşi ve kız kardeşinin nişanlısının ifadeleri alınsa idi, cep telefonu sinyallerinden yer tespiti yapılsa idi davacıya zorla senet imzalatıldığı tarihte iş bu şahısların davalı ile birlikte olduğu, davacıya zorla senet imzalattıklarının açığa çıkacağını, ispat külfetinin davalı alacaklıya düşmesine ve davalı tarafından iş bu alacak kanıtlanamamasına rağmen Yerel Mahkeme’nin davanın reddi yönündeki kararının bozulması gerektiği talep etmişlerdir. Dava; kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olup,uyuşmazlık hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ispat yükünün kimde olduğu, takibe konu bononun davalı tarafça talil edilip edilmediği hususlarında toplanmaktadır. Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1). Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.). Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ). Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir. Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir. Somut olaya gelince; Dava konusu bonoda, ihdas nedeni olarak kayıt bulunmamaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Somut olayda ise davacı taraf senedin zorla verildiğini, davalı taraf ise taşınmaz alınmak için bedel karşılığı senedin verildiğini beyan etmişlerdir. Davalı tarafın beyanının talil niteliğinde olmadığı, bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davacı senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir. Somut olayda ispat yükünün davalıda olmadığı yer değiştirmediği açıktır. Yukarıda açıklanan sebepler ve tüm dosya içeriğine göre ; İlk derece mahkemesince taraflarca gösterilen delillerin toplanmasında, değerlendirilmesinde esas ve usul bakımından hukuka aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden 6100 Sayılı HMK’nın 353/1. fıkrası (b-1) bendi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/05/2017 tarih ve 2014/969 E., 2017/492 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/02/2021