Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2106
KARAR NO: 2023/1683
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 12/03/2020
NUMARASI: 2017/472 E. – 2020/192 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/12/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, İstanbul’un birkaç semtinde sulu yemek konseptli restoran işlettiğini, restoranlarında “…” ibaresinin İşletme adı ve marka olarak kullandığını, bahse konu ibarenin 43.sınıfta 26.11.2014 tarihinden itibaren tescilli olduğunu, müvekkilinin Bayrampaşa-İstanbul adresinde faaliyet gösteren … isimli şubesini 26.02.2016 tarihinde resmi ve fiili olarak kapatıp yeni işletmesini Bakırköy-İstanbul bölgesindeki merkez ve şubelerinde … olarak sürdürme kararı aldığını, davalının davacının hem çocukluk arkadaşı hem de işçisi olduğunu ve davalının yeni şubeye gelmek istememesi üzerine tarafların kendi aralarında 26.02.2016 tarihinde iş akdi ibranamesi düzenlenerek davalının birkaç işçiyle beraber işten ayrıldığını, davacının Bayrampaşa Şubesini kapatmasının akabinde davalının aynı dükkanı kendi adına kiralayarak aynı konseptte (sulu yemek) restoran açıp işten ayrılan bazı işçileri de yanma aldığını, müvekkilinin olayı öğrenince davalıyla görüştüğünü fakat davalının kendilerine art niyet taşımadığını beyan ettiğini, fakat ilerleyen süreçte aynı konseptte restorant açmanın ötesinde birebir işletme adı ve markayı taklit ederek restoranı faaliyete soktuğunu, hatta aynı tarihlerde aynı işletme ve markayla Gazi Osman Paşa’da da şube açtığını, davalının ilerleyen zamanlarda aynı mekânda işletme adı ve markasını kullanmanın ötesinde komşu esnafa, eski müşterilere hatta davalının eskiden mal tedarik ettiği firmalara dahi kendisini davacının devamı/şubesi olarak tanıtıp bu firmalardan mal tedarik ettiğini, hatta … A.Ş.’nin davalıyla şube kapanışı yaptığı 26.02.2016 tarihinden hemen sonra başlamak üzere 16.04.2016 tarihine kadar davacıya ürün sattığını zannederek davalıya ürün satıp fatura kestiğini, davacı, … A.Ş. tarafından almadığı mallar için kendisine yollanan Hesap Ekstresi ve faturaları öğrenince tarafları ve mal tedarikçilerini uyardığını, davalının bu ikazlara rağmen haksız rekabeti ileri taşıyarak etrafa “davacının ticari bakımdan zor durumda olduğunu, işletme ve şubelerini kapattığını, borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğu için işletmeyi kendisinin devraldığı” gibi beyanlarda bulunduğunu, davalının ticari ve ahlaka aykırı davranışlarının haksız rekabet teşkil ettiği gibi davacının tescilli ve tescilsiz markalan ile davalı kullanımının markaya tecavüz teşkil ettiğini, davacının … ibaresini maruf kıldığını, dava konusu markada yer alan esas unsur … ibaresinin lokanta hizmetleri alanında ilk olarak davacının kullandığını, bu neden ile davacının üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu, davalının marka kullanımının davacının tescilli ve tescilsiz marka ve hizmetlerinin devamı, seri markası olarak anlaşılması tehlikesi bulunduğunu, bu markaların seri marka imajı yaratmasından dolayı tüketiciler açısından iltibasa sebebiyet verdiğini, davacı tarafından büyük gayret ve uğraş sonucu oluşturulan markanın ve işletme adının davalı tarafından kullanılmasının müşteriler ve tedarikçiler nezdinde karışıklığa sebebiyet verdiğini, davalı ile sorun yaşayan tedarikçilerin şikayetlerini davacıya ilettiklerini, bu durumun davacı açısından imaj/marka değeri kaybına neden olduğunu belirtmiş davalının haksız rekabet ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre marka ihlali niteliğindeki eylemlerinin tespiti ile haksız rekabet ve marka ihlalinin men’ine, davalının davacının markalarına ve işletme adına yaptığı tecavüzün tedbiren durdurulmasına, davalının işletme adı kullanımının önlenmesine, işletme adından taklit ibarenin terkinine, katalog, broşür, ambalaj malzemeleri, fatura, irsaliye, marka tecavüzünde kullanılan araç gerece el konularak kararın ilgili resmi kuramlara tebliği ile ülke genelinde yayım yapan gazete ile duyurularak, 10.000,00 TL manevi tazminat ile maddi zararın hesaplanarak fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 5.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tensip zabtı ve dava dilekçesinin taraflarına usulünce tebliğ olunmadığı, müvekkilinin 30/03/2017 tarihinde açılan davadan 07/08/2017 tarihinde tebliğ olunan dava dilekçesi, tensip zabtı, bilirkişi raporu ve mürafaa gününe ilişkin tebligat ile haberdar olduğunu, tek yanlı incelemeye dayalı bilirkişi raporu ile birlikte tebliğ olunan dava dilekçesi ile yapılan tebliğ üzerine müvekkilinin çaresiz duruma düşerek savunma yapamadığını, süre talebinin mahkemece karşılanmadığını, savunma hakkının kısıtlandığını, bu sebeple sunulan dilekçenin süresinde verildiğinin kabulünün gerektiğini, tarafların çocukluk arkadaşı olduğunu, birlikte iş yapma gayesi ile şu an davalının işlettiği “… Mahalle … Caddesi No:… Bayrampaşa adresindeki lokantayı açtıklarını, davacının daha önce vergi kaydının bulunması sebebiyle davacının adına resmi kayıtları oluşturduklarını, davalının ise davacının yanında sigortalı çalışan olarak gösterildiğini, taraflar arasında 12.12.2014 tarihli Adi Ortaklık Sözleşmesi imzalandığını, hisselerin %50 olarak paylaşıldığını, tarafların isimlerinin baş harfi ile oluşturulan … ibaresi için marka başvurusunda bulunmaya karar verdiklerini ve davacı adına başvuruda bulunduklarını, daha sonra davacının Bakırköyde tek başına lokanta açtığını, bunun üzerine davalının da Gaziosmanpaşa da tek başına lokanta açtığını, anlaşarak Bayrampaşa daki lokantanın SSK borcu, vergi borcu ve bazı firmalara olan borçlar ve 70.000 TL olmak üzere toplam 200.000 TL karşılığında davalıya devredildiğini, dolayısıyla davacının iddialarının aksine birlikte oluşturulan işletme işletme adı ve markanın söz konusu olduğunu, sonrasında ise bunların davalıya devrolunduğunu, sütaş firması ile yaşanan durumun dava dışı firmadan kaynaklı olduğunu, müvekkilinin kendisini davacı gibi tanıtması ve tedarik ve tüketiciyle irtibat kurmasının söz konusu olmadığını, davacının ortaklıktan ayrılmak istemesiyle mağdur olanan davalı olduğunu, haksız ve kötü niyetli olarak dava açıldığını, tespit raporunu kabul etmediklerini tek başına “…” ifadesinin marka olarak tescil edilmeyeceği gibi lokanta ibaresinin de sunulan hizmete yönelik ayırt edici bir ibare olmadığını, davacının tescilli markasının tek başına ” …” olmadığını, marka tescilinin … şeklinde olduğunu, “…” ibaresinin de henüz tescil edilmemiş başvurusunun olduğunu, ayrıca müvekkilinin “…” yazım şekliyle davacının yazım şeklinin birbirinden farklı olduğunu, müvekkilinin işletme adında ve diğer materyallerinde “…” ibaresini kullandığını ve asıl “…” ibaresini logo halinde getirerek davacının markasından ve işletme adından ayrıcalık sağladığını, tüketiciler nezdinde karışıklığın oluşmayacağının açık olduğunu belirtmiş davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; davacının marka tescilinin “…” şeklinde olduğu, davalının … ibaresine yönelik kullanımlarının bu ibarenin 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sunulması hizmetleri” bakımından coğrafi kaynak belirtmesi nedeni ile zayıf marka niteliğinde olması sebebiyle tescile dayalı kullanımın önlenmeyeceği, davacı markasının tanınmış marka olmadığı gibi bu ibare üzerinde hak sahipliğinin ispatlanamadığı dikkate alındığında “…” ibaresi ile kullanımının markaya tecavüz olarak değerlendirilemeyeceği gibi haksız rekabet olarak değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı, sunulan raporlardaki değerlendirmelerin dosya kapsamı ile uyuşmadığı anlaşılmakla marka hukuku ilke ve uygulamaları gözetilerek” davacının sübut bulmayan davasının reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dosya kapsamında alınan 4 bilirkişi raporunun da birbiriyle uyumlu olup davalının fiili kullanımında … ibaresinin baskın unsur olarak kullanıldığı, davalı kullanımının davacının markalarına ihlal oluşturduğu, davalı davranışlarının TTK kapsamında ayrıca haksız rekabet olduğunun ifade edildiğini, davalı davranışlarının bariz haksız rekabet oluşturduğunu, gerekçeli kararda haksız rekabet oluşmadığı şeklinde hüküm kurulduğunu, mahkemece haksız rekabetin sadece marka ihlali açısından ele alındığını, haksız rekabetin diğer unsurlarının dikkate alınmadığını, TTK’nin haksız rekabeti sadece marka ihlali boyutuna indirgemediğini, davalının ticari ve ahlaki davranışlarının TTK’de düzenlenen haksız rekabet ihlali oluşturduğunun görüldeceğini, TMK 2. maddesine göre dürüstlük kurallarına uyulmak zorunda olduğunu, davalı tarafından cevap dilekçesinde de ikrar edilen davranışların haksız rekabet kapsamında kaldığını, davalının davacının eski çalışanı olduğunu, iş yerinde çalışanların çoğunun da davacının eski çalışanı olduğunu kabul ettiğini, faaliyet gösterdiği dükkanın davacının eskiden faaliyet gösterdiği dükkan olduğunu, davalının mal tedarik ettiği toptancıların davacıya fatura yollayıp davalının aldığı malların bedelini istediklerinin de dosyaya sunulan faturalarla ispatlı olduğunu, davalının bila tarihli dilekçesinde de bu durumu kabul ettiğini, mahkemenin davalının “…” ibaresi kullanmadığı, “…” markasını kullandığı tespit/değerlendirmesinin hatalı olduğunu,davalının fiili kullanımının bilirkişi raporlarında tespit edildiğini, mahkemece “…” ifadesinin farklılık yarattığı yer almasa da davalının fatura ve fişlerinde ” …” isminin yer alıp, “…” ifadesinin yer almadığını, davalının ihtilaf konusu Bayrampaşa’da yer alan lokantasının dış tabelasında “…” yazdığının yerinde inceleme yapan bilirkişilerce tespit edildiğini ve raporda fotoğraflandığını, sosyal medya ve internet sitelerinin çoğunda da … ifadesinin yer almadığını, bir an için davalı kullanımında “…” da olduğunu farz edince bile küçük puntolarla yazılmış, yemek tabaklarına adeta gizlenmiş olduğu göz önüne alındığı takdirde davalının asıl amacının “…” ismini kullanmak olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacının istinaf nedenlerinin mahkemenin oluşturduğu gerekçe karşısında aksi hüküm oluşturulmasına sebep oluşturmadığını, davacı istinaf taleplerinin temelini … ibaresinin zayıf marka olup olmadığı, iltibas şartlarının oluşup oluşmadığı vb üzerine temellendirildiğini ve müvekkilin marka tecavüzü eylemini gerçekleştirdiğini iddia ettiğini, mahkemenin gerekçekli kararının objektif temeller üzerine inşa edildiğini, davacının davasının kötü niyetli olup müvekkil yönünde kötü niyet iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacı ile davalı müvekkilin çocukluk arkadaşı olduklarını, birlikte dükkan açmaya karar verdiklerini, şu an müvekkilin işlendiği dükkanı kiraladıklarını, işletmenin açılacağı dönemde taraflar resmi prosedürlerle ilgilenmemek için ve davacının da halihazırda vergi açılışı bulunduğundan işletmenin davacı adına kayıtlı olmasına davalı müvekkilin resmi kayıtlarda işçi olarak gösterilmesine karar verdiklerini, 12.12.2014 tarihinde ortaklığı kağıda dökmek adına Adi Ortaklık Sözleşmesi imzaladıklarını, isimlerinin baş harfleri olan … adlı marka için 26.11.2014 tarihinde marka başvurusu yaptıklarını, davacı tarafın başka bir lokanta açmaya karar verdiğini, aralarında anlaşarak ortak oldukları işletmenin müvekkilinin davacıya nakit 70.000,00 TL ayrıca işletmenin vergi, SGK ve firmalara olan borçlarını ödemesi karşılığında devrini kararlaştırdıklarını, geçmişteki ortaklık ilişkisi nedeniyle davalı müvekkilin da marka üzerinde hak sahibi olduğunu, bir an için Adi Ortaklık Sözleşmesinin marka tescilinden sonra yapıldığı için önceki yazılı olmayan ortaklığın kabul edilmediği düşünülse dahi sonradan yapılan Adi Ortaklığın aynı zamanda markayı da kapsayacağı bir nevi işletme devri olarak kabul edilmesi gerektiği müvekkile davacı tarafından iş yerinin dosyaya sunulan şart ve ödemelerden sonra deri konusunda anlaştıkları da ortada olduğundan, bu işlemin ticari işletmenin devri niteliğinde olduğunu, davacının marka hukukuna ilişkin iddia ve taleplerinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerektiğini, karıştırılma ihtimalinin klasik anlamda; mal veya hizmetin hitap ettiği kitle tarafından tercih etmeyi düşündüğü mal veya hizmet yerine bir başka işletmenin benzer mal veya hizmetini alma tehlikesi olarak tanımlandığını, davacı markası ile davalı müvekkilin kullandığı işletme adının ses, şekil, anlam, görünüm bakımından benzerliklerinin tartışılması gerektiğini, davalı müvekkilin kullandığı kapaklı yemek servis tabağı içinde büyük harflerle … kelime ve figürün tabak kısmında … ibaresinin yer aldığını, işaretin %10’unun “…” ibaresinden oluştuğunu, davalı markasının ayırt ediciliğinin de tartışılmasında fayda olduğunu, markaların işaretler arasında karıştırılma ihtimalinin belirlenmesinde işaretin hitap ettiği kitlenin de göz önünde bulundurulması gerektiğini, İstanbul 2. FSHHM’nin kararının gerekçeli, objektif ve değerlendirilebilir olduğunu, tüm bu nedenlerle davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. TPMK kayıtlarının incelenmesinde; davacıya ait … numara ile tescilli “…” markasının 43. (Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.) sınıfta 26.11.2014 tarihinden itibaren on yıl müddetle 05.03.2017 tarihinde sicile tescil edildiği, davacıya ait … numaralı …+şekil markasının 43. (Geçici konaklama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.) sınıfta 26.01.2016 tarihinde tescil başvurusunda bulunulduğu, marka başvurusuna yapılan itirazın kısmen kabul edildiği, tescil aşamasının tamamlanmadığı görülmüştür.Davanın konusu, 6769 sayılı SMK ve 6102 sayılı TTK hükümleri uyarınca açılmış, marka ve ticari unvana tecavüz ile haksız rekabetin tespiti, men’i, sonuçlarının ortadan kaldırılması, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. İstanbul 4. FSHHM’nin 2017/57 E. sayılı dosyasında alınan 26/07/2017 tarihli bilirkişi raporunda; davalı kullanımlarının 6769 sayılı SMK’ nın m. 29 hükmü uyarınca davacıya ait … numara ile tescilli … tescilli markası ve … numaralı … ŞEKİL marka başvurusuna tecavüz teşkil ettiği, davacının önceye dayalı kullanım hakkı bulunan ve maruf kıldığı … marka kullanımına yönelik davalı tarafça haksız rekabet hükümlerinin ihlal edildiği belirtilmiştir. Mahkemece alınan 20/04/2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda; 26.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilen davalı kullanımlarının davacının … tescil numaralı markasından kaynaklanan marka hakkını ihlal ettiği, davalının kullanımlarının adi ortaklık sebebiyle hukuka uygun olduğu iddiasının ispatlanamadığı, bu sebeple söz konusu kullanımların hukuka uygunluk şartlarının oluşmadığı, SMK m.l48/IV uyarınca marka üzerindeki hukuki işlemlerin, yazılı şekle tabi olduğunu, devir sözleşmelerinin geçerliliği, ancak noter tarafından onaylanmış şekilde yapılmış olmalarına bağlı olduğu, talep edilen tazminat hesaplama yöntemine göre dosyaya emsal lisans anlaşması sunulmamış olmasından dolayı bu yönde bir hesaplama yapılamadığı belirtilmiştir.Mahkemece alınan19/08/2019 tarihli bilirkişi heyetine ait ek raporda; ” … kelimesinin ‘’Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” bakımından tasviri bir anlamının bulunmadığı ve zayıf marka özelliğinde olmadığı, bu sebeple bu kelimenin davalı kullanımlarında baskın unsur kullanılmasının davacının … tescil numaralı markasından kaynaklanan marka hakkını ihlal ettiği ve haksız rekabet oluşturduğu” belirtilmiştir. Mahkemece alınan 21/05/2019 tarihli muhasebe bilirkişisine ait ek raporda; davalının ticari kayıtlan, İstanbul Ticaret Odasının müzekkere cevabı dikkate alınarak yapılan değerlendirmede 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun 151’inci maddesi 2’inci fıkrası c bendine göre davacının talep edebileceği maddi tazminatın 113.948,52 TL olabileceği, manevi tazminat konusundaki takdirin mahkemeye ait olduğu yönünde görüş bildirdiği belirtilmiştir. Davacı tarafından ” …” ibaresinin işletme adı ve marka olarak kullandığını, Bayrampaşa’da bulunan ” …” isimli şubesini 26.02.2016 tarihinde kapattığını, Bakırköy bölgesinde merkez ve şubelerinde “… ” olarak faaliyetlerini sürdürme kararı aldığını, tarafların çocukluk arkadaşı olup davalının aynı zamanda Bayrampaşa’da bulunan restoranda işçi olarak çalıştığını, taraflar arasında 26.02.2016 tarihinde iş akdi ibranamesi tanzim edildiğini, davacının Bayrampaşa şubesini kapattıktan sonra davalının aynı dükkanı kendi adına kiraladığı ve aynı konseptte restoran açtığını, bu durumun öğrenilmesi üzerine davalının kendilerine ızgara ağırlıklı farklı konseptte restoran açılacağını beyan ettiğini, ancak birebir işletme adı ve marka taklit edilerek restoranı faaliyete soktuğunu, hatta Gaziosmanpaşa’da da aynı işletme ve marka ile şube açtığını belirterek marka hakkına tecavüzün tespiti önlenmesi, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi, SMK 151 maddesi b bendi gereğince maddi tazminatın tespiti ile manevi tazminatın davalıdan tahsili talep ve dava edilmiştir. Taraflar arasında 12.12.2014 tarihinde Adi Ortaklık Sözleşmesi tanzim edildiği, bu sözleşmede markanın kullanımına ilişkin herhangi bir ibare yer almadığı görülmüştür.6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Marka Tescilinde mutlak ret nedenlerinin düzenlendiği, 5/1-c maddesinde; “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların yada hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretlerin” marka olarak tescil edilemeyeceği, SMK 25/1 maddesinde de; 5’inci veya 6’ncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği”, SMK 7/5 maddesinde; “Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez;..(b) malların veya hizmetlerin türüne, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına yada diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması” hükümleri düzenlenmiştir. Somut olayda mahkemece aldırılan bilirkişi raporlarında “…” kelimesinin yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri bakımından tasviri bir anlamının bulunmadığı ve zayıf marka özelliğinde olmadığı, bu sebeple bu kelimenin davalı kullanımlarında baskın unsur kullanılmasının davacının … tescil numaralı markasından kaynaklanan marka hakkını ihlal ettiği ve haksız rekabet oluşturduğu sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmişse de; rapordaki hukuki değerlendirmenin ihtisas mahkemesi hakimi sıfatıyla mahkeme hakimince denetlenmesinin mümkün olduğu kanaatine varılmıştır.Davacı adına “… ” ibaresinin, tek başına tescilli olmadığı, birtakım yan unsurlarla tescil edildiği anlaşılmaktadır. Davalı kullanımının da … şeklinde olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince bilirkişi raporuna itibar edilmeyerek markanın zayıf marka olduğu nitelendirilerek davalının “…” ibaresini eklemek suretiyle yapmış olduğu kullanımların haksız rekabet olarak değerlendirilemeyeceği, bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin dosya kapsamına uymadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda … başvuru numaralı …’nın davacı … adına 43. emtia sınıfında 26.11.2014 tarihinde tescil edildiği marka sahibinin davacı olduğu, markanın 43. Sınıfta ortalama halk kitlesine hitap ettiği, tüketici nezdinde lokantada … yemeklerinin sunulduğunu düşüneceği, bu ibarenin kültürü, yemekleri ve tarihi yerleriyle meşhur olan ve bir coğrafi yer olan … temsil etmesi nedeniyle kimsenin tekeline verilemeyeceği ve davacı markası içerisinde … ibaresi geçmesi nedeniyle, farklı ibarelerle kullanılmasının davacı tarafça engellenemeyeceği, TPMK nezdinde 43. sınıfta tescilli, … ibareli birçok markanın bulunduğu anlaşılmaktadır. Her iki taraf markasında yer alan … ibaresi coğrafi bir yer adı olup kimsenin tekeline verilemeyeceğinden, bu ibareli markanın kullanıldığı yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri yönünden, 6769 Sayılı SMK 7/5-b maddesi gereğince, sunulan hizmetin coğrafi kaynağına ilişkin dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışına uygun kullanım olduğundan, davacının bu ibareye ekler getirilerek kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, davalının … ibaresi ile birlikte kullanımının davacı markasına tecavüz teşkil etmediğine ilişkin mahkeme kanaatinin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.Davacı tarafça dava dilekçesinde; davacının eski çalışanı olduğu, aralarında adi ortaklık sözleşmesi bulunduğu, davalının iş yeri çevresinde davacıyı kötülediği, aynı yerde aynı konseptte işletmesine devam ettiğine yönelik haksız rekabet iddialarının ise TTK 54. Madde ve devamında düzenlenen haksız rekabete yönelik iddialar olup, markaya tecavüzden kaynaklanan bu davanın konusunu teşkil etmediği, Asliye Ticaret Mahkemesinde açılacak ayrı bir davada ileri sürülebileceği anlaşılmaktadır.Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla yapılan inceleme neticesinde davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/03/2020 tarih ve 2017/472 E., 2020/192 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacılardan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 21/12/2023