Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/207 E. 2021/8 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/207
KARAR NO: 2021/8
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 06/06/2017
NUMARASI: 2014/1620 E. 2017/562 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı dava dilekçesinde; davacı şirketin, yaptığı satışlar nedeniyle alacaklarının ödenmemesi üzerine İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile davalı/borçlu aleyhine cari hesap bakiyesi olan 50.000,00 TL’nin tahsili için icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun vekili aracılığı ile 16.09.2014 tarihli itiraz dilekçesinde takip konusu borca ve ferilerine itiraz ettiğini, itiraz dilekçesinde borca itirazına ilişkin herhangi bir açıklamaya ve gerekçeye yer verilmediğini, itirazın takibi sürüncemede bırakmak ve müvekkilinin alacağını almasına engel olmak amaçlı ve kötü niyetli olduğunu beyan ederek itirazın iptaline, davalının %20 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı davaya yasal süresi içerisinde cevap vermemiştir. İlk Derece Mahkemesince; Davacı şirket ile dava dışı … Tic. Ltd. Şti arasında 14/12/2013 tarihinde direkt satış sözleşmesi imzalandığı, davalının aynı sözleşme ile ilgili olarak 30/01/2014 tarihinde müşterek borçlu ve müteselsil kefalet sözleşmesini imzaladığı, davacının dava dışı … Tic. Ltd. Şti.den olan alacağının tahsili için davalı hakkında müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatına istinaden İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … sayılı dosyasında icra takibi başlattığı, davalının itirazı üzerinde takibin durduğu, davacının iş bu dava ile itirazın iptali ve takibin devamını talep ettiği, Kefalet sözleşmesinin yapıldığı tarihte davalının evli olduğu, kanun hükmünün üçüncü fıkrasındaki kefalette eş rızası gerektirmeyen hallerin gerçekleşmediği, bu durumda kefalet sözleşmesi yapıldığı tarihte evli olan davalının eşinin, kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç kefalet sözleşmesinin kurulması anında rıza gösterildiğine ilişkin bir delil bulunmadığı, bu durumda davalının kefaletinin geçersiz olduğu, kaldı ki, davalının kefalet sözleşmesinde el yazısı ile “sözleşme yapıldığı tarihten itibaren tüm yükümlülüklerimden feragat edeceğimi kabul ve beyan ederim” şeklinde beyanının bulunduğu, asıl borç sözleşmesinden sonraki tarihte yapılan kefalet sözleşmesinde davacının irade beyanı ve imzasının bulunmadığı, bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacı ile davalı arasında geçerli bir borç ve kefalet ilişkisi bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; 6102 Sayılı TTK’nun 702.maddesi hükmüne göre avalistin kimin için taahhüt altına girmişse onun gibi sorumlu olacağını, TTK’da taahhüt altına girmek için eş rızasının aranmadığını, Davalı tarafça kefalet sözleşmesine eklenen hükmün geçersiz olduğunu, modern güven teorisine göre,kefalet sözleşmesini imzalayan kişinin bu şekilde beyanda bulunmasının sözleşmenin ruhuna aykırı olduğunu, Davalı tarafın tek taraflı olarak kefaletten vazgeçmesinin davacı tarafça kabul edilmediği sürece geçerli olmadığını, kendilerince bir kabulün söz konusu olmadığını, Davalı kefilin sözleşmeye kötüniyetli olarak bir kısım eklemeler yaptığını, 5 yıl geçerli olan sözleşmeye 1.5 ay için kefalet verdiğini, 11/04/2013 tarihinde yapılan değişiklikle TBK madde 77 gereğince artık kefaletta eş rızası aranması koşulu da kaldırıldığını beyan ederek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, dava dışı şirket ile davacı şirket arasında sözleşmeye dayalı satım nedeniyle oluşan cari hesap alacağına ilişkin olarak davalı kefil hakkında yürütülen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, davalı ile yapılan kefalet sözleşmesinde eş rızasının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kefalet sözleşmesinin bir örneği dosyaya sunulmuş, sözleşme altında müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla davalının isim ve imzasının yer aldığı görülmüştür. Davalı vekili her ne kadar, 6102 Sayılı TTK’nın 702.maddesi hükmüne göre avalistin kimin için taahhüt altına girmişse onun gibi sorumlu olacağını, TTK’da taahhüt altına girmek için eş rızasının aranmadığını ileri sürmüş ise de; aval, poliçe, çek ve bonoya özgü bir kambiyo taahhüdüdür. Somut olayda davalı adi yazılı kefalet sözleşmesi imzalamıştır. Kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanunu’nun halen yürürlükte olan 584. maddesindeki düzenlemenin aynı Kanunun 603. maddesi uyarınca ‘aval’de uygulanması olanaklı değildir. (YİBGK, 2017/4 esas, 2018/5, 20.04.2018 Tarihli kararı). Açıklanan sebeplerle davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Kefalet sözleşmelerinde eş rızasının 6098 sayılı TBK’nın 584.maddesinde “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.(Ek fıkra: 28.03.2013 – 6455/77 md.) Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.” şeklinde düzenlendiği, somut olayda davalı eşin, dosyada mevcut sicil kayıtlarına göre şirket ortağı olmadığı ve diğer istisnai hallerden birinin bulunmadığı, Kanun metninden de görüldüğü üzere düzenlemede kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulması için hangi hallerde eşin rızasının gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlandığı anlaşılmıştır. Emredici olan bu düzenlemeden, eşlerin feragat etmesi mümkün değildir. Eşin yazılı rızasının verilmesi adi yazılı şekle tâbidir. Yani rıza beyanının eş tarafından imzalanması gerekli ve yeterlidir. Ancak rıza somut ve belirli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç sözleşmenin kurulması anında verilmelidir. (TBK m.584). Dolayısıyla gelecekte yapılacak kefalet sözleşmelerini de kapsayacak şekilde genel bir rıza verilemeyeceği gibi sözleşmenin yapılmasından sonra (geçersiz sözleşmeye geçerlik kazandırmak için de) rıza verilemez. Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1 inci maddesine göre rıza sonradan verilecek icazet ile tamamlanmadığından, eşin izni tamamlayıcı unsur değil geçerlilik unsurudur. Yani kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için eşin rızası mutlaka gereklidir. Aksi halde kefalet sözleşmesi geçersiz olacaktır. Zira rıza, eşin kefil olma ehliyetini sınırlar ve rızanın yokluğunun yaptırımı kesin hükümsüzlüktür. Bu geçersizlik hakim tarafından resen dikkate alınır (Gümüş, M.A.: Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, İstanbul 2014, s.348). Somut olayda, sözleşme tarihi itibarıyla kefalet sözleşmesinde eşin rızasının bulunması gerektiği, ancak eş rızası bulunduğuna ilişkin dosyaya yansıyan herhangi bir bilgi, belge ve delilin bulunmadığı, dolayısıyla İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla başkaca istinaf sebeplerinin incelenmesinde yarar görülmemiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/06/2017 tarih ve 2014/1620 E. 2017/562 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davacı taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 14/01/2021