Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/206 E. 2021/99 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/206 Esas
KARAR NO: 2021/99
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/04/2017
NUMARASI: 2014/977 E. – 2017/305 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında araç satış sözleşmesi yapıldığını, davacının, aracın borcunun bulunmadığının belirtmesine rağmen, davalı tarafın davacı hesabına 85.000 TL para yatırdığını beyan ve teklifi karşısında 85.000 TL tutarında teminatın davalıya verildiğini, otobüsün rehin kaydının silinmesi sonrası noterde yapılacak araç satış sözleşmesi sırasında iadenin yapılacağı, buna rağmen dava konusu bononun parçalarının davacıya verildiğini, ancak bu durumun gerçek olmadığının sonradan davacının anladığını, bononun iade olmadığını, bu nedenle bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitine, bononun iptaline, davaının takip nedeniyle uğradığı tüm zararlarının tahsiline kötü niyetli davalının % 20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile mahkeme avuatlık ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Senedin renkli fotokopisinin çekilerek yırtılmış parçanın davacıya iade edildiği iddiasının soyut olduğunu, bononun teminat amaçlı verildiğine dair kayıt olmadığını, taraflar arasında çok eskiye dayalı tanışıklık olduğunu, bu nedenle araç satışından ve tesliminden önce davacıya ödeme yapıldığından yargılamaya konu bononun bu ödeme nedeni ile alındığını, bu nedenle davanın reddini, davalı lehine tazminata hükmolunmasına olunmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı … mahkemede alınan beyanında; “Avukatımın da dilekçesinde açıkladığı üzere noter işlemlerini takiben davalı olan … bonoyu bana iade edecekti. Ancak bana o gün sonradan yaptığım tesbite göre renkli fotokopiyi sunmuş olduklarını anladım. Renkli fotokopi olduğu için ben aslından ayıramadım.Zaten bana verildiğinde de bu fotokopilerde yırtılmış halde idi. Aradan bir müddet geçtikten sonra karşı tarafın avukatı bonodan dolayı bana borçlu olduğumu söyledi. Zaten sonradan yaptığım araştırmada da bana sadece renkli fotokopinin verildiğini, borcum olmadığı halde bono aslının bana verilmediğini farkettim.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Davalı … mahkemede alınan beyanında; “Dava konusu olan bononun taraflar arasında düzenlendiği doğrudur. Dava konusu olan 85.000 TL bedelli bonoyu davacı olan … şu nedenle bana verdi: Ben davacı olan … ile … plaka sayılı aracın satımı konusunda anlaştım. Satım karşılığı olarak kendisine ben bu bononun düzenlendiği tarihe kadar yaklaşık 81.000 TL ödeme yaptım. Fakat kendisine yaptığım ödemelere rağmen adı geçen bu aracın devri bana yapılmadı. Ben de bunun üzerine kendisine ya aracın resmen şahsıma devretmesini ya da ödemiş olduğum bu nakit miktarlar nedeniyle şahsım lehine bir bono düzenlemesini talep ettim. Bu talep üzerine bu bono düzenlendi. Ayrıca ben davacıya ait başkaca bir aracın sigortasını da kredi kartımla ödemiştim. Ödediğim bu kısım ise 1.500 TL idi. Yine ayrıca aramızda satım sözleşmesine konu olan aracın sigorta bedeli karşılığı olarak da kendisine 2.000 TL ayrıca ödeme yapmıştım. Ayrıca 500 TL benden almış olduğu ikinci el bir çamaşır makinesinin bedeli var idi. Bunların tamamının toplamı 85.000 TL olduğu için dava konusu bono bu şekilde ve belirttiğim amaç nedeniyle düzenlendi. Bu bono nedeniyle alacak hakkım halihazırda devam etmektedir. Ancak bonodan dolayı alacaklı olduğum miktar 20.000 TL tutarındadır. Sonraki aşamalarda aramızdaki sözleşmeye konu olan aracın devri yapıldı. Aracın devri yapıldıktan sonra ben gerekli düşümleri yaptım. Bu düşümden sonra davacıdan dava konusu miktar kadar alacaklı kaldım. Bu düşümden sonra davacıdan dava konusu olan bonodan kalan bakiye 20.000 TL kadar alacaklı olduğumu tespit ettim. Bu miktarı da avukatım kanalıyla takibe koydurdum” şeklinde beyanda bulunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, tarafların, davacının … A.Ş. den kullandığı kredi ile satın almış olduğu … plakalı oto sultan marka aracın 176.888,40-TL ye satımı hususunda anlaştıkları, anlaşmaya göre; davalının davacıya 67.000-TL nakit vereceği, ayrıca kredinin kalan borcu olan 109.888,40-TL nin aylık 2.891,80-TL tutarındaki 38 adet taksidini ödeyeceği, aracın noter devrinin ise daha sonra yapılacağı, taraflar arasında bu hususlarda uyuşmazlık bulunmadığı, davacının iddiasına göre; davalının davacıya 67.000,00-TL nakit dışında aracın kalan kredi borcunun erken kapanması için 85.000,00-TL para verdiği, takibe dayanak senedin bu paranın ve aracın devrinin teminatı olarak verildiği, daha sonra aracın noter devrinin yapıldığı, ancak senet aslı yerine senedin renkli fotokopisinin yırtılarak kendisine verildiği, kendisinin davalı tarafça bu hususta aldatıldığı, davalı vekilinin ise cevap dilekçesi ile takibe dayanak senedin aracın noter devri yapılmadan önce davacıya araç için yapılan ödemeler karşılığında verildiğini yönünde savunmada bulunduğu, davalı asilin mahkememizce HMK’nun 144/1 fıkrası uyarınca alınan beyanında davalıya araç satış bedeli olarak toplam 81.000-TL ödeme yaptığını, ayrıca davacının kendisine başkaca kalemlerden oluşan toplam 4.000,00-TL borcu olduğunu, aracın devri henüz yapılmadan önce ödediği araç için ödediği 81.000-TL ve davacının diğer borçları olan 4.000-TL için kendisine senet verilmesini talep ettiğini, davacının kabul ettiğini, dava konusu senedin bu nedenle düzenlendiğini, aracın devri yapıldıktan sonra gerekli düşümleri yaptığını ve halen 20.000-TL alacaklı olduğunu, bu miktar için de senedi takibe koyduğunu beyan ettiği, …’tan gelen yazı cevabından taraflar arasındaki anlaşmaya konu kredinin kalan borcunun davacı tarafından “krd. Kapama İst. …’la ödenen” açıklaması ile yatırılan 85.000-TL kullanılarak kapatıldığı, bu tutarın takip konusu senet bedeli ile aynı olduğu anlaşılmıştır. Somut olayda uyuşmazlığın çözümü ispat yükünün tespitine bağlıdır. Her ne kadar senet metninde teminat kaydı yok ise de, davalı vekilince ibraz edilen cevap dilekçesi ile davalı asilin mahkememizce alınan beyanlarında senedin aracın noter devrinin yapılmasından önce davalının davacıya yaptığı araç satışı anlaşmasında yaptığı ödemelerin ve bir kısım başkaca ödemelerin karşılığında alındığı belirtilmekte, başka ifade ile senedin kısmen teminat mahiyetinde olduğu kabul edilmektedir. Kural olarak senet metninde yazılı olmayan teminat kaydının aslında mevcut olduğunu ispat yükü borçlu da ise de, somut olayda davalının senedin kısmen teminat mahiyetinde olduğu, ancak 20.000-TL lik kısmının davacının başkaca borçları nedeniyle teminat mahiyetinde olmadığı yönündeki iddiası ve senet üzerinde “malen” yahut “nakden” kaydı bulunmaması, senedin, anlaşmaya konu kredinin 85.000-TL ye kapatılmasından sonra düzenlenmesi ve senet düzenlendikten sonra aracın noter devrinin yapılması karşısında ispat yükü yer değiştirmiştir, diğer ifade ile ana kurala dönülmüştür. Artık davalı alacaklı bu senedin teminat mahiyetinde olmadığını iddia ettiği 20.000-TL lik kısmından ötürü davacıdan alacaklı olduğunu ispat yükünü üstlenmiştir. İddia edilen alacak tutarı miktar itibariyle senetle ispat kuralına tabi olup, davalı tarafça yazılı delil ile ispat edilememiştir. Bu çerçevede davalı tarafça davacıya yemin teklif edilmiş, davacı davalıya takibe konu senetten ötürü 20.000-TL tutarında alacaklı olmadığı hususunda yemin etmiş, davalı iddia ettiği alacağın varlığını ispat edemediğinden davacının davasının kabulü ile, Büyükçekmece …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına dayanak 20/06/2014 vade tarihli, 85.000,00-TL miktarlı bonodan dolayı davalıya takip tutarı olan 20.000,00-TL asıl alacak 292,00-TL işlemiş faiz olmak üzere 20.292,00-TL borçlu olmadığının tespitine, toplanan deliller çerçevesinde talep de bulunduğundan, davalının takibinde haksız ve kötüniyetli olduğu hususunda mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmakla takip konusu 20.292,00 TL alacağın %20 si oranında kötüniyet tazminatının İİK’nun 72/5 fıkrası uyarınca davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Senede karşı senetle ispat kuralının görmezden gelindiğini, dava konusu bononun içeriğinden iş bu bononun keşideci tarafından teminat amacı ile verildiğini içerir hiçbir kayıt bulunmadığını, davacı tarafın da bu durumun aksini ispatlayacak hiçbir yazılı delil sunamadığını, Yerel Mahkeme’nin senedin araç satımına ilişkin alınan bir senet olduğunu kabul ettiklerin ifade etmekte olup bu durumun da gerçeği yansıtmadığını, dosya kapsamında ispat yükünü yer değiştirecek ya da senedin teminat olarak verildiğini gösterecek hiçbir yazılı delil bulunmadığını, iş bu nedenle de yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, -davacı tarafın, davalı ile husumetli olup ödediğini iddia ettiği borcuna karşılık aldığı senedin asıl mı yoksa suret mi olduğunu kontrol etmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Davacı tarafın verilen senedin renkli fotokopisi çekilerek yırtılmış parçalarının kendisine iade edildiği yönündeki iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Davacı tarafın kendi beyanıyla davalıdan 30.06.2014 tarihinde kendisini ölümle tehdit ettiği gerekçesiyle şikayetçi olduğunu, kendisini ölümle tehdit eden ve mahkemelik olduğu bir kişiden almış olduğu senedin asıl mı yoksa suret mi olduğunu kontrol etmediğini, Yerel Mahkeme kararının istinaf incelemesinin reddi gerektiğini, -bilirkişi incelemesine konu suret ile takibe konulan senetin aynı senet olduğunu tespit etmenin hukuken mümkün olmadığını, bilirkişinin asıl senet üzerinde hiçbir inceleme yapmadan yazıların kime ait olduğunu tespit etmeden her iki senedin de aynı senet olduğunu nasıl tespit ettiğini merak ettiklerini, bu rapora göre verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, -davacı tarafın dava dilekçesinde bahsettiği ve isimlerini … ve … olarak verdiği kişiler dinlenmeden karar kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, ispat yükü yer değiştirmişse tanık dinlenmesine ilişkin talepleri kabul görmemesinin de hukuka aykırı olduğunu, -davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bir an için davalının dolandırma kastıyla hareket etmiş olduğunu varsaysak dahi, davalının ilgili senedi 3. bir kişiye ciro edip ve 85.000 TL üzerinden icra takibine geçebileceğini, sırf bu durumun dahi davalının kötü niyetli olmadığının tek başına ispatı olduğunu, -yargılamaya konu borç senet alacağına dayanmakta olup davacının borcu olmadığı yönündeki iddiası da ancak senetle ispat edilebileceğinden, Yerel Mahkeme Kararının ortadan kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle, Bilirkişi Heyet Raporunda da açıklandığı üzere, davalı senedi talil etmiş ve ispat yükü de davalıya geçmiş olduğunu, davalının alacağını kanıtlamak için davacıya yemin teklif ettiğini kararın onanmasını talep etmiştir. Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 Sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; kambiyo senedinden kaynaklı menfi tespit istemine ilişkin olup, uyuşmazlık senedin teminat olarak alınıp alınmadığı, senedin kötü niyetli olarak icra işlemine konu olup olmadığı hususlarına ilişkindir. 1)Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ). Menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır. Takip kambiyo senedine dayandığı zaman, ispat yükü yer değiştirir ve ispat yükü davacı/borçluda olur. Yerleşik Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere; bir senedin teminat senedi vasfını taşıyabilmesi için; ya senet metninde açık olarak teminatın hangi hususta verildiği belirtilmeli, ya da ayrı bir sözleşmeyle söz konusu teminat senedine atıf yapılarak senedin teminat senedi olduğunun belirlenebilir olması sağlanmalıdır. Senet üzerine yazılacak olan “teminattır” ibaresi tek başına senede teminat senedi olma hüviyetini kazandırmaz. “teminat senedidir,” “devredilemez”, “ciro edilemez”, ibareleri tek başına geçersiz olup, hiç yazılmamış kabul edilir. Aynı yönde (Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nin 2014/11410 E. 2014/13843 K. sayılı ilamı), bir senedin teminat senedi olduğunu ileri süren taraf bunu yazılı bir belge ile ispatlamalıdır.Somut olayda takip kambiyo senedinde dayandığından ispat yükü davacı borçluda olup, davacı dava konusu senedin teminat senedi olduğunu ileri sürmektedir. Takip dayanağı senedin teminat senedi olduğu iddiasının, hangi ilişkinin teminatı olduğu senet üzerine yazılmak suretiyle ya da yazılı bir belge ile ispatlanması gerektiği, Mahkemece davalının alınan beyanı incelendiğinde, davalı beyanının Mahkeme içi ikrar niteliğinde olup kesin delil niteliğinde olduğundan ve yazılı delil niteliği taşıdığından, bu suretle ispat yükü üzeride olan davacının dava konusu senedin teminat senedi olduğu iddiasını ispat ettiği, davalının senet nedeniyle davacının borçlu olduğunu kanıtlaması gerektiği, anlaşılmakla, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında bu gerekçeye dayalı yerel mahkeme ilamında usul ve esas açısından herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. 2)Ancak kötüniyet tazminatı yönünden 2004 sayılı İİK’ nun 72/5 maddesi uyarınca, menfi tespit davası açan borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için icra takibinin haksız olmasının yanı sıra takibin kötü niyetle yapılması da zorunludur. Bir başka deyişle, takibin kötü niyetle yapıldığının iddia ve ispat edilememesi halinde, sadece takibin haksız olması nedeniyle borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi olanaklı değildir. İcra takibinde bulunan alacaklının da kötü niyetli olup olmadığının somut olaya özgü olarak değerlendirilmesi gerekir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir. Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir. Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için menfi tespit istemi kabul edilen davada, alacaklı ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Dava ve takip konusu bonoyo dayalı olarak davacı borçlu aleyhine takip başlatan davalının takipte kötüniyetli olduğunun dosyadaki bilgi, belge ve delillere göre ispatlanamadığı anlaşılmakla mahkemece kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi nedeniyle istinaf isteminin bu yönden yerinde olduğu görülmüştür. Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda kararda hata edilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kararının kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin istinaf isteminin yukarıda (1) nolu bentte gösterilen sebeplerle REDDİNE, (2) nolu bentte gösterilen sebeplerle KABULÜNE; 2- 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.04.2017 gün ve 2014/977 Esas, 2017/305 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Davanın Kısmen KABULÜ ile; Büyükçekmece …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına dayanak 20/06/2014 vade tarihli, 85.000,00 TL miktarlı bonodan dolayı davacının davalıya takip tutarı olan 20.000,00 TL asıl alacak 292,00 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 20.292,00 TL borçlu olmadığının TESPİTİNE, Kötü niyet tazminat talebinin reddine, 4-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 1.386,14 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 346,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.039,59 TL harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA, 4/b- Davacının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 2.435,04-TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE, 4/c- Davacı tarafından ödenen 27,70 TL başvurma harcı, 346,55 TL peşin harç, 195,00 TL tebligat + 116,65 TL müzekkere, 1.200,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.885,90 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, 4/d- Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- İstinaf talebi kısmen kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 5/b- İstinaf yargılaması için davalı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 55,80 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 141,50 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5/c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/11/2016 tarihli ve 6763 Sayılı Kanunun 42 nci maddesi ile değişik HMK.m.362/1-a hükmü gereğince kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/02/2021