Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/204 E. 2021/55 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/204 Esas
KARAR NO : 2021/55
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/05/2017
NUMARASI : 2016/552 E. – 2017/452 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ 21/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında 27.06.2008 tarihli 5 yıllık akaryakıt bayilik sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşmeye ilişkin güvence bedeli olarak istasyonun bulunduğu … ili … mahallesi … Ada … parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde müvekkili yararına 22.05.2008 tarihinde 15 yıllık süre için intifa hakkı tesis edildiğini, bunun karşılığında müvekkilinin intifa ivaz bedeli olarak davalıya KDV dahil 471.564,90 TL ödeme yaptığını, bu bedelin bayilik ilişkisinin 15 yıl süreceği inancıyla ödendiğini ve bu hususun ekli protokolün ikinci maddesinde belirtildiğini, davalı tarafından 04.06.2008 tarihinde KDV dahil 474.542,90 TL tutarında intifa ivaz bedeli olarak düzenlenen fatura karşılığında bu ödemenin yapıldığını, ancak taraflar arasındaki sözleşmenin süresinden önce sona erdiğini, 30.05.2008 tarihli protokolde de müvekkili yararına 15 yıllık intifa hakkı tesis edileceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalının süresinden önce tek taraflı olarak Beyoğlu …. Noterliğinden gönderilen 28.06.2013 tarihli ihtarnameyle sözleşmenin sona erdirildiğini, intifanın ise 09.03.2015 tarihinde sonlandırıldığını, bu durumda ticari ilişkinin beklenen süreden daha az sürmüş olması nedeniyle süresinden önce sona erdirilen sözleşme ve intifanın terkini ile müvekkili şirketin ödediği bedelin tam karşılığını alamadığını belirterek müvekkilince intifa süresinin tamamı nazara alınarak davalı yana peşinen ödenen intifa ivazının ve nakdi yatırım bedelinin geçersiz ve müvekkili tarafından kullanılamayacak intifa süresine karşılık gelen 303.180,23 TL’lik kısmının ödeme tarihinden itibaren avans faizi ve faizin KDV’siyle birlikte ayrıca bu bedelin dava tarihine kadar davalı nezdinde kalması nedeniyle bu süre içinde davalının elde ettiği tüm semerelerinin ve müvekkilinin bu bedelden yoksun kalması nedeniyle uğradığı ekonomik kayıpların karşılığının belirsiz alacak davası hükmünde ve asgari 1.000,00 TL’lik semenin (alacak tam olarak belirlendiğinde arttırılmak ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla) avans faizi ve faizin KDV’siyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın zamanaşımına uğradığını, rekabetin korunması hakkındaki kanunun 56. Maddesi çerçevesinde dava konusu bedelin iadesine ilişkin bu davada sebepsiz zenginleşme kurallarının uygulanması gerektiğini ve TBK’da sebepsiz zenginleşmenin 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, bayilik sözleşmesinin 28.06.2013 tarihinde sona ermiş olmasından dolayı yasada öngörülen 2 yıllık süre aşıldıktan sonra açıldığını belirterek öncelikle davanın zamanaşımı nedeniyle reddini istemiş, esas yönünden de; rekabet kurulunun 12.03.2009 tarihli duyurusunda belirtildiği üzere 18.09.2005 sonrasında imzalanan sözleşmelerin imza tarihinden itibaren 5 yılın sonunda sona ereceğini, davaya konu bayilik sözleşmesinin 27.06.2008 tarihinde yapılmış olup intifa ivaz bedelinin de 04.06.2008 tarihli fatura karşılığı müvekkiline verildiğini ve intifa bedelinin verilme sebebinin teknik alt yapı tadilatı ve çevre düzenlemesi ile ilgili yatırımların yapılmasına dayalı olduğunu, davacı tarafça ödenen intifa bedelinin davalının işyerinde PO standartlarına uyumu için harcandığını, iadesinin istenemeyeceğini, taraflar arasındaki sözleşmenin feshedilmesinin sebebinin davacı taraf olduğunu, davacı tarafından Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/458 E. sayılı dosyasında açtığı davanın sona erdirilmesi için bu sözleşmenin imzalanmak zorunda kalındığını, dava konusu bedellerin talep edilmesinin iyiniyet kurallarına ve yasaya aykırı olduğunu belirterek haksız davanın esastan reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Davacının intifa bedelini 04.06.2008 tarihli fatura karşılığında davalıya ödediği anlaşılmaktadır. Çankırı Tapu Sicil Müdürlüğünden dosyaya celp edilen tapu kaydı ve intifa resmi senedi incelendiğinde, davalıya ait taşınmaz üzerinde davacı yararına 22.05.2008 tarihinde 15 yıl süreyle intifa hakkının kurulduğu tespit edilmiştir. Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi 27.06.2008 tarihli olup davalı tarafından 28.06.2013 tarihli ihtarnameyle feshedildiği, anlaşılmıştır. 22.05.2008 tarihinde kurulan intifa hakkının 15 yıllık süresinin sonunun 22.05.2023 tarihli olduğu ancak intifanın terkinine ilişkin resmi senet ve belgeler incelendiğinde 09.03.2015 tarihinde kaldırıldığı başka bir deyişle intifa hakkının terkin ettirildiği ve normal süresinden yaklaşık 8 yıl önce sonlandırıldığı görülmektedir. Davanın dayanağı olan intifa hakkının terkinine ilişkin resmi senet ve belgelere göre davacı yararına tesis edilen intifa hakkının terkininin, hak sahibi şirketin vekaletnameyle yetkili kıldığı temsilcisi tarafından 09.03.2015 tarihinde yapılmış olup, resmi senette açıkça ”yapılan istem” in; ”yukarıda özellikleri belirtilen taşınmaz üzerindeki lehtarı olduğum/ olduğumuz intifa hakkının tamamından bedelsiz olarak, çıplak mülkiyet malikleri lehine terkinini talep ederim/ ederiz” şeklinde beyanda bulunulduğu görülmektedir. Tapu müdürlüğünce bu beyan sonunda intifa hakkı 09.03.2015 tarihinde terkin edilmiştir. Buna göre intifa hakkı sahibi davacının talebi ile tapudan bedelsiz olarak terkin edildiği anlaşılmakla bakiye intifa bedelinin istenmesinin mümkün bulunmadığı, (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2014/10304 E. 16489 K. Sayılı 18.11.2014 tarihli, aynı dairenin 2015/12031 E. 2016/5461 K. Sayılı 25.03.2016 tarihli kararları) bu beyanın tek taraflı ileri sürülen ve haktan feragati doğuracak nitelikte bulunan bir beyan olduğu, intifa hakkının bedelsiz olarak terkin edildiği sonucuna varıldığından yerinde bulunmayan bu davanın reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı şirketin, davalı şirket ile uzun yıllar sürmesi gereken bir bayilik ilişkisi nedeniyle, davalı şirketin malik bulunduğu taşınmaza 15 yıl boyunca intifa hakkıyla kullanım için KDV dahil toplam 471.564,90 TL intifa ivazı ödediğini, rekabet kurulunun kararları neticesinde ve davalı tarafın bayilik ilişkisini tek taraflı feshi nedeniyle taraflar arasında 30.05.2008 tarihinde girilen ve 15 yıl sürmesi beklenen ilişki beklenenden daha az sürmüş ve intifa şerhi 09.03.2015 tarihinde kaldırılmak zorunda kaldığını, iş bu nedenle davalının kendisine ödenen ve müvekkil şirket tarafından kullanılmayan sürelere denk gelen sebepsiz zenginleşme oluşturan miktarların iadesi talepli davalarının, ilk derece mahkemesince intifa şerhinin taraflarınca bedelsiz olarak kaldırılması gerekçesi gösterilerek ve bunun dışında hiçbir inceleme yapmadan reddedildiğini, Mahkemece dosya öncelikli olarak bilirkişi incelemesine gönderilmiş, bilirkişi heyeti 15.03.2017 tarihli ön raporunda intifa ivazı iadesinin sadece intifa senedinde intifa bedelinin yazılı olması halinde talep edilebileceğini bu nedenle resmi senedin getirtilmesi gerektiğini belirttiklerini ancak Mahkemenin re’sen davanın esasına girmeden reddine karar verdiğini, emsal olarak gösterilen Yargıtay 19 Hukuk Dairesinin 2014/10304 E. 2014/16489 K. 18.11.2014 Tarihli kararının eksik inceleme sebebiyle bozulduğunu,
-diğer yandan somut olayın Rekabet Kurumu Kararları doğrultusunda tapu üzerinde Müvekkil Lehine konulan intifanın kaldırılması olduğunu, iş bu intifa hakkı kaldırılırken de davacı şirketin Beyoğlu …. Noterliğinin … yevmiye nolu 25 Şubat 2015 tarihli vekaletname düzenleyerek Usul işlemlerinin tamamlanmasını amaçladığını, iş bu vekaletnamede de açıkça “… ili, … İlçesi … Mah. … ada, .. parselde kain taşınmazlar yada bu taşınmazların tevhid, ifraz, imar uygulaması, şuyulandırma, kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulması ve bunlarla sınırlı olmamak üzere, …şirketimiz lehine tesis edilen intifa haklarından bedelsiz veya dilediği bedelle ve koşulsuz feragat etmeye, tescil ve şerhlerin tapudan fek ve terkinini talep etmeye…… şeklinde çok genel anlamda vekaletname düzenlenerek sadece tapudaki şerhin kaldırılması iradesi ile hareket edildiğini, söz konusu vekalet lafzından da anlaşılacağı üzere dilediği bedelle de demek suretiyle buradaki asıl iradenin sadece intifa şerhinin kaldırılmasına yönelik olduğunun açık olduğunu, davalı şirketin cevap dilekçelerinde dahi söz konusu intifanın bedelsiz kaldırıldığını hususunda herhangi bir itirazı dahi bulunmadığını, tarafların ortak iradelerinin sadece tapudaki şerhin kaldırılmasından ibaret olduğunu, Davalı şirketin cevap dilekçelerinde intifa ivazının davacı Şirket tarafından belirli süre bayi olarak kalması sebebiyle ödendiğini açıkça ikrar ettiğini, tarafların sadece intifa şerhini kaldırma konusundaki iradelerinin tapuda usuli olarak yapılan işlemler gerekçe gösterilmek suretiyle Sayın İlk derece mahkemesinde davanın reddi için gerekçe gösterilmesinin kabul edilemeyeceğini, hukuken feragat ve kabul gibi irade beyanlarının kayıtsız ve koşulsuz olması gerektiğini, somut olay incelendiğinde ise tamamen usul işlemi olarak tapuda yer alan şerhin intifa ivazından vazgeçme gibi yorumlanmasının da mümkün olmadığını, sadece usulen yapılan işlemin hakkı ortadan kaldıran feragat olarak yorumlanmasının mümkün olmadığını, kaldı ki davacı şirketin davalıyı ibra etmediğini, sadece tapuda yapılan usuli bir işlem sebebiyle sözleşmeden doğan haktan feragat olarak yorumlanmasının evrensel hukuk kuralları açısından da kabul edilemeyeceğini, akaryakıt sektöründe intifa ivazlarına ilişkin yüzlerce dava intifa ivazının bakiye süreye karşılık gelen tutarının iade edilmesi şeklinde yerleşmiş içtihat bulunduğunu, Davalı tarafın cevap dilekçesinde dahi Müvekkil Şirketin tapu işlemlerinde bedelsiz terkin edildiği yönünde herhangi bir beyanının dahi olmaması tarafların iradesinin feragat yönünde olmadığının en önemli kanıtı olduğunu, itirazlar doğrultusunda öncelikli olarak dosya kapsamında yeniden bilirkişi raporu alınmasına veya aynı bilirkişiden itirazlar doğrultusunda ek rapor alınmasına ve diğer istinaf nedenlerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin dosyayı bilirkişiye gönderdiğini, 11.05.2017 duruşmada davacı vekiline açıklamış olduğu üzere ön raporun sunulmasından sonra bilirkişi ile birlikte intifa hakkının terkinine ilişkin resmi senet ve belgeleri tekrar incelediğini ve yapılan hukuki inceleme sonucu davacı yararına tesis edilen intifa hakkının terkininin, hak sahibi şirketin vekaletnamesiyle yetkili kıldığı temsilcisi tarafından 09.03.2015 tarihinde yapılmış olup, resmi senette açıkça “ yapılan istem”in; “yukarıda özellikleri belirtilen taşınmaz üzerindeki lehdarı olduğum/olduğumuz intifa hakkının tamamının bedelsiz olarak, çıplak mülkiyet malikleri lehine terkinini talep ederim/ederiz” şeklinde beyanda bulunduğundan bahisle davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya uygun olduğunu, dosyada eksik bilirkişi incelemesi olmadığından dosyanın tekrar bilirkişiye gönderilmesine yönelik talep usul ekonomisi bakımından ve hukuki sonuçları bakımından bir yarar sağlamayacağını, tapuda yapılan işlemin sadece usule yönelik bir işlem olmayıp esasa yönelik ve tarafları bağlayıcı bir işlem olduğunu, Mahkeme tarafından re’sen dikkate alınması zorunlu olan bir işlem olduğunu, mahalli mahkeme tarafından verilen karar usul ve yasaya uygun bulunması nedeniyle istinaf başvurusunun usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmayan bayilik sözleşmesi kapsamında davalıya ait taşınmaz üzerinde davacı yararına kuruluna intifa hakkı nedeniyle davalıya ödenen intifa bedelinin sözleşmenin süresinden önce sona erdirilmesi sebebiyle geçersiz kalan süreye tekabül eden intifa bedelinin ve bu bedelin davalı nezdinde kaldığı süre boyunca elde ettiği semerelerinin faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir. İstinaf istemi uyuşmazlık ise; davacının intifa hakkından bedelsiz vazgeçtiğine dair beyanların, feragat amacı taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.Emsal içtihatlar nazara alındığında, tarafların tacir olup 6102 Sayılı TTK’nun 18/2 maddesi uyarınca, her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği, her ne kadar davacı senetteki ifadelerin sadece tapuda yapılan usuli bir işlem sebebiyle sözleşmeden doğan haktan feragat olarak yorumlanmasının evrensel hukuk kuralları açısından da kabul edilemeyeceğini belirtmiş ise de, ifadelerin tapu sicilinde kullanılacağının bilinmesi gerektiği, hukuki netice doğuracak bir iradenin 6098 sayılı TBK’da belirtilen iradeyi sakatlayan hata (yanılma), hile (aldatma), ikrah (korkutma) gibi bir sebebe dayalı olarak yapıldığının saptanması halinde, anılan iradenin hukuki bir netice doğurmayacağı, böylesi bir iradeye de hukuki sonuç bağlanamayacağı, davacının hataya dayalı bir sebep ve delil sunmadığı, tapu sicilinin tutulması prensiplerinden birinin tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenilirliği) olup, davacının tapuya işlenecek bir haktan vazgeçerken ifadelerinin amacı aşmadığına yönelik savunmasının bu nedenle de yerinde olmadığı, Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına ve özellikle mahkemenin resmi senetteki beyana yönelik yapılan değerlendirmelerine, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf istemlerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.05.2017 gün ve 2016/552 E., 2017/452 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA,5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 21/01/2021