Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/194 E. 2021/52 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/194 Esas
KARAR NO : 2021/52
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/05/2017
NUMARASI : 2015/1221 E., 2017/424 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı bankanın Levent Çarşı Şubesi müşterisi olan dava dışı borçlu ..SAN. VE TİC. LTD.ŞTİ lehine, borçlu/davalı …’in müteselsil kefaleti ile krediler kullandırıldığını, borcun ödenmemesi üzerine, hesabın kat edildiği ve borcun ödenmesi gerektiği hususlarını içerir Kadıköy … Not. 03.09.2014 tarihi ve … yevmiye nolu ihtarnamesi borçluya gönderildiğini, ancak borcun ödenmediğini, borcun ödenmemiş olması sebebiyle borçlu hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile ilamsız haciz yoluyla takibe geçildiğini, ilamsız takibe karşı davalı borçlular tarafından borca itiraz edilmiş olup, hukuka aykırı iş bu sebebiyle itirazın iptali istemi ile huzurdaki davayı açma zarureti hasıl olduğunu, haksız yere itirazda bulunan davalı borçlu aleyhine % 20’den az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İcra takibinde alacak konusu olarak 01.09.1997 tarihli davalının kefaleti olduğu belirtilen Genel Kredi Sözleşmelerinin gösterildiğini, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 598. Maddesi; “Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir” hükümlerini düzenlediğini, 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlülüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 5. Maddesinin 2. Fıkrası; “Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde olduğunu, buna göre Kanunda ilk defa öngörülmüş ise Kanunun başlangıç tarihi itibarıyla dolmuş ise hak sahibine Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten (6098 Kanun yürürlüğe girdiği tarihi 01.07.2012) itibaren ek 1 yıllık süre verileceği, (01.07.2013 tarihine kadar) bu süre içinde dava açılma hakkının kaybedileceğini, davaya konu 01.09.1997 sayılı Genel Kredi Sözleşmesine davalının kefil olduğu tarihin üzerinden 10 yıllık sürenin geçtiğini, buna göre davacıya 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğe girdiği tarihi olan 01.07.2012 tarihinden itibaren ek bir yıllık süre verildiğinden 01.07.2013 tarihine kadar davalı aleyhine dava ve icra hakkı bulunduğunu, ancak davacının icra takibi yaptığı tarih 24.11.2014 tarihi olduğunu, buna göre davacının davalı aleyhine icra takibi ve dava açma süresinin 01.07.2013 tarihi itibariyle ortadan kalktığını, hak düşürücü süresinde açılmayan davanın davalı yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Davacı iddiası, davalı taraf savunmaları, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası, 01.09.1997 ve 24.09.1997 tarihli genel kredi taahhütnameleri, 10.01.2016 tarihli bankacı bilirkişi … tarafından hazırlanan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı itibariyle, davacı bankanın Levent Çarşı Şubesi ile dava dışı kredi borçlusu… San. Ve Tic. Ltd. Şti. Arasında 01.09.1997 tarihli 650 TL, 24.09.1997 tarihli 2500 TL tutarlı olmak üzere 3.150 TL tutarında Genel Kredi Taahhütnamesinin imzalanmış olduğu, davalı …’in müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğü ve uygulama şekli hakkında kanunun 5. Maddesinin 2. Fıkrası kapsamı dikkate alındığında özellikle başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolan vadesiz Kredi Sözleşmelerindeki ihtilafların sonlandırılmasına ilişkin olarak kanun koyucunun bir sınırlandırma getirdiği, buna göre TBK’nun yürürlüğe girdiği, 07.07.2012 tarihinden başlamak üzere 1 yıllık süre sonu 07.07.2013 tarihine kadar açılmayan davaların, dava ve takip hakkının sona ereceğinin düzenlendiği, davalının kefil sıfatıyla imzasını bulunduğu sözleşmenin 1997 tarihli olduğu, nihai süre olan 01.07.2013 tarihine kadar hakkında herhangi bir takip açılmadığı, davalı hakkında açılan icra takibinin tarihinin 24.11.2014 olduğu, dava ve takip için hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu anlaşıldığından, hak düşürücü süre nedeniyle davacının davasının reddine, davacının kötü niyetli icra takibi yaptığı ispat edilemediğinden, koşulları bulunmayan davalının %20icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin Genel Kredi Sözleşmesi olduğunu, Genel Kredi Sözleşmeleri’nin hukuk uygulamasında özel bir yapıya sahip olup dönen kredi adı ile de anıldığını, dolayısıyla 3. bir kişinin bu tür bir krediye kefil olması durumunda, kefilin süresiz olarak bu dönen krediye kefil olmuş olduğunu, yani, sözleşme süresi içerisinde herhangi bir tarihte tüm geri ödemeler yapılmış olsa, bakiye sıfır vermiş olsa dahi kefilin sorumluluğunun devam edeceğini, çünkü, kredi alanın her an aynı limitle ve aynı sözleşmeye istinaden kredi tekrarlayabileceğini, Yerleşik Yargıtay içtihatlarında da bu hususun sıkça anıldığını, davacı alacaklı Banka ve borçlular arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmesinin 01.09.1997 tarihinde imzalandığını, Yeni Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle ilgili “Yürürlük Kanunu Tasarısında,” “E. Kefalet Sözleşmesi” başlıklı 11. maddede “Türk Borçlar Kanununun Kefalet Sözleşmesine İlişkin 581 ile 603. maddelerinin kefili koruyucu nitelikteki hükümler; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce yapılan kefalet sözleşmelerine de uygulanır.” denildiğini ancak Anayasaya ve hukuka tamamen aykırı bu maddenin yürürlüğe girmediğini, yürürlüğe girseydi 01.07.2012 tarihinden önce yapılmış hiçbir kefalet sözleşmesinde azami miktar, kefalet tarihi kefilin el yazısı belirtilmiş olmadığından; diğer eşin rızası alınmadığından tüm kefalet sözleşmelerinin hükümsüz olacağını, bu maddenin Adalet Komisyonunda Tasarısından çıkarıldığını, dolayısıyla 01.07.2012 tarihinden önce yapılan tüm kefalet sözleşmelerinde 818 Sayılı Kanunu’nun uygulanacağının açık olduğunu,. 818 Sayılı Kanunda kefalet sözleşmesinin zamanaşımı ile ilgili herhangi bir süre sınırı öngörülmediğini, yerel mahkemenin iş bu temyize konu kararını tesis ederken 6098 Sayılı Kanun’daki bir düzenlemeyi gerekçe gösterdiğini, taraflar arasındaki kefalet sözleşmesine 818 Sayılı Kanun uygulanması gerekirken 6098 Sayılı Kanunu’nun uygulanması usul ve yasaya aykırı olduğunu kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmelerine kefaletten kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla açılmış alacak davasıdır.Mahkemece, TBK’ nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’ nın 598/ 3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, işbu davanın 01/07/2013 tarihinden sonra; 24/11/2014 tarihinde açıldığı belirtilmek suretiyle davanın hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay 19. HD’nin genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin kefilden tahsili için başlatılan icra takibinde itirazın iptali istemine ilişkin bir davada verdiği 25/01/2017 Tarih ve 2016/5079 E-2017/462 K sayılı kararına göre: “Sözleşme 818 sayılı BK’nın yürürlükte olduğu dönemde imzalanmıştır. 818 sayılı Borçlar Kanununda kefalet süresini sınırlandıran bir hüküm bulunmamaktadır. 6098 sayılı TBK’nun 598. maddesinde düzenlenen 10 yıllık sürenin somut olay bakımından değerlendirilmesine gelince; 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “geçmişe etkili olmama kuralı” başlıklı 1. maddesine göre, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiyenin 6098 sayılı TBK hükümlerine tabi olacağı, buradan hareketle 6098 sayılı TBK’nın kefaleti düzenleyen 598. maddesi uyarınca gerçek kişi yönünden kefalet uzatılmış ya da yeni bir kefalet verilmemiş olmak kaydıyla 10 yılın geçmesi ile kefaletin sona ereceği” kabul edilmiş bulunmaktadır. Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesine göre, Ancak Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir. Bu durumda somut olayda borcun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun hükümlerinin uygulanması hukuken geçerli bir uygulamadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 598/3. maddesine göre: ‘Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Türk Borçlar Kanunu’nun 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” Türk Borçlar Kanunun 598/3. maddesi uyarınca davalı gerçek şahısların kefalet tarihlerinden itibaren 10 yılın geçtiği için kefaletin sona erdiği yönündeki mahkeme uygulaması yerindedir. Kanun maddesinde sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. Buna göre 1997 tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin son olan 2007 tarihi itibariyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığının kabulü şeklindeki mahkeme kabulü dosyaya uygundur. 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununda kefalet için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununda azami 10 yıllık sürenin getirilmiş olup bu düzenleme 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ifade edildiği şekilde ”ilk defa öngörülen” süre niteliğindedir ve 10 yıllık sürenin sonunda kendiliğinden kalkacağı TBK 598/3. maddesinde açıkça ifade edilmiş olduğundan bu sürenin hakdüşürücü süre olarak kabul edilmesi hukuka uygun bir kabuldür. Davacı maddenin Anayasa’ya aykırı düzenleme içerdiği iddiasını öne sürmüştür. Ancak Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş bir iptal hükmü bulunmamaktadır.Türk Borçlar Kanunu’ nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu, 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü sürenin ilk defa öngörülmesi ve bu sürenin kanunun yürürlüğünden önce dolmuş olması halinde hak sahiplerine yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilme imkanının getirildiği, bu durumda TBK’ nın 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten itibaren hak sahiplerine bir yıllık sürenin tanındığı ve bu sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle dolduğu anlaşılmaktadır. Takibin 24/11/2014 tarihinde açıldığı, buna göre ek sürenin geçmesinden sonra açılan davanın dinlenmesinin mümkün bulunmadığı, zira davacının artık kefillerden talep etme hakkının ortadan kalktığı, bu itibarla; müteselsil kefil olan davalıya karşı açılan davanın da 6098 Sayılı Kanunun 598/3, 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesi ve aynı kanunun 5/2. maddesi çerçevesinde müteselsil kefil olan davalılar hakkındaki davanın reddine dair verilen karar usul ve yasaya uygun olup, davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde olmadığından istinaf başvurusunun reddi yönünde aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/05/2017 tarih ve 2015/1221 E., 2017/424 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA,5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21/01/2021