Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1926 E. 2023/1474 K. 30.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1926 Esas
KARAR NO: 2023/1474
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/01/2020
NUMARASI: 2018/592 E. – 2020/21 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/11/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin bir kısım uyuşmazlıkların çözümü için adliyeye gidip gelirken davalı ile tanıştığını, davalının müvekkilini tanıdığı olan … isimli avukata götürerek vekaletname verilmesini temin ettiğini ve bu kişi vasıtasıyla hukuki sorunlara müdahil olduğunu, davalının müvekkilinde güven tesis ettikten sonra 4 ay sonra müvekkilini çeşitli bahanelerle 25/10/2015 tarih ve 50.000,00 TL ‘lik senetle borçlandırdığını, senedi müvekkili aleyhine takibe koyduğunu, devamında mülkiyeti müvekkiline ait Ümraniye 1. Bölge Bayırarkası … pafta … parsel sayılı taşınmazdaki 13 bağımsız bölüm nolu taşınmazın tapusunu bila bedel kendi üzerine intikalini sağladığını, daha sonra arsa satış vaadi sözleşmesi ve aynı tarihli ikinci bir sözleşmeye istinaden davalıya dava konusu 80.000,00 TL’lik senedi imzalayarak verdiğini, davaya konu senet haricinde 10.000,00 TL nakit para ve mülkiyeti müvekkiline ait … aracın satış yetkisini aldığını, aracı sattığını ancak bedelini ödemediğini, müvekkilinin aldatılmasında en büyük etkiyi yaratan belgenin 27/10/2015 tarihli adi yazılı arsa satış vaadi sözleşmesi ve davalının müvekkiline vermiş olduğu vekaletname olduğunu, davalının elinde başkaca senetler olabileceğini, aynı vekilin her iki tarafın vekili olmasının kendisi ve müvekkiline tavsiye ettiği vekil için sorun yaratacağını fark etmesi üzerine takibi bıraktığı gibi 50.000,00 TL’lik senedi yırtarak müvekkiline verdiğini, hileli tutum ve davranırlar ile zor durumda olan müvekkilinin hür iradesinin tümüyle kontrol altına alındığı ve arsa satış vaadi başlıklı belge ve vekaletname ile müvekkiline fazla güvence verdiği söylemini sık sık telaffuz eden davalının yine … ‘ın izaleyi şüyu davasını geçersiz kılabileceğini beyan ettiğini, müvekkiline taraflar arası sözleşme başlıklı belgeyi imzalatarak davaya konu 80.000,00 TL’lik bedelsiz senedi elde ettiğini, herhangi bir bedel ödemeksizin aldığı 80.000,00 TL’lik senedi icra takibine koyan davalının müvekkiline ait 4.000,0000 TL olan müvekkiline ait üç taşınmaza haciz koydurduğunu, önceki tutum ve davranışları ile çatışan davranış ve beyanlar sebebiyle müvekkilinin davalıyı azlettiğini, 80.000,00 TL’lik senet nedeniyle davalının haciz koydurmuş olduğu taşınmazın satışa çıkarılması sebebiyle eldeki davayı açtıklarını belirterek 27/10/2015 tarihli arsa satış vaadi sözleşmesinin geçersizliğinin tespitine, aynı tarihli sözleşmenin de geçersizliği sebebiyle iptaline, müvekkilinin davalıya 27/10/2015 tanzim tarihli 80.000,00 TL senet sebebiyle borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline kötü niyetli takip nedeniyle % 20 ‘den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Senedin alacağa karşı verilmiş olduğunu, imzanın kabul edildiğini, bu sebebe dayalı davalarda zamanaşımı süresinin bir yıl olduğunu, bu nedenle talebin zamanaşımına uğradığını, usulden reddinin gerektiğini, davacı tarafın taraflar arasında yapılan 27/10/2015 tarih ve 27/10/2016 vade tarihli senede ilişkin alakası bulunmayan bilgi, belge ve beyanları dilekçesine dayanak teşkil ettiğini, davacının müvekkilinin hile ve desislerle aldatıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, delil olarak gösterdiği temlikname ve sözleşmeler, vekaletnameler, avukatlara verilen vekaletname ve azilnameler, tarihleri itibarı ile incelendiğinde aldatılma yönündeki kendi iddialarını çürütür nitelikte olduğunu, dava dilekçesin ekinde sunulan delillerin dava konusu senedin icra takibine konulması ve tahsili ile ilgisinin bulunmadığını, söz konusu senedin taraflar arasındaki 27/10/2015 tarihli sözleşmeye dayalı olduğunu, ödeme şartlarının sözleşmede açıkça belirtildiğini, sözleşme hükümlerinin tarafların özgür iradeleriyle gerçekleştirildiğini, davacının borçlu olduğu miktarı ödeyeceğinden bahisle sürekli müvekkilini oyaladığını, dolandırıcılık iddiasıyla müvekkilinin savcılığa şikayet edildiğini, soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, müvekkili alacağına karşılık başlatılan icra takibin davacıya hemen tebliğ olmasına rağmen haciz şerhi işlenen gayrimenkul satış aşamasına geldikten 6 ayı aşkın süre sonra savcılığa suç duyurusunda bulunması ve aldatıldığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu beyanla öncelikle zamanaşımı nedeniyle davanın reddini, olmadığı takdirde esastan reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesince;” davacı/senet borçlusu/Keşideci tarafından keşide edilen kambiyo senedinin davalı/senet alacaklısı/Hamil tarafından iktisap edildiği, menfi tespit davasının icra takibinden sonra açıldığı, genel kuralın aksine senede dayalı borç ilişkilerinde ispat yükünün senet borçlusunda olduğu, taraflar arasındaki ilişkiler kapsamında bir kısım sözleşmeler ve ibraname ile bonoların düzenlendiği, davacı tarafın davalı tarafça güven tesis edilerek davacının iradesini fesada uğratıldığını iddia ettiği, TBK.nun 30 ve 39 ‘uncu maddeleri arasında düzenlenen irade fesadı hallerinin sözleşmesel ilişkiler için geçerli olup, kambiyo taahhüdüne uygulanma olanağı bulunmadığı, davacı taraf her ne kadar 27/10/2015 tarihli Arsa Satış Vaadi sözleşmesinin resmi şekilde yapılmadığından geçersizliği nedeniyle borçlu olunmadığını iddia etmiş ise de, davaya konu bononun bahsi geçen arsa satış vaadi sözleşmesine istinaden düzenlendiğine ilişkin dosyada herhangi bir delil ve ispat bulunmadığı, 27/10/2015 tarihli Taraflar Arası Sözleşme başlıklı belgenin ise açıkça borç ikrarı içerdiği, davacı taraf irade fesadı hallerine dayandığından en geç davalının tavsiye olduğu iddia olunan vekilin azledildiği tarih olan 17/11/2016 tarihi itibariyle irade fesadı halinin öğrenildiğinin kabulünün gerektiği, bu halde TBK.nun 39/1 ‘inci maddesi uyarınca bir yıl içinde davacı tarafın sözleşme ile bağlı olmadığını bildirip, verdiğini iade istemediğinden 27/10/2015 tarihli taraflar arasında sözleşme başlıklı sözleşmenin geçerli olduğu, davaya konu bononun 27/10/2015 tarihli ve taraflar arası sözleşme başlıklı sözleşmeye istinaden düzenlendiği hususunun her iki tarafında kabulünde olduğu, davaya konu bononun takibe konduğu icra dosyasında da takip dayanağı olarak bono ve bu sözleşmenin gösterildiği, davacı tarafça irade fesadı halinin ispatı için dayanılan … … ada, … nolu parselin bila bedel davalıya devredildiği iddia edilmiş ise de, bu taşınmazın 50.000,00 TL bedelli bononun takibe konulduğu İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına ilişkin olarak tanzim edilen 12/01/2017 tarihli ibranameye göre, bu takibe konu dosya borcunun kapatılması için devredildiğinin anlaşıldığı, bu haliyle bu devrin davaya konu bononun dayanağı olan 27/10/2015 tarihli taraflar arasında sözleşme başlıklı sözleşmenin irade fesadı hali ile imzalandığı iddiasını ispata elverişli olmadığı, dosyaya delil olarak sunulan araç devir sözleşmesi, İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi ‘nin 2013/82 Esas sayılı dosyasına ilişkin duruşma zaptı ile 27/10/2015 tarihli arsa satış vaadi sözleşmesi ve 28/07/2015 tarihli düzenlenme şeklinde vekaletnamenin, davaya konu bono ve bu bononun dayanağı olan 27/10/2015 tarihli taraflar arasında sözleşme başlıklı sözleşmenin tanzimine ilişkin olduğuna dair dosyada herhangi bir ispat bulunmadığı, davaya konu bononun tanzimine esas sözleşme geçerli olduğundan ve kambiyo taahhüdüne ilişkin irade fesadı iddiası ispatlanamadığından davacının keşidecisi olduğu bonodan dolayı sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “Arsa satış vaadi sözleşmesi” , “80.000 TL bedelli bono” ve “taraflar arası sözleşmenin” aynı gün akdedildiğini, diğer bir deyişle, davalının çeşitli bahaneler ile müvekkilini aldatarak aynı gün, hem taşınmazını devir borcu yükleyen sözleşme imzalatmış, hem taraflar arası sözleşme adı altında “sözde” üçüncü kişileri aldatma saiki ile müvekkilini 80.000 TL borç altına sokmuş hem de, bu muvazaayı sözde güçlendirme amacıyla 80.000 TL bedelli bono imzalatarak onu içinden çıkılmaz bir sarmalın içerisine sokmuş olduğunu,Esasında karşı yanın müvekkilini borç altına sokan işlemleri gerçekleştirmesinin altında, aynı gün akdedilen arsa satış vaadi sözleşmesi ve davalının müvekkiline verdiği vekaletname yattığını, müvekkilim bu sözleşmenin geçerli olduğuna, davalının hileli eylem ve davranışlarıyla güvendiğini, bu sebepten davalının gerçekten kendisine yardımcı olabileceği kanaatiyle, söylenilen işlemleri yaptığını,“Deliller” bölümüne bakıldığında, yemin deliline dayanmış olduklarının görüleceğini, ancak yerel Mahkemenin davayı aydınlatma yükümlülüğü olmasına rağmen, “yemin teklifinde bulunma hakkının” hatırlatılmadığını, Mahkemece bu husus gözardı edilerek hüküm verildiğini, “Arsa satış vaadi sözleşmesi” başlıklı belgenin hukuki bir temelinin olup olmadığı müvekkilini aldatmaya yönelik bir belge olup olmadığının teyidi amacıyla, 12.06.2019 tarihinde yerel Mahkemeden talepte bulunmuş olmalarına rağmen, Mahkemece İstanbul Anadolu 30.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/82 Esas sayılı dosyası ile ilgili hiçbir müzekkere yazılmadığı gibi, dosyanın da celbedilmediğini, “Senedin veriliş sebebinin talil edildiğinin, iş bu sebeple davalının bu beyanı sonrasında, uyuşmazlığın T.T.K hükümleri çerçevesinde değil, T.B.K ve T.M.K hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekeceğinden Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, “Taraflar arası sözleşmenin” ve “80.000 TL bedelli bono” ile ilgili tüm işlemlerin aynı tarihte(27.10.15) yapılmış olması, dilekçe ekinde sunmuş olunan diğer belgelerdeki işlemlerin farklı tarihlerde yapılmış olmasının esasında, yukarıda sayılan belgeler arasındaki bağlantıyı işaret ettiğini,Davalının öncelikle, 28.07.15 tarihinde müvekkiline, satış vaadinde bulunacağı hayali taşınmaza ilişkin geniş yetkili vekaletname verdiğini, bu vekaletnamenin verilmesiyle birlikte, müvekkilinde güven tesis etmeye çalışan davalının, esasında “ben sana güveniyorum, sen de bana güven ve benim söylediklerimi yap” düşüncesiyle müvekkilini, tüm bu hukuki ve ekonomik çıkmazın içerisine sokarak, haksız zenginleşme amacı taşıdığını ve müvekkilinin ne yazık ki davalının amacından henüz haberdar olmadığını,Davalının vermiş olduğu vekaletname sonrasında, 27.10.15 tarihinde taraflar, adi yazılı “arsa satış vaadi sözleşmesi” imzalandığını, sözleşmenin esasında geçersiz olduğunu, sözleşme incelendiğinde davalının, söz konusu taşınmaza ilişkin …’ndan aldığı satış vaadini, Üsküdar …Noterliği vasıtasıyla almasına karşılık, kendi payının devrini, müvekkiline adi yazılı belge ile vaadettiğini iddia etmesinin, kötüniyetini ortaya koyduğu gibi, davalının gerçekte taşınmaza ilişkin tasarrufta bulunma amacı taşımadığının da en büyük ispatı olduğunu,Satış vaadinin geçersiz olduğunu bilen ve nasılsa müvekkilinin güvenini kazandığını düşünen davalının, bu defada 7.000 m2’lik hayali taşınmazın, 80.000 TL emlak vergi borcunun olduğunu söylemesi üzerine, hiç vakit kaybetmeden geçersiz satış vaadi sözleşmesi ile aynı anda, müvekkilinden söz konusu senedi aldığını, bu nedenle senet üzerinde ödeme tarihinin, düzenlenme tarihinden 1 sene sonra olarak gösterildiğini, Davalının, emlak vergi borcuna ilişkin olarak bir de sözleşme ve cezai şart ile garantiye almak adına davacıyı 3.kişilere karşı korumaya çalışıyor gibi görünerek, davacıya aynı tarihli, “taraflar arası sözleşme” imzalattığını, hayatın olağan akışına uygun olarak, hiç kimsenin 80.000 TL’lik borcuna karşılık söz konusu borcun 10 katı tutarında cezai şart ödemeyi kabul etmeyeceğini, sözleşmenin muvazaalı olduğunun en büyük ispatının bu olduğunu, Davalının her belgede ikamet adresi olarak farklı adresler belirttiğini, bu durumun aldatma kastını ortaya koyduğunu, Gerek bono ve gerekse aynı tarihli taraflar arası sözleşmenin, esasında “arsa satış vaadi” sözleşmesinin bir nevi eki olarak imzalandığını, arsa satış vaadi sözleşmesi dışında müvekkilini, söz konusu işlemleri yaparak borç altına sokacak başka bir hukuki neden olmadığı gibi, davalı tarafça sunulmuş başkaca bir belge de bulunmadığını,”Malen” kaydı bulunan senedin ihdas nedenini, borç karşılığı verildiğini savunan davalının ta’lil etmiş olduğunu, hal böyle olunca, mahkemece kanıt yükünün senet metnini ta’lil eden davalı tarafta olduğu gözetilerek, davalının savını kanıtlayabilmesi için olanak verilip, tüm delillerle birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini, Senedin sözleşme kapsamında alındığı bizzat davalının ikrarıyla sabit olduğuna göre, bu durumda Mahkemece senedin bağlı olduğu arsa satış vaadi sözleşmesinde, tarafların edimlerini karşılıklı olarak yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi, bu doğrultuda karar verilmesi gerektiğini, ancak yerel Mahkemenin söz konusu talebi dikkate almadığını, gerekçeli kararında hiçbir gerekçe sunmadığını,Mahkemece gerekçeli kararda ifade edilenin aksine, müvekkilince irade fesadının öğrenildiği tarihin, avukatın azledildiği tarih olan 17.11.16 değil; müvekkilince davalının azledildiği tarih olan 20.03.18’den çok kısa bir süre öncesi olduğunu, zira söz konusu tüm muvazaalı işlemlerin yapılarak müvekkilinin yanılmasına, hataya düşmesine neden olan ve huzurdaki davanın açılmasına sebep olan kişinin, tavsiye edilen avukat değil bizzat davalı olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davanın reddine karar verilmiş olmasına rağmen, Mahkemece tazminata hükmedilmemesinin hatalı olduğunu beyan ederek, hükmün belirtilen yönden kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit davasıdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davaya konu 27.10.2015 tanzim tarihli 27.10.2016 ödeme günlü 80.000,00 TL bedelli bononun dayanağının arsa satış vaadi sözleşmesi mi, yoksa 27.10.2015 tarihli sözleşme mi olduğu, davacı tarafın iradesi fesada uğratılmak suretiyle bononun imzalatılıp imzalatılmadığı, davanın bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.Dosyaya sunulan 27.10.2015 tanzim tarihli 27.10.2016 ödeme günlü 80.000,00 TL bedelli bono incelendiğinde, keşidecisinin …, lehdarının … olduğu, bononun şeklen geçerlilik unsurlarının bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı; söz konusu bononun gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi kapsamında iradesi fesada uğratılarak imzalatıldığını iddia etmiş, davalı; bononun 27.10.2015 tarihli sözleşme temelinde düzenlendiğini, davacıdan alacaklı olduğunu savunmuştur. Davacı dava dilekçesinde, davaya konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti yanında, 27.10.2015 tarihli arsa satış vaadi sözleşmesi ve aynı tarihli sözleşmenin geçersizliğinin tespitine ve iptaline karar verilmesini talep etmiş olup, bu talepler yönünden Mahkemece olumlu/olumsuz bir karar verilmediği anlaşılmıştır. Davacı vekilinin istinaf sebepleri incelendiğinde; senedin veriliş sebebinin davalı tarafça talil edildiğini, dava ve takip konusu bononun dayanağının 27.10.2015 tarihli sözleşme olduğu iddia edildiğinden, uyuşmazlığın TBK ve TMK hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Davacı vekilinin istinaf sebeplerinde ayrıca, “Arsa Satış Vaadi” başlıklı belgenin hukuki temelinin bulunup bulunmadığı, müvekkilinin aldatılmasında kullanılıp kullanılmadığının incelenmesi yönünden İstanbul 30. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/82 Esas sayılı dosyasının incelenmesi gerekirken, talepte bulunmalarına rağmen incelenmediğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Mahkemece davacı taleplerinin tamamı hakkında karar verilmediği, eksik inceleme ile karar verildiği, davacı vekilinin satış vaadi sözleşmesi ile aynı tarihli diğer sözleşmenin geçersizliğinin tespiti ve iptali talebi ile bu talep yönünden mahkemenin görevli olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Davacı tarafça delil olarak bildirilen İstanbul 30. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/82 Esas sayılı dosyasının getirtilerek incelenmesi, Arsa Satış Vaadi Sözleşmesinde, sözleşme ekinde bulunduğu beyan edilen 2 adet senedin ibrazının taraflardan istenilerek, 80.000 TL bedelli senetle ilgisinin bulunup bulunmadığının, davacının dava konusu bononun, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi kapsamında iradesi fesada uğratılarak imzalatıldığını iddia etmiş olmasına göre, gerek dosyaya sunulan 27.10.2015 tarihli adi yazılı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, gerekse 27.10.2015 tarihli sözleşme ile davaya konu bono arasında irade fesadı yönünden bağlantı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekirken bu hususlarda inceleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesi ve davacı taleplerinin tamamı hakkında karar verilmemesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26, 297/son ve 353/1-a-6 maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın kabulüne, davalı vekilinin istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/01/2020 tarih, 2018/592 E. 2020/21 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Davalı vekilinin istinaf isteminin incelemesine YER OLMADIĞINA,4- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 5- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,6-Davalı vekilinin istinaf talebinin esası incelenmediğinden davalı vekili tarafından yatırılan istinaf karar ve başvurma harcının talebi ve isteği halinde davalı tarafa iadesine,7- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,8- İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1-g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/11/2023