Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1924
KARAR NO: 2021/1424
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/10/2019
NUMARASI: 2018/366 E. – 2019/869 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden olan … A.Ş.’nin 25 yıldır CEO’su olarak görev yaptığını ve Holding’e bağlı şirketlerin yönetim kurulunda görevler aldığını, müvekkilinin eski eşi …’ın, tek yetkili ve ortağı olduğu … A.Ş. unvanı şirketin piyasa yüksek miktarda borcu olduğunu ve bunları ödeyemediğini, müvekkilinin boşanmasının ardından, borçlu olduğundan bahisle haciz işlemlerinin uygulandığını, tüm ev eşyalarının muhafaza altına alındığını, icra takip işlemlerine dayanak çekler üzerinde sahtecilik yapılmak suretiyle müvekkilinin aval olarak gösterildiğini beyan ederek, imza inkarına dayalı olarak … Kavacık Şubesine ait 02/05/2018 tarihli ve 155.000,00 TL bedelli, 03/05/2018 tarihli ve 160.000,00 TL bedelli, 04/05/2018 tarihli ve 165.000,00 TL bedelli, 07/05/2018 tarihli ve 160.000,00 TL bedelli toplam 640.000,00 TL bedelli çekler sebebiyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu çeklerin faktronig sözleşmesine istinaden ciro yoluyla müvekkiline geçtiğini, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. … tarafından hazırlanan özel mütalaada, imzaların davacıya ait olduğunun belirlendiğini, davacının keşideci şirket ile ortaklığı olduğunu, alalade avalist olmadığını, aksi halde çekin akıbeti ile ilgili bilgi sahibi olmasının da mümkün olmadığını, ayrıca davacı tarafın topyekun sahtecilik iddiasında bulunmaktan ziyade, ayrı ayrı inceleme talep etmekte samimi olmadığını, davacının aval verdiği ve faktoring işlemine konu ettiği farklı dört adet çekin, hiçbir itiraza uğramadan ödendiğini ve sahtecilik iddiasının kötüniyetli olduğunu, keşideci şirketin borçlarını ödemediği ve piyasayı dolandırdığının sabit olduğunu, davacı tarafın bu konuda yaptığı suç duyurusunun da failinin meçhul bırakıldığını, verilen tedbir kararının haksız olduğunu, Adli Tıp incelemesi yapılmadan talebin değerlendirilmemesinin gerektiğini, dava konusu çeklerin faturaya istinaden alındığını, müvekkilinin yetkili hamil olduğunu, çeki takip yetkisi bulunduğunu beyan ederek; haksız ve mesnetsiz davanın reddini ve davacı tarafın %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasını savunmuştur. İlk derece mahkemesince ; “Davaya konu çeklerde yer alan imzaların davacının eli ürünü olmadığı Adli Tıp Kurumu’nun 15.05.2019 tarihli 2018/110315 sayılı raporu ile sabit olduğu, imza inkarının herkese karşı ileri sürülebilecek mutlak defilerden olduğu ve dolayısıyla davacı yanın borçsuzluk iddiasının yerinde olduğu anlaşılmakla; davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya münderecatından edinilen vicdani kanaat gereğince; davanın kabulü ile …bank kavacık şubesine ait 02/05/2018 tarihli ve 155.000,00TL bedelli, 03/05/2018 tarihli ve 160.000,00 TL bedelli, 04/05/2018 tarihli ve 165.000,00 TL bedelli, 07/05/2018 tarihli ve 160.000,00 TL bedelli toplam 640.000,00 TL bedelli çekler nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, teminatın iadesi talebinin kararın kesinleşmesi sonrasında nazara alınmasına” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Kabul anlamına gelmemekle birlikte her halde müvekkilinin çeki faktoring sözleşmesine istinaden fatura ile tevsik ederek ve keşideci şirketten yazılı teyit alarak tevdi aldığını, yasal yükümlülük- lerini yerine getiren müvekkilinin çeki takip yetkisi bulunmadığını, müvekkili şirketin imzaların sahte olup olmadığını bilebilecek durumda olmadığını ve araştırma yükümlülüğünün bulunmadığını, netice olarak müvekkilinin çeke dayalı bir alacağının mevcut olduğunu, dava konusu çek hakkında suç duyurusunda bulunulmasının çekin kambiyo vasfını ortadan kaldırmayacağını, müvekkilinin takip hakkını etkilemeyeceğini, kötü niyetli olduğunu göstermeyeceğini, sonuç olarak, Yargıtay ve BAM kararlarından da görüleceği üzere, 6361 sayılı yasa’nın 9/2. maddesi hükmü ve Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkındaki Yönetmelik’in 22/2. maddesinin, faktoring şirketlerine, kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, temlike konu alacağın bir mal veya hizmet satışından doğduğunu fatura ile teşvik etme ve kambiyo senedi ile faturanın uyumlu olduğunu araştırma yükümlülüğünü yüklediğini, 6102 sayılı TTK’nın 790. maddesinin ise, ciro silsilinde dış görünüş itibari ile kopukluk olup olmadığını inceleme yükümlülüğünü yüklediğini, Faktoring şirketlerinin, bunların dışında kambiyo evrakındaki imzaların sıhhatini araştırma yükümlülüğünün bulunmadığını, somut olayda dava konusu çeklerde ciro silsilesinde kopukluk olmadığı, müvekkili davalının çeki iktisapta ağır kusurlu veya kötüniyetli olduğu da ispat edilemediğinden, mahkemenin bu hususu araştırmadan hüküm kurması ve faktoring mevzuatını göz ardı etmesinin yasa ve usule aykırı olduğundan kararın kaldırılması gerektiğini, 2- Müvekkili şirketin, sektöründe önde gelen bir faktoring şirketi olup, dava dışı … A.Ş. ile birçok faktoring işlemi yaptığını, dava konusu çeklerin de müvekkiline faktoring sözleşmesine istinaden ve ciro yoluyla geçtiğini, müvekkili şirketin, … A.Ş. ile 20.02.2017 tarihinden beri çalıştığını ve pek çok faktoring işlemi yapıldığını, bu işlemlerin bir kısmını davacının bir dönem ortağı ve yöneticisi olduğu … A.Ş. nin keşide ettiği çekler oluşturduğunu, İş bu çeklerin 31 adedinin 25.05.2016- 19.03.2018 tarih aralığında düzenli olarak ödendiğini, 3- İstanbul üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı uzman grafolog Prof. Dr. … tarafından hazırlanan bilimsel mütalaanın, dava konusu çekler üzerinde bulunan imzaların davacıya ait olduğunu açıkça gösterdiğini, mahkemenin hükme esas aldığı savcılık tarafından alınan raporda ise, imzaların davacıya ait olmadığının tespit edildiğini, raporlar arasında çelişki bulunduğundan ve çelişki giderilmeden karar verilemeyeceğinden aksi yöndeki kararın kaldırılması gerektiğini, 4-Davacının mahkemeyi yanıltma çabası içinde olup, keşideci … A.Ş. ile hiçbir bağı yokmuş gibi göstermeye çalıştığını, oysa ki davacının hiçbir şeyden haberi olmayan avalist değil, keşideci şirketin bir dönem yöneticisi ve ortağı ve aynı zamanda …’nın sahibi …’ın eski eşi olduğunu, dosyada mübrez ticaret sicil gazetelerinin de bu hususu doğruladığını, mahkemece aşağıda açıklanan hususlar değerlendirilmeksizin hüküm kurulduğunu, 5-Öncelikle belirtmek gerekir ki, davacının 29.03.2018 tarihinde göndermiş olduğu ihbarname davacının en başından beri çeklerden haberdar olduğunun delili olduğunu,, nitekim bir kıymetli evrak olan çekin devri ciro ve zilyetliğin devri ile yapıldığını, keşideci şirketin, … A.Ş.’ lehine çekler düzenleyip teslim ettiğini, yani eğer iddia edildiği gibi davacının çek üzerindeki avali sahte ise çekin nerede, kimin nezdinde olduğundan bilgisinin bulunmasının imkânsız olduğunu, ancak davacının kendi beyanı ile sabit olduğu üzere, çeklerin kimin nezdinde bulunduğunu kolayca tespit ettiğini ve her birine ayrı ayrı ihbarname gönderdiğini, davacının sahtecilik iddiasının gerçek dışı olduğunu, dava konusu çeklerin bilgisi dahilinde olduğunun iş bu husus ile sabit olduğunu, 6-Davacının yalnızca bir dönem yasal ortak sınırını sağlamak maksadı ile keşideci şirkette düşük sermaye ile ortak olduğunu, şirketin işlemleri ile alakalı tek yetkilinin eski eşi … olduğunu beyan ettiğini, ekte sunulan ticaret sicil gazetesi suretlerinde davacının şirketin genel kurullarına katıldığı, bir dönem tek başına yönetim kurulu başkan vekilliği görevini yürüttüğünün görüldüğünü, anlaşıldığı üzere davacının beyanları gerçek dışı olup, davacı keşideci şirketin ticari faaliyetlerinde aktif ve önemli bir rol oynayan ortağı olduğunu, 7.Davacının hiçbir vakit keşideci şirketi ve kendisini borçlandırıcı işlemde bulunmadığı beyanı ile, hamili olduğu çekler üzerinde inceleme yapılması için randevu talep etmesinin çelişkili olduğunu, davacı hiçbir borçlandırıcı işlemde bulunmamış ise, hangi saikle topyekün bir sahtecilik iddiasında bulunmak yerine, ayrı ayrı inceleme talep ettiğini, bu hususun davacının beyan ve iddialarında samimi olmadığını gösterdiğini, 8-Davacının aval verdiği ve faktoring işlemine konu edilen 4 adet çekin hiçbir itiraza uğramadan ödendiğini, bu hususun, davacının zımmi kabulü anlamına geldiğini, kötü niyetle sahtecilik iddiasında bulunduğunu gösterdiğini, 9-Yazılı ve görsel medyada … A.Ş. ‘nin piyasayı yaklaşık 20.000.000 TL civarında dolandırdığı haberlerinin yer aldığını, keşideci şirketin borçlarını ödemediği, diğer borçlular … ve avalistlerin ise borçtan kurtulmak maksadı ile hareket ettiğini, davacının sahtecilik iddiasının da bu doğrultuda kötü niyetli olduğunu, 10- Yine bu tarihte … Miami Başkonsolosluğu’na müracaat ederek davacı ile aynı olan mernis adresini iptal ettirdiğini, Miami’deki bir adresi mernis adresi olarak kaydettirdiğini, …’ın kastının hakkındaki adli-icra ve cezai soruşturmaları akamete uğratmak olduğunu, 11- Alacak tahsil edilmeye çalışılırken tedarikçi borçlu … Ltd. Şti.nin ise aslında küçük bir yerde faaliyet gösterdiğini, faktoring işlemlerine konu hacimde bir malvarlığı ve ticari işlemlerinin olamayacağının öğrenildiğini, 12- Görüldüğü üzere tüm borçluların, hukukun boşluklarından faydalanarak borçtan kurtulacak tedbirler aldıklarını, 13- Ayrıca ve önemle belirtmek gerekir k, faktoring sözleşmesi gereğince teslim alınacak çekler hakkında yönetmelik gereğince gerçekleştirilen istihbarat işlemleri sırasında dava dışı …’nın yetkilisi ve davacının eski eşi (o tarihte eşi) … ile yapılan telefon görüşmeleri teyitlerinin dilekçe ekinde sunulduğunu, davacının eski eşinin, aval teyiti alınmak isteyen davacının göz operasyonuna girdiğini, imzaları davacının attığını belirtip …’dan “şirketimiz” olarak bahsetmekle birlikte hareket ettiklerini ve dolaysıyla iddialarını ikrar ettiğini, 14- Nitelikli ve örgütlü bir dolandırıcılık faaliyetinin yürütüldüğüne dair güçlü ve somut delillerin mevcut olduğunu, dava konusu çeklerin tüm borçluları hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde, 2018/57151 sor. numarası ile suç duyurunda bulunulmuş olup, soruşturmanın devam ettiğini belirterek, açıklanan ve resen takdir olunacak nedenlerle, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10.10.2019 tarih ve 2018/366 E. – 2019/869 K. Sayılı yasa ve usule aykırı kararına karşı istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, katılma yoluyla sunduğu istinaf başvurusunda özetle; 1-Mahkemenin gerekçeli kararında, sadece çeklerin şekli unsurlarını incelediğini, davalının kötüniyetini görmezden gelerek, kötüniyet tazminat talepleri hakkında hüküm kurmadığını, 2-Mahkemeye sunulan dilekçeler ve eklerinde sunulan tutanak ve belgelerde detayları açıklandığı üzere, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyasından taciz boyutuna varan haciz işlemleri yaptığını ve ayrıca mahkemenin tedbir kararından haberdar olduğu halde, iş bu kararına aykırı şekilde hareket ederek İstanbul … İcra Müdürlüğü … esas ve … esas sayılı iki (2) ayrı dosyalarından Türk Milleti adına yargılama ve hüküm vermeye yetkili mahkemenin kararını görmezden gelerek ve hiçe sayarak kötüniyetli olarak icra takibine giriştiğini, 3-Yapmış oldukları itirazlarla tüm ihtiyati haciz kararlarının kaldırıldığını ve istinaf incelemesi ile de kararlar lehlerine olacak şekilde kesinleştiğini, ancak yargılamalar boyunca müvekkilinin süreklilik arz eden günaşırı haciz baskısıyla mağdur edildiğini, davalı yanın bu art ve kötüniyetli eylemlerinin karşılığı olarak, %20 den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, 4-Davalı …’nin özen yükümlülüğüne aykırı davranmasının da tamamen kötüniyetli olduğunu, özellikle her bir çekteki farklılıkların çıplak gözle dahi fark edilebildiğini, davaya konu dört (4) adet ve yine tarafların aynı olduğu bir başka Mahkeme olan İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesi 2018/490 Esas sayılı dosyasından yargılaması tamamlanan dava dışı iki (2) adet çekteki farklılıkların davalının özen yükümlülüğüne aykırı olarak hiç incelenmemesinin ve müvekkilinin mağdur etmesinin tamamen kötüniyetli olduğunu. (EK-6 Tarafları aynı, dava dışı sıralı çekler ile ilgili olarak İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesi 2018/490 Esas sayılı dosyasından alınan Bilirkişi raporu, Adli Tıp Raporu, Teknik Mütalaa ve Mahkeme Kararı) 6- Göz önünde bulundurması gerekilen hususun, daha önceki dilekçelerinde ayrıntısıyla açıklandığı gibi konuya ilişkin usul esaslar incelediğinde, Faktoring kurum ve kuruluşlarının da bankalar gibi ağır bir kusursuz sorumluluğunun, objektif özen yükümlülüğünün bulunduğunu, söz konusu usul ve esaslarda faktoring şirketlerinin, alınan kambiyo senetleri ile ilgili tüm ciro silsilesini, ciro silsileleri arasında faturaya dayalı ticareti, bu ticareti yapan şirketlerin ticaret hacmini araştırmakla yükümlü ve yetkili kılındıklarını, ancak davalının bu hususa ilişkin dosyaya tek bir delil bile sunmamasından da anlaşılacağı üzere herhangi bir araştırma ve incelemede bulunmadığını, belirterek, davalı vekilince sunulan istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinin, ileri sürülen haksız, mesnetsiz ve hukuka aykırı iddialar olmasından bahisle istinaf talebinin HMK m.353/1-b/1 hükmü gereği esastan reddine, istinaf taleplerinin kabulüne, yeniden yargılama yapılmasına gerek olmaksızın verilecek karar ile davalı şirket aleyhine %20 den az olmamak ilzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; … Kavacık Şubesine ait 02/05/2018 tarihli ve 155.000,00TL bedelli, 03/05/2018 tarihli ve 160.000,00TL bedelli, 04/05/2018 tarihli ve 165.000,00TL bedelli, 07/05/2018 tarihli ve 160.000,00TL bedelli çeklerin, sahtecilik yapılmak suretiyle müvekkilinin aval olarak gösterildiğinden bahisle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı taraf, dava konusu çekler üzerindeki “avalimdir” yazısı ile imzaların kendisine ait olmadığını, aynı tarihlerde bu şekilde imzası kullanılarak ve yazısı taklit edilerek çok sayıda çekin düzenlenip işleme konulduğunu, bu çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespitini istemiş, davalı taraf, dava konusu çeklerin faturaya istinaden alındığını, müvekkilinin yetkili hamil olduğunu, çeki takip yetkisi bulunduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur. Taraflar arasındaki ihtilaf, davaya ve takibe konu çeklerde, davacıya atfen yer alan avalist imzalarının, davacının eli ürünü olup olmadığı, söz konusu çekler nedeniyle davacının, davalıya borçlu olup olmadığının tespiti hususlarına ilişkindir. Dava konusu çekler için, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Sahtecilik ve Dolandırıcılık Bürosu 2018/57151 sayılı soruşturma dosyasında imza incelemesi yapıldığı, Adli Tıp Kurumu Grafolojik inceleme için Fizik İhtisas Dairesi’nce, dava konusu çeklerdeki imzanın davacının eli ürünü olmadığına dair 26.03.2019 2018/ 94319 tarihli rapor düzenlendiği, raporun dosyaya konulduğu, mahkemece bu nedenle, bu çeklerden dolayı yeniden imza incelemesine gerek görülmediği anlaşılmıştır. Dosyada yakın tarih vadeli, çok sayıda çek nedeniyle ticaret mahkemesinde, icra hukuk mahkemesinde açılmış menfi tespit ya da imzaya itiraz davalarında, imza incelemesine ilişkin ATK ihtisas dairesinden alınmış raporların bulunduğu gözlenmiştir. Davalı vekilince her ne kadar İstanbul üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı uzman grafolog Prof. Dr. … tarafından hazırlanan bilimsel mütalaanın, dava konusu çekler üzerinde bulunan imzaların davacıya ait olduğunu açıkça gösterdiğini, mahkemenin hükme esas aldığı savcılık tarafından alınan raporda ise, imzaların davacıya ait olmadığının tespit edildiğini, raporlar arasında çelişki bulunduğundan ve çelişki giderilmeden karar verilemeyeceğinden aksi yöndeki kararın kaldırılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, HMK 263. maddesinde uzman görüşü alınmasına ilişkin yapılan düzenleme uyarınca, mahkemece bilimsel mütaalanın serbestçe değerlendirilebileceği, alınan bilirkişi raporunun da takdiri delil niteliğinde bulunduğu, mahkemenin bilirkişi raporlarını hukuksal çerçeve ve dosya kapsamı itibarıyla serbestçe değerlendireceği, birden fazla bilirkişi raporu olması halinde, nedenlerine ilişkin açıklama yapılması suretiyle, mahkemece hükme esas alınacak raporun belirleneceği, somut olayda, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 26.03.2019 2018/ 94319 tarihli raporun dosya kapsamına uygun ve teknik yeterliliğe sahip olduğu, bu nedenlerle, mahkemenin, davalı tarafından alınan uzman görüşü ile Adli Tıp Kurumundan alınan ve yukarıda bahsi geçen rapor arasında mevcut farklılıkları çelişki olarak değerlendirmeyerek ATK raporunu yeterli görmesinde ve yeni bir rapor alınmasına gerek görülmemesinde hukuka aykırılık görülmemiştir. 26.03.2019 tarih ve 2018/94319 sayılı bilirkişi raporu incelendiğinde, dava konusu çek tarihlerine yakın tarihli yeterli sayıda mukayeseye elverişli imzaların bulunduğu belge temin edildiği, incelemenin bu belgedeki imzalar ile mahkemece usulüne uygun alınmış davacı eli ürünü üzerinden gerçekleştirildiği, bu anlamda ATK Fizik İhtisas Dairesi raporunun dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli olduğu görülmüştür. Senede karşı mutlak defiler, senet hamili olan herkese karşı ileri sürülebilir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. defiler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup, her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Bu sebepledir ki, borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde imzaya ilişkin iddiası mutlak def’idir ve mahkemece bu iddia incelenmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2015 gün ve 2013/19-1746 E., 2015/896 K.). Somut olayda davacı kendi imzasının sahteliğine dayandığından mutlak defi niteliğindeki iddiasını herkese karşı ileri sürülebileceğinden Mahkemece verilmiş olan kararda hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Davacı taraf istinaf sebebi olarak, davalının kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, davalı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüşse de, davalının, dava konusu çekleri kötü niyetli veya ağır kusurlu olarak devraldığına dair bir delilin dosyada bulunmadığı, bu çeklere ilişkin davalı tarafça yürütülen işlemlerinin yasal çerçeve içerisinde ve hukuka uygun olarak gerçekleştirildiği, aksinin kanıtlanamadığı, kötü niyet tazminatına hükmedilmemesinde hukuka aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin bu istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, senet üzerindeki imzanın sahteliğinin mutlak defi olması, dava konu çeklerdeki imzanın davacıya ait olmadığı tespiti, bu sebeple davacının davalıya dava konu çeklerden dolayı borçlu kabul edilemeyeceği, davalı tarafça istinaf dilekçesinde ileri sürülen itirazlarının mutlak defi karşısında sonuca bir etkisinin bulunmadığı, davalının kötü niyetinin kanıtlanamadığı, bu sebeplerle ilk derece mahkemesince verilen kararın esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, her iki taraf vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/10/2019 tarih ve 2018/366 E., 2019/869 K. Sayılı kararına karşı taraf vekillerince yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, Davacı yönünden; 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- Davacı tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Davalı yönünden; 5- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 43.718,40 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 10.929,60 TL harcın mahsubu ile bakiye 32788,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 6- Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 7- Davalı tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 8- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/11/2021