Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1916 E. 2023/1451 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1916
KARAR NO: 2023/1451
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/10/2019
NUMARASI: 2014/755 E. – 2019/687 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/11/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili tarafından sunulan 30/07/2012 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …’nun baharat piyasasında ticaret yapmaktayken son yıllarda geçirmekte olduğu hastalıklar nedeniyle gereği gibi takip edemediğini ve çocuklarından büyük oğlu ile davalılardan …’nun işlere bakmaya başladığını, …’nun işleri iyi yönetememesi nedeniyle vekil edeninin de ortak olduğu firmaların nakit sıkıntısı yaşamaya başladığını ve bu sorunun … tarafından bankalardan ve şahıslardan borç alınmak suretiyle çözülmeye çalışıldığını ve arada işyerlerine haciz uygulanmaya başlandığını, …’nun davalı … ile iş birliği yaparak vekil edeninin rahatsızlığından yararlanmak suretiyle vekil edeninin çok değerli gayrimenkullerini elden çıkardığını, vekil edeninin imzasını taklit ederek senet ve çekler düzenlediğini ve hatta noter önünde imzalanması gereken evraklara dahi vekil edeni … imzalamış gibi imzalar attığını, davalıların vekil edenini alacaklılardan korumak amacıyla vekil edenine ait Çatalca’da bulunan taşınmazı … üzerine devir yaptıklarını, bununla da yetinmeyerek 07/12/2011 tanzim, 01/02/2012 vade tarihli 100.000,00-TL bedelli ve borçluları … ve vekil edeni … görünen bir bonoya dayanarak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından vekil edeni aleyhine icra tekibi yapıldığını, ödeme emrinin usule aykırı olarak muhtarlığa yapıldığını, şeklen kesinleşen bu dosyadan davalının karar aldırarak vekil edenine ait Büyükada ve Çatalca’da bulunan taşınmazları üzerine haciz koydurduğunu, dolayısıyla vekil edeninin davalı …’den 400.000,00-TL borç almasının söz konusu olmadığını, avukat olan davalının da vekil edenine bu miktarda bir borç verebilmesinin mümkün olmadığını, diğer davalı …’nun da bu olayda birlikte hareket ettiğini belirterek, takip konusu senetteki imzaların vekil edenine ait olmadığının ve vekil edeninin davalıya bu takip nedeniyle borçlu bulunmadığının tespitine ve takibin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiş olup, yargılama sırasında davacı …’nun 30/07/2012 tarihinde vefat ettiği, davacı vekilince …’nun mirasçıları … …, …’nun mirası reddettiklerini, davaya … adına devam edeceklerini beyan etmiştir.Davalı … cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki beyanları kabul etmediğini, kendisinin davacı olan babasını zarara uğratmak istemek gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davalının babasının oğlu gibi sevdiği birisi olduğunu ve kendisinin de yakın arkadaşı olduğunu, dava konusu senetteki imzanın bizzat babasına ait olduğunu, senetteki imzaları kendisinin doldurduğunu, diğer davalının kendilerine ödeme yaptığını savunmuş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davanın davacının vefat ettiği gün açıldığını, dava dilekçesindeki beyanları kabul etmediğini, davacı …’nun açılan bu davadan haberdar dahi olmadığını, davanın kendisinden vekalet alınarak eşi ve kızı tarafından açıldığını, üzerine olan taşınmazın bizzat … tarafından kendisine satıldığını ve satış bedelinin tamamını ödendiğini, davacı …’nun dava konusu senedi eşi ve diğer davalının huzurunda imzalayarak tarafına verdiğini, iddia edildiği gibi ödeme emrinin muhtarlığa değil bizzat davacının eşine tebliğ edildiğini, davacının ve şirketlerinin ekonomik sıkıntı içinde olduğunu, kendisinin de parasal olarak da davacıya ekonomik destekte bulunduğunu eşi ve çocuklarının bildiğini belirterek davanın reddini, davacıların kötü niyetli olmaları nedeniyle %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hüküm verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “…Aldırılan raporlardaki görüşlerin bir kısmı nötr bir pozisyona tekabül ederken, bir kısmı davacının alışkanlıklarını eleştirmekle senetteki imzaların müteveffaya ait olmadığını belirtmektedir. Bir kişinin sıklıkla imza değiştirmesi teşhis noktasında bir takım güçlükler yaratsa da; imzanın tersimi, kullanılan harf ve karakterin yazılış biçimi vs gibi ayrıntılarda kendini ele vermesi her daim mümkündür. Ne var ki; imza basit tersimli ise, çoğu kez uzman bilirkişi heyetleri dahi teşhis noktasındaki güçlükler nedeniyle kesin kanaat beyan etmekten imtina etmektedirler. Mahkememizce senetteki imzanın müteveffa …’ a ait olup olmadığı noktasında yeter mahiyette ve nicelikte etraflıca araştırma yapılmakla başkaca bir delil araştırması yoluna gidilmesi neticeye müessir olmayacağı gibi usul ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmayacağı göz önünde tutulmuştur. Senede dayalı hak iddiasında bulunan davalının her şeyden evvel senet metnindeki imzanın davacıya ait olduğunu ispatlaması gerekmektedir. Senet metnindeki imzanın borçluya ait olduğunu isbat külfeti, senet elinde olup takip başlatan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya ait bulunmaktadır (Aynı yönde Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 06.12.2011 gün ve 2011/8963 Esas, 2011/26728 Karar sayılı ilamı ve yine bu ilamda atıf yapılan Yargıtay HGK’nun 26.04.2006 tarih ve 2006/12-259 Esas, 2006/231 Karar sayılı ilamları). Dosyada toplanan delillere göre bu durum ispatlanamadığından davacının açmış olduğu davanın kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. Kötü niyet tazminatı talebinin tartışılması gerekirse; somut uyuşmazlıkta takip, imzalı senede dayalı olarak var olduğu düşünülen hakkın kullanılması amacına dayalı olup, yargılama sonunda senetteki imzanın davacıya ait olmadığı ve yapılan takibin haksızlığı yapılan yargılama neticesinde belirlenmiş ise de; icra takibi başlatılmadan önce sonuçlanan ve kesinleşen bir hukuk ya da ceza davasında imzanın davacıya ait olmadığının belirlenmesine ilişkin kesin bir karar bulunmaması karşısında senet üzerinde yer alan görünüşteki imzaya dayalı takibe girişilmesi takibin kötüniyetli olduğunu göstermez. Bu itibarla kötü niyet tazminatı ilişkin talebin reddine” karar verilmiştir.Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Dosyadaki raporlarda, senet üzerindeki imzaların müteveffa …’nun elinden sadır olmadığı, eli ürünü olmadığı yönünde ortak bir görüşe yer verilmediğini, söz konusu raporların aleyhe biçimde yorumlanarak sonuca gidilmesinin mevcut hukuk sistemi içinde kabul edilebilir bir karşılığı olmadığını, 17/04/2015 tarihli … tarafından hazırlanan raporda, davaya konu senet üzerindeki imzaların … eli ürünü imzalar olmadıkları yönünde bir tespitin teknik olarak mümkün olmayacağının bildirildiğini, Yardımcı Doç. Dr. …’nın düzenlendiği 13/12/2016 tarihli raporda ise, yargılama konusu imzaların müteveffa … tarafından bir başkasının yardım ve desteği ile atılmış imzalar olduğu ve …’nun el kol hareketlerini engelleyen bir hastalığının bulunduğu, sağ elini kullanmadığı, senedin düzenlenmesinden kısa bir süre sonra da vefat ettiği, mevcut karmaşa ile titrek ve bozuk çizgilerin el kol hareketlerini kısıtlayan mezkur hastalık ve kullandığı ilaçlar nedeniyle husule gelen bozulmalar olarak yorumlanmasının iktiza ettiğine işaret edildiğini, 26/10/2018 tarihli Jandarma Kriminal Daire Başkanlığınca hazırlanan raporda ise ; imzalar arasındaki tutarsızlıktan ötürü, şahsa atfedilebilecek nitelikte kaligrafık ve karakteristik özellikler içermeyen karalama niteliğinde basit imzalar olduğu, imzaların …’nun eli ürünü olduğuna matuf müspet yada menfi yönde bir kanaatin hasıl olmadığının belirtildiğini, ATK Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesince hazırlanan 24/11/2017 tarihli yazılı raporda, imzaların önemli karakteristik materyal ve yazı içermeyen, tersimi basit, taklidi kolay, karalama tarzında imzalar olması hasebiyle imzaların aidiyetinin …’nun elinden sadır olup olmadığının tespitinin sağlamadığının bildirildiğini, …’nun mustarip olduğu hastalığının her iki tarafında kabulünde olan bir husus olduğunu 13/12/2016 tarihli rapor içeriği ile örtüştüğünü, raporların hiçbirinde, senet üzerindeki imzanın müteveffanın eli ürünü olmadığının yazılı olmadığını, Mahkeme değerlendirmesinin yerinde olmadığını,-…’nun, Müteveffa …’nun evladı olduğunu, …’nun senet üzerinde imzanın babasına ait olduğunu kabul ve beyan ettiğini, bu hususun bile senedin altındaki imzanın …’na ait olduğunu gösteren bir ispat olduğunu, …’nun babasının zararına, dolasıyla kendi ekonomik çıkarları hilafına bu şekilde bir açıklamada bulunduğunun iddia edilemeyeceğini,-Davanın …’nun vefat ettiği gün açıldığın, sui niyet içinde hareket eden müteveffa …’nun eşi ve kızının, …’nun vefatını fırsata çevirme çabası gayreti içinde hareket ettiklerini,-Dava konusu 400.000,00 TL lik senede mahsus borcun altının boş ve mücerret olmadığını sunulan yazılı kayıt, evrak ve belgeler cihetinden ispatlandığını, iddialarının teyit edildiğini, davacı tarafın Müvekkiline olan borcundan dolayı belgeler, tanık ve yemin delillerinin dikkate alınmadığını, davanın kabulüne ilişkin kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, İİK’nun 72. Maddesi gereğince icra takibine konu senet nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkindir. Kambiyo senedindeki imzanın davacı borçluya ait olduğu yönündeki ispat yükü, senedi elinde bulundurup icra takibine girişen ve senette yer alan imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden davalı alacaklıya düşmektedir. (HGK’nun 24.06.2020 tarih, 2017/19-829 Esas, 2020/471 Karar) Bu kapsamda, senet üzerindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı konusunda dosyaya sunulan Grafoloji uzmanlarından alınan bilirkişi raporlarında, imzanın davacıya aidiyetinin tespit edilemediği bildirilmiş olup, takibe konu senet üzerindeki keşideci imzalarının kişiye atfedilebilecek kaligrafik ve karakteristik özellikler ihtiva etmeyip, basit tersimli olması nedeniyle borçlunun eli ürünü olup olmadığının belirlenemediği, bu nedenle yeniden rapor alınsa da sonucun değişmeyeceği, imzanın borçluya ait olduğu ispat edilemediğinden davalının bu bağlamda ispat yükünü yerine getiremediği anlaşılmıştır. Mahkemece, imzaların aidiyetinin belirlenememesi sebebiyle kesin kanaat bildirilemeyen raporların borçlu lehine yorumlanması gerektiği, dosya kapsamında toplanan deliller, ilk derece mahkemesinin olay nitelendirilmesi ve gerekçesi nazara alındığında, mahkemece aldırılan bilirkişi raporlarında yapılan tespit, hesaplama ve sair değerlendirmelerin dosya içeriğine ve yürürlükteki mevzuata uygun olduğu, mahkemenin kanıtları takdirinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararda yazılı açıklamalara, yasal sebep ve gerekçelere binaen, istinaf edilen kararda usul, yasa ve dosya kapsamı yönlerinden bir aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır. Gerek davalı alacaklının, dava konusu senetlerdeki imzanın davacıya ait olduğunu ispatlayamamış olması ve gerekse yukarıdaki paragrafta açıklandığı üzere, senetlerde davacıya atfen atılı imzaların davacıya ait olup olmadığına ilişkin bir maddi vakıa değerlendirmesinin bulunmaması karşısında davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş, mirasçılara bu konuda yemin teklif edilemeyeceği anlaşılmış, bu itibarla davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Senet illetten mücerret olup, savunmanın yazılı senede atfen bir belge ile kanıtlanamadığı, bu nedenle bu istinaf isteminin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı … Basrı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/10/2019 tarih ve 2014/755 E., 2019/687 K. sayılı kararına karşı davalı … Basrı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 27.629,61 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 6.907,41 TL harcın mahsubu ile bakiye 20.722,20 TL harcın davalı …’den tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davalı … tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 23/11/2023