Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/190 E. 2021/4 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/190
KARAR NO : 2021/4
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 30/05/2017
NUMARASI : 2015/98 E. 2017/126 K.
DAVANIN KONUSU : Fikir Ve Sanat Eseri (Tecavüzün Tesbiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 14/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin İstanbul …. Noterliği’nin 01/06/2015 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile; müvekkilinin “…” olarak kullandığı … ve ikon karakterli tiplemenin davalı tarafından tasarlandığını, … tarafından … firmasıyla logodan oyuncak imaline karar verilmiş olduğunu, tipleme özgün eserinin fikri haklarının devrine ve kullanımına dair 20/05/2004 tarihli bir sözleşmenin bulunduğunu, …’in 2011 yılı başından itibaren logosunu değiştirmiş olduğunu, kendilerinin mali haklarının devrine, uluslararası her türden platformlarda her türden mecralarda, kesintisiz olarak kullanmak suretiyle, esasen itibar ve şöhretini artırmak, yaygınlaştırmak ve pekiştirmek gayelerine yönelmesi amacıyla izin vermiş olduğunu, ancak …’in logoyu kullanmayarak kendilerinin haklarını ihlal etmekte olduğunu, …’in yeni logosunun bir eser olmadığını, kesti biçti şekilden ibaret olduğunu, mali ve manevi hakların ihlal edilmiş olduğunu iddia ederek, FSEK’nun 58. maddesi bağlamında 20/05/2004 tarihli sözleşmeden cayma haklarını kullanmış olduklarını, ihtarnamenin tebliğinden itibaren tipleme eser üzerindeki tüm fikri mülkiyet haklarının, markalar üzerindekiler dahil olmak üzere kendilerine avdet etmiş olacağını, tipleme eserin kullanımının men edilmiş olduğunu bildirdiklerini, davacı şirketin sektöründe lider ve tanınmış bir şirket olduğunu, taraflar arasında daha önce de bazı davaların görüldüğünü, İstanbul 1. FSHHM’nin 2001/891 Esas ve 2004/317 Karar sayılı davasının yargılaması sırasında tarafların sulh sözleşmesi imzaladıklarını, davalının 1993 yılında davacının siparişi üzerine hazırladığı logoyla ilgili açtığı bu davadan feragat ettiğini ve davanın feragat nedeniyle reddedildiğini, davalının feragat ile logonun eser niteliğinin bozulduğu, asıl eser özelliklerinin değiştirildiği, çeşitli el ilanları, broşür ve kitapçıklar, promosyon ürünü, sticklerde kullanıldığı, yeni tiplemelere konu edildiği iddialarının tümünden vazgeçtiğini, yine buna benzer nedenlerle açtığı İstanbul 1. FSHHM’nin 2003/49 Esas, İstanbul 2. FSHHM’nin 2003/42 Esas sayılı davalarından da feragat ettiğini, sözleşmede, … tarafından kullanılan, dava konusu “sinyal bebek” logosu üzerindeki mali hakların …’e ait olduğu, dava konusu “sinyal bebek”in her türlü mecrada işleme ve değiştirme yetkisinin …’e devredildiği, “sinyal bebek”in sözleşme tarihine kadar işlenmiş ve değiştirilmiş şekillerinin tüm mali haklarının …’e ait olduğunu, “sinyal bebek” üzerindeki manevi hakların … tarafından kullanılması konusunda anlaştıklarını, buna rağmen davalının Fatma İnhan tarafından müvekkiline karşı açılan bir davayı bahane olarak göstermek suretiyle sözleşmeden caydığını bildirdiğini, ancak FSEK’nun 58. maddesi uyarınca davalının caymasının mümkün olmadığını, bu maddenin eser sahibini korumak ve sözleşme yapmaları halinde mali haklarının idamesini sağlamak amacıyla yapılan bir düzenleme olduğunu, ancak davalının sulh sözleşmesi ile “sinyal bebek” üzerindeki tüm haklarını davacıya devretmiş olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla, davalı tarafından İstanbul …. Noterliği vasıtasıyla gönderilen 01/06/2015 tarihli ve … yevmiye numaralı “Cayma İhtarnamesi”ne itiraz ettiklerini, caymanın haksız, hukuki ve somut mesnetten yoksun olduğunun ve geçerli olmadığının tespitine ve caymaya itirazlarının kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davayı kabul etmediklerini, 20/05/2004 tarihli sözleşmede eser sahibinin davalı müvekkili olduğunun kabul edildiğini, FSEK’nun 10. maddesi uyarınca eser üzerindeki hakların eser sahibi tarafından kullanılabileceğini, davacının dava konusu eseri, hiçbir sözleşme ve hakkı olmadığı halde, davalıdan izin almadan bozarak, 09/09/1996 tarihinde kendi namına marka olarak tescil ettirdiğini, bu logoyu rehin göstererek yüklü bir kredi imkanına kavuştuğunu, yurt dışı iştiraklerin kuruluşu ve yönetiminden sorumlu olan, …. şirketine de logo olarak kullandırttığını, yine 12/04/2001 yılında davalıya ait özgün tipleme eseri kendi adına marka olarak tescil ettirdiğini, 2001/891 Esas sayılı dava vesilesiyle davacı Türkcell’in eseri bozarak, değiştirerek, kendi namına marka olarak tescil ettirdiğinin tespit edildiğini, devamı olarak başka davaların da açıldığını, davacının cayma ihbarına itiraz davasının kötü niyetle açıldığını, davaya konu eserin 1993 yılında davacının siparişi üzerine davalı tarafça tasarlandığını, tiplemenin karikatür (cartoon), tipleme ve güzel sanat eseri olduğunu, yapılan sözleşmenin davacıya yalnızca mali hakları devrettiğini, davalı eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirmeleri men edebileceğini, 2001/891 Esas sayılı dava dilekçesinde 556 sayılı KHK’den doğan ve 554 sayılı KHK’den doğan tüm haklarını saklı tuttuklarını belirttiklerini, davacı ile Fatoş Bebek arasında 1998 yılına kadar uzanan bir ticari ilişki bulunduğunu, … ile davacının fikri mülkiyet elde etmenin yarışı içine girdiklerini, davalının bu durumu basından öğrenerek davacıdan bilgi istediğini, ancak bir cevap alamadığını, bunun üzerine sözleşmeden cayma hakkını kullandığını, cayma haklarının tamamen tasarım ve tescil işlemleriyle ilgili olduğunu, eser sahibi olarak davalının manevi haklarından feragat etmesinin mümkün olmadığını, ortaya koyulan çirkin (kitsch) şeklin işlenme eser olarak tanımlanamayacağını, davalının eserinden esinlenerek … tarafından tasarlanan oyuncağın çirkin bir endüstriyel tasarım olduğunu, davacının, oyuncak imalatı maksadıyla gizlice Endüstri Tasarımı eylemini planlayarak, T. Adıyaman’la birlikte uygulamaya koyduğunu, eser sahibi davalının devrettiği mali hakları gereği gibi kullanmadığını, davalının manevi haklarına tecavüz ettiğini, haksız endüstri tasarımı ile sebepsiz mal iktisabı sağladığını, davalının sulh sözleşmesi ile bu logoyu tüm dünyada, sınırsız ve süresiz kullanma borcu altına girdiğini, buna rağmen 2011 yılından itibaren davalının eseri yok edilerek, yerine hiçbir sanatsal değeri olmayan, üzerinde anten olmadığı kesin olan, ancak ne olduğu anlaşılamayan, yuvarlak bir şeklin ana logo olarak ve ana marka şekli olarak benimsendiğini, eser sahibinin cayma hakkını kullanabilmesi için hak iktibas eden şahsın, bu hakkı hiç kullanmamış olması veya yeterince kullanmamış olmasının gerektiğini, yeterince kullanmamanın hiç kullanmamaya eşit olduğunu, … ve …’un müşterek eylemlerinin FSEK’nun 54. maddesinde belirtilen hallere açıkça aykırılık teşkil ettiğini, haksız fiil ve sebepsiz mal edinmeden doğan hakların saklı olduğunun açıkça belirtildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; Taraflar arasında imzalanan ve bu davanın konusunu oluşturan 20/05/2004 tarihli sulh sözleşmesi incelendiğinde; konusunun taraflar arasımda İstanbul 1. FSHHM nezdinde görülen 2003/42 Esas, 2003/49 Esas ve 2001/891 Esas sayılı dava dosyaları ile aynı konuda … tarafından 3. kişi aleyhine açılmış ve henüz …’e ihbar edilmemiş olan yine aynı Mahkeme’nin 2003/836 Esas ve 2002/894 Esas sayılı dosyalarında görülmekte olan davaların da bu sulh sözleşmesi çerçevesinde feragat ile sona erdirilmesi ve … tarafından kullanılan, dava konusu sinyal bebek” logosu üzerindeki mali hakların …’e ait olduğunun kabulü ve teyidi, dava konusu “sinyal bebek”in her türlü mecrada işleme ve değiştirme yetkisinin …’e devri, “sinyal bebek”in sözleşme tarihine kadar işlenmiş ve değiştirilmiş şekillerinin tüm mali haklarının …’e ait olduğunun kabulü ve teyidi, söz konusu “sinyal bebek” üzerindeki manevi hakların … tarafından kullanılması olduğu, … “sinyal bebek”in bundan önce ve sonra kullanılmış/kullanılacak, işlenmiş/işlenecek ve değiştirilmiş/değiştirilecek şekilleriyle ilgili tüm hak, menfaat ve yetkilerin …’e ait olduğunu, bu şekillerle ilgili … ve/veya 3. Kişilerden herhangi bir hak ve menfaat talep etmeyeceğini, talep ve dava haklarından feragat etmiş olduğunu, FSEK’nun 16. Maddesinde düzenlenen “eserde değişiklik yapılmasına izin verme” hakkının ve diğer manevi hakların … tarafından kullanılacağını ve bu hakların sınırsız, süresiz olarak, münhasıran … tarafından kullanılacağını, karşılığında … ödeme yapacağını kabul ettiği, Davalının davacıya gönderdiği cayma ihtarnamesi incelendiğinde, ihtarnamenin davacıya 02/06/2015 tarihinde tebliğ edildiği, davanın 29/06/2015 tarihinde açıldığı, yasada öngörülen dört haftalık hak düşürücü sürenin dolmadığı,Toplanan deliller, taraflar arasında imzalanan sulh sözleşmesi, daha önce benzer nedenlerle açılan davalara ilişkin dosyaya sunulan mahkeme kararları ve tüm dosya kapsamı ile FSEK’nun 4. maddesi uyarınca eser niteliğinde olduğu her iki tarafın da kabulünde olan ve “sinyal bebek” olarak isimlendirilen logonun davacının siparişi üzerine 1993 yılında davalı tarafça üretilip bedeli karşılığında davacıya teslim edildiği, daha sonra tasarım tescili, marka tescili ve eser üzerindeki maddi ve manevi haklarla ilgili taraflar arasında anlaşmazlıklar yaşanarak davalı tarafça davacı hakkında çeşitli davalar açıldığı, yargılamalar devam ederken taraflar arasında imzalanan 20/05/2004 tarihli sulh sözleşmesi nedeniyle davalının FSEK’dan kaynaklanan tazminat ve 556 sayılı KHK ile 554 sayılı KHK uyarınca açılan marka ve tasarım hükümsüzlüğü talepleriyle açtığı davalarından feragat edildiği, sulh sözleşmesi ile bedeli karşılığında logo üzerindeki tüm maddi ve manevi hakların, eserin değiştirilmesi, kullanılması, başkalarına kullandırtılması haklarının davacı …’e devredildiği, her ne kadar davalı taraf marka tescili, tasarım tescili ve logonun oyuncak tasarımında kullanıldığından haberdar edilmeden sözleşme imzalandığından aldatıldıklarını iddia etmişlerse de, sözleşme yapılmadan önce davacının marka ve tasarım tescillerinden ve tescil başvurularından haberdar oldukları, bunların iptali için davalar açtıkları, sulh sözleşmesi gereği bu davalardan feragat ettikleri, bu nedenle aldatıldıklarına ilişkin savunmalarının yerinde olmadığı, davacı tarafından dava konusu logonun tasarım tescili kendi adına yapıldıktan sonra bu tasarımı dilediği gibi kullanabileceği, …le davacı arasındaki davanın konusunun bu logodan üç boyutlu olarak üretilen işleme eser niteliğindeki bebek olduğu, FSEK’nun 58. maddesi uyarınca eser sahibine tanınan cayma hakkının bu sözleşme için kullanılamayacağı, zira burada söz konusu olanın tüm mali ve manevi hakları davacıya devredilmiş ve onun adına marka ve tasarım olarak tescil edilen logo olduğu, davacının sulh sözleşmesinden sonra ve halen bu logoyu kullanmaya devam ettiği, davacının eser sahibinden devraldığı hak ve selahiyetlerden yararlanmaması şartının gerçekleşmediği, maddede cayma için öngörülen eser sahibinin menfaatlerinin esaslı surette zarar görmüş olması şartının da gerçekleşmediği, zira eser sahibi 1993 yılında logoyu davacının siparişi üzerine ücret karşılığı tasarladığı gibi, 20/05/2004 tarihli sulh sözleşmesi uyarınca da davacıdan fikri emeğinin karşılığını tahsil ettiği, davalının sulh sözleşmesi uyarınca logo üzerinde değişiklik yapma, istediği şekilde kullanma ve başkalarına kullandırtma haklarını davacıya devrettiği, bu nedenle sulh sözleşmesinden cayma hakkı bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının, davalının 20/05/2004 tarihli sulh sözleşmesinden caymasına yaptığı itirazın kabulüne, davalının sözleşmeden caymasının haklı ve geçerli olmadığının tespitine karar verilmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Davalı şirket tarafından 1993 yılında, iletişimi sembolize etmek üzere tasarlanan ve vücuda getirilen özgün tiplemenin, 5846 sayılı Kanunun 4110 sayılı Kanunla değişik 4’ncü maddesinin (6.), (7.) ve (8.) bentlerinde gösterilen “grafik eser”, “karikatür eser” ve “tipleme eser” özelliklerini birlikte barındıran, güzel sanat eseri olup, aynı Yasa gereğince himaye edilen, sahibinin hususiyetini taşıyan bir fikir ve sanat eseri olduğunu,Bu özgün karakterin, teknolojik bir simgenin çok ötesinde, anatomisi itibarıyla, insancıl ve beşeri bir stili yansıttığını, yüz ifadesi; vücut dili; büyük sempatisi ve muazzam popülaritesi; insanlarla sıcak ilişki ve iletişim kurma becerilerinin bu özelliğinden kaynaklandığını, tamamen el becerilerine dayalı fikri bir çabanın ürünü olduğunu, yaratıcılık unsurunun en üst seviyeded olduğunu, tek ve benzersiz olduğunu,Davalının, eserin vücuda getirildiği tarihteki FSEK’in 8. maddesine göre eserin sahibi olduğunu, eser sahipliğine ilişkin hakları; bu hususta bir irade açıklamasına veya sınai haklarda olduğu gibi eserin tesciline veya bir makama tevdiine lüzum bulunmaksızın eseri vücuda getirmekle kendiliğinden ve kanundan dolayı iktisap ettiğini, eser üzerindeki fikri hakların mutlak sahibi olduğunu, FSEK’in eser sahibine tanıdığı haklar ve selahiyetlerin eserin bütününe ve parçalarına şamil olduğunu,Bu eser, mali hakların devrine ilişkin bir sözleşme bulunmadığı halde, sahibinin bilgisi dışında defacto olarak 1996 yılında davacı …’in başvurusu üzerine … namına marka olarak tescil edilmiş ve …, eseri marka logosu olarak kullanmaya başlandığını, güzel sanat eserinin, sahibinden izin alınmadan marka olarak tescil edilmesi ve …’in marka logosu olarak kullanılması sebebiyle, eser sahibi müvekkil şirket tarafından, eser sahipliğinden kaynaklanan haklara dayalı olarak, … aleyhine FSEK kapsamında açılan davalar görülmekte iken, 20.05.2004 tarihinde taraflar aralarında “sulh sözleşmesi” düzenlendiğini, bu sözleşme ile davalı şirketin açtığı davalardan feragat ettiğini ve eser üzerindeki bir kısım mali haklarını …’e devrettiğini, Mali hakları devralan davacı, daha önce “kurumsal kimlik ve tüketici markası olarak” ilan ettikleri davalıya ait eseri 2011 yılının başından itibaren kullanmaktan vazgeçtiğini, Eser sahibi olan davalı şirketin; 5846 sayılı Kanunun 58’nci maddesinin eser sahibine tanıdığı hakka dayanarak “sahibi bulunduğu eseri, davacı şirketin marka olarak koruma altına alarak, uluslararası her türden platformlarda, her türden mecralarda kesintisiz olarak kullanmak suretiyle, eser sahibi olarak kendisinin itibar ve şöhretini artırmak, yaygınlaştırmak ve pekiştirmek gayelerine yönelik olarak ve bu gayenin ancak … gerçekleşebileceği düşüncesiyle eseri üzerindeki mali haklarının … devrine rıza gösterdiğini, …’in, müvekkilin eserini … isimli şirketle işbirliği içerisinde 20.05.2004 tarihli sözleşmeye aykırı olarak 2011 yılının başından itibaren tedavülden kaldırdığını ve kullanımından çıkarmak suretiyle menfaatlerini esaslı surette ihlal edildiğini” belirterek, mali hakların devrine ilişkin sözleşmeden, İstanbul … Noterliği vasıtasıyla gönderdiği 01.06.2015 tarihli bildirimle caydığını,Davacı şirketin, caymaya itiraz ettiğini; mahkemece; caymaya itirazın kabulüne karar verildiğini,Verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu,Caymaya itiraz eden davacının, itirazında caymanın dayanağı olarak gösterilen olguların oluşmadığını ileri sürdüğüne göre; bu hakkın kullanılmasına yol açan olguların gerçekleşmediğini kanıtlamakla yükümlü olduğunu, davacının, özgün eseri 05.01.2011 tarihinden sonra kullandığına ilişkin bir delil göstermediğini,Davacı vekili, caymaya itiraza ilişkin dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde; “davacı şirketin yeni logo ve tanıtım işaretleri kullandığını, bunun bir öncekini ortadan kaldırdığı ve kullanmadığı anlamına gelmeyeceğini” ifade etmekle, mali haklarını devraldığı özgün eseri kullanmadığını esasen kabul ettiğini, 05.01.2011 tarihinde de yeni logosunu marka olarak tescil ettirdiğini açıkça belirttiğini, dava dışı … firmasının da, davacı tarafından 2011 yılından itibaren logo olarak kullanılan yeni marka şeklinin, kendisi tarafından planlanıp tasarlandığını resmi sitesinde açıkça ilan ettiğini, dolayısıyla davalı şirketin vücuda getirdiği özgün tiplemenin 05.01.2011 tarihinden bu yana yaklaşık 5 yıla yakın bir süredir mali hakları devralan davacı tarafından hiç kullanılmadığının açık ve tartışmasız olduğunu, söz konusu özgün eser halen de davacı … tarafından kullanılmadığını, davacı taraf özgün eseri kullanmadığını açıkça kabul ettiği halde, mahkemenin, davanın kabulüne ilişkin kararında yer alan “davacının halen bu logoyu kullanmaya devam ettiği, davacının, eser sahibinden devraldığı hak ve selahiyetlerden yararlanmaması şartının gerçekleşmediği” yönündeki tespit ve gerekçesinin dayanaksız olduğunu, Davacı vekilinin, caymaya itiraza ilişkin dava dilekçesinde; “davalının, davacı aleyhine 2004 yılından önce açmış olduğu davalardan sulh sözleşmesi ile feragat ettiğini, feragatle, eser üzerindeki haklarından vazgeçtiğini, sözleşmeyle özgün tipleme eser üzerinde işleme ve değiştirme yetkisini …’e devrettiğini belirterek” davalının artık cayma hakkını kullanamayacağını ileri sürdüğünü, mahkemece de bundan hareketle diğer gerekçelerin yanında “mali hakları devralan davacının özgün eseri dilediği gibi kullanababileceği ve değiştirebileceğinin” kabul edildiğini, oysa, feragatin, buna ilişkin beyan tarihine kadar doğmuş olan haklar bakımından netice doğurduğunu, eser sahibinin, ilk defa 20.05.2004 tarihli sulh sözleşmesiyle, eser üzerindeki mali haklarını davacıya devrettiğini, öncesinde herhangi bir devir olmadığını, bu sebeple feragatin bu tarihten önce açılan davalar bakımından sonuç doğurduğunu, mali hakların devrinden sonra ortaya çıkan hakları hiç bir surette kapsamadığını, kaldı ki; FSEK. 58/5. maddesine göre cayma hakkından önceden vazgeçmenin, açıkça ve duraksamaya yer bırakmayacak şekilde yasaklandığını, dolayısı ile mahkemenin feragati esas alarak “mali hakları devralan davacının özgün eseri dilediği gibi kullanabileceği ve değiştirebileceği” sonucuna ulaşmasının usul ve kanuna aykırı olduğunu,5846 sayılı yasanın 16/1. maddesine göre, eser sahibinin izni olmadıkça “eserde veyahut eser sahibinin adında kısaltmalar, eklemeler ve başka değiştirmeler” yapılamayacağını, aynı maddenin 2. fıkrasında ise “kanunun veya eser sahibinin izniyle bir eseri işleyen, umuma arzeden, çoğaltan, yayımlayan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimsenin; işleme, çoğaltma, temsil veya yayın tekniği icabı zaruri görülen değiştirmeleri eser sahibinin hususi bir izni olmaksızın yapabileceğinin” hükme bağlandığını, maddenin 3. fıkrasında yer alan hükümle de “eser sahibi, kayıtsız ve şartsız olarak yazılı izin vermiş olsa bile şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirmelerin yasaklandığını”, kuşkusuz bahsi geçen sınırlamaların yasanın 14. ve 15. maddeleri yönünden de aynen geçerli olduğunu, yasanın, bu hususta sözleşme yapılmış olsa bile vazgeçmenin hükümsüz olduğunu belirttiğini, o halde eser sahibinden, mali hakları devralan kimsenin, kural olarak eserde sahibinin izni ile değiştirmeler yapabileceğini, sadece mali hakların kullanımının zaruri kıldığı değiştirmeler için izin gerekli olmadığını, eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü değiştirmenin ise tamamen yasak olduğunu, eser sahibi bu hususta sözleşme yapmış/kabul etmiş olsa bile bu sözleşmenin hükümsüz olduğunu, bu bakımdan mali hakların devrine ilişkin sözleşmede yer alan “değiştirme yetkisinin” mali hakları devralana, eserin mahiyet ve hususiyetini bozma yetkisi vermediğini, durum böyle olunca davacı …’in çekişmeli eserin bütünlüğünü bozup eser sahibinin izin ve onayını almadan elde ettiği farklı bir tasarımı kullanmış olmasının, yasanın 14. 15 ve 16. maddelerinin açık ihlali olduğunu, dava konusu eserin yasal olarak kullanımının kabul edilemeyeceğini, Davacı … tarafından 2011 yılında tescil ettirilen “yeni logo” denilen şekilin, davalıya ait özgün tipleme eserin antenlerinin kesilip biçilerek daire içine alınması suretiyle oluşturulmuş, özgün güzel sanat eserinin “Tipleme ve Karikatür”, (cartoon, ikon) niteliklerinin tamamen yok edildiğini,Yeni logo olarak adlandırılan şeklin, … ile birlikte hareket eden … firmasının web sitesinde, “Türkiyenin en sevilen markalarından birini yeniden canlandırmak” başlığı .. “ölmüş olan ….’in marka imajının canlandırılarak günümüze hangi yöntemlerle taşınacağı konusunda görevlendirildikleri” anlatıldıktan sonra, davalının vücuda getirdiği “… markasını oluşturan özgün tipleme eserin, eser bütünlüğü ve dolayısı ile mahiyeti ortadan kaldırılarak, özgün tipleme karakterinin antenleri kesilip biçilerek karakter bütünlüğünden ayrıştırıldığı ve salt anten uçlarından yeni bir marka şekli üretildiği” ifade edilerek özgün eserin mahiyet ve hususiyetinin bozulduğunun açıkça ikrar edildiğini, Böylece davalıya ait güzel sanat eserinin, eser bütünlüğü ve dolayısıyla, mahiyeti ortadan kaldırıldığını, orjin eserin salt anten uçlarından yeni bir marka şekli üretildiğini, üretilen bu yeni şeklin; “tipleme” algısı bağlamında özgün bir ruhu olmadığını, bir yüz ve vücut ifadesi, dili kalmadığını, “Yeni logo” ile yapılanın; FSEK’e göre ne bir işleme eser ve ne de bir değiştirme olduğunu, özgün karakterin artık bulunmadığını, Davacı tarafından kullanılan “yeni logo” nun işlenme eser niteliğinde olmayıp, tamamen özgün eserin mahiyet ve hususiyetinin bozulmuş halinden arta kalan anlamsız bir parçasından ibaret olduğunu, Mahkemece, bütün bu olguların gözardı edilerek, hükme gidildiğini,Mahkemece mukayeseli bilirkişi incelemesi yaptırılarak, yeni logonun, özgün tipleme eserin değiştirilmiş hali olup olmadığı, değiştirilmiş hali ise, bu değişikliğin orijinal eserin mahiyet ve hususiyetini bozup bozmadığı veya işleme eser vasfı taşıyıp taşımadığının tespit ettirilmesi gerektiğini, bu hususun mahkemenin hukuki bilgisi ile çözebileceği bir konu olmayıp, özel ve teknik bir bilgiyi gerektirdiğini, bilirkişi incelemesi yaptırılmadan hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğunu,Mahkeme, davacının haricen aldığı “uzman görüşü” doğrultusunda karar verildiğini, bu durumun hukuka aykırı olduğunu,Yeni logonun ileme eser niteliğinde kabul edilemeyeceğini,Eserin kullanılmamasının eser sahibinin manevi haklarını esaslı surette zedelediğini,Eserin kullanılmasının, eser sahibinin itibar ve şöhretini arttırmak suretiyle ulusal ve uluslararası alanda yeni iş imkanları yaratacağını, eseri kullanılmaması, eser sahibi olan davalının malvarlığında doğrudan bir eksilmeye yol açmaz ise de, kullanmanın doğuracağı yeni iş imkanları yönündeki yararlarını ortadan kaldıracağını, dolayısıyla davalının maddi menfaatlerinin de kullanmama suretiyle zedelendiğini beyan ederek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasında yapılan 20.05.2004 tarihli ”sulh sözleşmesi” başlıklı sözleşmeden caymaya itiraz davası olup, davacı tarafça, sözleşmeden caymanın geçersizliğinin tespitine karar verilmesi talep edilmiştir.Taraflar arasında yapılan 20.05.2004 tarihli ”sulh sözleşmesi” başlıklı sözleşme incelendiğinde, sözleşme konusunun; taraflar arasında İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin 2003/42 Esas, 2003/49 Esas, 2001/891 Esas sayılı dava dosyaları ile davalı tarafından üçüncü kişiler aleyhine açılmış aynı mahkemenin 2003/836 Esas ve 2002/894 Esas sayılı dava dosyalarının feragat ile sonlandırılması, … tarafından kullanılan ”sinyal bebek” logosu üzerindeki mali hakların … aidiyeti, ”sinyal bebek” logosunun her türlü mecrada işlenme ve değiştirme yetkisinin … devri, logonun işlenmiş ve değiştirilmiş tüm şekillerine ilişkin mali haklarının … aidiyeti ve manevi, haklarının da yine … tarafından kullanılması olduğu anlaşılmıştır. Ancak davalı taraf, İstanbul … Noterliği’nin 01.06.2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile sözleşmeden cayma hakkını kullandığını bildirmiş, ihbarname 02.06.2015 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş, dava ise FSEK’in 58.maddesinde belirtilen dört haftalık hak düşürücü süre içerisinde 29.06.2015 tarihinde açılmıştır.Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, 20.05.2004 tarihli ”sulh sözleşmesi” başlıklı sözleşme ile mali hakları, işlenme ve değiştirme yetkisi …’e devredilen ”sinyal bebek” logosunun kullanılıp kullanılmadığı, eserin mahiyet ve hususiyetini bozan bir değişiklik yapılıp yapılmadığı, bu kapsamda eser sahibinin menfaatlerinin ihlal edilip edilmediği 5846 sayılı FSEK’in 58.maddesinde düzenlenen cayma koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği noktalarında toplandığı görülmektedir. Zira davalı taraf aşamalardaki beyanlarında, bahse konu logonun davacı tarafından gereği gibi kullanılmadığını, eserin mahiyet ve hususiyetini bozan değişiklikler yapıldığını, 2011 yılından sonra davacının dava dışı bir firmaya yeni bir logo tasarlattırdığını ve bu logoyu kullanmaya başladığını savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi kararında özetle, davacının sulh sözleşmesinden sonra logoyu kullanmaya devam ettiği, eser sahibinin menfaatlerinin zarar görmüş olması şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın kabulüne, caymanın geçersizliğine karar verilmiştir. 5846 sayılı FSEK’in cayma hakkı başlıklı 58. Maddesinin 1.fıkrası ”Mali bir hak veya ruhsat iktisap eden kimse, kararlaştırılan süre içinde ve eğer bir süre tayin edilmemişse icabı hale göre münasip bir zaman içinde hak ve salahiyetlerden gereği gibi faydalanmaz ve bu yüzden eser sahibinin menfaatleri esaslı surette ihlal edilirse eser sahibi sözleşmeden cayabilir.” şeklindedir. İlk Derece Mahkemesince, davacının sulh sözleşmesinden sonra logoyu kullanmaya devam ettiği yönündeki değerlendirmenin hangi delillere dayandırıldığı, hangi gerekçelerle bu yönde bir sonuca varıldığı karar yerinde gösterilmemiştir. Yine aynı kanunun 16/3.maddesi ”Eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak yazılı izin vermiş olsa bile şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri menedebilir. Menetme yetkisinden bu hususta sözleşme yapılmış olsa bile vazgeçmek hükümsüzdür.” şeklindedir. Davacı tarafça 2011 yılından sonra kullanılmaya başlandığı iddia edilen yeni logonun, daha önce kullanılan eserin değiştirilmiş hali olup olmadığı, değiştirilmiş hali ise eserin mahiyet ve hususiyetinin bozulup bozulmadığı teknik incelemeyi gerektiren bir husustur.Ancak, İlk Derece Mahkemesince tarafların iddia ve savunmaları ile dosyaya sunulan deliller gözetilmek suretiyle yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında, alanında uzman bilirkişilerce incelenmesi gerekli teknik konularda herhangi bir bilirkişi incelemesi yaptırılmamış, 09.03.2017 tarihli celsede, ”mevcut dosya kapsamına ve ihtilafın niteliğine göre..” denilmek suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırılmasından vazgeçilmiştir.Mahkemece yapılacak iş, davacını 20.05.2004 tarihli sözleşme kapsamında iktisap etmiş olduğu hak ve salahiyetlerden gereği gibi faydalanıp faydalanmadığı ve bu yüzden eser sahibinin menfaatlerinin esaslı surette ihlal edilip edilmediği, davalı tarafça, davacının 2011 yılı başlarından itibaren yeni bir logo kullanmaya başladığı iddia edildiğine göre; yeni logonun önceki eserin değiştirilmiş hali olup olmadığı, daha önce kullanılan eserin mahiyet ve hususiyetinin bu kapsamda bozulup bozulmadığı, sonuç olarak sözleşmeden cayma hakkının kullanılabilmesi için 5846 sayılı FSEK’in 16/3. ve 58.maddelerinde belirtilen koşulların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği hususlarının mahkemenin hukuki bilgisi ile çözebileceği bir konu olmayıp, özel ve teknik bir bilgiyi gerektirmesi nedeniyle, bir grafik alanında uzman, bir Telekominikasyon alanında uzman ve bir de sektörde uzman bilirkişilerden teşekkül heyet oluşturularak, heyetçe düzenlenecek raporun denetlenmesi suretiyle varılacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, bilirkişi incelemesi yaptırılmadan hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesinde “mahkemece tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerinin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” kararın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iade edilmesi sebebi olarak gösterilmiştir. Madde metninde geçen “veya” ibaresinden, delillerin hiçbirinin toplanmaması ile gösterilen delillerin değerlendirilmemiş oluşunun ayrı ayrı gönderme nedeni olduğu anlaşılmaktadır.İlk Derece Mahkemesi tarafından yukarıda belirtilen eksiklikler tamamlanmadan hüküm kurulması 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesinde düzenlenen deliller toplanmadan karar verilmesi niteliğindedir. Bu nedenle, sair hususlar incelenmeksizin İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın mahalline gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve tüm dosya kapsamına göre aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 30.05.2017 gün ve 2015/98 E., 2017/126 K. sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40 TL istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/01/2021