Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1885 E. 2023/537 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1885 Esas
KARAR NO: 2023/537
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/05/2019
NUMARASI: 2014/2354 E. – 2019/603 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili hesabına davalı …’nin haczi sebebi ile bloke konduğunun öğrenildiğini, müvekkili aleyhine davalı tarafından borçlu olunmayan senetlerle takip yapıldığını, davalı yanın Kartal … Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile aralarında müvekkilinin de olduğu kimselere toplam 30.697 Euro üzerinden takibe giriştiğini, takip dayanağı olarak 08.12.2004 tanzim ve 30.3.2007 vadeli 4.984 Euro, 08.12.2004 tanzim ve 29.6.2007 vadeli 4.867 Euro, 08.12.2004 tanzim ve 29.9.2007 vadeli 4.747 Euro, 08.12.2004 tanzim ve 29.12.2007 vadeli 4.622 Euro, 02.08.2006 tanzim ve 25.03.2008 vadeli 6.790 Euro 02.08.2006 tanzim ve 25.06.2008 vadeli 6,680 Euro şeklinde senetler gösterilmişse de, senetlerden dolayı müvekkilinin bir borcunun olmadığını, senetler üzerinde kefil sıfatı ile kendisine atfedilen imzanın kendisine ait olmadığını, müvekkilinin asıl borçlu ve dava dışı …. Ltd Şti’indeki hisselerini Hatay … Noterliğinin 28.12.2007 tarih ve … yev. nosu ile dava dışı …’e devrettiğini, TTK m.595 hükmüne göre devrin hüküm ifade ettiğini, müvekkilinin davalı alacaklıya karşı 28.12.2007 tarihine kadar şirket malvarlığı ile sınırlı sorumlu olduğunu, senet üzerinde müvekkilinin kesinlikle imzasının olmadığını, müvekkiline yapılan tebligatın da usulsüz olduğunu beyan ederek, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … E (Kartal … İc. Md.lüğünün … E sayılı dosyası) sayılı dosyasındaki hiçbir borçtan sorumlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı 16.10.2018 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı 13.05.2008 tarihli takip dosyası ile, 30.000.-Euro asıl alacak (Harca esas değer: 59.725,42.-TL)ve 697,70.-euro işlemiş faiz toplamı olan 30.697,70. Euro bedelli bonoya dayalı alacak takibinde bulunduğunu, müvekkilinin haksız takipten haberdar olduğunda menfi tespit davasına esas olmak üzere, 27.08.2014 tarihinde icra dosyasının güncel dosya hesabını aldıklarını, bu hesaba göre,129.336,78.-TL yekün alacağın 64.093,61.-TL sinin borçlulardan tahsilinden sonra bakiye borç miktarının 65.245,15.-TL olduğunu tespit ettiklerini, dava dilekçesinde de bu bakiye borçtan sorumlu olmadıklarının tespitini talep ettiklerini, davanın müddeabih değeri olan 65.245,15.-TL bedelli miktardan sorumlu olmadıklarının tespiti için huzurdaki davanın açıldığını, ancak, iptalini talep ettikleri takip konusu alacağın bonolara dayalı oluşu, takip miktarının 30.697,70.-Euro olması, alacağın bölünemez olması hususları dikkate alındığında, dosyaya ibraz edilen gerekçeli bilirkişi raporuna göre, takibe ve davaya konu İstanbul Anadolu …İcra Dairesi’nin … E.sayılı takibin iptali ile iş bu takibe konu 08.12.2004 tanzim ve 30.03.2007 vadeli 4.984.-euro,08.12.2004 tanzim ve 29.06.2007 vadeli 4.867.-euro,08.12.2004 tanzim ve 29.09.2007 vadeli 4.747.-euro, 08.12.2004 tanzim ve 29.12.2007 vadeli 4.622.-euro,02.08.2006 tanzim ve 25.03.2008 vadeli 6.790.-euro, 02.08.2006 tanzim ve 25.06.2008 vadeli 6.680.-euro tutarındaki 6 adet senet toplamından borçlu olmadıklarını, dava ve takibe konu iş bu senet bedellerinden hukuken sorumlu tutulamayacaklarının tespitini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Takip dayanağı senetlerin davacının da ortak olduğu … Ltd Şti yetkilisi … tarafından düzenlenerek müvekkiline verildiğini, senetlerin asıl borçlusunun … Ltd Şti olduğunu, avalistleri …, … ve … olduğunu, senetlerin düzenlenme sebebinin … Ltd Şti’nin müvekkil şirketten 10.12.2014 tarihinde ithal ettiği 69.000 Euro değerindeki aracın taksit borcu sebebine dayandığını, … ve …’in kardeş olduğunu, senetlerin …’e vekaleten imzalanmış olabileceğini, …’in …’e vekaleten imzayı attığını davalı yanın … Ltd Şti hisselerini birçok kez satıp tekrar aldığını, dolayısıyla müvekkilin sattığı araçtan da istifade ettiğini, bu sebeple hisse devri açıklamasının kötü niyetli olduğunu ve himaye görmemesi gerektiğini belirterek, davanın reddini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; ”…Kısaca, davaya veya takibe konu senetlerin keşide edilmesi ya da imza ile kefaletin yaratılması noktasında davacının, hiç kimseye ve bu arada …’e vekalet veya bu anlamda özel bir yetki vermemiş olduğu, senedi düzenleyen borçlunun iradesinin ehliyetsizlik, temsil yetkisinin bulunmaması, senet metninin tahrifi, imzayı zorla atmış olması gibi sebeplerle sakatlanmış ve ortadan kalkmış olduğu durumlarda, geçerli bir kambiyo oluşum sözleşmesinden ya da somut olayda olduğu gibi aval ilişkisinin kurulmasıdan söz edilemeyeceği, dolayısıyla bu hallerde, davacı yanın avalist olma iradesinin bulunmadığı ve bu durumun mutlak bir def’i olarak ileri sürülebileceği, bu tür def’ilerin herkese ileri sürülebilmesinin mümkün olabileceği, davacının bu mutlak def’i imkanı sebebiyle davaya ve takibe konu senetlerin ödenmesinden hiç bir sorumluluğu doğmayacağından davacının takibe konu senetlerden takip alacaklısına borçlu olmadığı sonucuna varılmıştır.” şeklinde gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Eldeki haksız takip nedeniyle, müvekkilinin bankasındaki parası üzerinde ve taşınmazları üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığını, bankadaki parasının 6 yılda değerinin düştüğünü, taşınmazları ile ilgili satış devir vb.gibi tüm hakların elinden alındığını, bu nedenle müvekkilinin ağır mağduriyete ve telafi edilemeyecek miktarda büyük zarara uğradığını, buna karşın Mahkemece tazminat talebinin hiçbir gerekçe göstermeden reddedildiğini beyan ederek, kararın bu yönden kaldırılmasına, % 40 tazminatın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Takip dayanağı senetler davacının da ortak olduğu … Bes. Day. Tük. Mad. İth. İhr. Ve Tic. Ltd. Şti yetkilisi … tarafından düzenlenerek müvekkili şirkete verildiğini, Davacı vekilinin … ismi yanındaki … Harfini farketmesiyle senetlere dikkatli bakılınca gerçekten de senetlerin …’e vekaleten imzalanmış olduğunu, senetlerin borçlusu … Ltd Şti kaşe altındaki imza, … ismi altındaki kendi avalist imzası ve … ismi altındaki avalist imzasının büyük benzerlik taşıdığını, bu üç imzanın aynı kişi tarafından atılabileceği ihtimali nedeniyle ithalatı gerçekleştiren …’in vekaleten hareket ederek …harfi ile de vekaleti belirterek … vekili olarak senetlere imza attığını, … ile …’in kardeş olduklarını, Davacının kardeşi ve şirket müdürü … tarafından satım konusu aracın taksitle alınabilmesi için şirketin mali durumunu gösteren belgeler sunulduğunu, bu belgelerden birinin de 30 Temmuz 1999 Tarih ve 4845 Sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 365. sayfası olduğunu, bu belgede … vekili olarak …’in yaptığı hisse devir işleminden bahsedildiğini, Hatay …Noterliği 15.04.1999 Tarih ve … yevmiye numarasıyla onaylanan işlemin, dayanak vekaletnameyi göstermesi açısından celbi gerektiğini, bunun için Hatay Ticaret Sicil Müdürlüğünden … sicil numaralı … Şirketinin tescil dosyası içinde yer alan 15.04.1999 Tarih ve … yevmiye numaralı Hatay …Noterliği hisse devir belgesinin celbini talep etiklerini, Davacı adına vekaleten hareket ederek senede davacı adına imza atan …’in senetteki diğer imzaları ile vekaleten attığı imzanın karşılaştırılması ve imza tatbiki için davacının kardeşi ve vekili olan bu şahsın Mahkemeye davet edilmesini talep ettiklerini, Davacı tarafça yaptırılan icra takip hesabının doğru olmadığını, Euro takipte yapılan tahsilatın tahsilat tarihindeki Euro döviz kurlarına göre ve kalan Euro bakiyenin güncel döviz kurlarına göre bilirkişiye yeniden hesap ettirilmesi gerektiğini, Senetlerin ihdası ile …’in davacı adına vekaleten imza atması konusu işlemin MÖHUK’un 24 ve devamı maddelerdeki sözleşmelerde uygulanan kanunlar ihtilafı kuralları gereğince karakteristik edimin ifa yeri Hollanda olduğundan, yani aracı ithal eden şirket müdürü … Hollanda’da teslim aldığından, senede davacı adına vekaleten imza attığından, senetteki vekaleten imza konusunun ve vekaletin Hollanda Hukukuna göre geçerliliği ile senette yer alan ifadelerin Hollanda Yasalarına göre de değerlendirilmesi gerektiğini, buna göre gerekirse vekaletname temin edildikten sonra tercüme ettirilerek Hollanda Mahkemelerinden Uluslararası Lahey Sözleşmesi (Convantion Du La Haye ) uyarınca ve Hollanda Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan diğer Milletlerararası adli yardımlaşma sözleşmeleri uyarınca Hollanda başkent Amsterdam Ticaret Mahkemesi ya da yoksa Lahey Asliye Hukuk Mahkemesinin görüşünün alınması gerekebileceğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davalı vekilinin istinaf sebepleri incelendiğinde; Dava, icra takibine konu edilen kambiyo senetlerinden kaynaklanan menfi tespit davasıdır. Davacı; senetlerdeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiş, davalı; … ile davacı …’in kardeş olduğunu, senetlerin …’e vekaleten … tarafından imzalanmış olduğunu savunmuş, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, bu karar yukarıda belirtilen nedenlerle taraflarca istinaf edilmiştir. Dava ve takip konusu senetler üzerinde davacıya atfen atılan imzaların davacıya ait olmadığı hususunda bir ihtilaf bulunmamakla beraber, asıl uyuşmazlık; bu imzaların davacıya vekaleten dava dışı … tarafından atılıp atılmadığı, söz konusu imzalar nedeniyle davacının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Davalı vekili; MÖHUK’un 24 ve devamı maddelerdeki sözleşmelerde uygulanan kanunlar ihtilafı kuralları gereğince karakteristik edimin ifa yeri Hollanda olduğundan, yani aracı ithal eden şirket müdürü …’in aracı Hollanda’da teslim aldığından ve senede davacı adına vekaleten imza attığından, senetteki vekaleten imza konusunun ve vekaletin Hollanda Hukukuna göre değerlendirilmesi gerektiğini, Lahey Sözleşmesi (Convantion Du La Haye ) uyarınca ve Hollanda Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan diğer Milletlerararası adli yardımlaşma sözleşmeleri uyarınca Hollanda başkent Amsterdam Ticaret Mahkemesi ya da yoksa Lahey Asliye Hukuk Mahkemesinin görüşünün alınması gerekebileceğini beyan etmiştir. Bir uyuşmazlığın kanunlar ihtilafı hukukunun kapsamına girebilmesi için o uyuşmazlığın yabancı unsur içermesi gerekir. Yabancı unsur, hukuki işlemi bir devletin hukuk düzeni dışında, en az bir veya daha fazla hukuk düzeni ile irtibatlı hâle getiren unsurdur. Yabancı unsur, şahıs bakımından ve yer bakımından ortaya çıkabilir. Şahıs bakımından yabancı unsur, kişinin tabiiyet durumuna, yer bakımından yabancı unsur hukuki ilişkinin hâkimin bulunduğu devletin dışında gerçekleşmesiyle ortaya çıkar. Türk Ticaret Kanununda kanunlar ihtilafına ilişkin hüküm bulunmayan hâllerde, genel düzenleme niteliğinde olan Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) hükümleri uygulanır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 266. maddesi hükmüne göre “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (Değişik cümle: 3/11/2016-6754/49 md.). Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz (Ek cümle: 3/11/2016-6754/49 md.). Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” Aynı Kanunun 279. maddesinin 4. fıkrası ise “(Değişik: 3/11/2016-6754/54 md.) Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz” hükmü düzenlenmiştir. 03.11.2016 tarih ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanununun 3. maddesinin 2. fıkrası ise “Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz” hükmünü içermektedir. HMK’nın 33. maddesine göre uygulanacak hukuk kurallarını hâkim resen araştırıp bulur ve olaya uygular. Anılan hükme benzer bir hüküm, yabancılık unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde uygulanacak hukuk ve Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenleyen 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun (MÖHUK) 2. maddesinde yer almakta olup, bu hükme göre hâkim Türk kanunlar ihtilaf kurallarına göre yetkili olan yabancı hukuku resen araştırıp bularak olaya uygulamak durumundadır. 1982 tarihli T.C. Anayasanın 9. maddesi ile 138. maddesinin 1. fıkrasında hukuka göre karar verme işinin hâkime ait olduğu hükmü düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin 2015/10393 Esas sayılı başvuru üzerine verilen 09.01.2019 tarihli kararında da belirtildiği üzere; genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konular dışında özel veya teknik bilgiyi içeren uzmanlık gerektiren konularda bilirkişiye başvurulması adil yargılanma hakkının gereği olarak değerlendirilmelidir. Çünkü hâkim, bir delil değerlendirme vasıtası olan bilirkişi incelemesinden de yararlanarak önüne gelen sorunu çözerek adaletin gerçekleşmesini temin etmektedir. Bununla birlikte hukuk kurallarını resen araştırarak bulmak, yorumlamak ve olaya uygulamak zaten hâkimin işidir. Nitekim hukuki sorunları hâkimin mesleki bilgi ve deneyimleriyle çözmesi gerektiğinden bu sorunların en yetkin kişisi hâkim olup Anayasanın 138. maddesinde de hukuka uygun olarak hüküm verme yetkisi hâkime tanınmıştır. Bilirkişi görüşü, hâkimin uyuşmazlığı çözerken dikkate alacağı takdiri bir delilden ibarettir. Hâkimin hukuki bilgisiyle aydınlatılamayan bilimsel ve teknik meseleleri açıklığa kavuşturmak, bu tür meselelerde mahkemeyi bilgilendirmek amacıyla görüşüne başvurulan uzman kişi olan bilirkişi görüşünün mahkemeyi bağlamayacağı kuşkusuzdur. Hâkim; bilirkişi görüşünü içeren raporun yeterliliğini, raporda açıklanan görüşün itibar edilebilirliğini, dayandığı olguları göz önünde bulundurarak hükme esas alınıp alınmayacağını serbestçe değerlendirir ve taktir eder. Bu bağlamda hâkim, bilimsel ve teknik bakımdan yetersiz ve çelişkili bulduğu bilirkişi raporlarını hükme esas almak zorunda değildir. Bu durum, karar verme ve hüküm kurma yetkisinin hâkime ait olmasının doğal bir sonucudur. Aksi taktirde şekil olarak hükmü kuran hâkim olsa da gerçekte hüküm bilirkişi tarafından verilmiş olur ki bu durum yargı yetkisinin devri anlamına gelir. Nitekim bilirkişi görüşüne başvurulması meselesi, kanun koyucunun da gündemine gelmiş; 3/11/2016 tarihli ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile konu hakkında bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu çerçevede 6754 sayılı Kanunun 42. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 63. maddesinin (I) numaralı fıkrasına, hukuk öğrenimi görmüş kişilerin, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceği yönünde bir hüküm eklenmiştir. Ayrıca aynı düzenlemeyle “Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” hükmü de getirilmiştir. Bu bağlamda 6754 sayılı Kanunun gerekçesinde de ifade edildiği üzere düzenlemenin amacının hâkime verilen mutlak yargı yetkisinin -bilirkişi vasıtasıyla dahi olsa- bir başkasına devrini önlemek olduğu, hukuk kurallarını resen araştırmak, yorumlamak ve uygulamak hâkimin görevi kapsamında kaldığından uyuşmazlık hakkında bir de bilirkişi atanmasının gereksiz yere yargılama giderlerinin artmasına ve buna bağlı olarak yargılama sürelerinin uzamasına sebebiyet vereceği, salt hukuki konularda bilirkişiye ihtiyaç bulunmadığı belirtilmiştir. Bunun yanında kimi durumlarda ancak bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra bu incelemeye gerek duyulmadığı anlaşılabileceği gibi makul gerekçelerle bilirkişi görüşüne itibar edilmeyerek hüküm de tesis edilebilir. Yukarıda yapılan açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; icra takibine konu senetlerin yabancı dilde düzenlendiği ve senet bedelinin Hollanda hesaplarında ödeneceğinin belirtildiği, ayrıca bir kısım senetlerin düzenleme yerinin Hollanda ülkesi olması nedeniyle, yabancılık unsuru içerdiği görülmektedir. Bu durumda mahkemece, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden bu konuda bilirkişiden rapor alınmasında yukarıda belirtilen yasal mevzuata bir aykırılık bulunmadığı dikkate alınarak icra takibine dayanak senetlerin, 6102 sayılı TTK’nın 767. maddesi gereğince imza edildiği ülke ile ödeme yerinin bulunduğu ülkenin hukuk mevzuatını ve dilini bilen Üniversitelerin Ticaret Hukuku kürsüsünden özellikle kambiyo hukuku alanında yetkin bilirkişiden, takibe dayanak senetlerdeki kayıtların kambiyo hukukundaki karşılıkları ile açıklanması amacıyla bilirkişi raporu alınması gerekmektedir. Ancak bilirkişi raporu alınmasından sonra hâkimin yukarıda belirtilen yasal mevzuat çerçevesinde, Türk kanunlar itilafı kurallarına göre yetkili olan yabancı hukuku resen araştırıp bulup yabancı unsurlu olay ve ilişkiye uygulamakla ödevlidir. Önemle vurgulamak gerekir ki alınacak bilirkişi raporunun, MÖHUK’nın 2. maddesinin 1. fıkrasına aykırı bulunmaması, Türk mevzuatına ilişkin ve hukuki nitelendirme içermeyen nitelikte olması gerekir. Ancak Mahkemece yukarıda belirtilen hususlarda herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla, başkaca istinaf nedeni incelenmeksizin davalının istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/05/2019 tarih, 2014/2354 E. 2019/603 K. sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.18/05/2023