Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/188 E. 2021/2 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/188
KARAR NO : 2021/2
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/03/2017
NUMARASI : 2014/586 E. 2017/343 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında ticari ilişki bulunduğu ve mal almak için takibe konu bir kısım çekleri verdiğini, bu çekler karşılığında davalı firmadan hiçbir mal almadığı gibi davalının da çekleri iade etmediğini, daha sonra cirodaki imzaları müvekkiline ait olmayan 03.04.2013 ve 05.04.2013 keşide tarihli çekler de dahil olmak üzere 6 adet çek üzerinden takip başlatıldığını, belirtilen bu iki çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığını, bu sebeple takibin durdurulması için ihtiyati tedbir yoluyla takibin durdurulmasını talep ettiklerini, ayrıca müvekkilinin davalı şirket ile olan borcunun takipte belirtildiği miktarda olmadığını, müvekkili muhasebe kayıtlarına göre davalıya olan borcun 23.117,02 TL olduğunu, avans olarak verilen ve müvekkili imzasını içeren çekler karşılığnda davalıdan hiçbir mal ve hizmet alınmadığını, yine takipte talep edilen çek tazminatı ve diğer ferileri kabul etmediklerini ve davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesi ve takibin itiraz ettikleri tutar için iptaline karar verilmesi gerekliliğinin doğduğu iddiasında bulunarak açıklanan nedenlerle takibin geçici olarak durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, borca kısmi itirazlarının kabulü ile 23.117,02 TL’yi aşan kısım yönünden borçlu olmadıklarının tespitine ve alacağın ferilerine ve imzaya itirazlarının ortaya çıkartılarak davanın kabulü ile takibin müvekkili yönünden iptaline, kötüniyetli takip nedeniyle davalı tarafın %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına ve imzası müvekkiline ait olmayan çeklerle ilgili alacağın %10 oranında para cezasına mahkum edilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; Taraflar arasında süregelen bir ticari ilişki bulunduğunu ve ilişkinin sadece takip konusu çeklerle sınırlı olmadığını, ticari faaliyet gereği karşılıklı olarak çekler verildiğini ve müvekkilinin verdiği çeklerin ödendiğini, bu hususların ticari defterlerin incelenmesi ile de ortaya çıkacağını, davacının nereden eline geçtiğinin bilinmediği ifadesi ile suçlayıcı bir tavır takınmış olduğunu, çeklerin çalındığı veya kendilerine ait olmadığı gibi bir beyanda bulunmadığını, sadece imza itirazında bulunduğunu, daha önce verilen çeklerle aynı imzaları ihtiva ettiğinden ihtilafsız ödenen bu çeklerin de kendi imzaları olduğunu aksi halde kendilerince verilen çeklerin imzalarının kendilerine ait değilse bir oyun oynanmış olacağını, davacının bir kısım çekleri kabul ettiğini ancak avans olduğunu belirttiğini ve kalan borç miktarını çeklerin toplam tutarından daha az olarak beyan etmelerinin tezat oluşturduğunu, çeklerin avans olduktan iddiasının gerçek dışı olduğunu beyanla, açıklanan nedenlerle davanın reddine kötü niyetli dava nedeniyle %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince; Alınan bilirkişi raporları, tarafların iddia ve savunmaları davacı tarafın ıslah dilekçesi ve tüm dosya kapsamından davacının davalıya 30.933,14TL borçlu olduğu, ancak davanın 91.561,64TL üzerinden peşin harç yatırılarak ve ıslah dilekçesi sunularak menfi tespit talebinde bulunduğu, bu nedenle davanın kısmen kabulü ile 60.628,50 TL tutarında olmak üzere davacının davalı hakkında başlatılmış İstanbul …. İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosya ve dosya kapsamındaki kambiyo senetleri yönünden borçlu olmadığının tespitine, alacak likit olmadığından tazminat taleplerinin reddine, davanın yapılan ödemeler nedeniyle istirdat davasına dönüştüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının davalıya 60.628,50 TL borçlu olmadığının tespiti ile davalıdan alınarak davacıya iadesine karar verilmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosya borcu tam olarak davacı tarafça ödenmemiş iken yerel mahkemece davanın resen istirdat davasına dönüştürüldüğü ve kararda 60.628,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verildiğini, kararın bu yönüyle hatalı olduğunu,Bilirkişi raporunda, davacının alacaklı konuma geçtiği beyan edilen rakamın sadece 3.473,74 TL olduğunu ancak istirdata karar verilen rakamın ise 60.628,50 TL olduğunu, Davacının yaptığı ödemelerin zaten mevcut olan bir borcun ödemesi olduğunu,İlk derece mahkemesince, hem ödemenin borca karşılık kabul ediliğini, bu miktar mahsup edilerek kısmen kabul kararı verildiğini, hem de bu ödemeyi gerekçe gösterip ödeme yapılmayan kısım için istirdat kararı verdiğini, bu durumun anlaşılamaz olduğunu, Kararın sehven verildiğini beyan ederek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık halleri dışında taraflarca ileriye sürülmemiş sebepler inceleme konusu yapılamayacağından davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvuru dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.Dava 2004 Sayılı İİK’nun 72. maddesi uyarınca açılmış menfi tespit davası olup, İİK’nun 72/7 maddesi uyarınca menfi tespit davası açıldıktan sonra borç ödenmiş olursa, mahkemece davaya ödenen miktar üzerinden resen istirdat davası olarak devam edilerek karar verilmesi gerekir. Kısmi ödeme halinde ödenen miktar yönünden davaya istirdat davası olarak, diğer kısım yönünden ise menfi tespit davası olarak devam edilerek karar verilmesi gerekir.Somut davada, davalının ticari defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde dosyaya sunulan 16.03.2015 tarihli bilirkişi raporunda; takip konusu yapılan çekler sebebiyle davalı şirketin davacıdan 25.933,52 TL alacaklı bulunduğu, bu tutara avans faizi, çek tazminatı ve çek komisyonu eklendiğinde davalının talep edebileceği miktarın toplam 30.794,47 TL olduğu belirtilmiştir.Mahkemece bu defa, davacının ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, talimat yoluyla aldırılan 10.06.2015 tarihli bilirkişi raporunda; 2013 yılı sonunda davacı firmanın davalı firma kayıtlarında yer alan bazı dökümleri defterlerine işlemediği, kayıt işlem tutarları dikkate alınarak, davacının defter kayıtlarında yapılacak düzeltmeler sonucunda 24.717,02 TL borcun 2013 yılı sonu ile sabit olduğunun belirtildiği görülmüştür.Yukarıda içeriği açıklanan her iki bilirkişi raporu arasında farklılıklar bulunması, icra takip ve dava tarihinden sonra davacı tarafça bir kısım ödemelerde bulunulması sebebiyle ek rapor düzenlenmesi için dosyanın yeniden bilirkişiye tevdi edildiği, sunulan 21.10.2016 tarihli ek raporda; tarafların ticari defter ve kayıtları arasında alacak ve borç miktarı yönündeki farklılığın, hesap mutabakatsızlığından kaynaklandığı, davacının dava tarihi itibariyle davalıya 25.933,52 TL asıl borç, 2.328,47 TL avans faizi, 2.593,35 TL çek tazminatı, 77,80 TL çek komisyonu olmak üzere toplam 30.933,14 TL borçlu olduğu, takip ve dava tarihinden sonra yapılan 12.300,00 TL, 17.000,00 TL ve 14.907,82 TL miktarlı ödemelerin tenzili ile borç tamamen ödenmiş olup, ödeme ile davacının davalıdan 3.473,74 alacaklı hale geldiği bildirilmiştir. Mahkemece de, bu rapora itibar edilerek karar verilmiştir.Her ne karar mahkemece, 21.10.2016 tarihli ek rapora itibar edilerek karar verilmiş ise de; Anılan raporda hesaplanan alacak ve borç miktarının, davalının ticari defter ve kayıtlarına itibar edilerek belirlendiği, mahkemece hangi nedenlerle bilirkişi raporuna itibar edildiği karar yerinde tartışılmadan ”…Alınan bilirkişi raporları, tarafların iddia ve savunmaları davacı tarafın ıslah dilekçesi ve tüm dosya kapsamından davacının davalıya 30.933,14 TL borçlu olduğu, ancak davanın 91.561,64TL üzerinden peşin harç yatırılarak ve ıslah dilekçesi sunularak menfi tespit talebinde bulunduğu, bu nedenle davanın kısmen kabulü ile 60.628,50TL tutarında olmak üzere davacının davalı hakkında başlatılmış İstanbul …. İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosya ve dosya kapsamındaki kambiyo senetleri yönünden borçlu olmadığının tespitine …” şeklinde değerlendirmede bulunulduğu, esasen hükmün gerekçesini de bu değerlendirmenin oluşturduğu, eldeki davada avans olarak verilen çeklerden dolayı borçlu olunmadığının tespiti talep edilmiş olup, ispat yükünün davacıda olduğu ancak bu hususun mahkemece gözden kaçırıldığı görülmüştür.Mahkeme kabulüne göre, davacının davalıya 30.933,14 TL borçlu olduğu, bu miktarın dava konusu miktar olan 91.561,64 TL’den mahsubu ile bakiye 60.628,50 TL yönünden davacının davalıya borçlu olmadığı, takip ve dava tarihinden sonra yapılan ödemeler nedeniyle davanın istirdat davasına dönüştüğü, 60.628,50 TL davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, hangi ödemelerin istirdadın konusunu oluşturduğu, ödemelerin davacının borçlu olduğu kısıma mı mahsup edildiği, yoksa borçlu olunmadığı tespit edilen ve dolayısıyla istirdadına karar verilen kısıma mı mahsup edildiğinin karar yerinde belirtilmediği, hükme esas alınan 21.10.2016 tarihli ek raporda belirtilen 12.300,00 TL, 17.000,00 TL ve 14.907,82 TL miktarlı ödemeler toplamının istirdadın konusunu oluşturduğu kabul edilse dahi, ödemeler toplamının, istirdadına karar verilen miktardan az olduğu, mahkemece davacının borçlu olmadığı tespit edilen 60.628,50 TL yönünden tamamen ödemede bulunduğuna ilişkin dosyaya yansıyan bir delil olmadığı halde, hangi nedenlerle bu miktarın tamamının istirdadına karar verildiğinin karardan anlaşılamadığı, Kabule göre de, hükmün gerekçesinde, ”…likit nitelikte olmayan alacağa yahut borca ilişkin inkar tazminatı yahut kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin uygun olmayacağı kanaatine varılmış…” şeklinde değerlendirmede bulunulduğu, ancak hüküm kısmında bu yönde bir karar verilmediği, tazminat talebinin inkâr tazminatı mı yoksa kötüniyet tazminatı olarak mı değerlendirildiğinin karardan anlaşılamadığı, kötüniyete ilişkin hiç bir değerlendirme yapılmadığı, bu haliyle kararın da denetlenemediği görülmüştür.Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır. Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâlidir. 6100 Sayılı HMK’nın 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/2 maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve Kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı).Yukarıda açıklanan nedenlerle; mahkeme kararının gerekçesiz ve denetime elverişsiz olduğu ve bu haliyle kararın denetimi yapılamadığından 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/6 maddesine aykırı davranıldığı, yine yukarıda belirtilen eksiklikler giderildikten sonra sonucuna göre değerlendirme yapılması gerektiğinden ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.03.2017 gün ve 2014/586 E., 2017/343 K. sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 1.110,38 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,6- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/01/2021