Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1858 E. 2023/324 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1858
KARAR NO: 2023/324
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 26/09/2019
NUMARASI: 2015/213 E. – 2019/239 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Manevi Tazminat İstemli)|Marka (Tecavüzün Giderilmesi İstemli) Marka (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/03/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının … sayı ile tescilli “…” markasını 24.12.2013’te (dava dışı) …’dan devraldığını, davalının “…” markasını izinsiz ve haksız olarak kullandığının saptandığını ve davalıya … vekili ile 07.03.2012 ve 24.04.2013 tarihlerinde noter marifetiyle ihtarname gönderildiğini, ayrıca savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu ve davalı hakkında İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nde 2014/115 Esas sayılı kamu davası açıldığını, davacının franchise sözleşmeleri ile şube açtığı ve davalının davacı ile franchise sözleşmesi yapmaksızın haksız bir şekilde marka kullanımı nedeniyle davacının franchise sözleşmesi emsal bedelinden mahrum kaldığını, davacı markasının toplumca bilinen meşhur bir marka olması sebebiyle davalının satış ve cirosunda çok önemli bir artış meydana getirdiğini, bu sebeple maddi tazminat hesabında 556 sayılı KHK md.67’nin de dikkate alınması ve bu payın ayrıca eklenmesi gerektiğini, davacının manevi zarara da uğradığını belirterek, ihtiyati tedbir istemli olarak, marka hakkına tecavüzün tespitine ve durdurulmasına, davalının eylemi aynı zamanda haksız rekabet ve unvana tecavüz teşkil ettiğinden işbu hukuka aykırı fiillerin tespitine ve durdurulmasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere asgari 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; “…” markasının 1990’larda davalı şirketin ortaklarından (dava dışı) … tarafından oluşturulduğunu, davalı şirketin “…” markasını 1994’ten bu yana kullandığını, (dava dışı) … adına gerçekleşen marka tescilinin ise 1998 tarihli bulunduğunu, bir süre sonra, zarar edilip iflas eşiğine gelinmesi üzerine, ortakların davalı şirketi marka ile birlikte satma kararı aldıkları, 2002 yılında kardeşi davalı şirkette ortak olup kendisi de şimdi davacı şirketin yetkilisi bulunan (dava dışı) …’ın davalı şirketin şimdiki yetkilisi olan … ile temasa geçtiği ve %70 hissenin …’nın kardeşi … tarafından devralındığını, devir sırasındaki görüşmelerde her ne kadar marka (dava dışı) … adına görünüyor ise de; gerçek sahibinin davalı şirket olduğunun belirtildiğini, devralanların güven ilişkisine dayanarak ve o sıralarda gerek davalı şirket, gerek kendileri aleyhinde icra takipleri bulunması sebebiyle markayı (dava dışı) … üzerinde bırakıp devralmadıklarını, 2006 yılında ortaklıktan ayrılmak isteyen (dava dışı) …’ın üzerine gözüken “…” markasını davacı şirket yetkilisi (dava dışı) …’a devrettiğini, ancak, bu devrin muvazaalı bulunduğunu, çünkü (dava dışı) …’ın markanın davalıya ait olduğunu zaten bildiği ve buna ilişkin herhangi bir bedel de ödemediğini, davalının “…” markasını 1994’ten bu yana kullandığını bilen davacının ancak 2013 yılında ihtarname keşide ettiğini, davalının kullanımına 18 yıl boyunca sessiz kaldığını, sessiz kalma suretiyle hakkını kaybettiğini ve işbu davayı kötü niyetle açtığını belirterek davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “dosyaya sunulan şirket karar defterinde yer alan kararda, “…” markasının o tarihte markanın sahibi olan …’ın izni ile kullanılacağının yazılı olduğu, şirket ortaklarının da bunu kabul ederek kararı imzaladıkları, daha sonra şirket ortakları değişmiş olsa bile bu kararın şirketi bağlayacağı, marka sahibinin izni ile markanın kullanılması durumunda, iznin geri alınmasından sonraki kullanımların haksız kullanım olacağı, davacı tarafça davalı şirkete bu konuda 09/03/2012 tarihinde ilk ihtarnamenin tebliğ edildiği, davalının bu tarihten sonraki marka kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil edeceği, markanın marka sahibinin izni ile kullanılması nedeniyle sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olmayacağı, davacının markasını franchise sözleşmeleri ile başka şirketlere kullandırttığı, bu sözleşmelerin hükümlerine ve tarafların ticari satışlarına ve mali durumlarına göre davacının davalıdan 556 sayılı KHK’nin 66/2- c maddesi uyarınca 105.543,16 TL franchise bedeli, 32.884,50 TL ciro payı, 5.874,00 TL sponsorluk payı olmak üzere 144.301,66 TL lisans bedeli talep edebileceği, her ne kadar davacı tarafça 17.316,20 TL itibar tazminatı da talep edilmişse de, dava açıldığı tarihte yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nın 68. maddesinde marka hakkına tecavüz eden tarafından, markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması sonucunda, markanın itibarı zarara uğrarsa, marka sahibinin bu nedenle ayrıca tazminat isteyebileceği düzenlenmiş olup, dava konusu olayda davalının davacıya ait markayı kötü ve ya uygun olmayan şekilde kullanıldığı ispatlanamadığından itibar tazminatı talebinin yerinde olmadığı, yine 556 sayılı KHK’nin 67. maddesi uyarınca maddi tazminata makul bir payın eklenmesi talep edilmişse de, markanın davalının sunduğu hizmete ekonomik bakımdan önemli bir katkısının olduğu ve davalının işletmesine olan talebin oluşmasında markanın belirleyici etken olduğunun da ispatlanamadığı gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, hükmedilen maddi ve manevi tazminata markanın kullanılmaması için davalıya gönderilen ilk ihtarnamede verilen iki günlük sürenin dolduğu tarih olan (haksız fiil tarihi) 11/03/2013 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi uygulanmasına, Sonuçta davanın kısmen kabulüne, Davalının davacıya ait “…” markasına “…” şeklinde işletmesinde izinsiz olarak kullanmak suretiyle davacının marka haklarına tecavüz ettiğinin ve haksız rekabette bulunduğunun tespitine,Davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet eylemlerinin durdurulmasına, giderilmesine, 144.301,66 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın 11.03.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacının fazlaya ilişkin 17.316,20 TL’lik itibar tazminatı talebinin reddine,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; … markasının 90 lı yıllardaki sahibi olan … ile müvekkili şirketin o yıllarda ortak olduğunu, daha sonra firmanın zarar etmesi ve iflasın eşiğine gelmesi üzerine ortakların şirketi marka ile birlikte satma kararı aldığını, bunun üzerine, davacı şirket yetkilisi …, 2002 yılında müvekkil şirket yetkilisi ve ortağı olan … ile iletişime geçtiğini, şirketin %70 hissesi müvekkili firma yetkilisi …’nın kardeşi … tarafından devralındığını, alınan bu hissenin büyük bölümünün ise o tarihte marka sahibi …’a ait olduğunu, ancak hisse devralınırken yapılan görüşmelerde … adını kullanan müvekkil şirketi …’nun marka sahibi olduğunu, şirketin borçları nedeniyle markayı devralamadıklarını, ancak müvekkilinin hak sahibi olduğunun kabul edildiğini, karşılıklı güven ilişkisine dayanan bu görüşmeler neticesinde müvekkili tarafından anılan markanın kullanılmaya devam edildiğini, davacı tarafın ise bundan haberdar olduğunu, ancak 2006 yılında marka sahibi görünen …’ın ortaklıktan ayrılmak istemesi üzerine markayı davacı şirket yetkilisi …’a devrettiğini, Davacı şirket yetkilisi … tarafından tüm bu hususların, müvekkilinin markayı devralamamasına rağmen markanın müvekkiline ait olduğunun kararlaştırıldığını, markanın müvekkili tarafından aktif olarak kullanıldığı bilinmesine rağmen, müvekkili tarafından markaya yapılan yatırımlar neticesinde markanın tanınmış bir hale gelince, davacı tarafın uzun yıllar sonra 2013 yılında müvekkiline ihtarnameler göndermeye başladığını, Dosyadaki tüm belgelerin müvekkilinin anılan markayı tescil tarihinden dahi önce, 1994 yılından bu yana kullanmakta olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, davacının haksız ve kötü niyetle, yaptıkları araştırmalar neticesinde müvekkilinin bu markayı kullandığını öğrendiklerini iddia etmiş ise de, davacının bu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin markayı uzun yıllardır kullandığını, ünlü ve tanınır bir hale getirdiğini, herkes tarafından bilinen bir durumu davacının bunca zaman bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Dosyada mübrez bulunan beyan dilekçelerinde de belirtildiği üzere, davacı taraf müvekkil aleyhine kurgu dahilinde hareket etmiş olup, dosyada mevcut tüm deliller bir bütün içinde değerlendirildiğinde davacının, iddialarının aksine başından beri herşeyden haberdar olduğu açıktır. Müvekkilinin uzun süredir … adıyla faaliyette bulunduğunu, davacı tarafın müvekkilinin kullanımına sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğradığını, doktrin ve uygulamada; hak sahibinin bir fikri mülkiyet hakkını uzun süre kullanmayarak karşı tarafa kullanamayacağı yönünde bir güven uyandırmamışsa, uyandırılan bu güven nedeniyle artık bu hakkını kullanamayacağının kabul edildiğini, Davacının, müvekkilinin … markasını 1994 yılından bu yana kullandığını bildiğini, davacı tarafça gönderilen ihtarnamenin ise 2013 yılında keşide edildiğini, bu durumda davacının 18 sene boyunca müvekkilinin marka kullanımına sessiz kaldığını, Öte yandan davacı tarafça belirsiz alacak davası açılmış ise de, davanın kısmi dava olduğunu, davacı tarafça talep edebileceği yahut talep etmeye kendini haklı gördüğü alacağın başından itibaren bilindiğini, nitekim gerek piyasa koşulları, gerek franchise bedellerinin davacı tarafça bilindiğini, bu kapsamda HMK m.107 ve 109 hükümleri uyarınca davanın belirsiz alacak davası olarak açılması hukuken mümkün olmadığından talep arttırım dilekçesine olan itirazı yineleyerek, davacının alacak iddiasında bulunduğu tutarların zamanaşımına uğradığını, 25.04.2018 tarihli raporda bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamaların hatalı olduğunu, bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğunu, mezkur rapor denetime elverişli olmadığından ötürü, hüküm tesisinde nazari dikkate alınmasının hukuken hatalı olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ile, maddi, manevi ve itibar tazminatı istemli olup, uyuşmazlık; davalının … ibareli kullanımının, davacıya ait “…” ibareli markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil edip etmediği, davacının maddi, manevi ve itibar tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. Dava konusu marka tescil kaydı incelendiğinde; … numaralı “…+Şekil” markasının 43. sınıfta, 13/01/1998 tarihinde tescil edildiği, davacı şirket ortağı …’ın bu markayı 10/07/2006 tarihinde …’dan devraldığı, davacı şirketin de markayı 07/02/2014 tarihinde …’dan devraldığı tespit edilmiştir. Taraflar arasında davacı şirkete ait “…” markasının davalı şirket tarafından kullanıldığına dair bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak davalı taraf, dava konusu markanın davalı şirkete ait olduğunu, ancak şirketin borçları nedeniyle markanın korunması için şirketin ortaklarından birisi olan … adına markanın tescil ettirildiğini, 1996 yılından bu yana markanın kullanılmasına rağmen, davacının veya daha önce markanın sahibi olan …’ın bu kullanıma itirazda bulunmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiş ise de; dosyaya sunulu şirket karar defterinde yer alan karara göre, “…” markasının o tarihte markanın sahibi olan …’ın izni ile kullanılacağının yazılı olduğu, şirket ortaklarının da kararı imzaladıkları, alınan kararın şirketi bağlayacağı, marka sahibinin izni ile markanın kullanılmasının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmayacağı ancak, iznin geri alınmasından sonraki kullanımların haksız kullanım sayılması gerektiği, davacı tarafça davalı şirkete bu konuda 09/03/2012 tarihinde ilk ihtarnamenin tebliğ edildiği, davalının bu tarihten sonraki marka kullanımlarının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil edeceği, bu nedenle davalının gerçek hak sahipliği iddiasının dinlenemeyeceği, üçüncü kişinin marka sahibinin izniyle gerçekleşen kullanımının marka sahibi açısından sessiz kalma sayılmayacağı, dolayısıyla davacı açısından 2006-2012 döneminde sessiz kalma yoluyla hak kaybının meydana gelmediği, zira bu dönemde davacının izniyle gerçekleşen marka kullanımlarının bulunduğu, ancak izin sona erip izinsiz kullanıma geçildiği andan itibaren tecavüzün başlamış sayılabileceği, dolayısıyla ihtarnamelerin tebliği tarihi ile eldeki davanın açıldığı tarih arasında geçen zamanda sessiz kalma yoluyla hak kaybı için belirlenen 5 yıllık sürenin henüz dolmadığı, aksi yöndeki istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Diğer yandan davalı taraf her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de; bu yöndeki istinaf başvurusunun gerekçeyi içermediği anlaşıldığından inceleme yapılamamıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26/09/2019 tarih ve 2015/213 E., 2019/239 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 10.198,80 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 2.550,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.648,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/03/2023