Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/185 E. 2021/49 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/185 Esas
KARAR NO 2021/49
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/03/2017
NUMARASI : 2015/1119 E., 2017/333 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşme süresi dikkate alınarak davalıya 163.817,15 TL peşin satış destek primi ödendiğini, sözleşmenin süresinden önce davacı tarafından haklı olarak feshedilmesi sebebiyle sözleşmenin kalan kısmına göre 73.318,53 TL’sinin faizleri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istenmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Talebin zamanaşımına uğradığını, Mahkeme’nin yetkisiz olduğunu, primin 5 değil 3 yıl için verildiğini, sözleşmede genel işlem şartı niteliğinde hükümler bulunduğunu, davacının protokolü ihlal ettiğini, verilen primin istasyondaki tadil ve tamirinde kullanıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Taraflar arasında iki farklı bayilik sözleşmesi bulunduğu, Ankara Caddesinde yer alan istasyonla ilgili olarak; taraflar arasında 14/09/2010 tarihli protokol bulunduğu, 5 yıl süreli olduğu, taahhüt karşılığında 31.000,00TL+KDV peşin satış destek primi ödenmesinin düzenlendiği ancak lisansın davalının talebiyle 13/02/2013 tarihinde sonlandırıldığı, davacının 11/12/2012 tarihli fesih ihtarının haklı olduğu, sözleşmenin geçerlilik süresinin kullanılmayan kısmına tekabül eden satış destek priminin iadesinin gerektiği, Binektaşı mevkindeki istasyon ile ilgili olarak; 01/09/2010 tarihli protokol düzenlendiği, protokolde 15/02/2013 tarihine kadar bayilik faaliyetinin yürütüleceğinin açıkça düzenlendiği buna karşılık 93.000,00TL +KDV peşin satış destek primi ödendiği, bu bedelin 30 aylık süre için verildiğinin protokolde de ifade edildiği, belirtilen primin 5 yıllık süre için verilmemiş olduğu, bu sebeple davacının talep hakkının bulunmadığı, inceleme için davacı defterleri sunulmamış ise de davanın peşin satış destek primine ilişkin olduğu, cari hesap yönünden taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak; …Caddesinde bulunan istasyon yönünden, ödenen primin sözleşmenin kullanılmayan süresine tekabül eden tutarı olan 20.058,03 -TL’yi davacının talep hakkının bulunduğu ancak dava dilekçesinde bu istasyon yönünden 19.240,97.-TL talep edildiği nazara alınarak taleple bağlılık ilkesi gereğince bu tutar yönünden davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, Binektaşı Mevkiinde yer alan istasyon yönünden ödenen ise prim ile ilgili talebin ise haksız olduğu sonucuna ulaşılmış buna ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki Protokolün 2/b bendinde davalı ile bayilik süresinin 30 ay olduğu, 14/1.maddesinde de, davalıya yapılacak olan PSDP ödemesinin 30 aylık süre için verildiği her ne kadar belirtilmişse de; taraflar Protokolün hemen ardından yaptıkları Bayilik Sözleşmesini, 30 aylık süre için değil, 5 yıllık süre için yapmaya karar verdiklerini ve Protokoldeki bu hükmü süre bakımından değiştirdiklerini (Bknz; Bayilik Sözleşmesi md. 3), bu duruma göre davalıya ödenen 109.740,00 TL PSDP’nin, Protokoldeki hükümden hareketle 30 aylık bir süre için değil, 5 yıllık süre için verildiğinin kabulü gerektiğini, zira 30 aylık ödeme, bayinin, Gerede Belediyesinin mülkiyetinde bulunan taşınmazdaki kira süresinin 15.02.2013 tarihinde sonlanacak olması olduğunu, bahse konu tutarın Protokolde bu nedenle 30 aylık bayilik süresi için verildiğini (Bknz; Protokol 14/a md), ancak ne var ki 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununa ve EPDK uygulamasına göre bayi adayı, Bayilik Sözleşmesi yaptıktan ve bu sözleşmeyi EPDK’ya gönderdikten sonra akaryakıt faaliyetine başlayabildiğinden, bayilik süresinin belirlenmesinde esas alınacak süre, Protokoldeki 30 aylık süre değil, Bayilik Sözleşmesinde yer alan 5 yıllık süre olduğunu, Protokolün 14. maddesinde ise bahse konu ödemenin, bayilik süresi gözetilerek verildiğini, bir başka ifadeyle, sonra yapılan sözleşmeyle, önceki sözleşme hükmünün iptal edildiğini, böylece Bayilik Sözleşmesiyle; Protokolde kararlaştırılan 30 aylık bayilik süresi taraflarca iptal edildiğini ve yeni sözleşmeyle bu sürenin 5 yıla çıkarıldığını, iadenin buna göre hesaplanması gerektiğini,-Davalı şirketin, Gerede Belediyesi ile arasında mevcut “Kira Sözleşmesi” doğrultusunda üzerine düşen edimi gereği gibi yerine getirmediğini, sözü edilen Kira Sözleşmesinin “Özel Şartlarının” 15. maddesi; “Kiracının süre uzatımı talebinde bulunabilmesi için en az 2 ay önce Belediye Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmesi gerekmektedir. Bu isteği Belediye Encümenince değerlendirilecektir” şeklinde düzenlenme bulunduğunu, (EK:2), davacı PO ile olan Bayilik Sözleşmesine göre bayiliğin 18.09.2015 tarihine kadar süreceğini davalının bildiğini, davalının kira sözleşmesinin sona ereceği tarihten iki ay önce Belediyeye, Bayilik Sözleşme süresi sonuna kadar olmak üzere süre uzatımı için başvurması gerektiğini, hal böyleyken davalı şirketin bu yönde bir başvuruda bulunmamış ve bu yönde bir belgeyi dava dosyasına ibraz etmediğini, davalının bayilik süresi 5 yıl olmasına karşılık, kira sözleşmesinin uzatılması yönünde üzerine düşen edimini gereği gibi yerine getirmediğini, -Yerel Mahkemenin, taraflar arasındaki Protokolün “Feshin Sonuçları” başlıklı 10. maddesinin (b) fıkrası hükmünü dikkate almadığını, maddeye göre “iş bu Protokol ve/veya buna uygun olarak akdedilmiş Bayilik Sözleşmesi’nin PO tarafından (9). maddenin (b) fıkrası gereğince feshi halinde BAYİ adayı; {10). maddenin (a) fıkrasının (bb) ve (cc) bentlerinin uygulanacağını, ayrıca feshin gerçekleştiği tarihte, kendisine ödenen PSDP’ni mahsup edecek kadar bir satış gerçekleştirememesi durumunda, ödenen PSDP ile satışın durduğu ana kadar yapmış olduğu satışlar karşılığında hesaplanacak destek primi arasındaki farkı PO’ya iadeden geri ödemeyi beyan, kabul ve taahhüt etmiştir” düzenlemesi yer aldığından, düzenlemede belirtilen doğrultuda bir araştırma yapmadan “eksik incelemeyle” karar tesis ettiğini, bu düzenleme uyarınca bir inceleme yapılması halinde davalı şirketin davacı şirket PO’ya iadeden PSDP ödemesi gerekeceğini,-Yerel Mahkemenin kararında, davacı şirket PO’nun defterlerini sunmadığına ilişkin belirlemesinin hatalı olduğunu, ara kararda yerinde inceleme yetkisi verildiğini, ancak ara kararın yerine getirilmediğini, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Taraflar arasında düzenlenen, davacın dava dilekçesinin bir numaralı ekinde sunulan Protokolün PSDP’yi (Peşin Satış Destek Primi) düzenleyen 14. Maddesi ile; {“Bayi işbu protokol çerçevesinde 18.09.2010 tarihinden sonra Gerede Belediyesi ile olan Kira Akdinin Biteceği -15.02.2013- tarihine kadar”) bu bedelin Davacının iddialarının aksine beş yıl için değil üç yıl için verildiğinin açıkça düzenlendiğini, bilirkişi raporunda da bu durumun tespitinin yapıldığını, Mahkemece bu istemin reddedildiğini, mahkemenin bu kararına karşı herhangi bir itirazlarının bulunmadığını, ancak davacı; – “Bay/462-878/08062” lisans numaralı … Caddesi [Yeni adıyla… Cad.) no:43 de yer alan istasyonun (..a Caddesi) PO bayii olarak ve PO amblemi ile 18.09.2010 tarihinden başlamak üzere beş yıl boyunca ticari faaliyette bulunması karşılığında peşin satış destek primi ödediğine yönelik talebinin mahkemece yapılan eksik inceleme sonucu davacının feshinin haklı sebebe dayandığına ve sözleşmenin kullanılmayan kısmına tekabül eden 19.240,97 TL satış destek priminin iadesine karar verildiğini, istinaf taleplerinin … Caddesi’nde ver alan istasyon hakkında verilen. 27/03/2017 tarihli kararın birinci maddesi olan: “Davanın kısmen kabulüyle, 19.240.97 TL alacağın 11.12.2012 tarihinden itibaren değişen oranda avans faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine” kısmına ilişkin olduğunu, Mahkemenin gösterilen deliller toplanmadan ve de değerlendirmeden karar verdiğini, Davacı taraf …; delil listesinde…Petrol AŞ/nin kanuni defter ve kayıtlarını delil olarak gösterdiğini, 24.10.2016 tarihli bilirkişi raporunda ifade edildiği üzere “geçen uzun süreye rağmen davacı şirketin ticari defterleri üzerinde inceleme günü tertip edilememiştir.” dendiğini, 04.04.2016 tarihli beyan dilekçelerinin birinci maddesinde; “Öncelikle daha önceki dilekçelerimizde de belirtildiği üzere işbu dava konusu bedeller nakdi yatırım bedeli olarak verildiğinden bu bedelden bayii tek başına yarar sağlamamış, bu bedeller satışları arttırmak amacıyla harcandığından davacı da bu nakdi yatırımlardan bizzat kazanç sağlamıştır. Davacı tarafından müvekkil şirkete kesilen faturalarda da bu bedel ‘İstasyon Nakdi Yatırım Bedeli” olarak belirtilmiştir. Davacının ticari defter ve kayıtlarının bu bedelin nakdi yatırım için verildiğinin tespiti için HMK 219. maddesi gereği incelenmesi gerekmektedir.” şeklinde davacı şirketin iadesini istediği nakdi yatırım bedelinden örtülü kazanç sağladığı bu defterlerin incelenmesi sonucu tespit edilebileceğini, davacının talep ettiği PSDP’nin, davalılarca istasyona yatırım için harcandığı ve de bunun sonucu Davacı …’nin dolaylı olarak satış artışından örtülü kazanç sağladığı, bunun tespiti için HMK 219. Maddesi gereği delil listesinde bulunan ve davacı …arafından bilirkişilere ve de mahkemeye kötü niyetli olarak sunulmayan bahse konu ticari defterlerin incelenmesi taleplerinin mahkemece incelemeden hüküm verildiğini, Bilirkişilerce hesaplanan 20.058,03 TL bedelin bu kayıtların incelenmesinden sonra hakkaniyete uygun şekilde, davacı tarafından örtülü kazançların düşülerek tekrardan hesaplanması gerektiğini,-sebepsiz zenginleşme konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, davanın alacak davası formunda açılması sebebiyle bu alacağın doğrudan on yıllık zamanaşımına tabi olduğu sonucunu ulaşıldığını, Mahkemece ödenmesine karar verilen 19.240,97 TL alacak 11.12.2014 tarihinde zamanaşımına uğradığını, davacının ise davasını 19.11.2015 tarihinde açtığını, dava konusunun sebepsiz zenginleşme niteliğine haiz olduğu ve BK 83. Madde ile düzenlenen iki yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğuna karar verilmesi gerekirken on yıllık genel zamanaşımına tabi olduğu tespitinin hatalı yapıldığını,-davalı şirketin; Belediye’ye ait kamu alanı olan yaya kaldırımı altında yer alan akaryakıt tank depolarının kullanım ömrünü tamamlaması sebebiyle ilgili Belediye’ye bu tankların değiştirilmesine izin verilmesi için başvuruda bulunduğunu ancak başvurusunun reddedildiğini (Cevap Dilekçesi 4 Numaralı Eki; Gerede Belediye’si Red Cevabı), davalı şirketin büyük bir kazaya sebebiyet vermemek adına ve de artık ruhsat şartlarını sağlayamadığından Ankara Caddesi’ndeki istasyonunun faaliyetine Bayilik Sözleşmesinin 16. ve 21. Maddeleri çerçevesinde son vermek zorunda kaldığını, aynı Bayilik Sözleşmesinin 31. maddesinde …nin tek taraflı fesih halleri düzenlenmiş, b bendi; “Resmi makamların emir karar ve müdahaleleri ruhsat iptalleri ile yasa ve teamüllerle kabule edilen mücbir sebeplerle akaryakıt ikmal ve satışının kısmen veya tamamen yapılamaması veya bu kabil ticaretin devamına mani herhangi bir halin zuhur etmesi durumunda” şeklinde düzenlendiğini, ruhsat iptallerinin, resmi makamların emir ve kararlarının mücbir sebeplerle bir tutulduğunu ve mücbir sebeplerde dahi bile OMV’ye tek taraflı fesih hakkı tanındığını, Davacı … tek taraflı olarak hazırladığı iş bu sözleşmenin 31. maddesi ile açık bir şekilde davalı şirketin durumunu dürüstlük kurallarına aykırı bir şekilde ağırlaştırdığını, şirketin resmi makamların emirlerine uymak durumunda olacağından iş bu 31. Maddenin BK’ya, genel işlem koşullarına ve dürüstlük kurallarına aykırı bir madde olup, davacı … tarafından bu maddeye dayanılarak yapılan fesih haklı bir fesih olmadığını, davalının talep edilen alacaklar için kurtuluş beyyinesinden yararlanması gerektiğini, kararın belirtilen nedenlerle kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Dava; bayilik sözleşmesi ve protokol kapsamında peşin sermaye destek priminin iadesi kapsamlı bir alacak davasıdır.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Sebepsiz zenginleşmede ise, sadece malvarlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur. Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Aynı ilkenin bir sonucu olarak, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir. Yukarıda değinilen ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.06.2007 gün ve E:2007/18-330, K:350 sayılı kararında da benimsenmiş olup, sözleşme niteliğindeki yüklenme senedinden kaynaklanan uyuşmazlıkta, fazla ödenen paranın geri alınmasının sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 06.01.1968 gün ve E:1966/T-1728, K:6 sayılı kararında da, feshedildiği ileri sürülen bir sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın, sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Aynı yöndeki diğer kararlar için bakınız: Hukuk Genel Kurulu’nun 09.02.2005 gün ve E:2005/11-20, K:2005/34; 17.02.2010 gün ve E:2010/13-93, K:2010/88; 15.12.2010 gün ve E:2010/13-618, K:2010/668 sayılı ilamları). Bu yargısal uygulama yanında, öğretide ağırlıkla ortaya konulan görüş de “iktisap edilen değerin iade yükümü bir sözleşmeden kaynaklandığı takdirde, sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanamayacağı” yönündedir (Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop: Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Baskı, İstanbul 1993, s.731; Serozan, Rona: İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme, İstanbul 2009, s.290; Yavuz, Nihat:Eski ve Yeni Borçlar Kanunu’na Göre Uygulamada Sebepsiz İktisap, Ankara 2011, s.29; Öz, Turgut: Öğreti ve Uygulamada Sebepsiz Zenginleşme, İstanbul 1990, s.70 vd.; Saymen/Elbir:Türk Borçlar Hukuku, İstanbul 1958, s.575; Reisoğlu, Seza:Sebepsiz İktisap Davasının Genel Şartları, Ankara 1961, s.32-33; Oğuzman/Öz: Borçlar Hukuku, Cilt:II, İstanbul 2012, s.330). Açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Davacı şirketin alacak iddiası, taraflar arasında imzalanan ve sonradan feshedildiği ileri sürülen bayilik sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmakta olup taraflar arasında imzalanan sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Buna göre davalının zamanaşımı defi yerinde değildir.Emsal içtihatlar nazara alındığında, tarafların tacir olup 6102 Sayılı TTK’nun 18/2 maddesi uyarınca, her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği, her ne kadar 6098 sayılı TBK’nun 20 ila 25. maddeleri arasında düzenlenmiş olan genel işlem koşullarına ilişkin hükümler tacirler yönünden de uygulanabilirse de, TTK 18/2. maddesi hükmü karşısında tacirler bakımından genel işlem koşullarının uygulanıp değerlendirilmesinde her somut olayın özelliğine göre daha dikkatli davranılması gerektiği, ayrıca sözleşme tarihi dikkate alındığında 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihinden önce sözleşmenin düzenlendiği ve içtihatlarla oluşturulmuş genel işlem şartlarına aykırılıktan bahsedilemeyeceği, davalının imzalamış olduğu sözleşme ile feshin sebep ve sonuçlarını kabul etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Davalının sözleşmenin feshine ilişkin haksız fesih iddiasının yerinde olmadığı görülmüştür.Taraflar arasında düzenlendiği konusunda ihtilaf bulunmayan iki farklı tarihli ve içerikli protokol ve sözleşme bulunduğu, PSDP’ye ilişkin düzenlemenin Binektaş için 01.09.2010 tarihli bayilik sözleşmenin 3. Maddesinde, protokol ile konu başlığında düzenleme bulunduğu, PSDP’ye yönelik içerik ve düzenlemenin farklı nitelikte olduğu, her iki sözleşmenin de farklı hükümler içeriyor olmasına rağmen, sözleşme metni, içeriği, tarafları ve konusu itibariyle benzer nitelikte ve aynı amaca yönelik olduğu sabit görülmüştür. Bununla birlikte taraflar arasında Binektaş için 01.09.2010 tarihli 18.09.2010 yürürlük tarihli beş yıl süreli bayilik sözleşmesi ile sözleşmenin eki niteliğinde 01.09.2010 tarihli protokolün akdedildiği, protokolde ile birlikte 30 ay süreli PSDP miktarının kararlaştırıldığı, protokol ve sözleşmede yer alan 5 yıl ve 30 aya ilişkin sürelerin içeriklerinin farklı olduğu, sözleşmede düzenlenen 5 yıllık sürenin sözleşme süresine ilişkin olup, protokoldeki 30 aylık sürenin ise PSDP’ye yönelik ayrı bir düzenleme içerdiği, bu düzenlemenin sözleşme süresinden ayrı değerlendirmeye alınarak ayrıntılı düzenlendiği, konu ve kapsamlarının farklı olduğu, sözleşme süresi içerisinde ayrı bir süre olarak belirlendiği, bu nedenle protokol hükümlerine göre sözleşmenin feshi ile birlikte kalan süre yönünden davacının ayrı süre düzenlemesi bulunması nedeniyle protokoldeki süre dikkate alınarak talepte bulunabileceği ve Mahkeme tarafından davalının sebepsiz zenginleştiği gerekçesi ile bilirkişi raporunda hesaplanan miktar yönünden bedelinin iadesine karar verilmesi yerindedir. Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına ve özellikle mahkemenin davalının sözleşmenin feshinde haksız olduğuna ilişkin tespiti ve bu doğrultuda davacının alacak kalemlerine yönelik olarak yapılan değerlendirmeler ve hesaplama yöntemi nazara alındığında taraf vekillerince ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle davacı ve davalı vekilinin istinaf istemlerinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/03/2017 tarih ve 2015/1119 E., 2017/333 K. sayılı kararına karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalıdan alınması gerekli 1.314,55 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 330,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 984,55 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde BIRAKILMASINA,6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,7- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21/01/2021