Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1786 E. 2022/253 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1786
KARAR NO: 2022/253
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 24/10/2019
NUMARASI: 2017/16 E. – 2019/420 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)|Marka (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefet halinde davalı şirket ürünlerinin orijinal ürünlere benzer, iltibas yaratan ve taklit ürün olduğunun tespitine; müvekkillerinin marka hakkına tecavüz eden taklit ürünlerin haksız rekabetinin önlenmesine; davaya konu taklit ürünlerin ithalatının durdurulması ve bulunduğu yerde zapt edilmesi yönünde verilen İstanbul 4. Fikri ve Sınaî Haklar Mahkemesi’nin 2016/124 D .İş sayılı dosyasından verilen ihtiyati tedbir kararının devamına, taklit ürünlerin imhasına, 50.000 TL. manevi tazminatın tahsiline, şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminatın tahsiline, ürünlerin imhasına, masrafı davalıya ait olmak üzere mahkeme kararının tirajı en yüksek üç gazeteden birinde yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 13.5.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat istemini 519.985.44 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili beyan dilekçesinde özetle; Davacının hiçbir zararı bulunmadığını, davalının davaya konu olan ürünleri faturada bilgileri yer alan firmadan ithal ettiğini, dava dışı diğer firmadan prezervatif siparişinde bulunduğunu, sipariş usulü malın bedelini ödemek sureti ile malı görmeksizin satın aldığını, Doğu Beyazıt Gümrük Müdürlüğü’nün, davacı firmaya müzekkere yazdığını, davacıya 10 gün süre verdiğini, bu kararın üzerinden 20 günden fazlaca bir süre geçmiş olmasına rağmen davacının koruma kararını yerine getirememiş olması karşısında dahi müvekkilinin tazminata konu edilen malları almak için bir girişimde bulunmadığını, asıl maddi anlamda zarara uğrayan tarafın davacı değil, davalı olduğunu, ücretini ödediği ürünlerin satışını yapamadığını, davacının uğradığı hiç bir zarar vuku bulmadığından tazminat talebinin haksız olduğunu, davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.İlk derece mahkemesince; “Toplanan delillere göre; mali veriler, gümrük yazıları, marka tescil belgeleri,bilirkişi raporları bir bütün olarak incelendiğinde; Davalının davacıya ait tescilli marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, ürünlerin taklit olduğunun tespitine, davalı eyleminin durdurulmasına ve önlenmesine, marka hakkını ihlal nedeniyle somut olayın özellikleri ve BK göre 10.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren ticari avans faiz ile birlikte davalıdan tahsiline, ıslah ile talep edilen fazla istemin reddine, Manevi tazminat isteminin kabulü ile 10.000 -TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren ticari avans faiz ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar kesinleştiğinde hüküm özetinin Türkiye’de tirajı yüksek bir gazetede bir kez ilanına masrafın davalıdan tahsiline, 4.FSHHM’nin 2016/124 diş sayılı dosyası kapsamında verilen tedbirin devamına, karar kesinleştiğinde teminatın davacı yana iadesine,gümrükte el konulan ürünlerin karar kesinleştiğinde masrafı davalıdan alınarak imhasına” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davalının gümrük beyanlarından davaya konu sahte ürün ithalatının 30.11.2016 tarihinde gerçekleştiğini ve KHK’nın değil, 22.12.2016 tarihinde kabul edilen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümlerinin uygulandığını ve bu sebeple kararın hukuka aykırı olduğunu, -Bilirkişi raporundaki tespitler dikkate alınmadan karar verildiğini, raporda Müvekkili Şirket adına tescilli markaların sahtelerinin yurt dışında üretilerek piyasaya sürülmesi fiilinin markaya tecavüz ve haksız rekabet olgusunun meydana getirdiğinin sabit olup, uyuşmazlık konusu olmadığını, olayın vuku bulduğu tarih dikkate alınarak KHK’nın 66. maddesi (a) bendinde yer alan: “Marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahihinin markanın kullanımı ile elde edebileceği muhtemel gelir”e göre hesaplama yapılması gerektiğini, bilirkişiler tarafından Davalı yana ait 42.552 Kutu “…” ibareli ürünlere ilişkin, Müvekkili Şirket 2016 yılı mali verilerine göre yapılan hesaplamada, Müvekkili Şirket’in davalının hukuka aykırı eylemleri olmasaydı, marka kullanımı ile elde edebileceği muhtemel gelir 519.985,44 TL olarak hesaplandığını, ancak Mahkemenin afaki ve farazi yorumlar ile 10.000,00 TL maddi tazminata hükmettiğini, Yargıtay kararları ve baskın doktrin görüşü ile de ispat olunduğu üzere, özel veya teknik bilgiyi gerektiren bir konuda dosyaya tanzim edilen bilirkişi raporlarının aksine, hakimin şahsi bilgisine göre karar vermesinin hukuken kabul edilemez olduğunu, -Yerel Mahkemece atıf yapılan İstanbul 1. Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2015/171 E. sayılı dosyasına tanzim edilen bilirkişi raporunun fahiş derecede hatalı olduğunu, işbu raporun esas alınarak tesis edilen kararın da hukuka aykırı olduğunu, hukuka uygun hesaplamalar içeren ve işbu istinaf başvurusuna konu dosyada da mübrez 17.09.2018 tarihli raporunda ise Müvekkil Şirket’in davalının hukuka aykırı eylemleri olmasaydı, marka kullanımı ile elde edebileceği muhtemel gelirin hesabında, bir kutu ürün üzerinden yapılan brüt kâr miktarının tespit edildiğini ve brüt kâr tespiti için ise Müvekkili Şirket ticari defterlerin yeniden incelenmesi ve ilgili döneme ilişkin ortalama kutu satış fiyatının tespiti yapıldığını, en nihayetinde ise kutu başına düşen brüt kâr hesaplanmak suretiyle yoksun kalınan kar tazminatının yapıldığını, ancak Mahkemenin bu raporu hukuka aykırı şekilde dikkate almadığını, Yerel Mahkemece emsal gösterilen raporda bilirkişiler tarafından yapılan işbu fahiş derecede hatalı hesaplamanın temel sebebi, kutu başına düşen birim karın Sayın Bilirkişiler tarafından hatalı tespit edilmiş olmasından kaynaklandığını, -Yerel mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının da hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davalı yan aleyhine tesis edilecek manevi tazminat miktarının esasen caydırıcı etkisinin de olması gerektiğini, Davalı yan aleyhine talep edildiği üzere 50.000,00 TL tutarında manevi tazminatın tahmiline karar verilmesi yönünde istinaf taleplerinin kabulüne karar verilerek davanın esası hakkında tümüyle kabulü yönünde karar tesis edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Açılan davada maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için gerekli koşulların oluşmadığını, davacıya ait olan markayı ticari anlamda zarara uğratacak tazminata konu edilecek bir zarar vukuu bulmadığını, yalnızca malların gümrükte bulunması sebebiyle davacının marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmesi, müvekkilinin eylemi dolayısıyla davacının marka imajı ve tüzel kişiliğinin zarar görmesinin mümkün bulunmadığını, çünkü davaya konu olan mallara yurt dışından geldiği gibi el konulduğunu, Marka hakkına tecavüz edilmesinin kabulü için davaya konu malların en azından gümrük müdürlüğünden dışarı çıkarılması, piyasaya sürülmesi gerektiğini, ancak somut olaydan yalnızca davanın tarafları ve gümrük müdürlüğü çalışanlarının haberdar olduğunu, bu sebepler dahilinde davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Davaya konu olan ürünlerin tamamının toplam değerinin 3.250 $’ olduğunu, Mahkemece takdir edilen tazminat tutarlarının bile başlı başına malların değerinden fazla olduğunu, bilmeden davacıya ait markaya ait malları getiren, basiretli bir tacir olan müvekkilin, piyasaya süremediği ve el konulan mallara ödediği bedelden daha fazlasını yerel mahkeme kararıyla tazminat olarak davacıya ödemesine karar verildiğini, satışa sunamadığı ürünlere bedel ödeyen müvekkilinin, ayrıca bilmediği halde bu ürünler taklit olduğu için tazminat ödeme külfeti altında bırakıldığını, -Davalı müvekkilinin, davaya konu olan prezervatifi yurt dışında ürettiren kişi olmayıp, yalnızca ithalatını yapan basiretli bir tacir olduğunu, müvekkilinin bu ürünleri ithal ederken kafasındaki düşüncenin, Çin (Hong Kong) menşeili, orada kullanılmakta olan yerel Çin markalı bir prezervatifi ithal etmek olduğunu, ancak gelen ürünlerin ülke piyasasında yaygın olan … markalı ürünlerin birebir takliti olabileceğinin aklının ucundan dahi geçmediğini, -Müvekkilinin iyi niyetli bir tacir olduğunu, en büyük göstergesinin de davaya konu olan mallara ilişkin faturada yalnızca prezervatif olduğunun belirtilmesi olduğunu, markaya ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmaması ve müvekkilin bu durumu bildiğine dair herhangi bir delilin bulunmadığını ve dava konusu malları 10 günlük sürenin üzerinden yaklaşık 1 ay geçmesine rağmen gümrükte işlem yapmadığını, gümrükten çekmediğini, kusurunun olmadığını, yoksun kalınan kazancın talebinde kusuru ispat etmekle yükümlü olan tarafın, yoksun kalınan kazancı talep edebilmesi için karşı taraf olan tecavüz edenin kusurlu olduğunu ispat etmesi gerektiğini, alış faturalarında … markadan bahsedilmediğini, sadece prezervatif ibaresinin yer aldığını, kötü niyetli olmadığını, bilirkişilerin bu sebeple incelemeyi eksik yaptığını, davacının uğramış olduğu hiç bir zararın olmadığını, tazminata yönelik verilen kararın tümden reddi gerektiğinden istinaf taleplerinin kabulüne karar verilerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, men’i, ref’i ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dava tarihinin 27.01.2017 olup Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde açıldığı, davacının maddi tazminat hesabını SMK hükümlerine göre yapılmasını talep ettiği, davacının buna yönelik istinaf isteminin reddinin gerektiği görülmüştür. Dava konusu ürünlerin taklit olduğu ve davacının markasının kullanıldığının tespit edildiği, her ne kadar davalı tarafça bu ürünlerin fatura karşılığında yurt dışı firmadan satın alındığı ve ürünlerin taklit olup olmadığını anlayabilecek bilgi ve tecrübeye sahip olmadıkları savunulmuş ise de; davalının piyasada bulunan davacı markasını bilmiyor olması mümkün olmadığı gibi basiretli bir tacir olarak satın aldığı ürünlerin taklit olup olmadığını araştırma yükümlülüğünü de yerine getirmediği, en azından taklit ürün olduğunu bilmeleri gerektiği, aksi yöndeki savunmaların ticari hayatın olağan akışına ve somut olaya uygun düşmediği, gümrükte ürünlerin taklit olduğunun tespit edilip el koyma işlemi gerçekleştiği dikkate alındığında söz konusu marka hakkına tecavüz eden bir malın gümrük işlemlerine konu olmuş olup, iç piyasaya sunulup sunulmaması neticeyi etkilemeyeceğinden marka hakkına tecavüzün tespiti ve menine karar verilmesinde hukuka ve yasaya aykırılık bulunmadığı, davalının bu yöndeki istinaf isteminin reddinin gerektiği anlaşılmıştır. Sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan veya başka şekille ticaret alanına çıkaran hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu buna göre davacının tazminat talep etme hakkının bulunduğu, davacının SMK 151/a md.sine göre tazminat talep ettiği, KHK 66/2-a maddesine karşılık geldiği, hesaplama yapılırken, marka sahibinin elde edeceği muhtemel gelir hesaplanırken mütecavizin ticari faaliyetinin boyutunun da incelenmesi gerekebilecektir. Zira marka hakkı sahibinin muhtemel geliri, mütecavizin eyleminin boyutu ile de ilgilidir. Sözgelimi taklit ürünlerin mütecavizin iş yerinde ele geçirilmesi durumunda marka sahibinin muhtemel geliri, bu ürünlerin niteliğinin ve miktarının belirlenmesinin yanında mütecavizin ticari kayıtlarına veya sipariş fişlerine göre ne miktarda üretim yaptığının, ele geçirilenler dışında önceden satış yapıp yapmadığının, başka yerde stoklarının bulunup bulunmadığının, bu ürünleri hangi fiyattan sattığının da tespitinde fayda vardır (Çolak, s. 786). Dolayısıyla 556 Sayılı KHK’nin 66/2-a ve SMK 151/a maddesine göre hesaplama yapılırken gerekirse her iki tarafın ticari kayıtları uzman hesap bilirkişilerince incelenerek öncelikle tecavüzün boyutu belirlenmeli, bu belirlemeden sonra marka sahibinin geçmiş yıllardaki ticari faaliyeti ürün fiyatları, satış performansı, kâr marjı gibi unsurlara göre marka sahibinin muhtemel gelirinin hesaplanmasına çalışılmalıdır. Ancak dava dosyasında davacı tarafından tercih edilen bu seçeneğe göre davacı zararını kanıtlamakla yükümlü olup, mahkemece de kabul edildiği üzere davacı zararının miktarını kanıtlayamamıştır. Bu durumda BK hükümlerinin uygulanmasında hukuka ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. Bu sebeple davacının istinaf isteminin reddi gerektiği anlaşılmıştır. Markaya tecavüz halinde, haksız fiil sebepli tazminat hesabından ayrı olarak zarar koşulunun aranmadığı bu sebeple davalının istinaf isteminin reddi gerektiği anlaşılmıştır.Gümrük sahası da ülke sınırları içerisinde olup, bu yer bakımından 556 Sayılı KHK.nın uygulanmayacağı yönünden bir hüküm de mevcut bulunmadığı gibi 556 Sayılı KHK.nin 62 nci maddesi uyarınca manevi tazminata hükmedilmesi için marka hakkının tecavüze uğramış olmasının yeterli olmasına göre mahkemece 556 Sayılı KHK’nın 62/1-b maddesi uyarınca uygun bir manevi tazminata hükmedilmesinde de usul ve yasaya aykırılık bulunamamıştır (Bkz. Dr. Hakan Karan, M.Kılıç, Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi ve ilgili mevzuat, Y.11.H.D.12.03.2001 Tarih, Esas 2000/11030, Karar 2001/1815). Manevi tazminatın da hakkaniyete uygun olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 24/10/2019 tarih ve 2017/16 E., 2019/420 K. sayılı kararına karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine,2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.366,20 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 341,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.024,70 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.17/02/2022