Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/177 E. 2020/469 K. 30.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/177
KARAR NO: 2020/469
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/07/2017
NUMARASI: 2014/468 E. 2017/642 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında bir kumaş satış sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşme uyarınca 14/08/2012 tarihinde 11.000 metre, 04/09/2012 tarihinde ise 9.000 metre kumaş siparişi verildiğini, bu siparişlere istinaden davalıya 30/11/2012 keşide tarihli 16.151,00-Euro bedelli, 18/12/2012 keşide tarihli 16.000,00-Euro bedelli ve 28/02/2013 keşide tarihli 24.587,00-Euro bedelli çeklerin verildiğini, bu çeklerden ilk ikisinin bedelinin ödendiğini, davalıdan temin edilen kumaşlardan müvekkili tarafından pantolonlar üretildiğini, üretilen pantolonların parça boyama işlemine girmesi sonrası bölüm bölüm farklı tonda boyandığını ve ürünlerde tek renk sağlanamadığını, oluşan renk farklılıklarından dolayı pantolonların bir kısmının ikinci kalite ürünü olarak ayrıldığını, ayrıca bir kısım ürünlerin de uçuntu temizliği ve örme tamiri işlemleri yapılmak suretiyle ayıplarının giderildiğini, ürün kalitesinden kaynaklanan mevcut ayıpların 16/11/2012 tarihinde fark edilerek davalıya ihbar edildiğini, ayrıca tüm bu hususların İzmir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/11 D.İş sayılı dosyasından tespitinin yaptırıldığını, tüm bu yaşananlardan ötürü müvekkilinin toplam 58.135,10-Euro zarara uğradığını belirterek bu kapsamda davalıya verilen 28/02/2013 tarihli, 24.587,00-Euro bedelli çekten dolayı borçlu olmadığını ve 42.576,90 Euro zararının bulunduğunu belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine ve zararının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının sözleşmeden dönme iradesini ortaya koymaması nedeniyle sözleşmeden kaynaklanan bedeli ödemekle yükümlü olduğunu, davacı şirketin sipariş sözleşmesinde talep ettiği şekilde, 113 top kumaşın top başlarından ayrı ayrı 60 cm/lik parçalar kesilerek, çekme ve dönme testi için davacı yana gönderildiğini, davacının onayından sonra kumaşların 01/09/2012 tarihli sevk irsaliyesi ile gönderildiğini, davacının 04.09.2012 tarihinde aynı cins maldan İkinci parti olarak 6700 metre daha istediğini, bu siparişe konu 76 top kumaşın top başlarından da ayrı ayn 60 cm’lik parçalar kesilerek, çekme ve dönme testi için davacıya gönderildiğini, davacının onayı üzerine bu kumaşların da 22.09.2012 tarihli sevk irsaliyesi ile gönderildiğini, dava konusu kumaşların bütün testlerden olumlu olarak geçtiğini, davacının, kumaşların tamamının kendisine tesliminden, kumaşların kesme ve dikme işlemleri bittikten ve dikilen pantolonlar parça boyama işlemine tabi tutulduktan sonra, mail olarak; kumaşta uçuntu problemi (elyaf topağı hataları) olduğunu belirttiğini, uçuntunun pamuklu bezlerde ipliğin içine karışan ve boyama sırasında boya almayan elyaf olduğunu, bunun da boyaya hazır pamuklu bezlerde açıkça görünen ayıp olarak nitelendirilebileceğini, ayrıntılı muayene gerektirmeksizin tespit edilebildiğini, davacının müvekkiline kumaşlardan ürettiği pantolonlardan numune olarak dört adet gönderdiğini, yapılan incelemede pantolonlardaki sorunun, kumaş kesimi-dikimi sırasındaki “metolama hatasından” kaynaklandığının görüldüğünü, numunelerin 07.02.2013 iarihindc müvekkili tarafından İstanbul Teknik Üniversitesi Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakültesi Tekstil ve Konfeksiyon Kalite Kontrol ve Araştırma Laboratuarına analiz için verildiğini, hazırlanan 12.02.2013 tarihli raporda da pantolonlardaki hatanın metolamadan kaynaklandığının tespit edildiğini, davacının iddia ettiği gibi kumaşlarda uçuntu veya kanat farkı ayıplarının bulunması halinde kumaşların herhangi bir işleme tabi tutulmadan yasal süre içinde ayıp ihbarında bulunulması gerektiğini, yapılan parça boyama işleminde, kumaşın niteliğine uygun olarak işlem yapılmaz ise (örneğin; ince kumaşa çok ağır bir yıkama veya boyama yapılırsa) kumaşın parçalananabileceğini, dava konusu kumaşlarda herhangi bir ayıp bulunmadığını, ayıp ihbarının süresi için de yapılmadığını, 10.984 metrelik kumaşın 01.09.2012 tarihli sevk irsaliyesiyle, 9.300 metrelik kumaşın da 22.09.2012 tarihli sevk irsaliyesiyle davacıya teslim edildiğini, davacının 19.09.2012 tarihinde 16,000-Euro ve 16.151 Euro bedelli iki adet çeki müvekkiline verdiğini, daha sonra ise; 14.11.2012 tarihinde 24.587 Euro bedelli çeki müvekkiline verdiğini, davacının basiretli bir tacir gibi davranmadığını, kendisine kumaş olarak gelen mallan süresinde muayene etmeden işleyerek pantolon haline getirdiğini, kendi müşterilerine sattığını, müşterisinin bildirimi üzerine malları muayene ettirdiğini, bu nedenlerle eğer mallarda ayıp varsa, ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı ve malların teslim edilen haliyle davacı tarafından kabul edildiği sonucunun kabul edilmesi gerektiğini, davacının zarardan kaynaklanan alacak talebinin de fahiş olduğunu, 2012 yılı Eylül ayında teslim aldığı mallarda bulunduğunu iddia ettiği açık ayıp niteliğindeki uçuntular nedeniyle, 2013 yılı Ocak ayında gider pusulası almasının, davacı yanın ayıp ihbarını yasaya uygun olarak yapmadığının bir başka göstergesi olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; Davacı tarafından kumaşların 01/09/2012 tarihinde 10.984 mt., 22/09/2012 tarihinde 9.300 mt. olarak teslim alınmış olduğu, uçuntu diye tabir edilen hatanın en baştan ham kumaşta gözle görülür nitelikte olmasına rağmen 2 günlük süre içerisinde herhangi bir bildirimin yapılmadığı, davacı tarafından iddia edilen diğer hususların ise davacı tarafından yapılan metolamadan kaynaklandığı, gizli ayıp olduğunun kabulü halinde dahi süresi içerinde ayıp ihbarında bulunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Ayıbın gizli ayıp olduğunu, 16.11.2012 tarihinde tespit edilir edilmez derhal davalı şirkete bildirildiğini, kumaşta mevcut ayıpların dokuma hatasından kaynaklandığını, ürün kalitesinden kaynaklanan mevcut ayıpların boyama işlemi sonrası fark edilebildiğini, mahkemece, ayıpların ne zaman gözle görülebilir hale geldiğinin farkedilmediğini, dava konusu 10.000 metre kumaştaki ayıbın yasada öngörülen olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak olduğunu, Davalının ağır kusurlu satıcı olduğunu ve süreler nedeniyle sorumluluktan kurtulamayacağını, Mahkemece ağır kusur araştırmasının yapılması gerektiğini ancak yapılmadığını, Bilirkişilerin eksik ve hiçbir inceleme içermeyen İstanbul Teknik Üniversitesi raporuna atıf yaparak hiçbir ayıp derecesi hesaplamadığını, bu konuda bir tespitte bulunamadığını, mahkeme kararının eksik incelemeye dayalı olduğunu, İTÜ tarafından yapılan analiz raporuna itibar edilemeyeceğini, Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Tekstil Mühendisliği bölümü Doç. Dr. …’ın 04.07.2017 tarihli raporunun dikkate alınmadığını, İzmir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/11 d.iş sayılı dosyasına sunulan rapor, 30.04.2014 tarihli bilirkişi raporu, 12.12.2014 tarihli bilirkişi raporlarında davacı alacağının tespit edilmesine rağmen aksine sonraki bilirkişi raporu ile tespit yapıldığını, 3 farklı raporda tek yönde tespit varken; 4. Bilirkişi raporu ile tam aksine görüş benimsenmesinin mahkemelerin gerçeği araştırma ve sonuca ulaşma ilkesine açıkça aykırı olduğunu belirterek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasında yapılan kumaş satışına ilişkin sözleşme kapsamında davacıya teslim edilen kumaşlardaki ayıp iddiası nedeniyle, davacı tarafından sözleşme nedeniyle davalıya verilen … nolu, 28.02.2013 keşide tarihli, 24.587 Euro bedelli çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ile 42.576,90 Euro uğranıldığı iddia olunan zararın tahsiline yönelik davadır. Taraflar arasında yapılan sözleşme uyarınca davalı tarafından davacıya kumaş satıldığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Davacı, satılan bu kumaşlar nedeniyle ayıp ve zarar iddialarında bulunmuştur. Gerek ayıp iddiasının ve gerekse zarar hesaplamasının teknik ve bilimsel değerlendirmeyi gerektiği açıktır. İlk derece mahkemesi tarafından ayıp ve zarar iddialarına yönelik olarak; 12.12.2014 tarihli bilirkişi heyet raporu, mali bilirkişi tarafından sunulan 30.04.2014 tarihli bilirkişi raporu ve bu rapora ek olarak sunulan 20.08.2015 tarihli ek rapor ile talimat yoluyla bilirkişi heyeti tarafından sunulan 22.05.2017 tarihli heyet raporları dosya arasına aldırılmıştır. Bu raporlardan, 12.12.2014 tarihli bilirkişi heyet raporunda; ayıbın gizli ayıp olduğu, kumaşlardaki bozukluğun sonradan ortaya çıktığı belirtilerek, davacının 65.620,20 TL zarara uğradığı yönünde kanaat bildirilmiş, talimat yoluyla aldırılan 22.05.2017 havale tarihli heyet raporunda; ayıbın açık ayıp niteliğinde olduğu, ikinci kaliteye ayrılan pantolonlardaki ayıbın metolama nedeniyle davacı hatasından meydana geldiği, bu nedenle reklamasyon faturalarından davalının sorumlu tutulamayacağı ancak diğer yönlerden davacı zararının 20.874,77 TL olduğu belirtilmiş, İlk Derece Mahkemesince 22.05.2017 havale tarihli heyet raporunun hükme esas alındığı, ayıbın açık ayıp olarak nitelendirildiği anlaşılmıştır.Taraflar arasında ticari satım sözleşmesi yapıldığı, bu çerçevede davalının davacıya kumaş sattığı, ayıbın niteliğine göre yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde dosyaya aldırılan ve denetime elverişli 12.12.2014 tarihli bilirkişi heyet raporu ile sabit olduğu üzere davacının ürettiği pantolonlardaki ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu, olağan bir inceleme ile anlaşılamayacak nitelikte olduğu, TTK’nun 23/1-c maddesi uyarınca, malı inceleme ve ihbar yükümlüğünün sekiz gün içerisinde yerine getirilmesi gerektiği, somut davada kumaşların 01/09/2012 tarihinde 10.984 mt., 22/09/2012 tarihinde 9.300 mt. olarak teslim edilmiş olduğu, davacı tarafça 16/11/2012 tarihinde ayıp iddiasıyla mail gönderildiği, ihbar yükümlülüğünün belirtilen yasal süre içerisinde yerine getirilmediği, İlk Derece Mahkemesi kararının sonuç itibariyle yerinde olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/07/2017 tarih ve 2014/468 E. 2017/642 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. m. 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/12/2020