Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1765 E. 2023/447 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1765
KARAR NO: 2023/447
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 19/07/2019
NUMARASI: 2017/401 E. – 2019/324 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1981 yılından itibaren beste çalışmaları yapan ve o dönemden itibaren aktif bir şekilde hem beste çalışmalarına devam ettiğini, hem de sözlü icra ile gerek yurt içinde gerekse yurt dışında müzik sevenlerin karşısında olan çok değerli bir sanatçı olduğunu, albümlerindeki eserlerin büyük çoğunluğunun söz ve müziklerinin kendisini ait olduğunu, müvekkilinin bestelemiş olduğu birçok eserin dinleyici tarafından oldukça büyük beğeni ile dinlenildiğini, söz yazarı ve bestecisi olduğu “…” adlı eseri, 2008 yılında “…” albümünde yayınladığını ve o günden beri bu eserin müvekkili ile özdeşleştiğini, bu eseri 05/11/2014 tarihinde kendi adına marka olarak tescil ettirmek üzere TPMK’ya başvurduğunu, ancak davalının daha önceden aynı isim ve sınıfta haksız ve kötü niyetli olarak tescil ettirdiğini, müvekkilinin bu nedenle marka başvurusunun reddedildiğini, müvekkiline ait eserin davalı tarafından “…” markasının kötü niyetle tescil edildiğini, davalı şirketin aynı ismi 2015 yılı gösterim tarihli bir sinema filminde kullanarak haksız rekabet teşkil eden fiillerine devam ettiğini, “…” adlı eserin müvekkili tarafından meşhur ve maruf hale getirildiğini, müvekkilinin telif hakları kendisine ait olan eserin varlığını, ihtarname yoluyla davalıya bildirdiğini, ancak davalının cevabi ihtarnamesinde kullanıma devam edileceğinin bildirildiğini, davalının bu eylemlerinin haksız rekabete yol açtığını iddia ederek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla, davalıya ait TPMK nezdinde tescilli … tescil nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, müvekkilinin telif haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, men’ine ve ref’ine, www…com ve https://www… adresli internet sitelerine erişimin engellenmesine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı yanın aynı konuya ilişkin Ankara 4. FSHHM’nin 2016/313 esas sayılı dosyası dava açtıklarını, dosyanın derdest olduğunu, davacının açmış olduğu bu davanın derdestlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın süresinde açılmadığını, müvekkilinin yapımcılık sektöründe çalışmalar yürüttüğünü, yapımcılığını üstlendiği filmler ile takdir edilen başarılar elde ettiğini ve kendi sektöründe öncü ve tanınmış firmalardan olmayı başardığını, müvekkilinin “…” ibareli markasını 07/07/2014 tarihinde … numarası ile TPMK nezdinde tescil ettirdiğini, bu tarihten itibaren de markasını ticari hayatında kullandığını, “…” ayrıca başrollerini … ve …’in paylaştığı 2014 yapımı bir Türk sinema filminin de adı olduğunu, filmin bir aşk hikayesini anlattığını, müvekkili şirketin markasının eski ve yeni tarihli benzeri veya aynısının olmaması nedeniyle de TPMK nezdinde markanın tescile hak kazandığını, filmin senaristinin eserine ad koyma yetkisini müvekkiline verdiğini, davacının markasal kullanımı ile davalı müvekkilinin tescilli markasının aynı emtia ve hizmet sınıflarda olmadığını, davacının eskiye dayalı kullanım iddiasının ispatlanamadığını, “…” sözlerin ayırt edici bir yönünün olmadığını, somut olayda kullanılan kelimelerin umumi vasıfta olması nedeniyle iltibasa yol açmadığını, FSEK m.83/1’de belirtildiği üzere, “Bir eserin ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshaların şekilleri, iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde veya çoğaltılmış nüshalarında kullanılamaz” hükmünün dar bir yorumlandığını, müvekkilinin marka tescili olmasaydı bile müvekkilinin bunu kullanmasının önlenemeyeceğini, davacının telif ve eskiye dayalı kullanım iddialarının TPMK tarafından da haklı bulunmadığını, müvekkilinin marka tescilinde kötü niyetli olmadığını müvekkilinin davacıdan ve eserinden gönderilen ihtarname ile haberdar olduğunu, davacı şirketin yapımcılığını üstlendiği film ile söz konusu müzik eseri arasında iltibasın söz konusu olmadığını belirterek, derdesttik nedeniyle davanın reddine, üç aylık hak düşürücü süre nedeniyle davanın usulden reddine, davanın esastan da reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Her ne kadar davacı müvekkiline ait “…” ibaresinin kötü niyetli bir şekilde marka olarak tescil edildiği, davalı şirketin aynı ismi 2015 yılı gösterim tarihli bir sinema filminde kullanarak haksız rekabet teşkil eden fiillerine devam ettiği, “…” adlı eserin müvekkili tarafından meşhur ve maruf hale getirildiği, davalının bu eylemlerinin haksız rekabete yol açtığı iddiasıyla davalı adına tescilli … tescil nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini, müvekkilinin telif haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i, www…com ve https://www…com/… adresli internet sitelerine erişimin engellenerek hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiş ise de yukarıda izahı yapılan mevzuat kapsamında talep değerlendirildiğinde, eser adının, başlı başına eser olmamakla birlikte ancak, eser ile bütünleşerek eseri etkili kılan bir fikri çaba olarak ortaya çıkması ve sahibinin hususiyetini taşıması halinde, FSEK’nun 1/B maddesi uyarınca eserin bir parçası olarak korunabileceği, bunun dışındaki hallerde eser adlarının iltibasın bulunduğu durumlarda FSEK’nun 83/1 nci fıkrası uyarınca haksız rekabet hükümlerine göre himaye edilmesi gerektiği, aynı yasanın 83/2 nci fıkrasında genelde kullanılan, ayırt edici vasfı bulunmayan nitelikteki eser adlarına 1. fikra hükmünün uygulanma alanının bulmayacağı, bu noktada harcı alem nitelikteki davacıya ait eserde isim olarak kullanılan “…” ifâdesinden oluşan eser adının başlı başına, FSEK’nun 1/B maddesi hükümleri uyarınca eserin bir parçası olarak korunması gereken bir ifade olmadığı, bu noktada harcı alem nitelikteki kullanımların marka tescili yönünden de üstün hak sahipliği tanımayacağı gibi davalı kullanımlarının FSEK’de belirtilen eser sahibinin mali ve manevi haklarının ihlali olarak kabul edilemeyeceği, yine … ifadesinin herkesin kullandığı, ayırt edici vasfı bulunmayan adlardan olduğu dikkate alındığında haksız rekabete yol açmadığının kabulünün gerektiği anlaşılmakla davacının marka hükümsüzlüğüne, haksız rekabete ve eser sahipliğine dayalı açmış olduğu davaların reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkilinin “…” adlı eserin söz yazarı ve bestecisi olup, “…” eserini kendi çabalarıyla meşhur ve maruf hale getirdiğini, bu ifadeyi müvekkilinin ürettiğini, ilk defa ortaya koyulan bir eser vasıtasıyla bilinilirlik kazanması ve seneler boyunca müvekkili ile özdeşleşmesi müvekkilinin eser ve buna bağlı haklar üzerinde üstün hak sahibi olduğunu apaçık ortaya koyduğunu, nitekim milyonlarca hayranı tarafından müvekkilin ait olan ve onunla ile özdeşleşen hem sözleri hemde şarkısı müvekkilline mündemiç olmuş bir eser olduğunu, söz yazarı ve bestecisi olduğu “…” adlı eseri, 2008 yılında “…” albümünde yayınladığını ve o günden beri bu eserin müvekkili ile özdeşleştiğini, müvekkilinin adıyla özdeşleşen bu eseri, 05.11.2014 tarihinde, kendi adına marka olarak tescil ettirmek için TPE’ye başvurduğunu, ancak, davalının daha önceden aynı isim ve sınıfta, haksız ve kötü niyetli olarak tescil ettirdiği ve iş bu dava ile hükümsüzlüğünü talep ettikleri marka nedeniyle, müvekkilinin tescil talebinin reddedildiğini, müvekkilinin 5846 s. Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde eser hakkı sahibi olduğunu, iş bu eserin varlığı uyarınca; davalı tarafından “…” markasının kötü niyetle tescil edildiğini, davalı şirketin, aynı ismi 2015 yılı gösterim tarihli bir sinema filminde kullanarak haksız rekabet teşkil eden fiillerine devam ettiğini, 18.12.2008 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen Fonogramlara İlişkin Kayıt Tescil Belgesi, müvekkilinin “…” eseri üzerinde hak sahibi olduğunu gösterir … tarafından 29.11.2011 tarihli belge, Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği’ne ait web sitesinde, “…” adıyla eser arama yapıldığında, hak sahipleri listesinde yine ilk sırada müvekkilinin adının yer aldığı kayıtlar, müvekkilinin eseri, … ağustos ayına kadar neredeyse 1 milyon adet sattığına ilişkin dokümanlar ve diğer içerikler incelendiğinde müvekkilinin üstün ve gerçek hak sahibi olduğunun anlaşılacağını, -Davalıya ait markanın davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 556 SAYILI KHK’nın 8/5 maddesi uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, “…” eseri ve eserden doğan haklar üzerinde üstün ve gerçek hak sahibi olan müvekkilinin, bu eserin telif haklarının da sahibi olduğunu, müvekkilin musiki eserinin adı … olup, bu eserin müvekkili tarafından karşı yanın tescil başvurusundan çok daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde 2008 tarihli fonogramlara ilişkin kayıt ve tescil belgesi ile de tescil edildiğini, müvekkilinin telif hakkı sahibi olduğu açık olan ve Türkiye genelinde müvekkile ait olduğu alenen ve açıkça herkesçe bilinen eserin, davalı tarafça haksız şekilde marka olarak tescil edildiğini, -Müvekkiline ait sanat eserine ilişkin tecavüz fiili için eserin tümünün kullanılmasının gerekmediğini, eserin adının ya da bestesinin bir parçasının kullanılmasının eserden doğan haklara tecavüz için yeterli görüleceğini -Mahkemece her ne kadar dava konusu markanın kötüniyetle tescil edildiğine dair dosyaya sunulmuş delil olmadığından markanın hükümsüz kılınamayacağına karar verilmiş ise de, bu görüşü kabullenmenin de mümkün olmadığını, aynı mahkemenin dava konusu ibare ayırt edici değil diye gerekçe yazdığını, aynı mahkemenin ayırt edici olmadığını tespit ettiği markanın hükümsüzlüğü yerine davayı reddettiğini, bu kadar açık çelişkiyi anlamanın mümkün görünmediğini, davalı tarafın “…” markasını, kötü niyetle ve haksız şekilde tescil ettirdiğini, müvekkilinin, telif hakları kendisine ait olan eserin varlığını, Kadıköy …Noterliği … sayılı 25.08.2014 tarihli ihtarnamesiyle davalıya bildirildiğini, ancak, davalının cevabi ihtarnamesinde kullanıma devam edileceğinin belirtildiğini, bu halde hak sahipliğini bilerek markayı haksız şekilde tescil ettiren davalının kötü niyetli olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.07.2008/11- 501 Esas ve 2008/507 Karar Sayılı Kararında kötü niyetli tescilin hukuk düzeni tarafından korunmayacağının belirtildiğini, -Bilirkişinin, hukuk dışı ve tamamen gerçek durum gereklerine aykırı bir değerlendirme ile müvekkiline ait “…” eserinin bir “eser” olmadığına kanaat getirerek KHK M.8/5’in burada uygulanamayacağını iddia ettiğini, bilirkişi heyetinin aksine FSEK’ de açıkça “musiki” eserlerinden bahsedildiğini, müvekkiline ait “…” eserinin bir musiki eseri olduğunu, müvekkiline ait musiki eseri olan “…” in hem sözü, hem müziğinin müvekkiline ait olup, işbu eserin 2008 yılında “…” albümünde yayınlandığını ve o günden beri bu eserin müvekkili ile özdeşleştiğini, bu eserin aynı zamanda bir müzik eseri olup, FSEK m.1-b-a’da tanımlandığı üzere, musiki eserler kategorisine girdiğini, “…” ifadesinin müvekkil tarafından üretilerek, ilk defa ortaya koyulan bir eser vasıtasıyla bilinilirlik kazanması ve seneler boyunca müvekkili ile özdeşleşmesi nedeniyle müvekkilinin eser ve buna bağlı haklar üzerinde üstün hak sahibi olduğunu, müvekkilinin telif hakkı sahibi olduğu eserin, davalı tarafça haksız şekilde marka olarak tescil edildiğini, bu hususun açıkça 556 KHK m.8/5’e aykırı olduğunu, ulusal ve uluslararası yargı kararları ve doktrin görüşü de uyarınca, davalının … sayılı “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, -“…” ibaresinin ayırt edici niteliği haiz olmadığının kabul edilmesi halinde de marka olarak tescil edilmemesi gerektiğini, -Müvekkiline ait eserin ismi kullanılarak haksız rekabet fiilinin gerçekleştirildiği www…com ve https://www…com/… adresli internet sitelerine erişimin engellenmesi ve dava konusu … sayılı “…” markasının dava sonuçlanıncaya kadar, 3. kişilere devrinim önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbire hükmedilmesi gerektiğini tüm nedenlere kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacı “…” markasına yönelik iddiasını ispatlayamadığını, davacı “…” markasını marka olarak talep ettiği 09, 38 ve 41. sınıflarda da kullanmadığını, markayı oluşturan “…” ibaresinin umumi bir ibare olduğunu ve davacının eser adına dayanarak müvekkilinin marka hakkında engel olamayacağını, “…” umumen kullanılan ve ayırt edici vasfı bulunmayan kelimelerden oluşmuş bir cümle olduğunu, gerek günlük yaşamda gerekse edebi, musiki eserleri ve görsel sanatlarda da sıklıkla benzeri ifadelere rastlamanın mümkün olduğunu, “…”, “…” (..), “…” (…), “…” (…), “…” (…), “… (…), “…” (…), “…” (…), uzun yıllar ülkemizde satışı yapılan … markalı sakızlarda “…” temalı notlar de benzer nitelikte olup, “….” şeklindeki çevirisi ile kullanılıyor olup, tüm bunlar ibarenin genel geçer bir anlama ulaştığını gösterdiğini, eser adlarının, ancak eserle birlikte korunabileceğini, eser adları ancak bir ya da birkaç sözcükle eser hakkında fikir oluşturuyorsa, yani ayırt edicilik vasfı taşıyorsa korunacağını, ayırt edici adın gücü, her şeyden önce orijinalliğinin yani özgünlüğünün derecesine dayandığını, davacıya ait “…” isimli eserin hiçbir şekilde adıyla ayırt edicilik vasfı kazanmış bir eser olmadığını, müvekkili şirketin yapımcılığını üstlendiği film ile söz konusu musiki eser arasından iltibasın mevcut olmadığını, davanın esasına ilişkin yerel mahkeme kararı yerinde olduğundan davacı taraf istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacılar vekili, ” …” adlı şarkı sözü kalıbını eser olarak yarattığını, davalının müvekkilinin eserinin ismi olan bu ibareyi adına marka olarak tescil ettirdiğini, eserin korumadan faydalandığını belirterek davalı adına kötüniyetli tescilli markanın hükümsüzlüğünü talep etmiştir. Davacısının beste ve şiirinde başlık yaptığı “…” ibaresinin “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı bilirkişi raporunda tartışılmıştır. Bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “ hususiyetini” taşıması gerektiği hususu açıktır. Hirsch’e göre; eser herkes tarafından vücuda getirilebiliyorsa, böyle bir eserde hususiyetten bahsedilemez, ancak herkes tarafından vücuda getirilemeyen eserlerde eser sahibinin hususiyetinin bulunduğundan söz etmek mümkündür. “Eser ancak yaratıcı bir fikri çalışma mahsulü olabilir. Yaratıcı bir muhayyele mahsulünü diğerlerinden ayıran vasıf, mübdiinin şahsiyetinden aldığı hususiyettir” Eserdeki hususiyet, eser sahibine nispet edilebilecek fikri çalışmanın nispi bağımsızlığında aranması gerekir. Bazı yazarlar ise hususiyeti “orjinalite” kavramıyla ifade etmektedirler. …’e göre ise, hususiyette “yaratıcılık” önem arz eder, bir eserde aranacak hususiyet “tek olma” var olandan başka olma” şeklinde anlaşılmalıdır. …’e göre ise, bir eserde hususiyet kendisini anlatımda yani üslupta gösterir, eser sahibinin eserdeki mührü bireysel anlatımdır. Ancak her halükarda hususiyet, sıradan olmamayı, belli bir düzeye sahip olmayı da kapsamalıdır. Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku çerçevesinde korunan husus, düşünceler ve fikirler değil bunların ifade şeklidir. Fikri çalışmanın şiir başlığının eser olarak korunabilmesi için fikir düzeyini aşması daha önce hiç kimse tarafından kullanılmamış olması gerekir. Herkes tarafından ileri sürülebilecek, yeterince detaylandırılmamış, insanlığın ortak malı niteliğinde kalmış ve özgünleşmemiş fikirler , sloganlar, belirli bölge halkı tarafından sıkça kullanılan deyimler, sözcükler ise eser olarak korunamazlar. Yüksek mahkeme ilamlarına bakıldığında, eser adının tek başına korumasının çok İstisnai durumlarda mümkün olabileceği üzerinde durulmaktadır. Bunun gerekçesi olarak da, eser adının kısalığının, hususiyet taşımaya engel oluşturmasıdır. Kuşkusuz, hususiyet taşıyan eser adları olabilirse de, anonim deyimlerin, sözcüklerin, bir yöre de yüzyıllardır kullanılan sözcüklerin hususiyet taşımayacağı da açıktır. Öte yandan marka hukuku kapsamında Sloganlar, deyimler, herkesin günlük dilde kullandığı ibarelerin ayırt edici niteliği olmadığı takdirde yani ikaz/uyarı niteliğinde vb. mesajlar ileten, herkes tarafından serbestçe kullanılabilecek nitelikte bulunan ve bu nedenlerle marka olarak algılanamayacak deyimlerin zayıf marka olarak korunacağı da bilinmekteyse de, FSEK kapsamında korumadan faydalanılması için sloganın, deyimin sahibinin hususiyetini yansıtması ve orijinal olması gereklidir. Kimi zaman zayıf bir ibare olarak tescil edilen markalar marka sahibinin yaptığı yatırım ve tanıtım nedeniyle ayırt edici hale geldiğinden marka sahibi ile anılır olduğu da bilinmektedir. Davacı taraf, “…” ibaresinin tanınır hale kendisinin getirdiği ve eser vasfında olduğu gerekçesi ile dava açmış olup, öncelik hakkına dayanmış ise de, ” …” yapısının herkesin kullanımına açık ve bir kimseye bağlanması mümkün olmayan bir işaretin sahibinin hususiyetini taşıyan bir eser olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı yönündeki bilirkişi raporu ve Mahkeme gerekçesinde aykırılık bulunmamıştır. Davacı taraf, Mahkemenin anonim olduğu gerekçesinin kanun maddeleri ile çeliştiğini istinaf sebebi olarak ileri sürmüş ise de, “…” ibaresinin anonim değil zayıf bir marka olduğu, konusunda uzman bilirkişi heyeti raporlarında istikrarlı olarak detaylı, denetime açık şekilde “…” yapısının eser niteliğinde olmadığını açıklamışlardır. Dairemiz değerlendirmesine göre de, “…” sahibinin hususiyetini yansıtmadığı, bu düzeyde şekillenmediği, FSEK kapsamında eser niteliğine haiz olmadığı kanaati oluşmuştur. Eser adları tek başına FSEK kapsamında ve eser bağlamında korunamayacağı gibi FSEK 83.madde anlamında “…” yapısının zayıf marka olup, ayırt edici bir vasfının olmadığı, KHK 8/1-b, 8/3, 8/4, 8/5 (telif hakları) hükümleri anlamında davalı adına tescil engelinin bulunmadığı, davalının kullanımının kötü niyetli olduğuna dair dosyada da delil bulunmadığı, dairemiz önündeki somut uyuşmazlık yönünden farklı bir sonuca ulaşılmasını haklı gösterecek bir husus bulunmadığı bu nedenle davalının marka başvurusunda bulunmasının kötüniyetli olarak değerlendirilemeyeceği; dosyadaki belgelere, inceleme sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında ve gerekçede hata edilmediği, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/07/2019 tarih ve 2017/401 E., 2019/324 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 04/05/2023