Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1712 E. 2023/490 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1712
KARAR NO: 2023/490
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 23/05/2019
NUMARASI: 2017/1280 E. – 2019/619 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili hakkında 17/08/2013 tanzim ve 17/09/2013 vade tarihli 45.000,00 TL’lik bonoya davalı olarak İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosya ile kambiyo senedine mahsus icra takibi başlatıldığını, ancak müvekkilinin borcunun olmadığı, müvekkilinin takip alacaklısı görünen davalı ile fiili ve hukuki hiçbir ilgisinin olmadığını, bonodaki imza dışında tanzim tarihi, ödeme tarihi ve miktarın müvekkili tarafından düzenlenmediğini, dava dışı üçüncü şahıs durumunda bulunan … ile … tarafından müvekkilinin dolandırıldığını, bononun … tarafından müvekkilinden sadece imza ile boş olarak alındığı, … ve … hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcığılı’nın 2014/126218 soruşturma numaralı evrakı ile 04/09/2014 tarihinde nitelikli dolandırıcılık, tehdit ve zorla bedelsiz senet imzalatmak suçlarından suç duyurusunda bulunulduğunu, soruşturmanın halen devam ettiği, müvekkili hakkında İstanbul Anadolu 21. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/446 Esas sayılı dosyası ile TMK’nın 409. maddesi uyarınca kısıtlanması için dava açıldığını, davanın halen derdest olduğunu belirterek menfi tespit davasının kabulüne %20’den az olmamak kaydıyla kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının borcunu ödememek için dava açtığını, davacının müvekkili ve müvekkilinin çevresindeki kişiler ile ticari ilişki içerisine girdiğini, ancak borçlarını ödemeyince üzerine kayıtlı münibüs hattını kardeşinin üzerine geçirdiğini, bu nedenle İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/407 E. sayılı dosyasında tasarrufun iptali davası bulunduğunu, davacının babası ve kardeşinin de borçları ödememek için davacının kısıtlanması için işbu dava ve senetler icraya konulduktan sonra dava açıldığını, davacının müvekkilini ve diğer borcu olduğu kişilerin borcunu ödemediği için savcılığa başvurduğunu, bu kişiler hakkında takipsizlik kararının verildiğini İstanbul Anadolu … icra müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasında davacının daha önce bu şekilde senet imzalayıp borcunu ödediğini belirterek davanın reddi ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dosyamız tarafları arasında herhangi bir alışveriş bulunmadığı, davaya konu senedin davacı tarafça dava dışı …’a alınan borç para karşılığında imzalanmak suretiyle bedel yazılmadan verildiği, … tarafından da davalıya cirolanmadan devredildiği anlaşılmıştır. Tanık beyanları ve yapılan şikayetler neticesinde verilen kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararlar dikkate alındığında davacının senetlerin zorla alındığına dair iddiasını ispatlayamadığı, davacının dava dışı …’dan borç para aldığı, ancak miktarının cüzi olduğunu, senette yazan bedel kadar olmadığının soruşturmalar kapsamında ifade edilmekle birlikte miktara ilişkin anlaşmazlığın ancak kesin delil ile ispatı gerekmekle birlikte alınan borç miktarının kesin delil ile de ispatlanamadığı anlaşılmakla davanın reddine, takibe ilişkin herhangi bir tedbir kararı verilmediği de dikkate alınarak” davanın ve koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vasisi vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın kambiyo senetlerinden kaynaklanan bedelsizlik iddiasına dayalı menfi tespit davası olduğunu, müvekkili ile davalı alacaklı arasında fiili, hukuki ve ticari hiçbir ilişki olmadığını, yerel mahkemede yapılan yargılama sırasında dinlenen ve aynı konu ile ilgili İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 2014/2596 esas sayılı dosyasında görülmekte olan davada dinlenen davacı ile davalı tanıkların beyanları ile müvekkil ile davalı alacaklı arasında fiili ve hukuki ilişkinin olmadığının sabit olduğunu, yerel mahkemenin dava dosyasının İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 2014/25969 E. Sayılı dosyası ile birleştirilmesi talebini reddettiğini, oysa davalının tek olayla ilgili farklı zamanlarda aynı İcra Müdürlüğü’nde farklı numaralarla 3 adet ayrı icra takibi yaptığı için üç adet ayrı dava açma zorunluluğu doğduğunu, müvekkilinden takibe konu senetleri hile, tehdit ve kandırmak suretiyle sadece imza attırarak alan kişinin … olduğunu, yerel mahkemenin gerekçeli kararında bu hususun tespit edildiğini, bu tespite rağmen davalarının reddedilmesinin hatalı olduğunu, yerel mahkemenin dava dışı …’ın müvekkilinden kanunun suç saydığı yolla ele geçirdiği bedelsiz ve miktarsız senetlere kendi keyfince belirledikleri miktarları yazarak kambiyo hukukuna ilişkin itirazlardan kurtulmak için muvazaalı şekilde davalıya ciro etmeden davalı alacaklıya devretmiş olmasının müvekkilinin davalıya borçlu olduğunu kanıtlamayacağını, yerel mahkemenin gerekçeli kararında İstanbul Anadolu CBS’nin 2014/126218 sayılı soruşturmasının takipsizlik ile sonuçlanmış olmasına dayandığını, oysa İstanbul Anadolu CBS’nin gerekçeleri ile taraf beyanları dikkate alındığında davalı ile dava dışı üçüncü kişi durumundaki … ve …’ın fikir ve eylem birliği içinde olduğunun açık ve net olduğunu, bu nedenle istinaf itirazlarının kabulü gerektiğini, davalı ve diğer dava dışı kişilerin müvekkilinin saf ve temizliğinden yararlanmak niyetiyle elinden aldıkları boş belgeleri kambiyo hukukunun korunmasından yararlanmak kastıyla oluşturup üç ayrı kişiymiş gibi ayrı zamanlarda ayrı numaralar ile ama aynı avukat eliyle müvekkili hakkında icra takibi başlattıklarını, müvekkil …’in “…savurganlığı ve kötü yaşama tarzı nedeniyle ailesine ve kendsini darlık ve yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açtığı ve bu yüzden devamlı olarak korumaya ve bakıma muhtaç olduğu…” gerekçeleriyle İstanbul Anadolu 21. SHM’nin 2014/446 Esas 2015/89 Karar sayılı dosyası ile vesayet altına alınmış olmasının tüm iddialarının açık kanıtı olduğunu, yerel mahkemeden davalı alacaklı ile tüm diğer dava dışı üçüncü şahıs durumundaki … ve …’ın vergi mükellefi olup olmadığı hususunun araştırılması istenmiş ise de yerel mahkemenin bu taleplerini yerine getirmediğini, davalı alacaklı ile dava dışı üçüncü şahısların müvekkiline borç para verdikleri iddiası karşısında senet tanzim tarihinde banka hesaplarında verdiklerini iddia ettikleri miktarda paralı olup olmadığı hususunun TCKN’leri ile TC Merkez Bankası’ndan sorulması taleplerinin de reddedildiğini, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davanın konusu, İİK’nın 72. maddesine göre açılmış Menfi Tespit davasıdır. İstanbul Anadolu 26. AHM’nın 2014/362 Esas, 2014/316 Karar sayılı kararı ile, görevsizlik kararı verilerek dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiği, İstanbul Anadolu 2. ATM’nin 19/07/2017 gün 2015/127 Esas, 2017/723 Karar sayılı dosyasında mahkeme dosyasının İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 2014/2596 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 21/11/2017 gün 2017/1266 Esas, 2017/1090 karar sayılı kararı ile birleştirilmesine karar verilen İstanbul Anadolu 2. ATM’nin 2015/127 Esas sayılı dosyasında davanın açılış tarihinin 20/10/2014 tarihi olduğu, mahkemelerinde açılan 2014/2596 Esas sayılı davanın açılış tarihinin 27/10/2014 günü olduğu, birleştirmenin ilk davanın açıldığı mahkemede yapılacağı bildirilmekle birleştirilen 2. ATM’nin 2015/127 Esas sayılı dosyanın tefriki ile tevzi edilmek üzere tevzi bürosuna gönderilmesine karar verildiği, akabinde dosyanın 2017/1280 Esas numarasını aldığı anlaşılmıştır. İstanbul Anadolu 6. ATM’nin 23/05/2017 gün 2015/292 Esas 2017/519 Karar sayılı dosyasının İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 2014/2596 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/147284 soruşturma nolu dosyasında 24/02/2016 tarihinde dava konusu icra dosyasına ilişkin olarak bedelsiz senedi kullanma suçundan dolayı kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. İstanbul Anadolu 21. SHM’nin 22/01/2015 günlü 2014/446 Esas, 2015/89 Karar sayılı kararı ile; …’e TMK’nın 406. maddesi gereğince kısıtlanmasına, kısıtlıya kardeşi …’in vasi olarak atanmasına karar verilmiştir. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), Ankara 2013, s. 346). Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Diğer bir deyişle; kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233). Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6).Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372). Kambiyo senedi ve bononun hukukî niteliğine değinmek gerekirse; bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illî ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukukî işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir amaca ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. Her senedin düzenlenmesinin altında yatan bir neden/ilişki vardır. İlletten mücerret olan kambiyo senetleri “ifa amacıyla” ya da “ifa yerine” düzenlenebilir. İfa amacıyla düzenlendiğinde, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı sürece asıl borç ilişkisi ortadan kalkmaz. Kambiyo senedinin bu iki nedenden hangisi için düzenlendiğinin açıkça belirtilmediği durumlarda, kambiyo senedinin ifa amacıyla düzenlendiği kabul edilir. Bir başka anlatımla, kambiyo senedinin mevcut asıl borç ilişkisinden doğan alacağın ifasını teminen, bu alacağın ifasının gerçekleştirilmesi uğruna düzenlenmesi esastır (Bozer, Ali/Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2018, s. 68). Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından bu senetlerde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde -şart olmamakla birlikte- genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle kambiyo ilişkisi diye adlandırılan ve temel borç ilişkisinden bağımsız olan ikinci bir borç ilişkisi doğar. Zira bir borç ilişkisi için kambiyo taahhüdünde bulunulması tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça borcun yenilenmesi sonucunu doğurmaz; kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğu kabul edilir. Dolayısıyla bir borç hakkında kambiyo senedi düzenlendiği takdirde, taraflar arasında biri temel borç ilişkisi, diğeri kambiyo ilişkisi olmak üzere iki çeşit ilişki bulunur. Aynı durum, kambiyo senedinin tedavülü hâlinde de karşımıza çıkar. Bir kambiyo senedi ciro edildiği zaman ciranta ile ciro edilen kişi arasında kural olarak bir temel ilişki (asıl borç ilişkisi) bulunmaktadır. Ayrıca, bu iki kişi arasında kambiyo hukukundan doğan bir kambiyo ilişkisi de mevcuttur. Bu sebeple taraflar arasındaki temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan def’îler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir. Borçlu, kambiyo senedi nedeniyle alacaklıya karşı, genel olarak, ya kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ya da temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunabilir. Başka bir deyişle borçlunun kambiyo senedi borcundan dolayı sorumlu olmaması, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan doğan nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, temel borç ilişkisine yönelik nedenlere de dayanabilir. Borçlunun, kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ileri sürerek açtığı menfi tespit davası esasında maddi hukuk anlamında bir itiraz sebebine dayanılarak açılmaktadır. Bu kapsamda hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit davalarında, uyuşmazlık temel ilişkiden değil, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan kaynaklanmaktadır. Bu davalarda, kural olarak, davacının iddiası çoğu kez tüm senet ilgililerine karşı öne sürülebilen mutlak def’îlere dayanmaktadır. Örneğin; kambiyo senedinin zorunlu şekil şartları içermemesi, kambiyo alacağının zamanaşımına uğraması, vadeyi beklemeden istemde bulunulması, ciro zincirindeki kopukluk, başvuru hakkının yitirilmiş olması, senette yazılı kısmi ödeme açıklaması, sorumsuzluk kayıtları ya da bir kambiyo taahhüdünün senet yapma iradesindeki bozukluk nedeniyle sahibini bağlamayacağı yönündeki iddialar hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit talebine konu oluşturur. Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır. Bedelsizlik iddiası, TTK’nın 687. maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ayrıca düzenleyen, senet lehtarına karşı senedin bedelsizliğini ispat ettikten sonra, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’îni ileri sürebilir. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’îni dermeyan etme hakkını vermektedir. Kambiyo senedi düzenlenmesine neden olan hukukî ilişkinin, karşılıklı borç yükleyen sözleşme olması ve bu sözleşmeden doğan borcun ifası için kambiyo senedinin düzenlenmesi hâli ise sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, temel borç ilişkisindeki para borcunun (kambiyo senedindeki temel alacağın) karşılığı olan edimin ifa edilmemesi hâlinde kambiyo senedinin bedelsizliğinden bahsedebilmek için, borçlunun TBK 125. maddesindeki seçimlik haklardan borcun ifa edilmemesi sebebi ile olumlu zararının tazminini veya sözleşmeden dönerek olumsuz zararının tazminini talep yolunu seçmesi gerekir. Zira seçimlik haklardan ilki olan borcun ifası ve gecikme tazminatının talep edilmesi durumunda, sözleşmenin ifasını talep eden taraf kendi borcunu ifa ile yükümlü olduğundan, senet henüz bedelsiz kalmayacaktır. Borçlunun zaten var olan borcun ifası ile gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçmesi ile alacaklı (kambiyo senedi borçlusu) ifayı talep etmek hakkını kaybederken, borçlu da asli edim yükümlülüğünü yerine getirme borcundan kurtulur. İşte bu noktada senedin bedelsizliği bu hâllerde gündeme gelecektir. Davacı tarafından takibe konu bonodaki imzanın müvekkiline ait olduğu, müvekkilin imzası dışındaki tanzim tarihi ile ödeme tarihi ve miktarının müvekkili tarafından düzenlenmediği alacaklı ile herhangi bir fiili ve hukuki bağlantı bulunmadığı, bononun … tarafından sadece imza ile boş olarak alınan bir bono olduğunu belirterek menfi tespit davasının kabulünü talep etmiş ise de, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/147284 soruşturma nolu dosyasında 24/02/2016 tarihinde, bonoya ilişkin olarak bedelsiz senedi kullanma suçundan dolayı takipsizlik kararı verildiği, davacının iddiasını dosya içeriğine göre ispatlayamadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/05/2019 tarih ve 2017/1280 E, 2019/619 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50-TL harcın davacı tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 04/05/2023