Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/171 E. 2021/172 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/171
KARAR NO: 2021/172
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/07/2017
NUMARASI: 2015/234 E. 2017/96 K.
DAVANIN KONUSU: MARKA HÜKÜMSÜZLÜĞÜ-SİCİLDEN TERKİN
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; TPE nezdinde davalı adına tescilli 24.02.2012 tarih ve … sayılı “…” ibareli markaya müvekkili tarafından yapılan itiraz üzerine Türk Patent Enstitüsü Markalar Dairesi Başkanlığı’nın, markanın müvekkili şirkete ait … sayılı “…” ve … sayılı … markaları ile benzer olduğu gerekçesi ile tescil isteminin reddine karar verildiğini, “…” markası ile büyük benzerlik taşıyan bu markaya ilişkin verilen kararın, derdest dava bakımından emsal nitelikte olduğunu, müvekkili firmanın kendi sektöründe akla ilk gelen firmalardan olup, Amerika’da açmış olduğu mağazalarıyla ve başkaca mağaza planları ile dünyaca tanınmayı hedefleyen bir firma olduğunu, davalının 24.02.2012 tarih ve … sayılı “…” ibareli markasının, müvekkiline ait … sayılı “…” ve … sayılı … markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer ve müvekkilinin markası ile aynı hizmet sınıfında yer alan 43. sınıfta tescilli olduğunu; bir markanın hükümsüzlüğünün istenebileceği hallerin 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde sayıldığını ve 556 sayılı KHK’nın bir marka başvurusunun reddi veya tescil edilmişse hükümsüzlüğü için, daha önce tescilli bir marka ile karıştırılma ihtimalini yeterli gördüğünü, emsal Yargıtay kararlarına göre de karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğunu; davalıya ait “…” markasının tescile uygun olmadığını, müvekkiline ait “…” ve … ibareli markalar ile “…” markalarının fonetik ve görsel açıdan ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu ve tüketicinin bu iki marka arasında bağlantı kurmamasının mümkün olmadığını belirterek, 24.02.2012 tarih ve 2012 18312 sayılı “…” markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile müvekkili firmanın, dava konusu markasından anlaşılacağı üzere gıda sektöründe hizmet ve emtiaları ile faaliyet gösterdiğini, yurt içinde ve yurt dışında 80 civarında şubesi bulunduğunu, bir başka firma veyahut markanın gölgesinde faaliyet göstermeye ihtiyacı olmadığını/olmayacağını, müvekkili firmanın … tescil numaralı “…”, … tescil numaralı “…”, … ve … kod numaralı “… dünyası” ibareli markaların da sahibi olduğundan, “…” ibaresi bakımından eskiye dayalı tescili ile hak sahibi olduğunu, Türk Dil Kurumu nezdinde yapılan aramada “…” sözcüğünün halka biçiminde genellikle üzerine susam serpilmiş çörek için kullanılan bir ibare olduğunu, müvekkili firmanın da bu zamana kadar ki kullanımı ile markaya ayırt edici nitelik kazandırdığını, ayrıca marka korumasının ülkesel olduğunu ve davacı tarafın markasına Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kazandırdığını iddia ettiği tanınmışlığın, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bir anlamı olmadığını, “…” kelimesinin maden zanaatkârı, madeni işleyerek çalışan usta anlamlarına geldiğini, müvekkili firma ile davacı tarafa ait markaların yazılışı, okunuşu, kelime anlamları bakımından fark olduğunu, Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescilli, içerisinde … ibaresi geçen onlarca marka varken davacının müvekkili firma aleyhine dava açılmasının anlaşılamadığını, müvekkili firmanın davaya konu markası ile davacı taraf adına tescilli olduğu bildirilen markaların nihai tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin/ iltibas tehlikesinin bulunmadığını, davaya mesnet gösterilen … kod numaralı ve “…” ibareli marka başvurusunun, dava konusu müvekkili firmanın başvurusundan sonra gerçekleştirildiğini, “…” ibaresinin ülkemizde çok yaygın ve geleneksel olan bir gıda maddesine verilen isim olduğunu, dava konusu taraf markalarının yiyecek – içecek hizmetlerini kapsayan 43. sınıfta tescilli olduğundan, “…” ibaresinin ilgili emtia ayırt edicilik vasfının düşük olduğunu ve bu markanın zayıf marka teşkil ettiğini, zayıf ve özgün niteliği düşük olan markaların koruma alanının özgün nitelikteki markalara göre daha dar olmasından bahisle, iltibas tehlikesinin önlenebilmesi için, tescili istenen yeni markada ufak bazı değişikliklerin yapılmış olmasının yeterli olduğunu, markalar arasında benzerlik araştırılırken yerleşik Yargıtay içtihatları gereği bütünü itibarı ile bıraktıkları izlenimin göz önüne alınması gerektiğini, tüketicinin, yiyecek – içecek emtiaları bakımından azami dikkatle davrandığından dava konusu markaları karıştırmayacağını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece; Talebin, davalı adına 24.02.2012 başvuru tarihinden itibaren 43.sınıfta tescil edilerek koruma altına alınan … sayılı …” markasının, davacının tescilli markaları ile iltibas yarattığı iddiası ile hükümsüzlüğüne ilişkin olduğu, Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan celbedilen tescil kayıtlarından; davacı adına 22.02.2012 başvuru tarihli … sayılı 16,30,35 ve 43.sınıflarda tescilli “…” markası ile 06.06.2013 başvuru tarihli … tescil numaralı 16,30,35 ve 43.sınıflarda tescilli … markasının bulunduğu, davalı adına 24.02.2012 başvuru tarihli … sayılı 43.sınıfta tescilli “…” markasının tescilli olduğu, davalının 2012/18262 sayılı “…” marka başvurusunun TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 17.07.2013 tarihli kararı ile … A.Ş tarafından 2012/17294 sayılı … ibareli markasına dayanarak yaptığı başvuru üzerine red edildiği tespit edilerek, marka tescil kayıtları, taraflarca sunulan deliller ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak, davacının 2012/17294 sayılı 22.02.2012 başvuru tarihli … markasının davaya konu davalı markasının başvuru tarihinden 2 gün önce yapıldığı, koruma tarihinin daha önce olduğu, davalının hükümsüzlüğü istenen … sayılı “…” markasının bilirkişi raporunda beyan edildiği üzere; ön plana çıkan tüketicinin zihninde kalacak olan baskın ve vurucu unsurunun ” … ” ibaresi olduğu, bu ibarenin davacı tarafın … sayılı “…” markası ile ayırt edilemeyecek şekilde görsel, işitsel ve fonetik açıdan benzer olduğu, davalı markasının 43.sınıfta “Yiyecek ve İçecek Sağlanması Hizmetleri,Geçici Konaklama Hizmetleri (Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri dahil,Hayvan Bakım evleri hizmetleri” sınıfında, davacının markası ile aynı sınıf mal ve hizmetlerde tescilli olduğu, markanın tescilli olduğu sınıfta hitap ettiği ortalama tüketici kitlesi gözönüne alındığında, halk tarafından karıştırma ihtimalinin bulunduğu 556 Sayılı KHK 7/1,8/1- b maddesi ile KHK 42/1/a-b maddeleri gereğince hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu kanaatine varılarak, davaya konu, davalı tarafın Türk Patent ve Marka Kurumunda tescilli 2012/18312 sayılı …” markasının tescilli olduğu 43.sınıf yönünden hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine, markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.Davalı vekili;1- Müvekkiline ait dava konusu marka … başvuru numaralı “…” şeklinde olmasına rağmen bilirkişilerce “…” şeklinde incelenip değerlendirildiğini, müvekkili firmaya ait “…” ibareli marka başvurusuna daha evvel davacı yanca Türk Petent Ve Marka Kurumu’na yapılan itiraz ile karıştırıldığı, 2- Müvekkiline ait markada anılan ibare “…” olduğundan ve bilirkişi görüşünün aksine; … kelimesinin ilk iki kelimede yer alan … ibaresini desteklemesi ve reklamını yapmasının mümkün olmadığı, 3- Bilirkişilerin, davacı yanın “…” ibaresi ile genel ibare olan … kelimesinden farklı ve ayırt ediciliği yüksek bir marka yaratmış olduğu yönündeki tespitlerinin, 2015 yılı TPMK marka inceleme klavuzunda bu tespitin aksine;” ikileme şeklinde kullanılan özgün ve ayırt edici nitelikteki ibareler, bu ibareleri tek başına ihtiva eden markalarla ayırt edilemeyecek derecede benzerdir.” şeklinde düzenlenmesi karşısında hukuki dayanağının bulunmadığını, Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/11163 E ve 2016/5935 K. Sayılı 30.5.2016 T. kararında belirtildiği üzere, vasıf ve amaç bildiren sözcükten türetilen markanın da zayıf marka olduğu açık olup, karşı yana ait marka sadece … ibaresinden olup, sadece vasıf ve amaç bildirici sözcükten türetilen bir marka olduğundan, zayıf marka olmadığına ilişkin yapılan tespit ve müvekkiline ait markada yer alan … ibaresinin de markanın esas unsuru olduğuna ilişkin tespitin de hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, 4- Birden fazla kelime unsuru içeren markalarda, kelime unsurlarından sadece birisinin aynı olması markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu anlamına gelmeyeceğini, benzerliğin tespitinde münferit unsurlardan ziyade genel görünümün, bütünsel benzerliğin dikkate alınması gerektiğini, müvekkilin karşı yana ait markadan farklılaşan markası bakımından ayırt edicilik bulunmadığı iddiasının dayanağının olmadığını, 5- Zayıf ve özgün niteliği düşük olan markaların koruma alanı özgün nitelikteki markalara göre daha dar olduğundan, iltibas tehlikesinin önlenebilmesi için, tescili istenen yeni markada ufak bazı değişikliklerin yapılmış olması yeterli olduğunu, 6- Davacı markası ayırt ediciliği zayıf bir marka olmakla birlikte şekil unsuru ihtiva ettiğini, müvekkilinin markaları ile davacı markası arasında yapılacak bütünsel karşılaştırmada müvekkilinin markalarının davacı markasına benzer olmadığı sonucuna ulaşılacağını, 7- Bilirkişilerin, müvekkiline ait marka başvurusu ile karşı yana ait marka başvurusu arasında 2 günlük bir süre olduğu, tek başına kötü niyet delili olamayacağını tespit ettilerini, başvuru sahiplerinin ancak yayın aşamasından sonra sistemde görülebildiğini, karşı yanın Türkiye’de bir kullanımı, tv – gazete vb haberler de söz konusu olmadığı halde, yayına çıkmayan marka başvurularını müvekkilinin öğrenmesinin mümkün olmaması sebebiyle, yerel mahkeme kararında, “… davacının 2012/17294 sayılı 22.02.2012 başvuru tarihli … markasının davaya konu davalı markasının başvuru tarihinden 2 gün önce yapıldığı, koruma tarihinin daha önce olduğu” şeklinde tespitinin ve müvekkilinin kötü niyetli olduğuna ilişkin kabulünün anlaşılamadığını, 8- Marka korunmasının ülkesel olup, ülkesellik ilkesi gereği dikkate alınması gereken markanın “Türkiye’de, toplumun ilgili kesimince ulaştığı tanınmışlık düzeyi” olduğunu, müvekkiline ait marka başvurusunun gerçekleştiği dönemde davacı yana ait bir işletme bulunmadığını, müvekkili firmanın müşterileri ile davacı yanın müşterilerinin aynı olmadığını, bu sebeple markaları aynı tüketicilerin yanyana görme olasılığı olmadığını, bilirkişilerce tanzim edilen raporda karşı yanın Türkiye’de markayı hiç kullanmamış olduğu gerçeği göz ardı edilerek, tüketici algısı bakımından herhangi bir inceleme yapılmadığını, 9- Müvekkilinin yiyecek içecek sektöründe faaliyet gösterdiğini, tüketicilerin yemek yedikleri yerler bakımından özensiz olma ihtimali bulunmadığından “ davanın kabulüne, davalı tarafın Türk Patent ve Marka Kurumunda tescilli … sayılı …” markasının tescilli olduğu 43. sınıf yönünden hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine “ şeklindeki kararın kabulü mümkün olmadığını, 10- Müvekkilinin 2004/05087 kod numaralı “…” ibareli ve görselini havi, 2012/18312 kod numaralı “…” ibareli ve görselini havi, 2014/18751 kod numaralı “…” ibareli ve görselini havi, markaların TPMK nezdinde sahibi olduğundan “…” ibaresi bakımından eskiye dayalı tescili ile gerçek hak sahibi olduğu gibi, müvekkili firma “…” ibaresini ihtiva eden markayı davacı yandan seneler önce ihdas etmiş olmasa sebebiyle de öncelikli ve gerçek hak sahibi olduğunu, bu itibarla, istanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2015/234 esas sayılı dosyası üzerinden vermiş olduğu 04/07/2017 tarihli ve 2017/96 karar numaralı kararının istinaf incelemesi neticesinde bozulmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki ihtilaf davalı adına 24.02.2012 başvuru tarihinden itibaren 43.sınıfta tescil edilerek koruma altına alınan … sayılı …” markasının, davacının tescilli markaları ile iltibas yarattığı iddiası ile hükümsüzlüğüne ilişkindir. Marka üzerindeki hak, mutlak bir hak olup, sahibine markanın başkası tarafından kullanılmasını yasaklamak da dahil inhisari hak ve yetkiler ile malvarlıksal menfaatler ve sınırlı manevi haklar sağlar, marka koruması dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 6. Maddesinde belirtildiği üzere” tescil yoluyla elde edilir ” genel kuralın istisnası olarak, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markalar (SMK, m. 6/4), tescilden önce kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanan markalar (556 sayılı KHK, m. 7/2, 8/3, 9/1, 42/3) tescil haricinde korunur. 556 sayılı KHK’nin 3, 6 ve 9. maddeleri gereğince her ülke, marka korumasını sadece kendi ülkesinde sağlar, tecavüze uğrayan ve kendi mevzuatına göre hak sahibi olan kişinin kendi ülkesindeki hukuk yollarına başvurmasına izin verir, 556 sayılı KHK’nin 7/1-b ve 8/1-b maddeleri ile marka üzerindeki öncelik hakkı markayı tescil ettirmek için önce başvuran ve tescil ettiren kişiye tanınmıştır ve markaya sağlanan koruma, tescil edilmek kaydıyla başvuru tarihinden itibaren başlar. Tescilli markanın “aynı”, “benzeri” veya “ayırt edilemeyecek kadar benzeri” olan işaretlerin aynı ve benzer mal ve hizmetlerle ilgili olarak kullanılması veya halk tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunması markaya tecavüzdür (556 sayılı KHK, m. 61). Böyle bir markanın kullanılması, markanın sahibi tarafından önlenebilir (556 sayılı KHK, m. 9/1). Ayrıca tescilli markanın aynı veya benzeri olan veyahut da halk tarafından karıştırılma ihtimali bulunan işaretleri aynı veya benzer mallar için başkası adına marka olarak tescil edilemez, tescil edilmiş ise markanın hükümsüzlüğünü istemek mümkündür (556 sayılı KHK, m. 42/1-a, b). Tescil edilmiş bir markanın hükümsüzlük hâlleri 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmiş olup, 556 sayılı KHK’nin 42/1-b maddesinde aynı KHK’nin 8. maddesinde sayılan nispi ret nedenleri hükümsüzlük hâlleri arasında belirtilmiştir. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken, her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nin 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası açılabilir. 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesinde belirtildiği üzere; bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığının tespitinde “halk” tarafından karıştırılma ihtimali dikkate alınır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilir. Karıştırma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Bilirkişi raporunda görsel ve işitsel benzerlik yönünden inceleme yapılmış, markanın bütünüyle yarattığı etki tartışılmış, markaların hizmet aynılığı/benzerliği, halk tarafından karıştırılma ihtimali incelenmiştir. Davacı tarafın markaların karıştırıldığı iddiası mevcut ise de: “…” ibaresinin davacı dilekçesinin özet kısmında yazıldığı, konunun tartışıldığı kısımda olmadığı anlaşıldığından, bilirkişilerce “…” şeklinde değerlendirmenin sonuca etkili olmadığından, yapılan itiraz yerinde görülmemiştir. Raporda; davalı tarafa ait markada baskın unsurun “…” ibaresi olduğu, arkadan gelen ” … ” ifadesinin ilk iki kelimeyi destekleyici, ” … ” ifadesinin reklamını yapma vasfını üstlenen tali nitelikte kelime gurubu olduğu, davacı tarafın zayıf marka konumundaki … kelimesinin yanına … ibaresini ekleyip ” … ” şeklinde ayırt ediciliği olan bir marka oluşturduğu, davalının … kelimesi yanına … ibaresini ekleyip oluşturduğu ” … ” markasının, işitsel ve görsel açıdan davacı markası ile benzerlik bulunan bir marka oluştuduğu, davalı markasındaki ayırt ediciliğin çok zayıf kaldığı, bu nedenle karıştırılma ihtimali için gerekli olan markaların aynı/benzer olma koşulunun gerçekleştiği, Davacı markalarının 16-30-35-43. sınıflarında, davalı markasının 43.sınıfta kayıtlı olması sebebiyle malların ve hizmetlerin benzer/aynılığı koşulununda gerçekleştiği, ortalama bir tüketicinin … ürünleri bakımından gösterecekleri dikkat nazara alındığında, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, Davacı adına 22.02.2012 başvuru tarihli … sayılı 16,30,35 ve 43.sınıflarda tescilli “…” markası ile 06.06.2013 başvuru tarihli … tescil numaralı 16,30,35 ve 43.sınıflarda tescilli … markasının bulunduğu, hükümsüzlüğü talep edilen “…” markasının 24.02.2012 başvuru tarihli … sayılı 43.sınıfta tescilli olduğu, Davacı ile davalı markaları arasında 2 günlük başvuru süre farkı bulunduğundan, başka deliller ile desteklenmeden marka tescili başvurusunun kötü niyetli kabul edilemeyeceği tespit etilmiştir. 556 sayılı KHK’nin 3, 6 ve 9. maddeleri gereğince her ülke, marka korumasını sadece kendi ülkesinde sağlar, tecavüze uğrayan ve kendi mevzuatına göre hak sahibi olan kişinin kendi ülkesindeki hukuk yollarına başvurmasına izin verir, 556 sayılı KHK’nin 7/1-b ve 8/1-b maddeleri ile marka üzerindeki öncelik hakkı markayı tescil ettirmek için önce başvuran ve tescil ettiren kişiye tanınmıştır ve markaya sağlanan koruma, tescil edilmek kaydıyla başvuru tarihinden itibaren başlar, kuralları uyarınca davalı tarafın sahibi olduğunu iddia ettiği, … kod numaralı “…” ibareli ve görselini havi markanın başvuru tarihinin 24/02/2012, davacı marka başvusunun 22/02/2012 tarihli olması sebebiyle, marka hakkındaki öncelik hakkı davacı tarafa ait olduğundan, … kod numaralı “…” ibareli ve görselini havi, … kod numaralı “…” ibareli ve görselini havi markalardaki ” … ” ibaresi genel ibare olup, eskiye dayalı davalı tarafça kullanılması “…” ibareli ve görselini havi yeni markanın, eskiye dayalı kullanıcısı ve markanın gerçek hak sahibi olduğunu göstermeyeceğinden, bu yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalı vekili; marka korunmasının ülkesel olup ülkesellik ilkesi gereği ” markanın Türkiye’de, toplumun ilgili kesimince ulaştığı tanınmışlık düzeyi” nin dikkate alınması gerektiğini, müvekkiline ait marka başvurusunun gerçekleştiği dönemde davacıya ait bir işletme bulunmadığından, Türkiye’de markayı hiç kullanmadığından, tüketici algısı bakımından herhangi bir inceleme yapılmadığını iddia etmiş ise de, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesinde belirtildiği üzere, bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığının tespitinde “halk” tarafından karıştırılma ihtimali dikkate alınacağından, halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Davacı ve davalı tarafın markası Türkiye’de tescilli olup, Türkiye’de yaşayan halkın algısının esas alınması doğru olduğundan, istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Bilirkişiler tarafından; davacı tarafın zayıf marka konumundaki … kelimesinin yanına … ibaresini ekleyip ” … ” şeklinde ayırt ediciliği olan bir marka oluşturduğu tespit edildiğinden, bu hali ile özgün nitelikli kabul edileceğinden, davalı vekilinin, zayıf ve özgün niteliği düşük olan markaların koruma alanının, özgün nitelikteki markalara göre daha dar olduğundan, iltibas tehlikesinin önlenebilmesi için, tescili istenen yeni markada ufak bazı değişikliklerin yapılmış olmasının yeterli olduğuna ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı ve davacı tarafa ait markanın 43. Sınıfta kayıtlı olması sebebiyle, hizmet benzerliğinin bulunduğu, davacı markası ile ayırt edilemeyecek şekilde görsel, işitsel ve fonetik açıdan benzer olduğu, markanın tescilli olduğu sınıfa hitap ettiği ortalama tüketici kitlesi gözönüne alındığında, halk tarafından karıştırma ihtimalinin bulunduğu tespit edildiğinden, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesinde belirtilen koşullar gerçekleştiğinden, tescilli markanın aynı veya benzeri olan veyahut da halk tarafından karıştırılma ihtimali bulunan işaretleri aynı veya benzer mallar için, başkası adına marka olarak tescil edilmiş ise markanın hükümsüzlüğünü istemek 556 sayılı KHK, m. 42/1-a,b maddeleri uyarınca mümkün olduğundan, davacı hükümsüzlüğün tespitini istemekte haklı olduğundan, kararın hükümsüzlük kısmına yapılan istinaf yerinde değildir.
Mahkemece davalının kötü niyetli tescil başvurusunda bulunduğuna dair tespiti olmadığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazı da yerinde görülmediğinden, davalı tarafın istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 04/07/2017 tarih ve 2015/234 E. 2017/96 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davalı taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. hükmü gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/02/2021