Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/1705 E. 2022/1721 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1705 Esas
KARAR NO: 2022/1721
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 02/05/2019
NUMARASI: 2018/61 E. – 2019/201 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … markası ile 1986 yılından bu yana Ankara’da eğitim ve öğretim hizmeti sunduğunu, … olarak 1986 yılında ilkokul, ortaokul ve lise (kolej) kurulduğunu, 1991 yılında ise yine … çatısı altında … Fen Lisesinin açıldığını, müvekkilinin, 1986 yılından bu yana kullandığı … markasının 41. Sınıfta tescili için 12.10.2016 tarihinde, … başvuru numarası ile TPE’ye başvuruda bulunduğunu, Müvekkilin marka tescil başvurusunun, 556 sayılı KHK’nın 7/1-b maddesi dayanak gösterilerek, davalı …’nun 35. ve 41. Sınıflarda tescilli … sayılı … markası ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, markalar arasında 556 sayılı KHK madde 7/1-b kapsamına girebilecek ve TPE tarafından resen gözetilecek bir aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olma durumunun söz konusu olmadığını, müvekkilinin 41. Sınıfta yer alan faaliyet alanında uzun süredir hizmet vermekte olduğunu ve tanınmış marka haline geldiğini, tanınmış marka olan müvekkil markasının tescil talebinin reddinin doğru olmadığını, Davalı …’nun ise sadece 2007 yılından bu yana ilgili alanda hizmet verdiğini ve … markasının da 30.12.2014 tarihi itibariyle korunmakta olduğunu, davacı müvekkilinin 1986 yılından bu yana kullandığı markasının tanınmışlığından yararlanan … sayılı davalı markasının, hedef tüketici kitlesi tarafından ayırt edilemeyerek müvekkilin marka imajına zarar verme olasılığının engellenmesi gerektiğini beyanla TPE YİDK’nın 12.02.2017 tarih ve … sayılı kararının iptaline, Davalı … adına tescilli, … numaralı … markasının hükümsüzlüğüne ve markanın sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı asil cevap dilekçesinde özetle; Markanın hükümsüzlüğü davasında KHK 63 ve 71 md gereğince davalının ikametgahının bulunduğu yerdeki mahkemelerin yetkili olduğunu, ikametgahının İstanbulda olması nedeniyle öncelikle davanın yetki yönünden reddinin gerektiğini ve dosyanın yetkili İstanbul Nöbetçi FSHHM’ye gönderilmesini talep ettiği, davanın esasına yönelik olarak; adına tescilli … markasının davacının iddia ettiği gibi markaya tecavüz eden herhangi bir niteliğinin bulunmadığını zira Türk Patent Enstitüsüne başvuru yapıldığı tarihlerde yapılan incelemelerde gerek logonun gerekse markanın benzeri herhangi bir marka bulunmadığının belirtilerek talebinin onaylandığını ve tescil belgesinin verildiğini, davacının okullarının 90 yılından beri hizmet verdiğini ifade ettiğini, ancak bu zamana kadar bir marka başvurusunda bulunulmamasının da dikkat çekici olduğunu, davacı ile faaliyet alanlarının farklı olduğunu herhangi bir iltibasa yol açacak özellik arz etmediğini, … markası ile pek çok şirkete eğitim ve çalıştay hizmeti sunduğunu beyanla davanın öncelikle yetki yönünden reddine ve yetkili İstanbul Nöbetçi FSHHM’ye gönderilmesine esas yönünden de davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; ” … Her iki tarafın markaları ortak olarak 41. Hizmet sınıfı kapsamında olsa da faaliyet alanlarının ve markaların kullanım alanlarının farklı olduğu, farklı müşteri portföyüne hitap ettikleri tartışmasızdır. Öte yandan “…” ibaresi kullanıldığı sektör ve markanın korunduğu sınıf itibariyle bir anlamda eğitim sektöründe sıkça kullanılan tanımlayıcı bir ibaredir. Marka korunmak istediği sınıftan yabancılaştığı ölçüde güçlenir, korunmak istediği sınıfa yaklaştığı ölçüde de zayıflar. Zayıf marka sahibinin ayırt ediciliği düşük ibareleri marka olarak seçtiği takdire 3. Kişiler tarafından haksız kullanıma açık olacağını bildiği, bunu kabul ederek de markayı seçtiği düşünülmektedir. … ibaresi de marka olarak eğitim alanında zayıf bir ibaredir. Dolayısıyla 41. sınıf için eğitim alınında zayıf bir ibare olan … ibaresinin farklı logolar ile kullanılması halinde marka bir başka işletmenin markasından farklı olarak algılabilecektir. Davalınında oluşturduğu logo ile markasına farklılık kattığı, faaliyet alanlarının tüketici nezdinde karışıklığa neden olmadığı anlaşıldığından davanın esastan reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Mahkemenin karar gerekçesi ile hükme esas alınan bilirkişi raporunun hukuka aykırı olduğunu, her iki tarafın markalarında yer alan “…” ibaresinin “benzer değil” , “AYNI” olduğunu, her iki markanın asıl unsurunun … kelimesi olduğunu, … ibareli markanın yaratıcısının davacı müvekkili olduğunu, diğer ilavelerin “tali” unsur olduğunu, her iki markanın bütünü gözetildiğinde, birbirine benzer olduğunu, -Markasının tanınmış marka olduğunu, markasının tanınmış olduğuna dair delillerinin tartışılmadığını, davacı müvekkili markasının tanınmış marka olup, dosyaya sundukları delillerle bu hususun kanıtlandığını, bilirkişiler tarafından müvekkili şirket markasının tanınmış olduğuna dair belgelerinin incelenmek ve buna göre davalı markasının (farklı sınıflarda olsa bile) terkininin gerekip gerekmeyeceğinin tartışılması gerekirken, bu konuda bir inceleme yapılmamış olduğunu, bu konuda ek rapor alınmasını talep ettiklerini, -Davacı müvekkilinin tescilini talep ettiği sınıfın, 41.sınıfta yer alan “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri(sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Tercüme hizmetleri.” şeklindeki hizmet sınıfı olduğunu, Davalı markasının tescilli olduğu sınıfların ise, 41.sınıfta yazılı “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri(sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri.” ile 35.sınıfta yazılı ” Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, Büro hizmetleri: sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri.” şeklindeki hizmetler olduğunu, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 22.09.2005 tarih ve 2005/8081 Esas, 2005/8578 Karar sayılı kararına göre taraf markalarının farklı mal ve hizmet sınıfında tescilli yada tescil edilecek olması halinde dahi, bu sınıfların birbirleri ile irtibat ve etkileşiminin dikkate alınması gerektiğini, dava konusu taraf markaları dikkate alındığında, … markasının yaratıcısı ve üstün hakkı olan davacı müvekkil markasının 41.sınıfta yazılı hizmetler olduğunu, davalı adına tescilli markanın ise, 41. ve 35.sınıf olup, 35.sınıfta yazılı hizmetler müvekkili markası ile aynı sınıf olduğunu, davalı adına tescilli 35.sınıf hizmetler ise, 41.sınıfta yazılı hizmet sınıfı ile benzer ve birbiri ile etkileşim halinde olan hizmet sınıfı olduğunu, istinaf taleplerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak, davanın tümü ile kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, gerçek hak sahipliği ve tanınmış marka iddiasına dayalı markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Dava davalı … adına 35. ve 41. Sınıflarda tescilli … sayılı … markası markaların hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. Hükümsüzlüğü istenen davalı adına tescilli … sayılı “…” ibareli markanın, 10 yıl süreyle koruma altına alındığı; tescil kapsamında 41.sınıftaki “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil).Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri.Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri” mal ve hizmetlerinin yer aldığı tespit edilmiştir. Davacı kendisine ait “…” ibareli marka başvurusunun, TÜRKPATENT tarafından TPE YİDK’nın 12.02.2017 tarih ve … sayılı kararı ile reddedildiği görülmüştür. Eldeki dava 2016 tarihinde açılmış olup, mülga 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin somut olayda uygulanması yerindedir. Eskiye dayalı kullanım iddiasına dair hükümsüzlük sebepleri bakımından mezkur KHK.’nın (8/3) maddesinde yer alan; “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez. a)Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise, b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,” şeklideki düzenleme bulunmaktadır. “… gerçek hak sahipliği ilkesi gereği, yurt içinde, marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden yoğun ve sıkı kullanım sonucu işaret üzerinde önceye dayalı hak elde edilmiş olması halinde, o işaret üzerinde gerçek hak sahibi olan kişiye öncelik hakkı tanınır ve itirazı üzerine başvurunun reddine karar verilir. Şayet marka tescil edilmiş ise bu defa KHK’nın 42/b maddesi yollamasıyla aynı ilkeler uyarınca, markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilir. Ancak söz konusu işaret üzerindeki kullanımın, yurt içinde ve yerelden daha geniş bir coğrafyada, nizasız, fasılasız ve yoğun bir şekilde kullanılmış olması gerekir. İşaretin yurtdışındaki kullanımları, işareti kullanan kişiye yurtiçinde herhangi bir öncelik hakkı vermez. Keza işareti taşıyan mal ve hizmetlerin, yurtdışına çıkan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına pazarlanmış olması da, yurtdışındaki internet sitesine Türkiye’den alıcıların ulaşabiliyor olması da işaret sahibine KHK’nın 8/3 maddesi uyarınca yurtiçinde her hangi bir öncelik hakkı bahşetmeyecektir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2017/3943 Esas- 2019/1154 Karar). Tescilsiz bir markaya dayalı olarak başka bir markanın hükümsüzlüğünün istenebilmesi için marka tescilinden önce tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler bakımından, markanın yerelden daha geniş coğrafyada ve ciddi surette markasal kullanması, bu kullanımla markaya konu işarete belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandırılması gerekmekte olup, önceye dayalı kullanımların, hükümsüzlüğü istenilen markanın başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce olması gerekmektedir. Diğer taraftan markanın münferit kullanımları ile marka tescil kapsamı dışında kalan mal ve hizmetler yönünden kullanımlar da davacıya önceye dayalı hak sahipliği vermeyecektir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13/05/2019 tarih, 2018/2275 Esas ve 2019/3674 Karar sayılı ilamı). Somut uyuşmazlıkta, davacının tescilsiz olarak kullandığı ve gerçek hak sahibi olduğunu ileri sürdüğü ancak dosya kapsamında, gerçek hak sahipliğine ilişkin bir araştırmanın yapılmadığı, davacının ve davalının hangi tarihlerde markaları kullanmaya başladıkları, davacının, davalının kullanımlarından önce markaya konu işarete ayırt edici nitelik kazandırıp kazandırmadığı hususlarının açık olmadığı, gerçek hak sahipliği için gerçek hak sahibi tarafından yapılan işaretin kullanımının belirli bir hizmet ile ilişkilendirilmesi ve markasal kullanım olarak nitelendirilebilmesi, en azından o işaret için belirli bir bölge ve ilgili çevrede ayırt edicilik sağlanması yeterli görülmekte olup, Yargıtay tarafından marka hukukumuzda kabul edilmiş olan “Gerçek Hak Sahipliği İlkesi” ile “marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye ait olup, bir işaret ayırt ediciliğe sahip olduğu gibi bir müddet kullanılarak, tanınması için yoğun ve devamlı yatırım yapılarak, ilanlar, reklamlar, tanıtıcı programlar, kampanyalar ve yerleştirici çalışmalarla bu niteliği elde edecekleri dikkate alınarak araştırma yapılması gerektiğinden, davacının bu yöndeki istinaf isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir?Eskiye dayalı kullanım iddiasına dair hükümsüzlük sebepleri bakımından mezkur KHK.’nın (8/3) maddesinde yer alan; “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez. a)Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise, b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,” şeklideki düzenleme bulunmaktadır. “… gerçek hak sahipliği ilkesi gereği, yurt içinde, marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden yoğun ve sıkı kullanım sonucu işaret üzerinde önceye dayalı hak elde edilmiş olması halinde, o işaret üzerinde gerçek hak sahibi olan kişiye öncelik hakkı tanınır ve itirazı üzerine başvurunun reddine karar verilir. Şayet marka tescil edilmiş ise bu defa KHK’nın 42/b maddesi yollamasıyla aynı ilkeler uyarınca, markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilir. Ancak söz konusu işaret üzerindeki kullanımın, yurt içinde ve yerelden daha geniş bir coğrafyada, nizasız, fasılasız ve yoğun bir şekilde kullanılmış olması gerekir. İşaretin yurtdışındaki kullanımları, işareti kullanan kişiye yurtiçinde herhangi bir öncelik hakkı vermez. Keza işareti taşıyan mal ve hizmetlerin, yurtdışına çıkan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına pazarlanmış olması da, yurtdışındaki internet sitesine Türkiye’den alıcıların ulaşabiliyor olması da işaret sahibine KHK’nın 8/3 maddesi uyarınca yurtiçinde her hangi bir öncelik hakkı bahşetmeyecektir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2017/3943 Esas- 2019/1154 Karar). Tescilsiz bir markaya dayalı olarak başka bir markanın hükümsüzlüğünün istenebilmesi için marka tescilinden önce tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler bakımından, markanın yerelden daha geniş coğrafyada ve ciddi surette markasal kullanması, bu kullanımla markaya konu işarete belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandırılması gerekmekte olup, önceye dayalı kullanımların, hükümsüzlüğü istenilen markanın başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce olması gerekmektedir. Diğer taraftan markanın münferit kullanımları ile marka tescil kapsamı dışında kalan mal ve hizmetler yönünden kullanımlar da davacıya önceye dayalı hak sahipliği vermeyecektir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13/05/2019 tarih, 2018/2275 Esas ve 2019/3674 Karar sayılı ilamı). Somut uyuşmazlıkta, davacının tescilsiz olarak kullandığı ve gerçek hak sahibi olduğunu ileri sürdüğü ancak dosya kapsamında, gerçek hak sahipliğine ilişkin bir araştırmanın yapılmadığı, davacının ve davalının hangi tarihlerde markaları kullanmaya başladıkları, davacının, davalının kullanımlarından önce markaya konu işarete ayırt edici nitelik kazandırıp kazandırmadığı hususlarının açık olmadığı, gerçek hak sahipliği için gerçek hak sahibi tarafından yapılan işaretin kullanımının belirli bir hizmet ile ilişkilendirilmesi ve markasal kullanım olarak nitelendirilebilmesi, en azından o işaret için belirli bir bölge ve ilgili çevrede ayırt edicilik sağlanması yeterli görülmekte olup, Yargıtay tarafından marka hukukumuzda kabul edilmiş olan “Gerçek Hak Sahipliği İlkesi” ile “marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye ait olup, bir işaret ayırt ediciliğe sahip olduğu gibi bir müddet kullanılarak, tanınması için yoğun ve devamlı yatırım yapılarak, ilanlar, reklamlar, tanıtıcı programlar, kampanyalar ve yerleştirici çalışmalarla bu niteliği elde edecekleri dikkate alınarak araştırma yapılması gerektiğinden, davacının bu yöndeki istinaf isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir. Mahkemenin kabulüne göre, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının, davalı markasının tescilli olduğu sınıflarda benzer olmadığı gerekçesi ile davanın tümüyle reddine karar verildiği ancak yapılan incelemede davacı tarafın dayandığı tanınmışlık iddiası hakkında da kararın gerekçesinde hiçbir değerlendirme yapılmadığı, bu yönde sunulan delillerin değerlendirilerek HMK’nın 297. ve 298. maddeleri gereğince usulüne uygun gerekçeli karar yazıldığından bahsedilemeyeceğinden, kararın bu yönüyle de yerinde olmadığı ayrıca davacının tescilsiz olarak kullandığı ve gerçek hak sahibi olduğunu ileri sürdüğü ancak dosya kapsamında, gerçek hak sahipliğine ilişkin bir araştırmanın yapılmadığı, davacının ve davalının hangi tarihlerde markaları kullanmaya başladıkları, davacının, davalının kullanımlarından önce markaya konu işarete ayırt edici nitelik kazandırıp kazandırmadığı hususlarının açık olmadığı, gerçek hak sahipliği için gerçek hak sahibi tarafından yapılan işaretin kullanımının belirli bir hizmet ile ilişkilendirilmesi ve markasal kullanım olarak nitelendirilebilmesi, en azından o işaret için belirli bir bölge ve ilgili çevrede ayırt edicilik sağlanması yeterli görülmekte olup, Yargıtay tarafından marka hukukumuzda kabul edilmiş olan “Gerçek Hak Sahipliği İlkesi” ile “marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye ait olup, bir işaret ayırt ediciliğe sahip olduğu gibi bir müddet kullanılarak, tanınması için yoğun ve devamlı yatırım yapılarak, ilanlar, reklamlar, tanıtıcı programlar, kampanyalar ve yerleştirici çalışmalarla bu niteliği elde edecekleri dikkate alınarak araştırma yapılması gerektiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne dosyanın gerekirse, uzman bilirkişilerin de bulunduğu yeni bir heyetten denetime elverişli rapor alınarak, hasıl olacak sonuca göre karar verilmek üzere,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına oy çokluğuyla karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 02/05/2019 tarih, 2018/61 E. 2019/201 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, Başkan … (…)’nun karşı oyuyla, oy çokluğuyla karar verildi. 08/12/2022
KARŞI OY: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28.05.2002 tarih ve E.2002/2411-K.2002/5314 sayılı kararında da, “…Mahkemece, taraflarca sunulan kanıtlara göre, 556 sayılı KHK.nin 8/III ncü maddesi hükmünün tescilli markalatın yanı sıra tescil edilmemiş markaların korumasına olanak sağladığı, anılan maddenin markayı tescil ettirmeden kullanan kimseyi her şart ve halde korumayı amaçladığı, burada 551 sayılı Markalar Kanunu’nun 15/II nci maddesinde aranılan “maruf hale getirme” şartı dahi gerekli görülmeden, daha geniş bir koruma sağladığı, “…” markası Türkiye’de davacı adına kayıtlı değilse de, 1995’ten itibaren piyasada filen kullanılması ve TTK.nun 57/5. maddesi uyarınca korunan bir ticaret unvanı teşkil etmesi sebebiyle davacıya koruma hakkı sağladığı, davalı … şirketi adına 25 nci sınıf ürünler için tescil edilmesi halinde, davacı unvanı ile iltibasa yol açacağının kuşkusuz olduğu, Paris Sözleşmesinin 8 nci maddesine göre korunmasının zorunlu bulunduğu…” ifade edilmektedir. Somut uyuşmazlığa benzer mahiyetteki bir davada, “…” ibareli başvuru ile itiraza mesnet “…”, “…”, “…”, “…” ibareleri markaların 556 sayılı KHK m.8/I(b) anlamında benzerliğinden dolayı verilmiş olan “Davanın kabulü”ne ilişkin ilk derece Mahkemesi kararı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın kararı ile, “…Sonuç olarak, her ne kadar başvuru konusu ibare ile redde mesnet markalar arasında kısmi bir anlamsal benzerlik bulunmakta ise de Yargıtay “”. HD’nin 25.05.2016 tarih, 2015/10948 E., 2016/5739 K. Sayılı ilamında da kabul edildiği üzere 41. Sınıf hizmetlerin kullanıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu da gözetildiğinde, aralarında görsel ve işitsel benzerlik bulunmayan başvuru ile redde mesnet markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, zira yukarıda da belirtildiği üzere davacı tarafa ait markaların 41. Sınıf hizmetler yönünden zayıf marka niteliğinde bulundukları, zayıf markaların koruma alanlarının ise daha dar olduğu, zayıf markalar söz konusu olduğunda küçük farklılıkların dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabileceği, somut uyuşmazlıkta da başvuru konusu ibareye yapılan eklerle davacı markalarından yeterince ayırt ediciliğin sağlandığı, aksinin kabulü halinde 41. sınıf hizmetler yönünden ayırt ediciliği düşük ‘Kültür’ ibaresinin davacıların tekeline bırakılması gibi bir sonucun doğacağı, davacı tarafa ait markalarla başvuru konusu işaret arasında benzerlik bulunmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/4. Maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin somut olay bakımından tartışılmasına gerek olmadığı, yine davacı markaları ile benzerlik taşımayan bir marka başvurusunun kötü niyetli olduğunun da kabul edilemeyeceği anlaşıldığından…” gerekçesiyle kaldırılarak, “Davanın reddi”ne karar verilmiştir. Davacı kullanımı ile davalı markalarını mal/hizmet benzerliği yönünden incelediğimizde; davalının markalarının 41’inci sınıfta yer alan “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” üzerinde tescilli olduğu, davacı vakfın; vakıf senedini yahut vakıf sicil kaydını dosyaya sunmamış olmakla birlikte, dosya münderecatında yer alan bilgi ve belgelerden, “Eğitim ve öğretim hizmetleri” alanında faaliyet gösterdiği; davacı işareti ile davalı markalarının kapsadığı mal/hizmetlerin “Eğitim ve öğretim hizmetleri” yönünden aynı, bunun dışında kalan hizmetler yönünden benzer/ilintili olduğu tespit edilmiştir. Davacının “…” unvanını, iştigal sahası olan “eğitim-öğretim hizmetleri” üzerinde davalının tescil tarihinden daha önceden beridir kullandığı; anılan hizmetler yönünden davacının unvanına dayalı olarak önceye dayalı bir sınai hakkının bulunduğu düşünülmekle birlikte; hükümsüzlüğe konu edilen markalar ile davacı unvanı arasında, görsel, işitsel ve anlamsal olarak iltibasa neden olacak düzeyde benzerlik bulunmadığı için, davacının anılan hizmetler bakımından bir öncelik hakkı olmadığı kanatine varılmıştır. Davacı vekili, müvekkiline ait “…” ibareli markaların Paris Sözleşmesi’nin birinci mükerrer 6. ve TRIPS’in 16. maddeleri anlamında tanınmış markalar olduğunu ileri sürmektedir. Hukukumuzda “tanınmış marka” kavramı Yargıtay içtihatları ile benimsenen görüş doğrultusunda “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım” olarak tarif edilmiştir. Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde kullanılan ifade ise “umumen/herkesçe tanınan marka” anlamında olup, Birliğe üye bir ülkede maruf hale gelmiş bulunan markayı ifade etmektedir. Bu tür markalar dünya çapında maruf olmasa bile Paris Sözleşmesine üye ülkelerde, hatta bu üye ülkelerin bazılarında bilinen marka ise bu madde kapsamında kabul edilmektedir. Bu tür markaların Paris Sözleşmesinin 1. Mükerrer 6. maddesinden yararlanabilmesi için, koruma talep eden markanın Türkiye’de umumen malum olması yeterli olup markanın ülkemizde fiilen kullanılmasından ileri gelmesi zorunluluğu dahi bulunmamaktadır. Öte yandan, TRIPS 16.2 maddesi ile “herkesçe biliniyor olma” koşulundan vazgeçilmiş; “ilgili sektörde tanınmışlık” yeterli kabul edilmiştir. “İlgili sektör”; WIPO tarafından, markanın uygulandığı mal ya da hizmetlerin gerçek ya da potansiyel tüketicileri, dağıtım kanallarında görevli kişiler ve söz konusu mal veya hizmetlerle ilgili olan iş çevreleri olarak belirtilmiştir.Tanınmışlık konusunda WIPO’nun Tanınmış Markalar Uzmanlar Komitesi tarafından belirlenen kıstaslar; markanın ilgili sektörde bilinme/tanınma derecesi; markanın kullanım süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi; markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumların süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi; markanın tanınmasını ya da kullanımını etkileyen başka tescillerin ve/veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesi olarak özetlenebilir. WIPO tarafından ayrıca, herhangi bir markanın tanınmış(well known-iyi bilinen) olup olmadığına karar verecek olan yetkili otoritelere bir rehber ya da yardımcı olmak üzere, yukarıda sayılan faktörlerin ön koşullar olmadığı, bazı durumlarda tümünün bazı durumlarda da bir kısmının yeterli olduğu, kimi durumlarda ise yukarıda sayılanların hiçbirinin değerlendirilmeyip bunların dışındaki etkenlerin değerlendirilerek tanınmışlık kararı verilebileceği, bu tür etmenlerin tek başına da yukarıda sayılanların bir veya birkaçı ile birlikte alınabileceği benimsenmiştir. Yukarıda yapılan tespitler doğrultusunda; bir hizmet ya da ticaret markasının tanınmışlığından söz edilebilmesi için, toplumun ilgili sektöründe tanınmış olması, başka bir anlatımla o marka telaffuz edildiğinde ilgili sektördekilerin hiç düşünmeden refleks halinde hatırlamaları gerekmektedir. Somut davada, davacı yanın, davacının davalı markalarından daha önceki tarihli bir markası ya da marka başvurusu bulunmadığı için Paris Sözleşmesi kapsamındaki haklardan yararlanamayacağı, alınan bilirkişi raporu içeriğine göre tanınmış marka olmadığının anlaşıldığı, bu sebeple tanınmış marka olduğuna dair yeterli delil olmadığının yanı sıra davacının markasının zayıf marka olduğundan önceden kullanılmadığının hukuken önemli olmadığı düşüncesinde olduğumdan ilk derece mahkemesine yönelik istinaf talebinin esastan reddedilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.